VİYANA ASKERİ MÜZESİ: Beş asırlık tarihe ışık tutan müze

Bir şehrin içinde savaş müzeleri her zaman ilgi çekici mekânlar olmaya adaydır. Hele de bu müze Londra, Paris, Viyana ya da İstanbul gibi emperyal bir geleneğe sahip şehirlerden birinde bulunuyorsa kıymeti bir kat daha artar. Viyana Askeri Müzesi de bu bağlamda önemli. Koleksiyonları Avrupa’nın son beş asırdaki tarihine ışık tutar nitelikte. Ayrıca Avrupa’daki en önemli Osmanlı savaş malzemesi koleksiyonu da yine bu müzede bulunuyor

Önder KAYA Perspektif
12 Haziran 2013 Çarşamba

Şehrin bir parça dışında ve askeri bir alanın içinde kalan Viyana’daki Askeri Müze’nin tarihi 19. yüzyılın ortalarına kadar çıkarılıyor. 1848 ihtilalları sonrasında tarihi silah ve mühimmatın bir kısmının hem korunması hem de sergilenmesi için yeni bir binaya ihtiyaç duyulmuş ve bunun neticesinde Ludwig Foester ve Theophil Hansen’in yapımını üslendikleri bir cephanelik binası ortaya çıkmıştı. Esasen Foester ve Hansen inşaata birlikte başlamış, ilerleyen yıllarda Foester’in ortaklıktan ayrılmasıyla Hansen inşaatı tek başına sonlandırmıştı. Binada Mağrib ve Bizans sanatının etkileri açıkça kendini hissettirir. 1849’da inşasına başlanan yapının içindeki süslemelerin bitirilmesi 1872 yılına kadar sürdü. Resmi açılışı ise ancak 1891’de İmparator Franz Josef eliyle gerçekleşti. 

Binanın dış cephesini süsleyen heykeller dönemin en önemli heykeltıraşlarından Hans Gasser’in elinden çıkmadır.  Yapının iç resimlemesi de hayli ilgi çekici öğeler içerir. Unutulmaması gereken husus binanın inşa olunduğu tarihlerde Habsburg monarşisi ayakta kalmaya, milliyetçi ayaklanmalara direnmeye çalışıyordu. Nitekim bu durumun da etkisiyle 1860’lardan itibaren devlet, en büyük azınlık grubunu oluşturan Macarların da ismini resmiyette zikredecek ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu adıyla anılmaya başlanacaktı. Haliyle müze içindeki resim ve heykellerde Avusturya toplumunun ve tarihinin gücüne sıklıkla gönderme yapılır. Ortak düşmana karşı birleşik ve uyanık olma zorunluluğu dillendirilir. Doğal olarak tarihsel süreçteki en büyük düşman da Osmanlılardır. Daha girişten itibaren Osmanlı imgesine pek de hoş olmayan kuvvetli göndermeler yapan eserlerle karşılaşıyorsunuz. Burada yer alan tarihsel komutan ya da idarecilerin bir kısmının ayaklarının altında Osmanlı savaşçılarına ya da sancaklarına tesadüf etmek mümkün. Salonun diğer kısımlarında da Osmanlı Devleti'ne karşı kazanılan zaferler tavana resmedilmiş vaziyette. Zaten müzenin en çok ilgi çeken bölümlerinden biri de ikinci kattaki Osmanlı bölümü.

MÜZENİN TARİHSEL GELİŞİMİ

1891’den 1914’e kadar faaliyet gösteren müze, bu tarihte çıkan II. Dünya Savaşı nedeniyle kapatıldı. 1921’de ise yeniden düzenlenerek açılışı yapıldı. Depolara indirilmiş olan pek çok malzeme düzenlenen müzede yerini aldı. Yeni bazı koleksiyonlar da ziyaretçilerin beğenisine sunuldu ki bunlar arasında en önemlilerinden biri I. Dünya Savaşı’nın konu edinen resim koleksiyonudur. 1938’de Avusturya’nın Alman Reich’ına katılmasından müze de nasibini aldı. Müzenin başına Berlin Askeri Müzesi’nin de başında bulunan Herees getirildi. II. Dünya Savaşı yıllarında bu binada Nazi idaresinin başarılı propaganda örneği olan bazı sergiler düzenlendi. Müze, en büyük darbeyi 10 Eylül 1944’te yedi. Bu tarihte Amerikalılar tarafından şiddetli bir biçimde bombalandı. Öyle ki kuzeydoğu kısmı tamamen yıkıldı. Savaş sonrasında yeniden yapılandırılmasına ise ancak 1946’da başlanabildi. Müzenin adı bugün de kullanılmakta olan ‘Heeresgeschichtliches Museum’a çevrildi. Askeri tarihle ilgili yeni koleksiyonlar eklendi. Sanat Tarihi Müzesi ve Belvedere Sarayı’ndan bazı parçalar da buraya aktarıldı. Bina, gerçek anlamda askeri havası ile ön plana çıkan bir sanat müzesine çevrildi. Teknik Müze’den de donanmaya ait bazı model gemiler getirilerek ayrı bir bölümde sergilenmeye başlandı. Müzedeki koleksiyonlar Avrupa’nın son beş asırdaki tarihine ışık tutar nitelikte. Ayrıca Avrupa’daki en önemli Osmanlı savaş malzemesi koleksiyonu da yine bu müzede bulunuyor.

Müzenin giriş katında hemen sağ tarafta Avusturya tarihinin farklı devrelerinde kullanılan üniformalar ve şapkalar sergileniyor. Yine 19. ve 20. yüzyıla ait bazı ateşli silahları da burada incelemek mümkün. Bu bölümün belki de en ilgi çekici kısmı I. Dünya Savaşı’nın çıkmasına sebebiyet veren ve Avusturya-Macaristan Veliaht Prensi Franz Ferdinand’a düzenlenen suikasta dair belge ve malzemeler. Bilindiği üzere Franz Ferdinand, 28 Haziran 1914’de Saraybosna’ya bir ziyaret düzenlemiş ve aynı gün içinde tam iki kez suikasta maruz kalmıştı. Ziyaretin gerçekleştiği tarih, Sırplar açısından ayrıca önemliydi. Zira bu tarih Sırbistan’ın Osmanlı idaresine girişinin başlangıcı olarak kabul edilen I. Kosova Savaşı’nın yıldönümüne denk gelmekteydi. Veliahda düzenlenen ilk suikastta korumalarından bazıları yaralanmış, ancak Gavrillo Princip tarafından gerçekleştirilen ikinci suikast amacına ulaşmıştı. 19 yaşındaki tüberküloz hastası bu genç, hem Avusturya tahtının gelecek umudu olan veliahdı hem de eşini, tabancasından çıkan mermilerle öldürecekti. Sonrası malum; gerginleşen Avusturya-Sırbistan ilişkileri ve bunun sonrasında çıkan savaş, kısa bir süre sonra devreye Almanya ve Rusya’nın girmesiyle büyür. Bu ülkeleri Fransa ve İngiltere takip eder ve dünya, 20. yüzyılın ilk cehennemine sürüklenir.  

Müzede veliaht ve eşinin içinde can verdiği otomobil sergilenmekte. Hatta aracın üzerindeki kurşun delikleri dahi rahatlıkla seçilebilmekte. Yine bu kısımda arşidük ve ailesinin çeşitli fotoğraflarının ve cenaze töreninin yanı sıra suikastı gerçekleştirenlerin resimleri ve suikast sırasında kullandıkları silahlar da sergilenmekte. Tekrar girişe yönelecek ve bu sefer sol tarafa doğru ilerleyecek olursak karşımıza müzenin II. Dünya Savaşı sırasında Nazi işgal dönemine ait obje ve silahların sergilendiği kısmı çıkar. Burada obüs toplarından zırhlı araçlara, uçak savarlarda, projektörlere pek çok silahın yanı sıra Nazi propaganda afişlerine rastlamak da mümkün. Ayrıca savaş sonrasında müttefiklerin kurduğu düzene dair bazı objeler de bu kısımda ziyaretçilerin beğenisine sunulmuş vaziyette.

Bu bölüme geldiğinizde aynı zamanda müzenin cafe kısmına da ulaşmış oluyorsunuz. Burası hediyelik eşya reyonu vazifesi de görüyor. Arzu ederseniz yine bu alanda hem müzeye dair çeşitli yayınlara hem de savaş tarihini konu edinen pek çok kitaba ücreti mukabilinde rahatlıkla sahip olabilirsiniz. Açıkçası buradaki kitap satış noktası beni hayretler içinde bıraktı. Eğer savaş tarihine ilgi duyuyorsanız sizi burada son derece zengin bir kitap çeşitliliği bekliyor.

MÜZE RENKLİ ETKİNLİKLERE SAHNE OLUYOR

Yola revan olacak olursanız bu sefer de sizi Avusturya donanmasına ait objelerin sergilendiği bir kısım bekliyor. Çeşitli üniformalar, gemi maketleri, pruva bölgesine konan bir takım heykelcikler, flamalar ve önemli deniz erkânının portrelerinin yer aldığı zengin bir alan burası. Yeri gelmişken hemen belirteyim ki bilhassa hafta sonları müzenin arka bahçesi son derece eğlenceli etkinliklere sahne oluyor. Belli bir devreye ait savaşçı üniformalarını giyen ziyaretçiler, arka bahçede taktiksel bazı oyunlar oynuyorlar. Bu sebepten müzeyi gezerken karşınıza bir ortaçağ savaşçısı ya da 18. yüzyıl piyadesi çıkarsa sakın ola şaşırmayın. Müzede bu tarz askeri kıyafetler belli bir ücret mukabilinde kiralanabiliyor. Hatta arzu ederseniz çocuklarınıza da bu tarz kıyafetlerden giydirebilirsiniz. Gelgelelim çoğu ziyaretçi bu işi o denli ciddiye alıyor ki kendi kıyafetlerini getirmiş ve müzeye o şekilde gelmiş de oluyorlar.

İkinci kata çıkan merdivenlerin hemen başında ise sizi, müzenin kurucusu İmparator Franz Josef’in bir büstü karşılıyor. Franz Josef 1848’den 1916’ya kadar Avusturya’yı idare etmişti. Bu yanıyla da Avrupa tarihinin en uzun süre ile tahtta kalan hükümdarları arasına girdi. Hâlihazırda bugün Viyana’da görülen pek çok müze ve tarihsel yapı onun zamanında inşa olunmuş, Viyana tam anlamıyla bir kültür şehrine dönüştü. İkinci katın giriş salonunda sizi Avusturya tarihinin zaferlerini anlatan bir dizi duvar resmi karşılar. Bu resimlerden bazıları Türklere karşı kazanılan zaferleri tasvir eder. Önce merdivenlerden çıkışta sağınızda kalan kısmı gezmenizi tavsiye ederim. Zira diğer kolda kalan kısım Osmanlılara ayrılmış. Burayı muhtemelen daha detaylı görmek isteyeceğiniz için sona bırakmanızı öneririm. Napolyon savaşlarına ve sonrasındaki Restorasyon devrine ayrılan kısımda bir kısmı Napolyon’a bir kısmı ise Avusturya imparatorları ve devlet adamlarına ayrılan tablolara tesadüf etmek mümkün. Bilindiği üzere Napolyon, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’na son verdiği için, artık 19. yüzyıldan itibaren Viyana’da oturan monarklar önce Avusturya imparatoru, sonrasında ise Avusturya-Macaristan imparatorlu unvanını taşımaya başlayacaklardır. Ayrıca bu bölüm çok sayıda harita ve dönemin silahları ile de ilgi çekici bir hale getirilmiş.

OSMANLI BÖLÜMÜ

Müzenin ikinci katında Osmanlı tarihine dair son derece önemli bir bölüm bulunuyor. Bu koleksiyon Avrupa müzelerindeki emsalleri arasında önde gelen bir konuma sahip. Esasen Viyana’da Osmanlı dönemine ait savaş ganimetlerinin 1683’e kadar olan kısmı daha ziyade Sanat Tarihi Müzesi’nin silah koleksiyonunda muhafaza ediliyor. 1683 sonrasına ait silahlar ise ağırlıklı olarak Viyana Şehir Tarihi Müzesi ve Arsenal Museum’da sergileniyor. Arsenal Museum’daki koleksiyonun bir kısmı hanedan silahhanesinden buraya aktarılan parçalardır. Hanedan silahhanesinden aktarılan koleksiyonun en önemli parçasını ise sancak ve tuğlar teşkil eder. Zira Avusturya ordusu tarafından kazanılan zaferler sonrasında sembolik olarak derin anlamlar taşıyan bu parçalar İmparator’a hediye edilirdi. Osmanlılarla yaşadıkları mücadeleler göz önüne alındığında Avusturya müzeleri doğal olarak en zengin Osmanlı sancak koleksiyonuna sahip.

Esasen Viyana müzelerinde Osmanlılara dair sergilenen parçaların Viyana’ya farklı vesilelerle geldiği biliniyor. Bunlardan bazıları savaş alanlarında ele geçen ganimet, bazıları elçilik temasları sırasında gönderilen hediyeler ve bazıları da özellikle şarkiyatçıların ya da diplomatların kendi kişisel gayretleri ile şahısları ya da devlet namına topladıkları koleksiyonlar vesilesiyle müzelere intikal etti. Bu tür koleksiyonların en zenginlerinden biri ünlü şarkiyatçı Joseph von Hammer tarafından toplandı. Yine müzelerde yer alan bazı kıyafet, sedef satranç takımları, kahve takımları gibi günlük malzemeler de bilhassa diplomatların ya da merak duygusu gelişmiş insanların saikıyla Viyana’ya getirildi.

Bazı malzemeler ise ticari ilişkiler neticesinde Avusturya topraklarına girdi. Örneğin Bursa işi dokuma kumaşlar, İznik çinileri, Bergama halıları bu türden ürünlerin başında gelir. Osmanlılara ait askeri malzemeler ise ağırlıklı olarak Macaristan, Avusturya ve Almanya’nın Bavyera bölgesinde Türklerle yaşanan karşılaşmalardan ele geçenlerdi. Bu tarz malzemelerin daha 19. yüzyıldan itibaren bazı özel koleksiyonlarda toplandıklarını ve bir kısmının da sergilendiğini biliyoruz. Misalen Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahati sırasında maiyetinde yer alan Hafız Ömer Efendi, ruznamesinde Viyana’da eski silahlar müzesi olarak düzenlenen Ambr şatosundan ve burada gördüğü Osmanlı silahlarından bahseder. 

OSMANLI KOLEKSİYONU

Gelelim asıl konumuz olan Viyana Arsenal Museum’daki Osmanlı koleksiyonuna… Avusturya’da Osmanlılara ait malzemeler çeşitli müzelere dağılmış olsa da en zengin koleksiyon Arsenal Museum’da bulunuyor. Burada sergilenen objeler arasında tüfekler, ok, yay, ok muhafaza keseleri, mızraklar, yatağanlar, zırhlar, sancaklar, kavuklar, kalkanlar, mataralar, havan topları ilk göze çarpan örnekler. Ayrıca Viyana önlerinde Türkleri ya da Osmanlı-Avusturya savaşlarını anlatan pek çok gravürün kopya baskılarını da burada bulunan büyük kataloglardan incelemeniz mümkün. Müzede bulunan ve Viyana kuşatmasını gösteren tablolar da ayrıca görülmeye ve incelemeye değer. Bu tablolarda kuşatma sırasındaki Osmanlı, Leh ve Avusturya birlikleri gayet detaylı olarak resmedilmiş. Buradan hareketle askeri tarihe dair yeniçeri giysilerinden, ateşli silahların kullanımına kadar pek çok konuda detay bilgiye ulaşmak mümkün.

Lakin müzenin özellikle iki önemli parçasına bilhassa işaret etmekte fayda var. Bunlardan ilki ‘Silahtar’, ‘Damat’ ve ‘Şehit’ gibi unvanlar taşıyan sadrazam Ali Paşa’ya ait olduğu söylenen çadırdır. Bu çadır Petervaradin Muharebesi sonrasında savaş ganimeti olarak Avusturyalıların eline geçmiş olup müzede sergilenmekte. Bilindiği üzere 'Mora Fatihi' olarak da anılan Paşa, 17. yüzyılın sonlarında kurulan Kutsal İttifak’ın ele geçirdiği toprakları geri alma politikası çerçevesinde önce Mora’dan Venediklileri atmış, akabinde de Avusturya seferine çıkmıştı. Ancak Petervaradin denilen mevkide çağının en önemli kumandanlarından biri olan ve Avusturya birliklerini idare eden Prens Eugene de Savoy karşısında başarılı olmamıştı. Dağılan birliklerini toparlamak üzere ileri atıldığı bir sırada kendisine isabet eden bir kurşunla şehit olmuş, cenazesi Belgrad’a getirilerek kale içinde inşa olunan türbesine defnolunmuştu. Müzede Paşa’nın çadırı için ayrı bir alan ayrılmış ve çadırın tam önüne de bir havan topu yerleştirilmiş. Çadırın kırmızıya çalan renkleri iyi korunamadığı için her ne kadar atmış olsa da, çadır bezeme sanatının 18. yüzyılda geldiği noktayı göstermesi açısından önemli bir örnek.

Başka bir önemli parça da yine Prens Eugene ile mücadele ederken canından olan bir diğer Osmanlı sadrazamı Elmas Mehmet Paşa’nın hatırasını taşır. Bilindiği üzere Paşa, Enderun’dan yetişmiş ve çok kısa bir süre içinde basamakları tırmanarak otuzlu yaşların ortalarında sadrazamlığa yükselmişti. Aslen kalemiyeden gelmesine ve bu sebeple askeri konulardan çok anlamamasına rağmen inatçı, sert ve hırslı mizacı sebebiyle pek çok düşman edinmiş, sonunu da bu tavrı belirlemişti. Elmas Mehmet Paşa Avusturya üzerine çıkılan 1697 tarihli sefer sırasında ordunun geçişi için Zenta mevkiinde Tisa Irmağı üzerinde bir köprü kurdurmuş, Sultan II. Mustafa, yeniçeriler ve ordunun bir kısmının yanı sıra hazineyi de karşı tarafa geçirmişti. Ancak Osmanlı ordusunu takip eden ve durumdan casusları vasıtasıyla haberdar olan Prens Eugene, Osmanlı ordusunun geri kalan kısmına saldırmış ve Elmas Mehmet Paşa ordu içinde meydana gelen paniği engelleyememişti. Paniğe kapılan ordu köprüye hücum etmiş ve bu durumun neticesinde 2000 kadar Osmanlı askeri köprüden düşerek Tisa Irmağı'nda boğulmuştu. Sadrazam, Prens Eugene’e karşı savunma tertibatı almaya çalışarak köprünün bir kısmını kaldırtmış, muhtemelen bu duruma sinirlenen Osmanlı askerlerince de savaş alanında öldürülmüştü. Avusturya ordusu karşı sahile geçemeyen Osmanlı askerlerini kılıçtan geçirmiş ve bu hezimet Osmanlı tarihinin en ağır anlaşmalarından biri olan Karlofça’ya uzanan süreci tetiklemişti. Yaşanan bu felaket sırasında Elmas Mehmet Paşa’nın koynunda taşıdığı sultan II. Mustafa’nın mührü de Avusturyalıların eline geçecektir. Üzerinde “Mustafa bin Mehmet Han, el-Muzaffer daima” ibaresi okunan bu mühürde II. Mustafa’nın tahta geçiş tarihi olan 1106/1695 tarihi kazılıdır. Söz konusu mühür 1891’de müzeye verilmişti.

Uzun sözün kısası yolunuz Viyana’ya düşerse Arsenal Museum’a bir gününüzü ayırmayı unutmayın. Hem Avrupa hem de Osmanlı savaş tarihine dair nice hatıra sizi bekliyor olacak. 

 

 

  KAYNAKÇA

‹nanç Atılgan; “Avusturya Askeri Tarih Müzesi’nde Teşhir Edilen Bir Türk Alemi’nin Tarihlendirilmesi Meselesi”, XIV. Türk Tarih Kongresi, II/2. Kısım Ankara 2005, s. 1257-1268

Hakkı Maviş; “Viyana Müzelerinde Türk Eserleri”, Diyanet Dergisi, VII/72-73, Mayıs-Haziran 1968, s. 120-122

Süheyl Ünver; “Viyana Kütüphane ve Müzelerinde Türk eser ve Hatıraları Üzerine” Atatürk Konferansları, IV, Ankara 1973, s. 41-66

Filiz Yenişehirlioğlu; “Viyana Müzelerinde Osmanlı Eserleri” I, Tarih ve Toplum, II, sayı: 12, Aralık 1984, s. 40-45

Filiz Yenişehirlioğlu; “Viyana Müzelerinde Osmanlı Eserleri” II, Tarih ve Toplum, III, sayı: 13, Ocak 1985, s. 32-35