Öyle Bir Ülke Düşünün Ki…

Sibel CUNİMAN PİNTO Yaşam
15 Mayıs 2013 Çarşamba

Öyle bir ülke düşünün ki doğa cömert davranmış, yeşil, mavi, dağ, deniz, orman, göl, nehir, hepsi mevcut.

 

Öyle bir ülke düşünün ki 224 yıl önce dünyanın en önemli devrimlerinden birini yapmış.

 

Öyle bir ülke düşünün ki tüm dünyanın tanıdığı yazarları, şairleri, ressamları, heykeltraşları, düşünürleri, felsefecileri, sinemacıları, şarkıcıları, sporcuları var.

Öyle bir ülke düşünün ki kurumsallaşmış yüzlerce yıllık  restaurantları, cafeleri, dünya markaları ile tanınıyor.

Öyle bir ülke düşünün ki politikacının bir yalanı ortaya çıktığında affedilmiyor. Bütçe Bakanı Isviçre’de beyan etmediği saklı hesapları bulunduğu an istifa etmek zorunda kaldı. Ülkenin Hahambaşısı da, eğitimiyle ilgili yalan beyanı ve yayınlanan son kitabında başka yazarlardan kopya çektiği ortaya çıkınca görevinden ayrıldı.

 

Öyle bir ülke düşünün ki sosyal adalet öylesine ince işliyor ki örneğin anne çalışıyorsa ya da alt gelir grubundaysa kreşte çocuğuna öncelik veriliyor, ödediği ücret maaşıyla orantılı oluyor.

Öyle bir ülke düşünün ki bir askeri şehit düştüğünde ya da bir vatandaşı kaçırıldığında en üst düzeyde (cumhurbaşkanı) sahip çıkılıyor ve siyasi farklılıklara bakılmaksızın tek bir yürek olunuyor.

Öyle bir ülke düşünün ki politikacılarıyla hakarete varan düzeyde alay edebiliyor. TF1 kanalında her akşam bir mizahçı cumhurbaşkanını, başbakanı, bakanları öylesine ti’ye alabiliyor ki kimi başka ülkelerde olsa mazallah!

 

Öyle bir ülke düşünün ki yurdun dört bir yanı, neredeyse en ufak köyüne kadar demir ağlarla çevrilmiş, ulaşımın kesintisiz işlediği bir tren sistemi kurulmuş.

 

Öyle bir ülke düşünün ki nüfusunun %11’i göçmen kökenli ve her yıl 200.000 göçmene daha kapılarını açıyor.

 

Öyle bir ülke düşünün ki farklı etnik, dinsel, yöresel kökenlere rağmen lisanlarına sahip çıkıyorlar.

 

Öyle bir ülke düşünün ki acil servise gelen hasta, ülke vatandaşı olsun olmasın, sosyal güvenlik sistemine bağlı olsun olmasın, ülkeye yasadışı yollardan girmiş/kaçak yaşıyor olsun sağlık hizmetlerinden tek bir kuruş ödemeden yararlanabiliyor.

 

Öyle bir ülke düşünün ki doktor reçetesiyle hasta masaja, spa’ya gidebiliyor!

 

Öyle bir ülke düşünün ki çocuklara ufacık yaştan sorumlulukları öğretiliyor. Çoğu üniversite öğrencisinin ayakları yere sağlam basıyor, genç yaşta ülkenin ekonomik, politik, sosyal tüm sorunlarıyla yakından ilgileniyorlar.

 

Öyle bir ülke düşünün ki okulların ve üniversitelerin çoğu yüksek kalitede eğitim veren devlet okulu.

 

Öyle bir ülke düşünün ki kaçak göçmenlerin çocukları bile yaşları geldiğinde okula kabul ediliyor, her çocuk gibi okuma hakkına sahip oluyor.

 

Öyle bir ülke düşünün ki ailenin gelir düzeyi ne olursa olsun çocuğunu golf oynamaya,  tenis kursuna bedava gönderebiliyor.

 

Öyle bir ülke düşünün ki çocuklar ilkokula yürüyerek gidiyor, ev-okul arası mesafe 10 dakikayı geçmiyor.

 

Öyle bir ülke düşünün ki hantal bürokrasiye rağmen vatandaşın sözüne itibar ediliyor, halen naifçe resmi dairelerde ‘şerefim üzerine yemin ediyorum’ beyanları kabul ediliyor.

 

Öyle bir ülke düşünün ki haftada 35 saat çalışıyor. Yıllık ücretli izin ortalama 8 hafta, kıdemliyse daha fazla! Beş hafta üstüste izin almaya işveren de müdür de karışamıyor.

 

Öyle bir ülke düşünün ki mutfakları UNESCO kültür mirası kapsamına alınmış, mutfak şeflerine sinema yıldızları gibi değer veriliyor- hem de 200 yıldan beri!

 

Öyle bir ülke düşünün ki ‘terroir’a gönül vermiş tutkulu insanların ürettiği 350’nin üzerinde peynir, onlarca çeşit şarap var. Çoğu koruma altına alınarak tescillenmiş.

 

Öyle bir ülke düşünün ki kaliteli bir şarap için 10 eurodan fazla para harcamaya gerek yok.

 

Öyle bir ülke düşünün ki kiracıları korumak amacıyla ‘la trêve kanunu var. Mal sahiplerinin kiracıları, bir kuruş kira ödemiyorlarsa bile, kış ortasında mağdur olmasınlar diye, ekim ila mart ayları arasında tahliye etmeleri kanunen yasak.

Öyle bir ülke düşünün ki sivil toplum kuruluşları oldukça güçlü ve herşey devletten beklenmiyor.

Öyle bir ülke düşünün ki sokakta yaşayanları tek tek toplayıp sıcak bir kap yemek ve yatacak yer bulunan merkezlere götüren gönüllü ordusu var. Itfaiye teşkilatının %80’i de gönüllülerden oluşuyor!

 

Öyle bir ülke düşünün ki sanatçıya değer veriliyor. Sokak ve meydanlara adları veriliyor. Müzisyen Elliott Murphy anlatıyor: ‘Bu şehir bana özgürlüğü tattırdı. Amerika’da müzisyen olduğumu söylediğimde ‘hayatını nasıl kazanıyorsun?’ diye sorarlar. Burada ‘Ne tür müzik yapıyorsun?’ diyorlar’

 

Öyle bir ülke düşünün ki kültüre öyle düşkün ki her açılan yeni sergiye saatlerce sıra beklemekten gocunmayan binlerce ziyaretçi geliyor. Üstelik işsiz vatandaşına müze/sergi girişleri indirimli hatta ücretsiz!

 

Öyle bir ülke düşünün ki halkın ¾’ü her gün kitap okuyor.

 

Öyle bir ülke düşünün ki 56 Nobel ödüllü vatandaşı var.

 

Öyle bir ülke düşünün ki 140 tane devlet konservatuarı var.

 

Öyle bir ülke düşünün ki parketaşlı daracık sokaklar, alımlı kasabalar, kiremit çatılı taş evlerle bozulmamış ortaçağ köy ve kentleri ile dolu olsun. En küçücük kasaba/köyün bile turizm ofisi, haftasonu rehberli gezi programları olsun.

 

Öyle bir ülke düşünün ki mimarisini olabildiğince muhafaza etmeyi başarmış, eski binaları yıkıp AVM yapmamış.

 

Öyle bir ülke düşünün ki onlarca milletten insan farklı kök, din, cinsel tercih, hepsi birlikte yaşamayı becerebiliyor. Sorunlar yok mu? Çok var ama birlikte yaşama kültürü gelişmiş. Kimse kimsenin dini görüşüne, yaşam biçimine, giyim tarzına, cinsel eğilimine karışmıyor.

Öyle bir ülke düşünün ki çöpçüden ev temizlikçisine, sokaktaki dilenciden suçüstü yakalanan hırsıza, mahkumdan tecavüzcüye ‘beyefendi/hanımefendi’ diye hitap ediliyor.

Öyle bir ülke düşünün ki eşçinsel evliliğe ve bu evliklerde evlat edinmeye izin veriyor.

 

Öyle bir ülke düşünün ki hayvan haklarına verilen değer en az insana saygı seviyesinde… öyle ki sadece hayvanların defnedildiği özel mezarlık bile var!

 

Öyle bir ülke düşünün ki 1 Mayıs Işçi Bayramında binlercesi biraraya gelip barışçıl yürüyüşler, protestolar yapabiliyor. Çıkan kanunlara, değişikliklere karşı olduklarında tepkilerini gösterebiliyor. Marsilya’da yeni pantalonlarının rengini beğenmeyen otobüs şöförleri iş bırakabiliyor!

 

Öyle bir ülke düşünün ki kadınlar bedenleriyle ilgili her tür kararı özgürce verebiliyor, istedikleri renk ruj sürebiliyor.

 

Bu ayki yazımı geçen aykini ‘karamsar’ bulan tüm okuyucularıma ithaf ediyorum. Kıssadan hisse ‘Mutsuz Insanlar Ülkesinde’* güzel şeyler de oluyor!

*https://www.salom.com.tr/haber/86683#.UYimq0rlsrg