Nefret söyleminin yeni adresi internet

İnternet üzerinden yapılan nefret söylemi ve mücadele yolları, UNESCO’nun İstanbul’da düzenlediği bir toplantıda masaya yatırıldı

Diğer 0 yorum
26 Haziran 2013 Çarşamba

Sosyal Değişim Derneği’nin UNESCO ortaklığıyla düzenlediği ‘Çevrimiçi Nefret Söylemi’ yuvarlak masa toplantısı 15 Haziran’da gerçekleşti. Toplantıda, Türkiye’de çevrimiçi nefret söylemi ve bu konunun, medyanın hesap verme sorumluluğu mekanizmalarıyla nasıl ele alınabileceği masaya yatırıldı.

UNESCO-Enformasyon ve İletişim Sektörü ile Avrupa Komisyonu ortaklığında yürütülen ‘Güneydoğu Avrupa’da Medyanın Hesap Verebilirliği’ projesi çerçevesinde ocak ayından bu yana gerçekleştirilen yuvarlak masa toplantılarının beşincisi 15 Haziran’da gerçekleşti. ‘Çevrimiçi Nefret Söylemi’ başlıklı yuvarlak masa toplantısını Sosyal Değişim Derneği düzenledi.  

Toplantıda, Türkiye’de çevrimiçi nefret söylemi ve bu konunun medyanın hesap verme sorumluluğu mekanizmalarıyla nasıl ele alınabileceği konusu masaya yatırıldı.

Açılış konuşmasını yapan UNESCO temsilcisi Adeline Hulin internetin sadece iletişim ve katılım konusundaki kapasiteyi artırmakla kalmayıp nefret söyleminin yayılması konusundaki kapasiteyi ve imkânları da artırdığına işaret etti. İfade özgürlüğü ve nefret söylemiyle mücadele arasındaki uzlaşıyı sağlamanın çok zor olduğunu belirten Hulin çevrimiçi nefret söyleminin boyutları konusunda yapılan bir araştırmaya ilişkin çarpıcı sonuçlar paylaştı.

Araştırmaya göre, medyada nefret söylemi sadece gazetecilerin oluşturduğu içerikleri ilgilendiren bir sorun olmaktan çıkmakta, okuyucu içerikleri de medyada nefret söyleminin üretilmesine katkıda bulunmakta.

Toplantıda araştırmanın Türkiye ayağına ilişkin birkaç önemli sonuç da gündeme geldi: Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun yapmış olduğu binlerce yasaklamadan hiçbiri nefret söylemi kapsamında değil. Gazete içeriklerinde en sık görülen nefret söylemi, LGBT bireylere yönelik olarak yapılırken onun dışındaki nefret söylemlerine daha çok kullanıcı yorumlarında rastlanıyor. On tane haber sitesinin analiz edildiği araştırmada, nefret söylemi ya da ayrımcılık, ilgili medya mecralarının hiçbirinde kullanım şartları arasında yer almıyor.

Toplantının ilk oturumunun konu başlığı ‘Çevrimiçi Nefret Söyleminin Boyutu ve Doğası’ oldu.

İngiliz ‘Article 19’ adlı insan hakları örgütünün temsilcisi olarak toplantıya katılan Andrew Smith internet haberciliğinde artık yayıncı-tüketici ayrımının ortadan kalktığını, gazeteciliğin bir meslek olmaktan çıkıp herkesin yerine getirebileceği bir işlev olmaya başladığını söyledi. Smith, nefret söylemiyle mücadele konusunda, kitlesel medya kuruluşlarının uymakla sorumlu olduğu etik ilkelerin herkes için bir model olması gerektiğini vurguladı.

Hürriyet Web Koordinatörü Bülent Mumay, içerik üretme tekelinin artık medyanın elinde olmadığı konusunda Smith ile aynı düşünceleri paylaşırken, yeni medya konseptinin sorunlarına dikkat çekti. Mumay, bir dönem nimet gibi sunulan yurttaş gazeteciliğinin son yıllarda nefret üreten bir mecraya dönüştüğünü vurgularken yeni medyada nefret söyleminin daha hızlı yayıldığını dile getirdi.

Toplantıda söz alan Haber 7’den Erkam Tufan Aytav, internet medyasındaki nefret söyleminin kökenlerine ilişkin  “sorun deride değil derinlerde” yorumunu yaparak tarihsel bir süreç analizi yaptı. Aytav, nefret söylemiyle mücadele konusunda, yasaların ve editoryal filtrelemenin önemli olduğunu ancak asıl yapılması gerekenin vicdanları harekete geçirecek yöntemler uygulamak olduğunu vurguladı.

Bianet editörü Haluk Kalafat ise Hrant Dink Vakfı’nın yaptığı bir araştırmadan yola çıkarak nefret söylemini en yaygın kullananların gazeteciler olduğunu belirtti. Kalafat, yorum üreticileri olarak gazetecilerin sosyal medya kullanıcıları üzerinde etkide bulunduklarını ve nefret söyleminin boyutlarını artırdıklarını ortaya koydu.

‘Çevrimiçi Nefret Söylemi: Medyanın öz-denetim organları ve diğer kurumların tepkileri’ başlıklı ikinci oturum ise Sosyal Değişim Derneği’nden Levent Şensever’in ‘Nefret Suçları Yasa Kampanyası’nı başından bugüne kadar geldiği noktayı ve kaydedilen aşamayı anlattığı sunumla başladı. Medialog Platformu temsilcisi Tercan Ali Baştürk, çevrimiçi medyada öz-denetim mekanizmaları oluşturmanın önündeki engelleri ekonomik sıkıntılar, internet gazetecilerin gazetecilik haklarından yararlanamıyor oluşu, internet haberciliğinin kuruluş ve işleyiş kurallarının manipülasyona açık olması ve insan kaynaklarındaki yetersizlikler olarak sıraladı.

Gezi Parkı direnişi sürecinde geleneksel medyanın tutumu ve sosyal medyanın direnişte oynadığı rol de katılımcıların tartıştığı konular arasındaydı. Sabah Gazetesi Okur Temsilcisi Yavuz Baydar, geleneksel medyanın içinde bulunduğu durum için “tabutuna son çivisi çakılmış durumda” yorumunu yaparken, Haluk Şahin de “Dijital çocuklar analog siyasetçileri madara ettiler,” dedi.

 Kaynak: Gonca Şahin Sosyal Değişim Derneği

Erkan Tufan ve Bülent Mumay 

Hürriyet Web Koordinatörü Bülent Mumay: “Nefret söylemi hakkında farkındalık yaratmak en önemli adım”

Yuvarlak masa toplantısının katılımcılarından Hürriyet Web Koordinatörü Bülent Mumay, yaygın olarak rastlanan nefret söyleminin kaynağını ve sona erdirmek için yapılması gerekenleri ŞALOM için değerlendirdi

Haluk Kalafat Hrant Dink Vakfı’nın yaptığı bir araştırmayı referans göstererek nefret söylemini en yaygın kullananların gazeteciler olduğunu belirtmiş. Bu sonuca ve görüşe katılıyor musunuz?

Dink Vakfı’nın yaptığı araştırma basındaki nefret söylemi üzerine olduğu için bu dili kullananların çoğunluğunun gazeteci çıkması normal. Bu ülkenin kodları, alt kültürü, memurundan gazetecisine, akademisyeninden siyasetçisine herkesin diline yansıyor. Birlikte yaşama kültürünün oturmamış olması, ötekileştirmenin yaygınlığı, demokrasi zemininin zayıflığı ne yazık ki bu dili hâlâ geçerli kılıyor. Siyaset, küçük hesaplarla, ortak vatanımızda birlikte yaşadığımız vatandaşlarımızı ötekileştirmekten vazgeçmiyor. Mavi Marmara süreci hâlâ akıllarda. Çok yakın zamanda önemli bir siyasiden “Afedersiniz Rum...” gibi bir cümle çıktı. Dolayısıyla bu gazetecilerin dili demek haksızlık olur. Ülkeye sinen kültür, gazetecilerin veya haber seçicilerin de diline yansıyor.

Nefret söyleminin ceza kapsamına girmediği ülkemizde internette nefret söylemini azaltmak için atılması gereken en somut adımın ne olması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Bilinçlendirme ve afişe etmek çok etkili olur diye düşünüyorum. Nefret söylemi hakkında farkındalık yaratmak en önemli adım bence. İstem dışı gerek argodan, gerek alt kültürden insanların diline yapışan söylemin aslında rahatsız edici olduğunun altını çizen eğitim programları, özellikle bu konuyu gündemine oturtan sivil toplum örgütlerinin çalışmaları ilk adım olarak bilinçlendirmeye katkıda bulunacaktır. Watchdog işlevi görecek çalışmalar da yaygın hataların azalmasında yardımcı olacaktır. Dink Vakfı’nın nefretsoylemi.org çalışmasının benzerleri, daha kapsamlıları, sadece medyada değil, eğitimde, reklamcılıkta yapılan hataların afişe edilmesi yasaklama ve cezalandırmadan çok daha etkili olur diye düşünüyorum.

 


1 Yorum