Görkemli müzikal epik

Oscar ödüllü genç yönetmen Tom Hooper tüm zamanların en iyi müzikali “SEFİLLER” ile görsel ve işitsel bir şölen sunuyor

Viktor APALAÇİ Sanat
13 Mart 2013 Çarşamba

Tarih dersleri içeren klasik bir edebiyat başyapıtının ruhunu yansıtan, tüm şarkıların canlı olarak kaydedildiği bu sıra dışı müzikal, izleyicisini 2,5 saat süresince etkileyip hoşça vakit geçirtiyor. Eserin yazarı Alain Boublil’in senaryo yazılımına, bestecisi, Claude-Michael Schönberg’in müzikal partisyonuna katkı verdiği filmde, yönetmen Tom Hooper şiirsel sembolizm yüklü duygusal sinema diliyle övgüyü hak ediyor. Tarihi olaylara dayanan zengin konulu öyküyü, toplumsal ve siyasal konumunu öne çıkarak anlatan, dört Oscar ödüllü filmde, Anne Hathaway ile Hugh Jackman kariyerlerinin en iyi performanslarını çıkarıyorlar

 

Victor Hugo’nun ölümsüz başyapıtı, “Sefiller / Les Misérables’dan, 42 ülkede, 21 dilde, 25 yıl süresince sahnelenip 60 milyon kişi tarafından izlenen müzikal, tüm zamanların en iyi müzikali sayılıyor. “Zoraki Kral” ile 3 yıl önce 4 Oscar kazanan İngiliz yönetmen Tom Hooper, Claude Michel Schönberg, Alain Boulbil ikilisinin müzikalini, birinci sınıf giysi, mekân, dekor ve sanat yönetimi anlayışıyla beyaz perdeye taşıyor.

Tarih dersleri içeren süper klasik bir edebiyat başyapıtının ruhunu yansıtan, tüm şarkıların canlı olarak kaydedildiği bu görkemli müzikal izleyicisini 2,5 saat süresince etkiliyor, hoşça vakit geçirtiyor.

Fransız yazar Alain Boublil ve besteci Claude-Michel Schönberg tarafından Paris’te dev bir arenada 1980’de sahneye uyarlanan müzikal, metin ve sözlerin İngilizce’ye çevrilmesiyle, 5 yıl sonra Londra ve Broadway’e taşındı.

Tam 20 yıl önce, Oxford Street’te bulunan London Palladium sahnesinde izlediğim müzikalin görkeminden büyülendiğimi hatırlıyorum.

Filmografisinde ‘Elizabeth’ (2005), ‘The Damned United’ (2009) ve kekeme kral 6. George’un Avusturalyalı konuşma eğitmeniyle ilişkisini anlatan ‘Zoraki Kral / The King’s Speech’ (2010) gibi filmlerinden, tarihi konulara meyli olduğunu gördüğümüz 40 yaşındaki yönetmen Tom Hooper, yılın sinema olayları arasında yer alan ‘Sefiller’e 4 Oscar kazandırdı: En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu. Ses miksajı, saç tasarımı ve makyaj.

Diyalogların şarkı biçiminde olduğu, tümüyle şarkılara dayanan yapısıyla “Sefiller”i sinema ekranından, dev bir sahnede şaşaalı bir müzikal gibi izliyoruz.

 

TUTKU, FEDAKÂRLIK VE KEFARET ÖYKÜSÜ

Fransız İhtilalinden 26 yıl sonra başlayan konusuyla filmin görkemli açılış sekansında mahkûmların dev bir gemiyi halatlara asılarak limana çekmelerini izliyoruz. Aralarındaki kader mahkûmu Jean Valjean (Hugh Jackman) 19 yıllık ağır cezanın ardından koşulla tahliye ile salıverilir.

Sığındığı kiliseden çaldığı gümüşlerle yakalanan Valjean acımasız kanun adamı müfettiş Javert’in (Russel Crowe) eline düşer. İyi yürekli papazın ondan şikayetçi olmaması üzerine tutuklanmaktan kurtulur. 8 yıl sonra başka bir isimle fabrika sahibi bir patron ve belediye başkanı olarak karşımıza çıkar.

Fabrikasında çalışan emekçi kadın Fantine’in (Anne Hathaway) haksız olarak işinden kovulmasından sonra dibe vurup kötü yola düşmesinin bir hastane köşesinde ölmesine engel olamayan Valjean, vicdanını rahatlatmak için Fantine’in kızı Cosette’e sahip çıkar.

Paragöz bir hancıyla (Sacha Baron Cohen) hırsız karısının (Helena Bonham Carter) elinden kurtardığı Cosette’e, Valjean iyi yaşam koşulları sağlar.

Serpilip güzelleşen Cosette (Amanda Seyfried), devrimciliği burjuva ailesine tercih eden yiğit Marius’a (Eddie Radmayne) aşık olur. Valjean hayatını iki gencin birbirlerine kavuşmasına adar.

Yönetmen Hooper, şiirsel sembolizm yüklü duygulu bir sinema diliyle, bu bol kahramanlı, tarihi olaylara dayanan zengin öyküyü, toplumsal ve siyasal konumunu öne çıkararak anlatıyor.

 

BAŞKALDIRI, ÖZGÜRLÜK, SEVGİ BAŞYAPITI

Romanın acı çeken, ezilen karakterlerinin bir özeti olan Gavroche’un şahsında düzene karşı çıkan, başkaldıran, barikatlar kurarak, yoksul halkı ezenlere karşı ayaklanan, yürekli bir yeniyetmeye hayranlık duyarız. Bu karşılıksız aşk, tutku, fedakârlık ve kefaret öyküsünde, yaşam savaşı, özgürlük, yüzleşme, umut, sevgi temaları ustalıkla işlenmiş.

Marius’un şahsında devrim savaşçılarının cesaretini, Cosette’in şahsında geleceğe umutla bakan genç nesilleri, hancı Thenardier ve acımasız karısının şahsında opportunist fırsatçıları, kindar müfettiş Javert’in şahsında kararlılığa sembolize eden unutulmaz Victor Hugo karakterleri, filmde müthiş uyumlu bir oyuncu kadrosu tarafından canlandırılıyor.

Jean Valjean’ın 20 yılını görkemli bir oyun gücüyle perdeye yansıtan Avustralyalı aktör Hugh Jackman’ın Oscar yarışında hakkının yendiğini düşünüyorum. Rolü (Lincoln’u canlandıran) Daniel-Day Lewis’ten çok daha zordu.

Kader kurbanı Fantine’i canlandırmak için 5 haftada 11 kilo veren Anne Hathaway’ın (kısa rolüne karşı) En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ı ile ödüllendirilmesine kimse karşı çıkmadı. Russel Crowe, Sache Baron Cohen, Helena B. Carter bilinen iyi oyunculuklarını yinelediler.

EN ÜNLÜ VİKTOR

19. yüzyıla damgasını vuran şair, gazeteci oyun yazarı, politikacı Victor Hugo (Gustave Flaubert ile birlikte) Fransız edebiyatının en önemli iki romancısından biri.

1200 sayfalık ölümsüz yapıtı ‘Sefiller’ bazı eleştirmenlere göre Fransız lisanında yazılmış en iyi roman. 1862’de yazılan bu roman, Flaubert tarafından 6 yıl önce yazılmış ‘Madame Bovary’ ile birlikte Fransız edebiyatının en önemli iki romanı sayılıyor.

1802 ile 80 yılları arasında yaşayan Victor Hugo kendisinden 20 yıl sonra doğup, 5 yıl önce ölen Flaubert’den 24 yıl fazla yaşamış.

Milletvekilliği yapan Hugo, III. Napoleon’un 1851’deki hükümet darbesinden sonra, kendi kendini Jersey adasına sürgüne yolladı. III. Napoleon Almanlara yenilince Fransa’ya döndü. Paris’te büyük adamların gömüldüğü Partheon anıt mezarına defnedildi. 19. yüzyılın başında Fransa’da yaşanan yoksulluğu, sefaleti ve aşağılanmayı yansıtan konusuyla ‘Sefiller’, Fransız halkının 1815-32 yılları arasındaki çalkantılı döneminin toplumsal sorunlarını, bir tarihi fresk kalıpları içinde işledi.

Bir akrabasını doyurmak amacıyla çaldığı bir somun ekmek yüzünden 19 yıl hapis yatan Jean Valjean’ın dokunaklı öyküsü, aşka, fedakârlığa, umuda, yazgıya ve bağışlamaya dair önemli mesajlar verirken, Hugo’nun toplumsal eleştirilerini de içinde barındırıyor.

Fransız İhtilali’nden sonra İmparatorluğun yaşadığı acılı ve baskılı dönemde başkaldıran gençlerin kanlı çatışmalarla öldürülmelerini arka fonda işleyen Hugo, koşullu tahliye ile salıverilen Jean Valjean ile peşindeki müfettiş Javert’in ölümcül düşmanlığını büyük bir beceriyle anlatır.

Senaryo yazarlarının pek sevdiği bu konuda Fredric March ile Charles Langton’u, Jean Gabin ile Bernard Blier’yi, Jean Paul Belmondo ile Michel Boujenah’yı, Michael Rennie ile Robert Nawton’u, Liam Nesson ile Geoffrey Rush’ı, Jean Valjean, Müfettiş Javert’e can verirken izledik. Bu son müzikal versiyonda iki Avusturyalı aktör, Hugh Jackman ile Russel Crowe, ölümsüz ikiliyi canlandırırken duygularını şarkılarla ifade ediyorlar.

Yazgıları sürekli kesişen bu iki erdemli, inançlı erkek, ölümcül savaşımları içinde ellerine birer kez fırsat geçtiği halde birbirlerini öldürmüyorlar.