Başarısız bir biyografi

Mark Zuckerberg’i anlatan ‘Sosyal Ağ’dan sonra, bir başka bilgisayar dehası Steve Jobs’un hayatı beyazperdede

Viktor APALAÇİ Sanat
28 Ağustos 2013 Çarşamba

Apple’ın efsanevi kurucusu Steve Jobs’un son 40 yılını anlatan filmin yumuşak karnı, aceleye gelmişe benzeyen zayıf senaryosu. Jobs’un hayatının önemli duraklarını atlayan, Pixar’dan hiç söz etmeyen, daldan dala atlayan, yönünü şaşıran başarısız bir senaryodan kaliteli bir biyografi filmi çıkmasını beklemek aşırı iyimserlik olurdu. ‘Sosyal Ağ’ ile ‘Jobs’un ortak noktası, bu iki elektronik dehasının, zayıf karakterli, bencil insanlar olmalarının altının çizilmiş olması. Ekonomistlerin dünyasına acemice bir dalış yaparak kulvar değiştiren film ele aldığı karakterlerin tahlillerini yapmakta yetersiz kalıyor

 

Bilgisayar çağına yön veren, dünyanın en ünlü CEO’su sayılan Steve Jobs’un hayatını anlatan ‘Jobs’, ne yazık ki sayısız sorunu olan bir biyografi filmi.

Filmografisinde vasat sayılabilecek sadece iki uzun metrajlı filmi olan, 52 yaşındaki Joshua Michael Stern’in elinden çıkma ‘Jobs’un yumuşak karnı zayıf senaryosu

Matt Whiteley’in elinden çıkma, aceleye gelmişe benzeyen bu senaryonun temel hatası Steve Jobs’un hayatının önemli duraklarını atlaması.

Daldan dala atlayan, Jobs’un karakterindeki değişikliklerin sebeplerini araştırmayan, yönünü şaşıran başarısız bir senaryodan kaliteli bir biyografi filminin çıkmasını beklemek aşırı iyimserlik olurdu.

2010 yılında Oscar ödüllerine boğulan, post-modern bilgisayar dâhisi Mark Zuckerberg’in hayatını anlatan ‘Sosyal Ağ/The Social Network’un arkasında becerikli bir senaryo yazarı ve yetenekli bir yönetmen vardı.

Kendisine En İyi Senaryo dalında Oscar ödülü kazandıran bu filmde Aaron Sorkin, usta işi biyografi filmi senaryosu yazmanın başarılı bir örneğini verirken, günümüzün en yetenekli yönetmenleri arasında sayılan David Fincher, ilgiyi sürekli ayakta tutan dinamik mizanseniyle öne çıkıyordu.

Bilgisayar çağına hükmeden Zuckerberg ve Jobs gibi iki dehanın portrelerini çizen bu iki filmin ortak noktası, ilahlaştırılan bu iki elektronik dehasının zayıf karakterli, bencil insanlar olmalarının altının çizilmiş olmasıydı.

‘Jobs’un ve servet kazandıktan sonra karakteri değişen, o noktaya gelmesinde önemli rol oynayan iş arkadaşlarına sırtını dönen, hamile bıraktığı sevgilisine kötü davranan, çocuğunun babalığını inkâr eden, sevgilisine iftira atan Steve Jobs’un zalimliğinin senaryoda yer alması, filmin tek artısı.

Ancak Steve Jobs’un otobiyografisinden, senaryoda önemli eksiklikler olduğunu görüyoruz. Örneğin Jobs’un 50 milyon dolara alıp, parlattıktan sonra Disney’e 7,4 milyar dolara sattığı Pixar’dan filmde tek kelime yok.

Lucas Film’in 1979’da ‘Yıldız Savaşları’ filmlerinin görsel efektlerini yapmak için kurduğu Pixar’ın ‘Oyuncak Hikâyesi’,’ ‘Arabalar’, ‘Sevimli Canavarlar’, ‘Ratatouille’ gibi animasyon başyapıtlarına hayat verdikten sonra Disney’in en büyük hissedarı yapması senariste önemli gelmemiş.

BENCİL VE KURNAZ BİR KAPİTALİST

Aynı senarist, yönetim kurullarında birbirlerine kazık atmak için binbir takla atan, takım elbiseli ciddi ekonomistlerin dünyasına acemice bir dalış yaparak, bir biyografi filminde gereksiz kulvar değiştirdiğine tanık oluyoruz. Ele aldığı karakterlerin tahlillerini derinine inmeden yapan, daldan dala atlayan, Steve Jobs’ı nasıl ele alacağına bir türlü karar veremeyen senaryo, bir biyografi filmi dengesini kuramıyor.

Apple’ın efsanevi kurucusu Jobs’un, 2001’de kariyerinin başyapıtlarından iPod’u tanıtmasıyla başlayan film, üniversiteyi bırakan, derslerini dışarıdan takip eden, çıplak ayakla gezme meraklısı, başı önde yürüyen dijital devrimin babası ve Apple’ın beyni olarak tanımlanan dâhinin yaşamının son 40 yılını anlatıyor.

Sonraları filmin gerçekleri çarpıttığı itirazlarıyla gündeme gelen, bir başka elektronik dehası Stephen Wozniak ile Jobs’un tanışmasını, babasının garajında kurduğu atölyede bilgisayar imalatına başlamasını, eski İntel çalışanı mühendis Mark Markkula’nın ekibe katılmasından sonra, şirketin ülkenin en büyük elektronik devine dönüşmesini izliyoruz.

Zamanla hırslı girişimci Jobs, iş arkadaşlarını, çevresini, kendisini seven bir kadını yıka döke, egoizmle iş dünyasında yükseliyor, Apple’ın yönetiminden bir müddet uzaklaştırılıyor ama dönüşü muhteşem oluyor.

Pek çok güce tapan adam gibi etrafındakileri ezişine ve iktidar hırsına odaklanan ancak Jobs’un karmaşık kişiliğini perdeye yansıtamayan, kurnaz kapitalist yönünün altını çizen film, vasat bir TV filmi gibi duruyor.

‘Jobs’un basın gösteriminde gösterilen kopyasında, alt yazıların açık zeminlerde okunamayacak kadar silik olması, alt yazıların ancak koyu zeminli sahnelerde okunabilmesinin filmi izleyenler için bir eziyet teşkil ettiğini, ithalatçı firma sahibi, sevgili Metin Anter’e söyledim. Her zamanki nezaketiyle, Anter bu uyarımı dikkate alacağını belirtti.