Zilkha Ailesi’nin muhteşem destanı

Zilkha Ailesi’nin, Ortadoğu’da bankacılık, borsa, döviz ve altın alım satım, uluslararası nakliyat gibi konulardaki başarıları üzerine yazılmış bir kitap, “Bağdat’tan Yönetim Kurullarına”. Kitabı okurken Bağdat’ı, Mısır’ı, Şam’ı, o dönemin Ortadoğu’sunu görüyorsunuz. O günlerdeki yaşam biçimlerini, insan ilişkilerini, siyasi gelişmeleri Musevi bir ailenin gözüyle tanıma şansını yakalıyorsunuz

Tufan ERBARIŞTIRAN Sanat
11 Eylül 2013 Çarşamba

Khedorui Zilkha (1884-1956), bankacılık, borsa, döviz alım satımı, uluslararası nakliyat alanlarında Ortadoğu’da ilk olan, öngörüsü ile yatırımlarını çoğaltan, şirketlerini büyüten özel bir ticari yeteneğe sahipti. Kendisinin eğitimi yetersiz olsa bile dünyadaki siyasi ve sosyal gelişmeleri yakından izlemesi, bu konularda sağlam öngörülerinin olması, verdiği kararların arkasında durması onun başarılarından sadece birkaçıydı. Bu başarılar onu ticari alanda daha yükseklere taşımıştı.

Zilkha Ailesi’nin kökleri (Irak) çok eskilere dayanmakta. “…II Nebukadnezar’ın neredeyse milattan altı yüzyıl kadar önce (Bağdat’ta) kurduğu Musevi cemaatinin önde gelen üyeleriydiler. s/18” Böylesine köklü bir tarihe sahip olan ailenin saygınlığı, kibarlığı, güvenirliliği halen sürmekte. Babalarının hoşgörüye, başarıya, insancıllığa dayalı yaşamı çocuklarına da örnek olmuştu.

Khedorui Zilkha’nın ticaret anlayışını oğlu Ezra şu sözlerle anlatır: “Her zaman bankasındaki çalışanların üçte biri Musevi, üçte biri Hıristiyan ve üçte biri de Müslümandı. s/19” K. Zilkha tam deyimiyle bir bilge insandır. Ortadoğu’nun karmaşık günlerinde, kanlı savaşların yaşandığı dönemde müşterileriyle olan ilişkisini kesmez, güvenirliliğe büyük önem verir ve bu anlayışı en üst derece olarak görür. Bölgede yaşanılan savaş zamanlarında bile bankasından hiç kimsenin alacağı yoktur. Sonuç ne olursa olsun, bankasına para yatıranları mağdur etmez.

 

 

K. Zilkha’nın bankacılığa karşı özel bir ilgisi, yeteneği vardır. İstanbul’dan altın alıp başka ülkelere satmaktadır. Bunu mevduat, faiz, sigorta, döviz alım satım, beraberinde nakliyat işleri de takip eder. Görüldüğü gibi her konu bir diğerine sıkı sıkıya bağlıdır ve ayırmak neredeyse olanaksızdır. Üstelik Ortadoğu’da sürekli yaşanılan savaşları, mezhepsel ayrılıkları düşünürsek, bir Musevi’nin insanların güvenini kazanması, bankasına para yatırmalarını sağlaması, herkesle iyi geçinmesi onun ‘büyüklüğünün’ adıdır…

Kitabı yazan oğul Ezra çok ilginç bir konuya temas ediyor. Bu öylesine önemli bir anı ki herkesin çıkartacağı bir ders olmalı. “Babamın dünyanın gerçekten yuvarlak olduğunu ancak o zaman kavradığını düşünüyorum. Sanırım babamın dünyanın Bağdat’tan Şam’a, Şam’dan Beyrut’a, Beyrut’tan Mısır’a, Mısır’dan Avrupa’ya ve Avrupa’dan da Amerika’ya giden doğru bir çizgi üzerinde olduğu şeklinde bir inancı vardı o zamana kadar… s/30” Uluslararası ticaret yapmak, banka ve sigorta gibi en hassas konularda insanları ikna etmek, üstelik Ortadoğu gibi bir coğrafyada, hele bir de Musevi iseniz, işinizin ne kadar güç olduğunu bir düşünün… K. Zilkha, eğitim, yabancı dil, diploma, akademik kariyer gibi konularda eksik olmasına karşın; bilgeliği, insancıllığı, öngörüsü, çabuk ve doğru kararlar vermesi sonucunda hem zengin olmuş hem de hatırı sayılır bir şöhret yapmıştı.

Kitabı okurken Bağdat’ı, Mısır’ı, Şam’ı, o dönemin Ortadoğu’sunu görüyorsunuz. Bu bölgenin siyasi ve sosyal yapısını, mevcut dinsel inançlarını, aralarındaki kavgaları, ekonomik ve ticari anlayışlarını, geleneklerini, insanlarını tanıyorsunuz. O günlerdeki yaşam biçimlerini, insan ilişkilerini, siyasi gelişmeleri Musevi bir ailenin gözüyle tanıma şansını yakalıyorsunuz. Kitap bir edebiyatçı duyarlılığıyla yazılmış. Ortadoğu üzerine yazılmış bir roman gibi okuyorsunuz. Neredeyse sıfırdan yükselen, kimsenin hakkını yemeyen, zarar etse bile bankasına para yatıranlara ödeme yapan, bu nedenle büyük bir saygınlık kazanan K. Zilkha, sosyal yaşamda da hayli faal bir insandır. İyi giyinmeyi, yüzmeyi, golf oynamayı, dans etmeyi seven biridir. Aslında tam anlamıyla renkli bir kişilik olduğunu söyleyebiliriz.

Oğul Ezra ise daha farklı bir yapıya sahiptir. Dünyada ticaret anlayışı hızla  değişmektedir ve buna uyum sağlamalıdır. Yeniliklere açık, eğitimli, yabancı dili bilen, teknolojiye meraklı bir insandır. Ancak, Ezra’nın çocukluktan kalma bir –kendi deyimiyle- kusuru (?) vardır. Bunu açık yüreklilikle kitaba almıştır. Ezra, kekemedir. “Kekelemek, felç gibi, zihinsel özürlü olmak ya da fiziksel bir engelinizin olması gibi bir şey değil, ama yine de bir kusur olduğu kesin. s/47” Babası, oğlu Ezra’yı küçüklüğünde her zaman yanında götürür. Onu başkalarıyla konuşturur, tanıştırır. Böyle yapmasının gizli nedeni budur… Ezra, ABD’de tedavi olur ve konuşma bozukluğu düzelir.

K. Zilkha, (1937) Mısır’da banka şubesi açar. O dönemin önde gelenleriyle dosttur, bu yakınlığını hep sürdürür. Çocuklarına daima iyi insan olmalarını, dost kazanmalarını, başkalarını mağdur etmemelerini söyler. Ezra işlerinin başına geçtiğinde bu öğüdü tutar, her zaman anımsar, kimsenin hakkını yemez.

Aile olarak fırsatları iyi değerlendirirler. “Son derece aptal olmadığınız sürece savaş sırasında para kaybetmek oldukça zordu. Ne de olsa savaş genel anlamda işler için iyidir. s/79”

Ezra kendini eğitir, İngiltere’de bankacılık üzerine çalışır. Sonuçta dünya değişmekte ve yeni kanunlar, yeni ticaret alanları doğmaktadır. Buna uyum sağlamak için o da kendini sürekli yeniler, değiştirir. Ancak, her zaman babasının öğütleri kulağındadır. Ailenin itibarı, güvenirliliği en önemli konudur. Ezra babasının vefatından sonra işleri iyice büyütür, geliştirir ve daha kapsamlı bir konuma getirir. 

1952’de Kahire’de büyük bir kargaşa çıkar ve Zilkha Bankası yakılmak istenir. Ancak, Sudanlı Müslümanlardan oluşan bir grup, bankayı korur ve yaktırmaz. Bu arada bankada 3 milyon dolar değerinde altın olduğunu ve banka muhasebecisinin bunları sigortalamayı unuttuğunu anımsatalım…

Oğul Ezra, bugün Amerika’da çok tanınmış bir işadamı. Sosyal yaşamı, dürüstlüğü ve çalışkanlığı nedeniyle, siyasetten sanata kadar birçok ünlü kişiyle yakınlaştı. Sözgelimi, Laurance Rockefeller, George Woods, Henry Kissenger, Hillary ve Bill Clinton, Jimmy Carter, Ronald Reagen, Nancy Reagen… Ezra bu güçlü kişilerle kurduğu sağlam ilişkiler nedeniyle ticarette daha da başarılı oldu. Ticaret anlayışı ilginç: “Bir tüccar olarak asla dün için üzülmem, çünkü geçmiş hakkında her şeyi bilirim. Sadece yarın için endişelenirim çünkü yarın hakkında hiçbir şey bilmiyorumdur. s/260” Bu sözler ticaret yapan genç insanlara “ışık” olmalı… Ailenin saygınlığı ve ticari başarıları nedeniyle, New York Times gazetesinde Zilkha Ailesi’ni öven, güvenirliliğini yansıtan bir makale yayımlandı. Ezra bu yazıyı halen anımsamaktadır. Bu makale basınla ilişkilerinde bir dönüm noktasıydı. Daha sonra kendileriyle ilgili çok sık haberler yayımlandı.

Ailenin temel prensipleri ‘herkesle’ iş yapmaktı. İnsanları cinsiyet, din ve mezhep olarak ayırmazlardı. Herkesi bir ‘insan’ olarak görürler ve ona göre davranırlardı. İşte bir örnek: İsrail yeni kurulduğunda, ekonomiden sorumlu üst düzey bir bürokrat gelir ve İsrail’deki mevduat sahiplerinin isimlerini ister. Baba ve oğul buna şiddetle karşı çıkarlar. “….çünkü bu insanların bu şekilde aldatılmalarına  izin vermeyeceğim. Beni bir bankacı olarak prensiplerime ters şekilde davranmamı sağlamaya çalışıyorsunuz. s/146” Bankalarına para yatıranların isimlerini vermezler…

Ezra, 1967’de Amerikan International Bank’ı kurdu. Bundan sonra işler iyice büyüdü ve gelişti. Ancak, aile içindeki bazı sorunlar da baş gösterdi. Kardeşlerin miras kavgaları, mahkemeler, karşılıklı suçlamalar peş peşe birbirini izledi. Ezra bunların hepsinin üstesinden geldi ve yine de ailenin saygınlığını korudu.

Khedorui Zilkha, Bağdatlı bir Musevi olarak, kendini sevdirmiş,  saydırmış, çeşitli inançtan olan herkesle ticaret yapmış, dürüst ve güvenilir bir işadamıydı. Onun bu saygınlığını oğul Ezra üzerine almış ve aynı düzeyde devam ettirmekte. Bu bilge adam, küçücük bir yerden, üstelik farklı bir inancın merkezinden gelmiş, ticareti sadece para kazanmak için değil, insanları birleştiren bir “merkez” gibi kabul etmişti.

Bu kitabı genç yaşta ticaret yapmak isteyen, farklılığı bir hoşgörü ve zenginlik olarak gören herkes okumalı. Son sözü oğul Ezra’ya bırakalım. Babasının cenazesinde yaşadığı olayı bizlerle paylaşmakta.

“Abdulla dâhil tüm erkek kardeşlerim Riverside Şapeli’nde yapılan cenaze törenine geldiler. Bir haham beni ağlarken gördü ve bana babamdan gelen son bir hediye vermek istediğini söyledi. ‘Nedir?’ diye sordum. Bir makasla babamın kefeninden bir parça kesti ve bana verdi. Onu bir zarfa koydum ve bugün hâlâ saklıyorum. s/152”

Not: Kitapta uluslararası ticaret, ekonomi ve bunlara bağlı olarak teknik konular olmasına karşın, çevirinin gayet düzgün olduğunu söyleyebilirim.