Chavez ve Yahudiler

Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez’in vefatının ardından Yahudiler pek de gözyaşı dökmediler

Diğer
13 Mart 2013 Çarşamba

Rakela Palombo

Başarısız darbe girişiminden yedi sene sonrasında, 1999 yılında iktidara gelen Chavez, sadece ülkesini değil, ülkesinin Yahudilere yaklaşımını da değiştirdi. Tarihinde hiç antisemit olay yaşanmamış bir ülkede Chavez, devlet yönetimindeki medyanın sürekli antisemit mesajlar ve kinayeler içeren yayınlar yapmasına izin vermiş, İsrail ile diplomatik ilişkileri durdurmuş ve Yahudi okul ile cemaat merkezlerine polis baskınları yaptırmıştı.

Chavez’in Yahudilere karşı politikası konusundaki ilk ipucu, iktidara gelmesinden beş sene sonra, 2004 yılında geldi. Chavez, bu yönde hiçbir işaret olmamasına rağmen,  bir savcının öldürüldüğü önemli bir cinayet davasında, Karakas’ta bulunan bir Yahudi okuluna delil bulma amacıyla baskın düzenlenmesine izin verdi fakat baskının sonucunda hiçbir delile ulaşılamadı.

Sosyalist görüşünü uygulamaya koyarken, özel kurumları kamulaştıran, ülkesine döviz giriş-çıkışını kontrol eden ve Küba Devlet Başkanı Fidel Castro ile birlik olan Chavez’in bu davranışları, aralarında pek çok Yahudi’nin de olduğu üst ve orta kesimden geniş bir kitleyi Venezüella’yı terk etmeye itmişti.

Chavez, Tahran’la yakın ilişkiler kurarak dostluğunu ilerletmiş, Batı egemenliğine karşı sürdürdüğü solcu mücadelesinde İran’ı dine dayalı muhafazakâr yönetim şeklinden dolayı yakın bulduğunu açıklamıştı.

İsrail-Filistin sorununu sıkça gündeme getiren Chavez, İsrail’in Araplara karşı tutumunun Nazilerden farklı olmadığını söylüyordu. 2006 yılının haziran ayında İsrail ve Hizbullah’ın savaşa girmesini takiben Devlet Başkanı, İsrail’i Nazilerin savaş suçlarını tekrar etmekle suçlamış ve Tel Aviv’de bulunan Venezüella Büyükelçisini ülkesine geri çağırmıştı.

İsrail ile resmi ilişkilerdeki kopma ise İsrail’in 2009’da, Gazze’de, Hamas’a müdahalesiyle oldu. Operasyon sırasında Chavez, Venezüellalı Yahudilerden İsrail’i kınamalarını isterken, ülkede yaşayan Yahudiler kendileri ile ‘İsrail’in savaş suçları’ arasında bağlantı kurulmasının, ülkede antisemitizme destek verildiği yönünde tehlikeli sinyaller verdiğinden endişe duyduklarını belirttiler.

İsrail-Hamas çatışmalarını takip eden günlerde Venezüella’da bir sinagog saldırıya uğrayıp, silahlı failler tarafından talan edilerek Sefertoralar yerlere atılıp, duvarlara “Burada Yahudileri istemiyoruz” yazıldığında, uluslararası Yahudi kuruluşları, Chavez’i toplumu bu yönde zehirlemekle suçladılar. Birkaç hafta sonra saldırılarda Venezüella polisinin parmağı olduğu ima edildi ve Chavez yönetiminden önce antisemit saldırıların nadiren görüldüğü ülke için B’nai B’rith Uluslararası Başkanı Dan Mariaschin bir yazısında “Venezüella, Yahudiler için her geçen gün daha tehlikeli bir yer oluyor,” dedi.

Ne var ki, olaylar durulmadı. 2009 yılının şubat ayında, Karakas’ta bulunan Beit Şmuel Sinagogu’na bir bomba atılırken Chavez,  İran, Suriye ve Libya’ya ilişkilerini güçlendirmeye devam ediyor ve İsrail’i ‘soykırım yapan bir devlet’ olmakla suçluyordu.

Diğer yandan, Chavez yönetimi antisemit olduğunu her zaman inkâr etti. Hatta Washington’da görev yapan Venezüellalı diplomat Angelo Rivero Santos, Amerikan Yahudi haber ajansı JTA’ya ülkesindeki Yahudi cemaatinin ‘Venezüella’nın çok çeşitli halkının gerekli ve tamamlayıcı bir parçası’ olduğunu söyledi. 2010 Eylül’ünde devlet kontrolündeki medyanın antisemit yayınlarından endişe duyan Venezüellalı Yahudiler ile görüşen Chavez, “Devrimciler antisemit olamazlar,” dedi. Ne yazık ki bu tavır fazla uzun sürmedi. Holokost kurtulanlarının torunu Henrique Capriles Radonski muhalefet lideri olarak karşısına çıkınca, Chavez’in politik konuşmalarına antisemit bir hava hâkim oldu. Ayrıca bu konuşmalar sırasında, Venezüella gizli servisinin ülkedeki Yahudileri gözetlediği de ortaya çıktı.

Şimdi ise, Chavez’in ölümünün ardından Venezüella’da neler olacağını kestiremeyen Yahudiler, halk yasını tutarken fazla göze batmadan bir sonraki adımı bekliyorlar.