İlaç sektörü otopsi masasında

İnişli çıkışlı kariyerinde StevenSsoderbergh “Acı reçete”de tıp konusuyla ilgilenmeyi sürdürüyor

Viktor APALAÇİ Sanat
1 Mayıs 2013 Çarşamba

Bu yıl Cannes’da yarışacak Steven Soderbergh, ‘Salgın’dan sonra, senaristi Burns ile işbirliğini ‘Acı Reçete’de sürdürüyor. Amerikalıların antidepresanlara olan ilgisinin artması, ikiliyi psikiyatri ile suçun kesiştiği bir film yapmaya sevketmiş. İnsanların ilaca karşı olan zaafını istismar eden doktorları ve ilaç endüstrisini eleştirmek için yola çıkan film, bir sürpriz ile izleyicisini ters köşeye yatırıyor. İngiliz aktör Jude Law etkileyici performansıyla, bu psikolojik gerilime inandırıcılık katıyor

 

Amerikan sinemasının harika çocuğu senaryo yazarı – aktör – yapımcı – yönetmen – görüntü yönetmeni – komple sinemacı – Steven Soderbergh yıllardır yönetmenliği bırakacağını söylüyor.

Henüz ellisinde olan sanatçının iki yıl önce izlediğimiz filmi ‘Salgın / Contagion’ “keşke bıraksa” dedirtti, geçen hafta vizyona giren ‘Acı Reçete / Side Effects’te ise ‘bırakırsa yazık olur, daha sinemada söyleyecek çok şeyi var’ dedirtti.

Aynı Soderbergh’in ismi önümüzdeki ay Cannes Film Festivali’nde yarışacak “Behind The Candelabra” (Librace ile Hayatım) filminin yönetmeni olarak geçiyor.

‘Salgın’daki senaryo yazarı Scott Z. Burns ile birlikteliğini ‘Acı Reçete’de de sürdüren Steven Soderbergh bu kez ilaç sektörünü otopsi masasına yatırıyor.

Amerikan nüfusunun antidepresanlara olan ilgisinin hızla artmasını göz önüne alan, senarist Burns, psikiyatri ile suçun kesiştiği bir film oluşturmaya karar vermiş. Danışmanı Dr. Bardey’in Bellevue Hastanesi’nde yaşadığı gerçek tecrübelerden yararlanarak, antidepresan ilaçlara bağımlı milyonlarca insanın yaşadığı psikiyatrik vakalardan esinlenerek senaryoyu yazmış.

‘Acı Reçete’de, Prozac, Zoloff, Effexor gibi antidepresan  ilaçların ismi sık sık geçiyor. Doktorun genç hastası Emily’ye verdiği Ablixa ise hayali bir ilaç ismi.

Emily (Rooney Mara) ve Martin (Channing Tatum) New York’ta başarılı ve yüksek standartlarda yaşayan bir çifttir. Birgün borsa yolsuzluğu yüzünden Martin hapse girer. Yaşam standartları düşen Emily Manhattan’da ufak bir apartman dairesine taşınır. Kocasının hapisten çıkmasını beklediği dört yılda ağır depresyona girer, terapist Dr. Victoria’nın (Catherine Zeta-Jones) hastası olur. Emily’nin intihar girişiminden sonra, yanına danışman olarak İngiliz kökenli psikiyatr Jonathan (Jude Law) getirilir. Emily terapi görmeyi ve anti depresan ilaçlar almayı kabul eder. Emily verdiği bu karar ile hem kendi hayatını hem de çevresindeki tüm insanların hayatını etkileyebileceğinin, çok sevdiği işini bırakacağından haberi yoktur. Film sağlıklı bir kadının, depresyon sonrası psikiyatristinin kendisine tedavisi için verdiği yeni bir ilacın hayatını nasıl değiştirdiğini, hapisten çıkan eşi ile hayatını ne yönde etkilediğini, gerilim türünün kalıpları içinde anlatıyor.

DOKTOR – HASTA MAHREMİYETİ

İnsanların ilaca karşı olan zaafını istismar eden doktorları ve ilaç endüstrisini eleştirmek için yola çıkan ‘Acı Reçete’, finaldeki sürprizi ile izleyicisini ters köşeye yatırıyor.

Hiç ihtimal verilmeyen bir karakterin olayları planladığının ve yön verdiğinin ortaya çıkmasıyla, filmin gerilim tansiyonu artıyor, senaristin hünerini ve Soderbergh’in ustalıklı sinematografisini takdir ediyoruz.

Oyuncularından tam verim alabilmesinin avantajını kullanan Steven Soderbergh, İngiliz sinemasının en iyi karakter oyuncularından biri olan (tiyatrodan gelme) Jude Law’a müthiş bir performans sunma imkanını tanıyor. 2002 yılında ‘Chicago’ müzikaliyle En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar Ödülü’nü kazanmış olmasına rağmen, Hollywood’un birinci ligine terfi edememiş Catherine Zeta – Jones, özgüvenli psikiyatrist rolünde durumu idare ediyorlar. Sorunlu karı – kocada, ‘Ejderha Dövmeli Kız’ın Hollywood’daki yüzü Rooney Mara ile Channing Tatum rollerinin hakkını veriyorlar. ‘Salgın’dan sonra ‘Acı Reçete’de de tıpla ilgili konuları işlemeyi sürdüren Scott Z. Burns – Steven Soderbergh ikilisi, ilaç sektörünün günümüzdeki durumu gibi kritik bir konuya odaklanıyorlar.

ORİJİNAL ADIYLA “YAN ETKİLER”

Soderbergh öykü anlatmadaki bilinen becerisiyle, izleyicisini muhakkak önemli olaylar çıkacak beklentisi içine sokuyor. İngiliz kökenli psikiyatrın, geçmişinde kariyerini etkileyen talihsiz bir olay yaşaması, filmin gerilim tansiyonunu etkiliyor.  Amerikan sinemasının altın çocuğu Soderbergh bu kez ilaç sektöründe işlerin nasıl döndüğünü araştırmaya soyunmuş. Filmin finalinde  bambaşka bir kuluvara sapıp, Hitchcock’ vari bir gerilime dönüşen film, sonraları statükoyu koruyup, suçu bir kötü insan modeline yükleyip, kurulu düzeni temize çıkarma gayretine giriyor. 

Eleştirmenler filmin bu eyyamcı karakterini, bir de kadın düşmanlığı olarak gördükleri finaline takıldılar. Yine de ilaç bağımlılığının yarattığı çağdaş paranoyayı gözlere serdiği, Soderbergh’in baştan sona merakla izlenen sinema dili ve ustalıklı hamleleri için  ‘Acı Reçete’ izlenmeyi hak eden bir film.

Çeyrek asırlık inişli – çıkışlı kariyerinde, Steven Soderbergh uluslararası arenada adını 1989 yılında Cannes Film Festivali’nde duyurdu. Kendi yazdığı senaryo üzerine yaptığı çizgi dışı film ‘Seks Yalanları / Sex Lie and Videotape’ Altın Palmiye Ödülü’nü ve En İyi Özgün Senaryo Oscar adaylığını kazandı. 2000 yılında feminist filmi ‘Erin Brockovic’ ile En İyi Yönetmen dalında Oscar’a aday gösterildi, ancak ödülü aynı yıl yaptığı ‘Trafik’ ile kazandı.

İki bölümde gösterilen, devrimci Che Guevara’nın hayatını anlattığı ‘Che’de, ilk bölümün başarısına ikincisinde ulaşamadı. ‘Ocean’ serisini, üç yılda bir yaptığı ‘Ocean’s Eleven’, ‘Ocean’s Twelve’ (2004) ve ‘Ocean’s Thirteen’ (2007) ile sürdürerek popülaritesini artırdı.