Hepimiz artık futbola yabancıyız

Sami MORHAYİM Spor
10 Temmuz 2013 Çarşamba

Fenerbahçe’nin Avrupa’da ilk defa üst turlara çıktığı yıllarda karşımıza çıkan ve ondan sonraki süreçte her daim gündemde tartışılan yabancı sınırlaması konusunda, eleştirilerin hedefinde olan TFF Başkanı Yıldırım Demirören ve ekibi son kararını verdi. Bundan böyle, takımlar saha içi ve yedek kulübesinde altı yabancı bulundurabilecek. Bunun dışında da kadroya dahil edilmeyen dört yabancı daha tribünlerden maçı izleyebilecek. 17 takımın ret oyu vermesine rağmen, yine de yürürlüğe giren karar kimileri tarafından olumlu karşılanırken, büyük bir kesim tarafından da statükocu ve dayanağı olmayan bir karar olarak görülüyor. Hadi bakalım, üç büyük takımlar ve yabancı oyuncu sayılarına göre son yıllardaki başarıları nasıl şekillenmiş

 

1999-2000

Galatasaray’ın dördüncü yıl arka arkaya kazandığı ve UEFA Kupası’nı müzesine götürdüğü senedeki ilk 11’inde genelde dört yabancı bulunuyordu. Rumen oyuncular Gheorghe Popescu ve Hagi, Brezilyalı Taffarel ve Capone. Bu dört yabancı oyuncu ve kadrosunda bulundurduğu diğer yedi oyuncuyla birlikte Galatasaray, tarihindeki en büyük başarılara ulaşmış ve neredeyse hiçbir takım bu başarılara bir daha ulaşamamıştı. Ancak, şöyle bir durum vardı ki, Galatasaray’ın o sezonki kadrosunda bulunan Türk oyuncuların hepsi, çok kaliteli Türklerdi; bazıları altyapıdan bazılarıysa Anadolu takımlarından alınmıştı. O zamanki futbol endüstrisi de o kadar gelişmiş olmadığından Ankaragücü’nden transfer edilen Hasan Şaş’a 10 milyon Euro gibi bir değer biçilmiyordu.

Fenerbahçe de Rumen modasına uyarak o sezon Rumen golcü Moldovan’ı forvet hattında tutuyordu, savunmasında Nijeryalı Uche, orta sahada ise Bosnalı Boliç ve Ganalı Samuel Johnson’ı bulunduruyordu. Yabancı sınırlamasının azlığına rağmen Fenerbahçe’nin kadrosunda Türk tarihine damga vurmuş pek oyuncu bulunmuyordu. 1999-2000 sezonu, Fenerbahçe için Galatasaray’ın gölgesinde geçerken, Fenerbahçe gelecek sezonlarda yabancı sınırlamasının artmasıyla Fenerbahçe Süper Lig’in kontrolünü tekrar ele geçirecekti.

Beşiktaş ise Shorumnu, Pascal Nouma, Halilagic ve Amokachi’li yabancı kadrosuyla sezonun yarısından itibaren Galatasaray’ın peşinden gitmiş ve ligi ikinci bitirmişti. Ancak, bu kadro sadece ligde üstün olabilirken, Avrupa’da o sezon pek büyük bir başarı gösterememişti. Kadrosunda bulundurduğu Türkler arasında ise hâlâ ismini çok net hatırladığımız Nihat Kahveci, İbrahim Üzülmez, Tayfur Havutçu ve Fevzi Tuncay bulunmaktaydı.

2000-2002

Bu iki yıllık süreç Fenerbahçe’nin üstünlüğü Galatasaray’dan kapmasına denk gelen süreçlerin başında geliyordu. UEFA ve Süper Kupa zafer sarhoşu Galatasaray, yabancı transferinde paraları saçmış ve zaferlerini ekonomik anlamda başarıya dönüştürememişti.

Fenerbahçe yabancı sınırlamasının artmasıyla birlikte, ezeli rakibi Galatasaray’ın önüne geçmek için, ortalama kalitede yabancı transfer edeceğine, daha kaliteli yabancılar transfer ederek kadrosunu güçlendirmeye başladı. Kennett Anderson, Haim Revivo, Lazetiç, Zoran Mirkoviç, Rapaiç ve Washington gibi en azından Avrupa’da sürekli top oynayan ve başarılar kazanmış yabancılar transfer etti. Bunların meyvesini de, kaliteli kadrosuyla Galatasaray’ı geçerek aldı. Ancak, başarıların nedeni de tamamen altı yabancı bulundurma hakkı değildi. Kaliteli yabancıların yanı sıra, kadrosundaki diğer beş Türk oyuncu genelde, Türk Milli Takım formasını sürekli giyen Rüştü Rençber, Ogün Temizkanoğlu, Ümit Ozat, Serhat Akın gibi başarılı isimlerden oluşuyordu.

Galatasaray ise Jardel transferiyle, aldığı kupaların tüm ekonomik zaferini de bir nevi çöpe atıyordu. Kadroya Perez, Victoria, Duro, şeurquin, Horvath, Spehar, Mbo Mpenza gibi ortalama yabancı oyuncular katan Galatasaray Avrupa’da 2001 yılında çeyrek finali görmesine rağmen, kaliteli Türk oyuncularını da 2001 yılının sonunda Avrupa’ya kaptırarak 2002 yılından başlayarak duraklama sürecine giriyordu. Bu süreçte de yabancı kuralına ayak uyduramayan bir Galatasaray izliyorduk.

Beşiktaş ise diğer büyük takımlara nazaran çok daha kalitesiz, genelde Afrika ve Güney Amerika’dan gelmiş oyuncuları kadrosunda bulundurarak, iki rakibinin arkasında kalmaya devam ediyor ve ancak 2003 yılında kadrosundaki Türk yıldızlarla başarıya ulaşıyordu.

2003-2007

Bu geçen dört yıllık süreç ise yine yabancı oyuncu transferlerinde kaliteli oyuncuları kadrosuna katan Fenerbahçe’nin yılları oluyordu. Hem Avrupa’da yükselen bir değer hem de lig de liderliği hep elinde bulunduran bir takım profili çiziyordu. Bu dört yıl içinde kadroda bulunan oyunculara bakınca da durumu anlamamak elde değildi; Kezman, Anelka, Ortega, Appiah, Deivid, Alex, Lugano, Edu Dracena, Roberto Carlos, Nobre, Aurelio, Tomas, Van Hooijdonk. Güney Amerikalı oyuncular ülkelerinde zaten başarılı olan oyuncularken, Avrupa’dan gelen her oyuncuyu da Avrupa sahnesinden tanıyorduk. Fenerbahçe, yabancı sınırlaması altı olmasına rağmen kaliteli oyuncuları elinde bulundurarak Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final, ligde de iki kez şampiyon oluyordu. Galatasaray ise 1999-2000 yıllarındaki başarısını aramaya devam ediyordu. Rumen oyuncuları kadrosuna katarak, Hagi ve Popescu’yu anarken, miyadını doldurmuş oyuncuları da kadrosuna katıyordu. Bu yıllarda yaklaşık 10-15 yabancı transferinden olumlu olarak, Song, Tomas ve Sasa İliç aklımızda kalıyordu. Geri kalan oyuncular ise tamamen boşa gitmiş paralardan oluşuyordu.

Beşiktaş’ın durumu da tıpkı Galatasaray gibiydi. Kadrosuna kattığı onlarca oyuncu içinden sadece Bobo, Ricardinho, Ahmed Hassan ve Kleberson gibi isimler olumlu oyunlarıyla akılda kalıyor ve Beşiktaş 2003 yılından sonra 2008-2009 yılına kadar derin bir suskunluğa giriyordu.

2008-Günümüz

Yabancı oyuncu transferleri başarısıyla, sportif başarısı aynı oranda giden Fenerbahçe, bu yıldan sonra yaptığı ortalama yabancı transferleriyle, rakipleri karşısındaki üstünlüğünü yavaş yavaş kaybetmeye başlıyordu. 2003-2007 yılları arasından onlarca yabancı oyuncu taraftarların kalbine kazınmışken, 2008 yılından sonra ise gerçek anlamda çok az oyuncu taraftarlar tarafından uzun süre seviliyordu. O tarihten bu yana yaklaşık yirmi yabancı transferi yapan Fenerbahçe’de, Cristian ve Yobo dışında uzun süre formayı giyen bir de Alex oluyordu. Avrupa’daki çeyrek final başarısını devam ettiremeyen Fenerbahçe’de bir etken de sürekli değişen teknik adamlar oluyordu. Şike süreci, son saniyelerde kaybedilen şampiyonluklar, yıllar geçtikçe üstünlüğünü Galatasaray’a kaptıran bir Fenerbahçe profili çiziyordu.

Galatasaray ise ekonomik buhranlar ve dışarı saçılan paralarla uğraşırken, Avrupa’da uzun yıllar top oynamış ama artık bonservissiz oyunculara yöneliyordu. Baros, De Sanctis, Nonda, Linderoth, Kewell, Meira gibi transferler yapan Galatasaray, bunlara bir de Lincoln’u ekliyordu. Bu transferler uzun vadede Galatasaray’ı kurtarmasa da Baros, Nonda ve Kewell uzun yıllar boyunca Galatasaray’da olumlu grafiklerle hatırlanıyordu. Ardından yine gelen başarısız yabancı transferleriyle 2011 yılına kadar Avrupa sahnesinden çekilen Galatasaray, aslında olayın nokta atışı transferler ve imparator Fatih Terim ile başarının yakalanabileceğini fark edip, malumunuz son iki yılı domine ederek hem Avrupa’da çeyrek final hem de iki sezon boyunca ezici bir üstünlükle şampiyonluğu göğüslüyordu.

Beşiktaş, 2008-2009 yılındaki dublesinin dışında, daha çok taraftarları mutlu eden transferler peşindeydi. Ayağında top tutmayı seven ve taraftarı mutlu edecek transferler yapan Beşiktaş, şu anki TFF Başkanı tarafından futbol takımı dışında, bir ticari kurum gibi yönetiliyordu. Bunun da meyvelerini, son iki yıldaki ekonomik çöküşüyle de veriyordu(!). Beş yılda tam tamına 33 yabancı transferi yapan Beşiktaş, bu transferleri “büyük” başkanları Yıldırım Demiören ile gerçekleştirmekte ve Beşiktaş’ı neredeyse Anadolu takımlarının arkasına itmeyi başarmaktaydı. Ve ardından gelen “FEDA” dönemleri...