Okulların öğretmediği, öğrencilerin (yapa)bilmesi gereken beceriler

Uzman Selin Karaçam okullarımızda öğretilmesi gereken çok önemli birkaç konu hakkında görüşlerini paylaştı

Çocuk-Aile
13 Kasım 2013 Çarşamba

Derste Not Tutmak

İlkokul birinci ve ikinci sınıfta yazı yazabiliyor olmayı tam olarak söktükten sonra, üç, dört ve beşinci sınıflarda derste öğrenilen konuları öğretmenin tahtaya yazdıklarını deftere kopyalayarak veya söylediklerini bir dikte çalışması gibi aynen yazarak defter tutuluyor. Fakat konular ağırlaştıkça, içerik fazlalaştıkça, herşeyi deftere yazmak mümkün olmuyor! İşte böyle konular için neler püf nokta, neler gereksiz detay, neleri mutlaka not etmeli ve hangi sırayla etmeli, ne tür şemalar çizilmeli, ve en önemlisi, sınava çalışırken bu notları nasıl kullanmalı... Bu önemli becerileri bazı öğrenciler otomatik öğrenirken, önemli bir grup hiç öğrenemiyor. Öğretmenlerin az bir kısmı, ‘nasıl not tutulur’ dersi işliyor. Sonra liseye geçince ‘bu çocuk derse defter getirip götürüyor ama içi bomboş!’ denebiliyor.

 

Özet Çıkarmak

Not tutmanın kuzeni olan özet çıkarmak, aslında en iyi ders çalışma yöntemlerinden biri. Ancak birçok öğrenci, özet çıkarırken nelere dikkat etmesi gerektiğini, ve nelere dikkat etmemesi gerektiğini bilmiyor. Öğrenilecek bilgiler kadar, boşuna kafa yorulmayacak bilgileri de ayırabilmek önemli. Özet çıkarmanın bir değişik versiyonu da taslak çıkarmak. Ana başlık, ara başlıklar, konu cümleleri, paragrafların ana fikirleri, giriş-gelişme-sonuç. Bir çok öğrenci bu sıraladıklarımı bir parçanın içinde nerede bulur, bilemiyor. Taslak çıkarabilmek aynı zamanda bir kompozisyon yazabilmek için de anahtar görevi görüyor. Nasıl ki yazılmış bir parçayı deşifre edebilmek için özetini veya taslağını, bir nevi iskeletini çıkarıyoruz, yazılmamış bir parçanın da önceden iskeletini oluşturabilirsek, sonra detaylarını doldurması, süslemesi çok daha kolay oluyor.

‘Doğru Düzgün’ Davranmak

Neyse ki birçok öğrenci bunu, doğrudan öğretilmeden de anlayabiliyor. Ama her sınıfta iki-üç çocuk, diğerlerine göre biraz daha hareketli, biraz daha taşkın, biraz daha ‘başı belada’ oluyor. Öğretmenler, ve anne-babalar ‘Of artık bir işi de tam yapsa!’ ya da ‘Bir konuda da beni uğraştırmasa!’ diye iç çekerken, çocuklar da ‘Ya ne yapsam az kalıyor, ne yapsam yanlış oluyor, bıktım artık!’ diye hayıflanıyorlar. Bu durumların bir kısmında, beklentiler çocuklara tam olarak açıklanmamış oluyor. ‘Doğru düzgün’ davranmak da genelde bu beklentilerin kolektif adı. Bazen tek tek anlatmak gerekebiliyor.

 

Sınıfta Kalmamak

Doğru düzgün davranmanın akademik versiyonu da, doğru düzgün notlar almak. Kimi öğrenci/öğretmen/aile için bu notlar yüzde70’ler, yüzde 80’ler olurken, diğerleri için yüzde 85’in aşağısı kurtarmıyor. Ancak bazı öğrenciler bu notları alabilmek, bu ortalamaları tutturabilmek için hangi derse ne kadar çalışması gerektiğini hesaplayamıyor. Her derse çok çalışmayı hedefleyen bazı öğrenciler bunu becerebilse de, birçok öğrenci yorgun düşüyor, ümitsizliğe kapılıyor, yine ‘ne yapsam olmuyor’ duygusunu hissediyor. Bundan birkaç sene önce, parlak ve popüler bir dokuzuncu sınıf öğrencim, ikinci dönemin son çeyreğinde beş dersten kalmak üzere olduğunu fark etti. Veli görüşmeleri, öğretmen ültimatomları derken aslında öğrenci sınıfı geçmek için elinden geleni yapmaya hazırdı, ancak bir dersi nasıl geçeceğini çok kara kara düşünüyordu: matematik! Onunla oturduk ve bu beş dersin her birinden geçmesi için son iki sınavında aşağı yukarı kaç alması gerektiğini hesapladık.  Matematikten iki sınavında da yüzde 100 üzerinde bir not alması gerektiğini görünce, önce ikimiz de korktuk, sonra ikimiz de bir rahat nefes aldık. Mayıs ayında batmış bir gemiyi kurtarmak için bütün enerjisini harcamak yerine, matematiği yaz dönemine, yani bütünlemeye bırakmaya, Haziran’daki son sınavlara kadar ise geriye kalan dört tane kurtarılabilir derse asılmaya ve azimle çalışmaya karar verdi. Çok stratejik bir plan yaptık, ve sonunda çok da başarılı oldu! Hem yaz dönemi için tek bir bütünlemeye kaldı, hem de sonunda sağlıklı bir şekilde sınıfını geçti.

 

Ağırlıklı Ortalama Hesaplamak

Bazı öğrenciler için sınıfta kalmamak, bazı öğrenciler için sınıf birincisi olmak amacıyla, notlarını hesaplayabilmek aslında çok önemli bir beceri. Önce her ders içinde ağırlıklı ortalama hesaplayıp o dersin o dönem notunu bulabilmek gerekiyor. Çünkü sınav notu, ödev notu ve sözlü notu eşit ağırlıkta sayılmıyor. Daha sonra da, o dersin, diğer tüm dersler arasındaki ağırlığını bilmek lazım. Haftada iki saat gördüğünüz en ‘baba’ dersten tutturduğunuz yüzde 90 ortalama, haftada beş saat gördüğünüz ‘geyik’ dersten aldığınız yüzde70’e göre maalesef zayıf kalıyor. Tabi bu durum her okulun not hesaplama sistemine göre de değişiyor. Bazı okullar notlarını 5, bazıları 10, bazıları 100 üzerinden veriyor. Bu da epey bir fark yaratıyor.

Tek tek dersler içinde de, hangi sınav daha kolay olacak, hangi sınav daha zor olacak, öğretilmiyor. Öğrenciler de çoğunlukla bir önceki sınava ne kadar çalıştıysa, bir sonraki sınava da (eğer notundan memnunsa) o kadar çalışıyor. Tutarlı sınav veren bir öğretmen değilseniz, öğrenciniz sizin tarzınıza alışana kadar zaten sene bitiyor. Bunlar aslında her öğrencinin düşe kalka, eninde sonunda öğrendiği bilgiler. Ama aslında en başından bilip ona göre davranabilmesi gereken de bilgiler.

 

Selin Karaçam

2002 yılında Robert Kolej’den, 2006 yılında Duke Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun oldu. 2012 yılında Columbia Üniversitesi’nde School Psychology (Okul Psikolojisi) alanında master eğitimini tamamladı, yurtiçi ve yurtdışında çeşitli demografik yapılarda ve yaş seviyelerinde okullarda yarım ve tam zamanlı çalıştı. Türkiye’ye temelli dönen ve Özel Güzel Günler Polikliniği’nde, Dr. Yankı Yazgan’ın ekibinde çalışan Uzman Selin Karaçam, ailelere ve okullara danışmanlık, Terapötik Okul Konsültasyonu, öğrencilerin nöro-psiko-eğitimsel değerlendirmeleri, özel ihtiyaçları olan öğrencilere yönelik program geliştirme, bilişsel davranışçı bazda akademik destek ve beceri geliştirme çalışmaları gibi alanlarda çalışmalarını devam ettiriyor.