Çölden yaratılan ‘yeşil mucize’nin sırrı

Pazartesi akşamı 65. yaşını kutlayan İsrail Devleti’nin uzun soluklu yaşam mücadelesinin temelinde de yaratıcı enerjisi yatıyor. Afrika’dan Uzakdoğu’ya çevre teknolojilerini ihraç eden İsrail, inovatif çözümler sayesinde yeşil mucizenin sadece kendi topraklarında değil, tüm dünyada gerçekleştirilebileceğinin umudunu taşıyor

Çevre
17 Nisan 2013 Çarşamba

Talya ENRİQUEZ ROMANO


Billboardlardan gazetelere, metro istasyonlarından alışveriş merkezlerindeki yürüyen merdivenlere; günlük hayatta dört bir yanımız markalarla kuşatılmış durumda. Eskiden sadece şirketlerin sattığı ürün ve hizmetlerle anılan marka olgusu, gün geçtikçe gelişiyor. Bundan 10-15 sene önce duymaya alışık olmadığımız ‘kişisel markanızı oluşturun’, ‘sosyal bir marka yaratın’, ‘bir şehir olarak marka olmak’ gibi kavramlar, son dönemde sıkça karşımıza çıkıyor. ‘Hiç uyumayan şehir’ dendiğinde aklımıza New York’un gelmesi veya ‘Vegas’ta olan Vegas’ta kalır’ kavramının Las Vegas şehrine gizemli ve baştan çıkarıcı bir hava katması, bu kentlerin markalaşmalarının doğal bir sonucu.

Son yıllarda şehirler gibi ülkeler de birer marka olma yolunda ilerliyorlar. 2010 yılında İsrail Dış İşleri Bakanlığı, İsrail’in ‘çatışma’ ile özdeşleşen negatif imajını düzeltmek için yeni bir marka çalışması başlattı. ‘İsrail’ denilince ülkenin yaşadığı ‘askeri ve siyasi sorunlar’ yerine teknoloji, çevre, bilim alanındaki başarıları ve kültürel mirasının zenginliğinin gelmesini sağlamak amacıyla yola çıkıldı. İsrailli marka danışmanları, özel sektör temsilcileri ve diplomatlardan oluşan bir ekip, uzun araştırmalar sonucunda ‘yaratıcı enerji’ sloganında karar kıldı. ‘Yaratıcı enerji’ kavramı bir yanda bilim ve teknoloji alanındaki yaşanan ilerlemeleri anlatırken, bir yandan da dünyanın tarihi ve kültürel mirasının temelini oluşturan bölgeyi çağrıştırıyor.

Çölden yaratılan mucize

İsrail’in ‘yaratıcı enerjisi” çevre konusunda kendisini nasıl gösteriyor diye baktığımızda hiç kuşkusuz akla ilk gelen ‘çölden yaratılan mucize’ oluyor.  Ülkenin yarısından fazlası kurak veya yarı-kurak iklim etkisi altında ve sadece yüzde 20’si tarıma elverişli topraklara sahip olmasına rağmen; İsrail neredeyse tüm tarımsal ihtiyacını kendi üretimiyle karşılıyor. Buna ek olarak dış ülkelere yılda 1.5 milyar dolar değerinde tarımsal ürün ihraç ediyor. Peki, susuzluk ve çölleşme ile mücadele eden bir ülkenin bu kadar geniş çaplı ‘tarımsal mucizevî başarısı’ nasıl açıklanabiliyor?

Her icat temelinde ihtiyaçtan doğar.  İsrail’in sınırlı su kaynakları ve yağışlardaki bölgesel eşitsizlikler akıllı su yönetimini zorunlu kıldı. Son altmış yılda akıllı su yönetimi sayesinde tarımsal üretim 12 katına çıkarken, su tüketimi neredeyse sabit tutuldu.  Tarımda kullanılan suların arındırılıp geri dönüştürülmesiyle yüzde 30’a varan su tasarrufu sağlandı. Buna ek olarak, ülke genelindeki 24 desalinizasyon istasyonu ile deniz suyu içindeki tuzdan arındırılarak tarımsal sulamaya kazandırıldı.  Yaratıcı su çözümleri bunlarla da sınırlı kalmadı ve ülkenin yeraltı sularından 70 milyon metre küplük bir rezerv elde edildi.  Ayrıca Negev Çölü’nün altındaki jeotermal sularla üretilen gıdaların daha ‘tatlı’ olduğunu keşfeden İsrailli çiftçiler, çölde yetiştirdikleri domates ve kavunları ‘Tatlı çöl ürünleri’ markasıyla Avrupa’ya ihraç etmeye başladılar.

Çığır açan damla sulama teknolojisi

İsrail’in su kaynakları kullanımı alanındaki başarıları arasında en önemlisi, tarımsal sulamada çığır açan damla sulama teknolojisi oldu.  Damla sulamada, bitki ve ağaçların diplerine yerleştirilen plastik borular aracılığıyla, her bitkinin kendi yapısına uygun miktarda gübre ve su verilmesi sağlanıyor. Bu sayede bir yandan klasik sulamada görülen su israfının önüne geçilirken, diğer yandan tarımsal üretimin verimliliği arttırılıyor. Bazı ağaç türlerinde üç kat verimlilik sağlayan damla sulama sistemi, özellikle şeker pancarı gibi çok suya ihtiyaç duyan bitkilerin yetiştirilmesinde büyük önem taşıyor. Damla sulama tarımda sağladığı kazanımların yanısıra, bu teknoloji için gerekli olan malzemelerin ve boruların ihracatıyla da İsrail ekonomisine yılda 500 milyon dolarlık katkı sağlıyor ve uluslararası işbirliklerinin kapısını açıyor. Negev Ben-Gurion Üniversitesi, geçtiğimiz sene Bostwana Uluslararası Bilim ve Teknoloji Üniversitesi ile yaptığı ortak çalışmalarla damla sulama tekniğinin Afrika’da yaygınlaşmasına öncülük etti.

İsrail’in kısıtlı kaynakları kullanmadaki yaratıcılığı, tarım sektörüyle de kalmıyor. Ülkenin en büyük çöplüklerinden biri olan Hiriya Çöplüğü, 2008 yılında plastik şişeler kullanılarak Ariel Şaron Parkı’na dönüştürüldü. Çöplükte birikmiş olan  metan gazı ise çevredeki fabrikalar için elektrik üretim amacıyla kullanıldı.