HOLOKOST KURTULANI DAVİD SALZ: “6 milyon değil, insanlık öldü”

Dokuz yaşında Holokost gerçeği ile tanışan David Salz, savaş sırasında ve sonrasında yaşadıklarını İstanbul’da GKD gençleri ile paylaştı

Toplum
24 Nisan 2013 Çarşamba

Feride Petilon


Siz hiç Holokost kurtulanı ile tanıştınız mı?

Yüzündeki çizgilerin neler ifade ettiğini...

Attığı her adımın değerini anlatması gerektiğini düşündünüz mü?

Ben önce Bill Krawiel’i tanıdım

Sonra Albert Saul’ü

Daha sonra Orna’yı

Hepsi hayatımı farklı dokunuşlarla etkilediler ve farklı kararlar vermeme neden oldular. 

Ağlamamam gerektiğini, ağlarsam bile sessiz olmam gerektiğini...

Saçlarımın ne kadar güzel olduğunu anladım bir keresinde...

Yediğim her lokmanın lezzetini bir kez daha hissettim...

Ve en önemlisi çocuklarıma neler aktarmam gerektiğini gördüm.

Karanlık dehlizlerden aydınlığa çıkan bir ışığın her daim varolduğunu çocuklarıma anlatmam gerektiğini anladım…

Bir keresinde 10 emirin yanında 11. emrin de olduğunu söylemişlerdi ‘Zohar’- Hatırla’ diyorlardı. Ben de hep hatırladım. Ancak günümüzde belki 12. emir de gündemde ‘Anlat ve Dinle.’

Holokost kurbanlarının tek tek aramızdan ayrıldıklarını düşünürsek, sayısı bu kadar azalan ve deneyimlerini hâlâ anlatabilenleri dinlemenin bir emirden çok bir görev olduğunu düşünmekteyim.

Ayrıca teknolojinin bu denli ilerlediği günümüzde geleceğe bırakılacak en büyük hazinenin deliler ve belgeler olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan GKD gençleri misyonlarına ne derece bağlı olduklarını bir kez daha kanıtladılar...

“Çok filmler gördük ölenler işkence edilenler ile ilgili, inkâr edenleri gördük ve ölenlerin ruhlarının rahat olması için toplandık,’’ diyerek söze başlıyor Gabi Behiri. ‘’Eğer başarılı olabilselerdi hepimizi yok edeceklerdi ama belgeler değiştirilse de anılar silinmez’’ diye devam ediyor ve çarpıcı hikâyesini anlatması için David Salz’ı sahneye davet ediyor. Beyaz saçlı yorgun delikanlı belli ki anlatmak için hazır. Zaten anlatmak değil mi onu ayakta tutan? Anlatacak ki bu insanlık dramı hiç unutulmasın.

Salz, ‘’Şalom barış demektir. Huzur ve barış içinde olmaktan daha güzel bir duygu yoktur. ‘’Biz Yahudiler uzun süre eziyet gördük, işkence edildik, kovulduk; ama bizler ecelimiz ile ölmek istiyoruz, gaz odalarında değil,” diyerek sözlerine başladı. David Salz, İsrail ve Almanya dışında bir ülkede ilk defa konuştuğunu ifade ederken “gençlerin çoğunlukta olduğunu görüyorum, bu konuşmamın bir tekrarı olmayabilir, tüm içtenliğimle ve samimiyetimle sizlere hitap ediyorum. Bu yüzden dikkatle dinleyin” diye devam etti.

“BENİ 36, ANNEMİ  İSE 33 NUMARALI TRENE TIKTILAR”

 

David Salz Berlin doğumlu olduğunu, 9 yaşında iken babasının tutuklandığını ve kendisinden bir daha haber alınamadığını söylerken annesinin de fedakârca babasını beklediğini, bu hareketinin de onun sonunu hazırladığını anlattı. “Annem bir firmada çalışırdı; ben evde kalırdım çünkü Yahudilerin sokağa çıkması tehlikeli idi. Bar-mitsva’mı bile kutlayamadım, hakkımı elimden aldılar. Herşeyi anlatmak istiyorum. Bir kahraman değilim ama hayatta kalmanın ne demek olduğunu biliyorum. Bir gece annem işten dönmedi. Sabahın ilk ışıklarına kadar bekledim. Birşeylerin yolunda gitmediğinin farkında idim. Şehrin hastanelerinde annemi aradım. Daha önce gelen Gestapo, Yahudi evlerine yaptığı gibi kapımı kırarak içeri girmedi ama ben annemi bulmak amacı ile kendim teslim oldum. Ve zor günler başladı. Önce beni kırbaçladılar, yüzüm tokatlardan kan revan içinde kaldı ve bir kafese soktular beni. Günlerce aç, susuz, havasız o kafeste kaldım. Yüzümdeki şişler inince anneme kavuşacağımı söyleyerek bir trene soktular. Beni 36 numaralı trene, annemi ise 33 numaralı trene tıktılar. 33 numaralı tren gara varınca kamp polisi gelenlerin çok kalabalık olduğunu düşünerek hepsini anında katletti. Annem hemen öldü. Bizim trene gelince hepimiz dışarı çıkartıldık ve sağa sola diye ayrıldık. Bunun ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Bir tek işaret ile sağ ölmeye sol çalışmaya... Çocuklar, zayıflar, kadınlar, yaşlılar sakatlar sağa... Ben yaşımın 17 olduğunu ve elektrikçi olduğumu söyledim. Bu iki kelime hayatımı kurtardı, sola gittim. Bu bir dönüm noktası idi. Annem ile kampa girseydim, elini bırakmaya cesaret edemezdim ve şimdi sizin karşınızda olamazdım. Beni meslek gruplarına aldılar, içim ezildi, diğerlerine sorumlu hissettim kendimi. Ve eğer bir gün oradan kurtulursam elektirkçi olmaya karar verdim. İsrail’de 43 sene elektrik şirketinde sahada ve gençlerle çalıştım. Onlara hayatı öğretmeye adadım kendimi,” diyerek devam ediyor: “Yıkama odasına aldıkları sırada saçlarımı kestiler. Dökülen her bukle bir gözyaşı idi. O sırada kamplarda canlı kalmamı sağlayan üç meleğimden birini gördüm. Adı Erich Markowitz idi, ‘burası çocuk yuvası değil, burada ağlamıyoruz’ diyerek beni uyardı. Erich ile aramda bir çekim oldu ve beni boya ustası olarak işe aldı. İşi bilmediğim için dayak yedim. Beni hücreye attılar, ne kadar zaman bilmiyorum, zaman mevhumu oralarda bitiyor. Halen çok mecbur kalmadıkça saat kullanmam ve saate bakmam. Sizlere daha çok uzun süre çok şeyler anlatabilirim” diyor. David Salz konuşmasının bir yerinde kolunu açarak numarasını gösteriyor. “İşte, kaldırılması en ağır noktalardan biri. Adınız yok, size seslenen yok... Siz artık o muhteşem Alman düzeninin içinde bir numarasınız. Numaralar konuşmaz, şikâyet etmez, düzene karşı gelmez, acıkmaz kısaca sesi yoktur. Unutmayın Almanlar inkâr ediyorlar, tazminat vermiyorlar ama numaraları o gün mıhlamaya o kadar inat ettiler ki bugün bizim zihinlerimizden anıları silemiyorlar.” Koluna baktım 107939, acıdır ki kendi okul numaralarımı unutmadığımı hatırladım. Onca eziyet çeken David Salz’ın hatırlarının önemini kavramak için sadece insan olmak gerek.

“OĞULLARIMIN SEVGİSİ, SAYGISI VE ANLAYIŞI OLMASA İDİ HAYATA DEVAM EDEMEZDİM”

“Daha sonra ikinci meleğim ile karşılaştım, Franz Kowalski. Franz terzi idi, pırlanta kalpli bir terzi. Bana hayata tutunabilmem için yemek getiriyordu.1945 yılının 18 Ocak günü ölüm marşı ile uyandık ve 60 kilometrelik ölüm yürüyüşüne çıktık. Günlerce karda yürüdük, yolda tökezleyenler vuruldular. Franz bana destek oldu. Kurtulacağız derdi hep. Karşıdan ışık görünüyor derdi. Onun insanlığı yüreğime kazındı ve dostluğumuz bir ömür sürdü,”diyerek devam ediyor: “Vardığımız yer bir dağın içinde kurulmuş bir şehirdi. Yatağımız bile yoktu. Havasızlıktan ölecektik veya böceklerin ısırmasından hasta olacaktık. Bir keresinde kapıya yöneldim ve kaçtım. Kampı çeviren tellere baktım. İçimden bir his bu tellerin diğer kampları çeviren tellerin aksine elektriksiz olduğunu düşündüm. Hemen bir demir parçası fırlattım. Hiçbir reaksiyon olmadı; tekrar denedim ve tellerin elektriksiz olduğuna kanaat getirip ufacık bir delik açarak kaçtım. Koşmaya başladım. Nereye gittiğimi bilmeksizin koştum. Vardığım çiftlikte bana yemek verdiler, giyecek verdiler; ta ki Yahudi olduğumu anlayana dek. Bu kez kapıyı üstüme kilitleyip beni ihbar etmeye gittiler. Tekrar o kâbusa dönemezdim. Pencereden kaçtım, bir çadırın içinde bulduğum bir battaniyeyi alarak yoluma devam ettim. Bu kez değerli bir eşyam vardı, battaniyem. İsrail’deki evimin bir köşesinde halen sakladığım o battaniyeye sarılarak geceleri mezarlıklarda yattım. Sanki Gestapo oralara girmemiş gibi düşündüm. Ağaçların tepesine tırmandım; o kadar zayıftım ki polis beni ağacın bir dalı sandı. Ve bir sabah bambaşka sesler ile uyandım. Etrafımda İngilizce konuşuluyordu. Kurtulduğumu anladım. Amerikan askerleri gelmişti. Onlara beni de yanlarına almalarını rica ettim, mümkün değildi. Çünkü onlar Japonya’ya gidiyorlardı. Beni hastaneye götürdüler, yemek verdiler. Açlıktan bağırsaklarınızın parçalandığını hissettiğiniz zaman, zaman mevhumu durur. Ben zaten o yıllardan sonra hiç saat kullanmadım,” diye tekrar ederek konuşmasını sürdürüyor. David Salz gerçekten zamanın farkında değilmişcesine anlatıyor. Acıklı hikâyenin en etkileyici bölümünü sona saklıyor: “Hürriyetime kavuştum ama hiçbir zaman hür olamadım ruhum hür değildi. Okumak istedim okul yoktu. Daha sonra İsrail’e gittim, ailemi orada kurdum. Oğullarımın sevgisi saygısı ve anlayışı olmasa idi hayata devam edemezdim. Üçüncü meleğim Menne Shine’dan da bahsetmem gerek. O da beni kamplardaki en yaşlı olan ve kendine herkesi köle edenlerden beni korudu,” diyor.

  David Salz, uzun süre ayakta alkışlandıktan sonra son mesajlarını vermeye hazırlanıyor. “Gençler, sizler yarının geleceği olacaksınız. Her dönemde yeni ufuklar ve yeni tehlikeler vardır. Sizler bunun ne kadar farkında olursanız tehlikeleri o denli kolay anlatırsınız. Bir daha asla ve asla olmasın. Bunun en büyük güvencesi sizlersiniz. Siz ne yaparsanız gelecek öyle olacak. Annem babamı beklemeyip kaçmayı düşünseydi hayat farklı olurdu. Bazen fırsatlar ayağımıza gelir onları değerlendirmek gerek. Bazen de kader Yahudi olmayı zorlar. Üç meleğimi hep kalbimde taşıdım onları hiç unutmadım. Sizlere tekrar Şalom diyorum,” dedi.

Konuşmanın sonunda GKD gençleri ilk mumu Holokost’ta hayatını kaybeden 1,5 milyon çocuğun anısına yaktılar. Oyun alanları kamplar olanların anısına... Vanesa Yeruşalmi idi temsilcileri... 2. mumu cennetin ayakları altında olan anneler adına Ceni Abenyakar yaktı... 3. mum yetimler adına Doruk Barokas tarafından yakıldı. Umutların yok olmaması dileği ile... 4. mum ise yaşlılar adına idi. GKD Başkanı İsak Petilon’du bu kez mumu yakan... İyiliklerin hep canlı kalması dileği ile. 5. mum ayaklanmalara katılanlar için Rav Yeuda Leon Adoni tarafından yakıldı... 6. mum ise Holokost savaşçıları adına yakıldı. David Salz, “6 milyon değil, insanlık öldü” sloganı ile bir kez daha o günleri yaşattı...   

‘Bir daha asla’ herkesin temennisi idi.