İzak Baron´dan Ağa Takılanlar

• Türkiye’nin üç şartı vardı. “Gazze ambargosu kalkacak” şartı, bizzat Katar Emiri Şeyh Hamad bin Halife Âl Sani’nin Gazze ziyaretinde ortadan kalkmış görünüyor. Nitekim, Hamas liderleri, bu ziyareti “Gazze Ambargosu kırılmıştır” sözleriyle kutlamıştı. İkinci şart Mavi Marmara olayı nedeniyle tazminat ödenmesiydi. İsrail hükümeti bu konuda adım atmaya hazır. Geriye bir tek üçüncü şart kalıyor. O da ‘özür’ meselesi. Kerry ve Obama’nın bölge ziyaretinden sonra, yeni İsrail hükümetinin Türkiye’den özür dileyeceğini açıklaması şaşırtıcı bir gelişme olmayabilir. Türkiye ile İsrail’in Cenevre’de vardığı ama uygulayamadığı anlaşma bu kez sorunsuz hayata geçebilir. Deniz Zeyrek-Radikal

Diğer
20 Şubat 2013 Çarşamba

 

  • Obama, Türkiye’yle diplomatik ilişkilerdeki kötü günleri, ABD’nin bölge politikaları açısından fırsata çevirebilir ve Suriye, Irak gibi anlaşmazlıkları bir kenara bırakıp İsrail-Filistin barış süreci hatırına Türkiye ile İsrail’i barıştırabilir

 

 

Obama bölgeye geliyor diye herkes Suriye konusunda gelişme bekliyor ama ziyaretin en önemli gündemi geçmişte Ortadoğu Barış süreci olarak adlandırılan ancak ‘Arap Baharı’ndan sonra genel tabloyla karıştırıldığı için daha dar bir başlıkla anılmaya başlanan ‘İsrail-Filistin Barışı’. Obama, ikinci döneminde bu sorunu çözerek tarihe geçmek istiyor ancak Suriye krizi devam ederken İsrail’in Türkiye’yi bile kaybetmiş olmasından endişe duyuyor. Bu yüzden Washington’a göre Ankara-Tel Aviv ilişkileri bu haliyle devam edemez. Türkiye’nin üç şartı vardı. “Gazze ambargosu kalkacak” şartı, bizzat Katar Emiri Şeyh Hamad bin Halife Âl Sani’nin Gazze ziyaretinde ortadan kalkmış görünüyor. Nitekim, Hamas liderleri, bu ziyareti “Gazze Ambargosu kırılmıştır” sözleriyle kutlamıştı. İkinci şart Mavi Marmara olayı nedeniyle tazminat ödenmesiydi. İsrail hükümeti bu konuda adım atmaya hazır. Geriye bir tek üçüncü şart kalıyor. O da ‘özür’ meselesi. Kerry ve Obama’nın bölge ziyaretinden sonra, yeni İsrail hükümetinin Türkiye’den özür dileyeceğini açıklaması şaşırtıcı bir gelişme olmayabilir. Türkiye ile İsrail’in Cenevre’de vardığı ama uygulayamadığı anlaşma bu kez sorunsuz hayata geçebilir.

Ezcümle, Obama, Türkiye’yle diplomatik ilişkilerdeki kötü günleri, ABD’nin bölge politikaları açısından fırsata çevirebilir ve Suriye, Irak gibi anlaşmazlıkları bir kenara bırakıp İsrail-Filistin barış süreci hatırına Türkiye ile İsrail’i barıştırabilir.

 

Deniz Zeyrek

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1121679&CategoryID=98

  • Bana ilk soru “Yahudi misiniz?” oluyor, sonra “Eşiniz Yahudi mi?”, “İsrail’le mi çalışıyorsunuz?” Ama son soru daha alçakça; “Bildiğimiz kadarıyla İzmirlisiniz?” Sonra da “Selanik bağlantısı var mı ailede?” Evet, bize düştü bunları kurcalamak, bize dert oldu.

 

 

 

H. Kakınç: Hitler’le Türkiye’nin o dönemdeki yakınlığı da biliniyor. Basın Hitler’e methiyeler düzüyor. Yazılar, karikatürler... Hitler ve Mussolini kahraman oluyor. Tabii tüm bunlar günün koşulları içinde değerlendirilmeli. Ama hiçbir şey katliamları meşru kılacak gibi değil.

 

- “Küçük Amerika” diyorlar ya Türkiye’ye, o dönemde ise “küçük faşist Almanya”ydı. Çok mu ileri gidiyoruz bunu söylerken?

 

H. Kakınç: Tarih daima kazananları yazıyor. Mesela Çerkez Ethem yok edilmeseydi, Mustafa Kemal’den sonra ikinci adam Çerkez Ethem olsaydı Türkiye Cumhuriyeti nasıl olurdu? Neden bunun matematiğini yapmıyoruz, neden bu ihtimali konuşmaktan korkuyoruz. Hemen “vatan haini” oluyorsunuz bunları konuştuğunuzda!

 

- “Şimdi niye bu işleri kurcalıyorsunuz” diye soracaklar, zaten soruyorlardır da sanırım.

 

H. Kakınç: Bana ilk soru “Yahudi misiniz?” oluyor, sonra “Eşiniz Yahudi mi?”, “İsrail’le mi çalışıyorsunuz?” Ama son soru daha alçakça; “Bildiğimiz kadarıyla İzmirlisiniz?” Sonra da “Selanik bağlantısı var mı ailede?” Evet, bize düştü bunları kurcalamak, bize dert oldu.

 

- Sarayburnu ya da Şile açıklarına Struma için bir anıt yapmak istiyorsunuz. Kars’taki “İnsanlık Anıtı”nın lime lime doğrandığını düşününce pek şansı yok gibi. Neler yapıyorsunuz?

 

İ. Alaton: Aslında Şile’ye koysak kimsenin umrunda olmaz ama Sarayburnu’nda derdini anlatır o anıt. Tabii diyelim ki yaptık, o anıt siyasilerin müdahalesinden önce saldırıya uğrayacaktır zaten. Avukatlarla görüşüyorum bu durumu, hukuki ve bürokratik olarak neler gerektiğine bakıyoruz. Avukatlar bu projenin sürekli sabote edileceğini söylüyorlar. Ama ben yaşadığım sürece bu anıt için çalışacağım. Müfredatımız korku; insan olmamız, olgun olmamız engellendi yıllarca. “Biz” yerine düşünüldü. Çok geç kaldık bazı şeyler için çok...

 

Ali Deniz Uslu

http://cumhuriyet.com.tr/?hn=399556&kn=27&ka=4&kb=27

 

 

 

  • Amerikan siyasetini önemli ölçüde etkileyen İsrail lobisi, Hagel vakasında dosta düşmana bir çeşit caydırıcılık gösterisi yapıyor.

 

 

İsrail lobisinin orantısız etkisini ortaya koyan ‘İsrail Lobisi ve ABD Dış Politikası’ kitabının yazarlarından Stephen Walt, Hagel’in Silahlı Kuvvetler Komitesi’ndeki onay oturumunun ardından Foreign Policy dergisi web sitesine yazdığı notta, tezlerinin bir kez daha doğrulandığını kaydetti. Zira oturumda, Hagel’in nezaret edeceği on binlerce Amerikan askerinin bulunduğu Afganistan sadece 20 kez gündeme getirilirken, İsrail 166, lobinin birinci önceliği İran ise 144 kere telaffuz edilmişti. İran’a saldırıya sıcak bakmayan Hagel, Walt ile John Mearsheimer’ın Kongre’de ‘rakipsiz’ olduğunu belirttiği İsrail yanlısı lobicilik kuruluşu AIPAC tarafından önüne koyulan her bildiriye imza atmamış nadir senatörlerden. Aaron David Miller’in 2006’da yaptığı röportajda bu tutumunu ‘Ben bir İsrail senatörü değilim. Bir ABD senatörüyüm. İsrail’i desteklerim, ama hizmet edeceğime yemin ettiğim birinci makam ABD anayasasıdır.’ sözleriyle izah etmişti. Senatör Hagel’a karşı kampanyayı sadece AIPAC gibi lobicilik kurumları, önde gelen bazı Yahudi ve Hıristiyan-evanjelik cemaati kuruluşları ya da sağcı Çay Partisi hareketi gibi gözle görülen oyuncular yürütmüyor. Sponsorları meçhul, milyonlarca dolarlık menfi reklam kampanyaları da devrede. Görüşünü reklamla açıklarken sponsorlara kendini gizleme imkânı da veren 2010’daki Anayasa Mahkemesi içtihadı (Citizens United davası), siyasi kampanyalarda tam bir ‘kim vurduya gitme’ durumu ortaya çıkardı. Hagel’ı reklamla hedef alan 10’a yakın grup var. Sheldon Adelson gibi, yeminli Obama muhalifi, şahin İsrail destekçisi multi-milyonerler, Hagel’ın onayına da karşı çıkıyor. Hatta Adelson’un senatörleri bizzat arayarak telkinde bulunduğu bildiriliyor. Ancak hangi reklam kampanyasına kimin ne kadar maddi destek verdiği meçhul. Kısacası Citizens United içtihadıyla faili meçhul bel altı kampanyaların cenneti haline gelen Amerikan siyasi sisteminde parası olanın düdüğü eskisinden de fazla ötüyor. Obama’dan son seçim zaferinin hıncını çıkarmak isteyen farklı gruplar için de Hagel kavgası bulunmaz bir fırsat. İsrail lobisiyle el ele, Hagel’a yükleniyorlar. J Street gibi bazı liberal İsrail yanlısı gruplar, Hagel’a destek vermiyor değil. Ancak diğerleri yanında sesleri cılız kalıyor. Obama’nın en büyük siyasi başarılarından biri, etkili İsrail yanlısı grupların tüm kösteklerine rağmen, Amerikan Yahudilerinin çoğunluğundan oy almış olması. Hagel gibi İsrail lobisinin hazzetmediği birini dış politika ve ulusal güvenlikte en kilit makamlardan birine aday gösteren Obama, Amerikan çıkarlarını ve milliyetçiliğini ön plana koyduğunu ikrar etti. İsrail konusundaki görüşleri de Hagel’ın çizgisine yakın bence. Ancak bunların tamamını açıktan ifade etmesi ya da eyleme dökmesi mevcut siyasi şartlarda mümkün değil. Nitekim ilk yurtdışı gezisini İsrail’e yapacak. İkinci döneminde İsrail’e ne tamamen teslim olacak ne de fazla nasırına basacaktır.

Amerikan siyasetini önemli ölçüde etkileyen İsrail lobisi, Hagel vakasında dosta düşmana bir çeşit caydırıcılık gösterisi yapıyor. Türkiye’nin sivil-asker Kemalist elit hâkimiyetinden çıkmasını da çıkarına uygun görmeyen bu güç, Beyaz Saray’dan Erdoğan hükümetine başta darbe davaları olmak üzere baskı yapmasını istiyor. İsrail’le en azından vaziyeti kurtarıcı bir barışma, bu tür baskıları büsbütün ortadan kaldırmasa bile, şiddetini azaltabilir.

 

Ali H. Aslan

http://zaman.com.tr/ali-aslan/obamanin-israil-lobisiyle-dansi_2055080.html

 

 

 

  • Onlar “Özgürlükler Ülkesi” Amerika’da istenmemektedirler.

 

 

Takvimler 4 Haziran 1939’u gösteriyordu. Bir utanç gemisi yanaşmıştı Florida kıyılarına. İçinde kaderini bekleyen masum insanlar. Hamburg’dan binmişlerdi gemiye. Bu, onların son şansıydı. Hitler rejimi yeni başlıyordu insan kıyımına. Bu gemiye binip Almanya’dan çıkabilen bu insanlar başlangıçta kendilerini kurtulmuş sayıyorlardı. Tam dokuz yüz otuz kişiydiler. Çoğu Alman vatandaşı Yahudiler… Vatanlarında kalsalar kesinlikle öleceklerdi, yaşamalarına izin verilmeyecekti. Onlar arkalarında bıraktıkları anılarına, evlerine, varlıklarına bakmadan bu gemiye binmiş, denize açılmışlardı.

Gemi önce Küba’ya uğramıştı. Küba’daki diktatör, gemideki yolcuları almak istememişti ülkeye. Kişi başına beş yüz dolar istenmişti. Yolcularda bu para nereden olsun? Hepsi son paralarını katıştırıp ancak bir bilet alabilmişlerdi. İçlerinden birçokları şimdi intihar etmeyi düşünmektedir şimdi. Onlara zorlukla engel olunmuştur.

Gemi bu kez Florida’ya yönelir. ABD makamlarından siyasi sığınma istenecektir. Ama bir de ne görsünler? ABD sahil güvenlik gemileri St. Louis’i sarmış, ilerlerse ateş edeceklerini anons etmektedirler. Ülkeye iltica hakkı söz konusu bile değildir. Onlar “Özgürlükler Ülkesi” Amerika’da istenmemektedirler. Gemi bu kez de Kanada’ya doğru yol alır. Orada şanslarını deneyeceklerdir. Halifax limanı açıklarında bekler durur ama durum umutsuzdur. Bu insanları kimse istememektedir medeni denilen dünyada.

 

Levent Özübek

http://telgrafhane.org/lanetliler-gemisi-ss-st-louis-1939-levent-ozubek-yazdi/

 

 

 

  • İsrail ile ne zaman bir ihtilaf yaşasak karşımıza hemen Tevrat’ın hükümlerini kullanan büyük bir İsrail iddiası ve yandaşlığıyla karşı karşıya getiriliyoruz.

 

 

Tayyip Bey’in ve Davutoğlu’nun İsrail’i ima eden, ama muhatap olarak Amerikan dış politikasını hedef alan konuşmaları, umulmadık anda sert tepkilere yol açtı.

ABD Dışişleri Sözcüsü Victoria Nuland, basın toplantısında bir soru üzerine “Türk liderlerden gelen tahrik edici yorumlar,   bizi açıkçası çok rahatsız ediyor” açıklamasında bulundu.

Bu sıradan bir sert cevap cümlesi değil, kapsamlı bir dikkat çekme girişimidir. Yani, Amerika Türkiye’nin her vesileyle İsrail’e karşı olan siyasetinden rahatsızlık duymakta ve bu işe bir son vermesini istemektedir.

Yani İsrail’in şımarıklık geleneği artık bölgesellikten çıkıp evrensellik noktasına ulaşmıştır. Ve Washington, makul aralıklarla Ankara’ya sert içerikli açıklamalarla üslubuna son vermesini istemektedir. Çünkü dünya kamuoyu önünde İsrail’i teşhir eden ve sürekli kabahatli bulan ülke Türkiye’dir.

Washington, Ankara’nın İsrail’i dünya kamuoyu önünde sürekli suçlu gösteren açıklamalarını, biraz dudak bükerek “retorik hücum“ tanımlamasıyla yorumlamaktadır.

Aynı günlerde Amerikan Büyükelçisi’nin yaptığı basın açıklamasında durum tespitleri ve teşhislerinin ifadesi şaşırtıcıdır.

Amerikan Büyükelçisi Ricciardone, bir büyükelçiden çok adeta Türk siyasetinin ana muhalefet lideri gibi konuştu. Tayyip Bey hükümetini ağır ve ayrıntılı bir dille eleştirdi.

Yani artık iktidara karşı sert bir eleştiri kaynağı yaratılmış oldu.

Şu ifadelere bakın yeter: “Askeri liderleriniz terörist gibi hapse konuldular. Profesörler, eski YÖK Başkanı demir parmaklıklar arkasında. Tam anlaşılmayan 16 yıl önceki çalışmalarla ilgili, belirsiz suçlamalarla hapse atıldılar. Şiddet içermeyen, gösteri yapan öğrenciler, demir parmaklıkların arkasında” diye konuştu

İsrail ile ne zaman bir ihtilaf yaşasak karşımıza hemen Tevrat’ın hükümlerini kullanan büyük bir İsrail iddiası ve yandaşlığıyla karşı karşıya getiriliyoruz.

Anlaşılıyor ki Akdeniz’de İsrail’in istekleri dışında hiçbir makul önerinin uluslararası siyasette bahsi bile geçmiyor ve geçmeyecek.

Türk Dışişleri Bakanı İsrail’e eleştiri getirir ve Türk Başbakanı bu eleştiriyi pekiştirirse dünya dış siyasetinin kalıpları hemen ortaya çıkıyor ve sonuç diye bir şeyin olmadığı görülüyor.

Akdeniz’de dış siyasetin tarif özeti budur işte...

 

Yılmaz Karakoyunlu

http://www.haberturk.com/yazarlar/yilmaz-karakoyunlu/818334-akdenizde-israil-azari

 

 

  • Obama’nın ikinci başkanlık döneminde -2013 yılında- ilk dış geziyi İsrail’e yapacağı açıklandı. Tam bu dönemde, Başbakan Tayyip Erdoğan, İsrail’e her vesileyle ‘terörist devlet’ muamelesi yapıyor, İsrail’den, Batı’nın –başta ABD- ‘şımarttığı’ bir devlet olarak söz ediyor

 

 

Obama’nın ikinci döneminde ilişkilerin, ilk döneme oranla belirli ölçülerde farklı olacağı şimdiden belli oluyor. Bunu birkaç yönden anlamak mümkün:

 

1- Obama’nın ikinci başkanlık döneminde -2013 yılında- ilk dış geziyi İsrail’e yapacağı açıklandı. Tam bu dönemde, Başbakan Tayyip Erdoğan, İsrail’e her vesileyle ‘terörist devlet’ muamelesi yapıyor, İsrail’den, Batı’nın –başta ABD- ‘şımarttığı’ bir devlet olarak söz ediyor.

 

2- Tayyip Erdoğan’ın Barack Obama ile Washington’da buluşmak için ta 2012 Kasım ayında yapılmış başvurusu söz konusu ve bunun üzerinden dört aya yakın bir sürenin geçmiş olmasına rağmen halen ‘randevu tarihi’ belirlenmiş değil. Bu da, ilişkilerin yakınlığına bakıldığında tuhaf bir görüntü veriyor. Obama, dün Milliyet’te çıkan açıklamalarında bu konuda “Dostum Tayyip Erdoğan’ı tekrar görmeyi dört gözle bekliyorum. Ekibimin buluşabileceğimiz bir zaman ayarlamak için yoğun çaba sarf ettiğini biliyorum, eminim yakında bir fırsat bulacağız” dedi ama bu gecikme normal sayılmaz. Bu gecikmede bir ‘diplomatik mesaj’ okunmalıdır. Ankara-Washington ilişkilerinde, besbelli, ‘rahatsızlıklar’ var.

 

3- Bu yöndeki en büyük gösterge ise ABD’nin Ankara Büyükelçisi Frank Ricciardone’nin son bir hafta içinde iktidarın her unsurundan, en son olarak bizzat Başbakan Erdoğan’dan yediği ‘dayak’.

 

Öyle ki, uzun AK Parti iktidar yıllarında, AK Parti hükümetine en ‘alerjik’ gelen ABD Büyükelçisi olarak kayda geçen, ‘neo-con’ özellikli Eric Edelman dahi, bugüne oranla çok daha sıkıntılı olan Türkiye-ABD ilişkileri döneminde bile Frank Ricciardone kadar örselenmemişti.

 

Cengiz Çandar

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1120815&Yazar=CENGIZ-CANDAR&CategoryID=98

 

 

 

  • Örneğin, zengin yahudiler saf, temiz, yoksul milleti ezerler. Onlar kenarda istif ettikleri para balyalarıyla keyif çatarlarken halk kıtlıktan inim inim inler

 

 

 

Geçtiğimiz yüzyılın başından ortalarına kadar hem yurdumuzda, hem Avrupa'a Asya'da yaygın söylem, medya perdesinde yazılan çizilenler, karikatürler, fıkralar, haberler, kitaplar, dergiler hep bu duyguyu beslerdi. Örneğin, zengin yahudiler saf, temiz, yoksul milleti ezerler. Onlar kenarda istif ettikleri para balyalarıyla keyif çatarlarken halk kıtlıktan inim inim inler. (Ki gerçekte bankerlerin, tüccarların vb. Musevîlerin ya da yurdumuz özelinde gayrimüslimlerde yoğunlaşmasının başka tarihsel nedenleri vardır, toprak satın alınamaması, askere gidilememesi vb.)

Bugünün popüler kültüründe bile bu yaklaşımlar yaygındır. Örneğin yurdumuzda kitlelere en yoğun propaganda aşılayan kanallardan "Kurtlar Vadisi"ndeki yahudi karakterlerden İplikçi Nedim (banker), yahudiler arasında yokluk çeken bulunmadığı yönündeki düşmanca kanıları körükleyen şakasını pis bir sırıtışla kapatıyor:

"(...) İplikçi:"Benim 1500 burslu öğrencim var", Polat:"Nerede? İsrail'de mi?" İplikçi:"Aman kuzuum. İsrail'de nerede bulacaksın okutacak fakiri!" (...)" Yahut, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında yoksul halkın kanını emenlere ilişkin bir menkıbe şöyle akıp gidiyor:

"(...) "Bu villa kimin?" "Kirkor Efendi'nin Paşam!" "Şu köşk?" "Dimitri Efendi'nin Paşa Hazretleri!" "Ya şu ilerideki konak?" "Salamon Efendi'nin!" Atatürk bu kez, az ötedeki toprak damlı, virane bir evin sahibini öğrenmek için sorunca, Adanalı gazi cevap verdi: "Recep Çavuş'un Paşam!"

(...) Recep Çavuş gelince bir asker selamından sonra, "Emredin Paşam" demişti. Ata, bu kez Recep Çavuş'a sormaya başladı: "Bu villa Kirkor Efendi'nin, bu köşk Dimitri Efendi'nin, şu konak Salamon Efendi'nin, o virane de senin! Bu ermeniler, rumlar, yahudiler şu binaları dikerken sen neredeydin?"

Recep Çavuş yılllarca savaş meydanlarında koşturmanın verdiği gönül yorgunluğuyla cevap verdi: "Sizinle beraberdim Paşam! Trablusgarp'ta, Çanakkale'de, Sakarya'da!.." (...)"

Düşman yaratmanın, savaş kazanmanın en etkili yollarından biri, hedef kitleyi karşılarındakilerin onlar gibi olmadığına inandırmaktan geçer. Duygudaşlık ortadan kalkınca, karşınızdakinin yerine kendinizi koyamayınca, karşınızdakini insan gibi göremeyince her şey olur.

Tecavüzcü bir canavara, Allah düşmanı bir kâfire, milletin kanını emen bir soysuza, küçük çocukların kanını ekmeğine katan bir çıfıta, kuyruklu ve kotu kokan bir hanzoya her şey mübahtır. Dövülür de, sövülür de, sürülür de, katledilir de, yakılır da.

Oysa propaganda aleminde değil ama üzerinde yaşadığımız gerçek dünyada, İsrail'de yoksulluk ciddi bir sıkıntıdır.

Yoksul çocukların, kara derili yurttaşların boynu -başka her yerde olduğu gibi- büküktür. Oysa yurdumuzdaki gayrimüslimlerin içinde ne yoksulluk öyküleri, ne yokluk anıları birikmiştir, birikmektedir, birikecektir.

 

Ozan Göray

http://www.muhalifgazete.com/60324-yazarlar.htm

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  • Netten okumalar

 

  • İsrail – Oğuzkan Bölükbaşı

 

http://www.oguzkanbolukbasi.com/2013/02/israil/

 

 

  • 6-7 Eylül Olayları ile yüzleşme - Yakın tarihimizin kırılma noktası! - Pelin Batu - Nezih Başgelen

 

http://gundem.milliyet.com.tr/6-7-eylul-olaylari-ile-yuzlesme-yakin-tarihimizin-kirilma-noktasi-/gundem/gundemdetay/10.02.2013/1666833/default.htm

 

 

  • 6-7 Eylül Olayları İle Yüzleşme - Tanık olduğumuz vahşet bizi hiç bırakmadı - Pelin Batu - Nezih Başgelen

 

http://gundem.milliyet.com.tr/6-7-eylul-olaylari-ile-yuzlesme-tanik-oldugumuz-vahset-bizi-hic-birakmadi/gundem/gundemdetay/11.02.2013/1667132/default.htm

 

 

  • 6-7 Eylül Olayları İle Yüzleşme - On yaşımdayken bilemezdim ki...- Pelin Batu - Nezih Başgelen

 

http://gundem.milliyet.com.tr/6-7-eylul-olaylari-ile-yuzlesme-on-yasimdayken-bilemezdim-ki-/gundem/gundemdetay/12.02.2013/1667566/default.htm

 

 

  • 6-7 Eylül Olayları ile Yüzleşme - İşler kitlesel bir histeriye dönüştü! - Pelin Batu - Nezih Başgelen

 

http://gundem.milliyet.com.tr/6-7-eylul-olaylari-ile-yuzlesme-isler-kitlesel-bir-histeriye-donustu-/gundem/gundemdetay/13.02.2013/1668070/default.htm

 

 

 

 

 

 

  • 6-7 Eylül olayları ile yüzleşme - ‘Hiçbir şey yapamam. Ben bugün polis değil; Türk’üm!’ - Pelin Batu - Nezih Başgelen

 

http://gundem.milliyet.com.tr/6-7-eylul-olaylari-ile-yuzlesme-hicbir-sey-yapamam-ben-bugun-polis-degil-turk-um-/gundem/gundemdetay/14.02.2013/1668529/default.htm

 

 

  • 6-7 Eylül olayları ile yüzleşme - Kalabalığa karşı koşan kedi! - Pelin Batu - Nezih Başgelen

 

http://gundem.milliyet.com.tr/6-7-eylul-olaylari-ile-yuzlesme-kalabaliga-karsi-kosan-kedi-/gundem/gundemdetay/15.02.2013/1669018/default.htm

 

 

  • Hemşeriden Mektup – Nevzat Çağlar Tüfekçi

 

http://www.gazeteguneyege.com/?a=oku&id=3134

 

 

  • İsrail'de Muhalif Olmak – Murat Türker

 

http://bianet.org/bianet/sanat/144288-israilde-muhalif-olmak?utm_source=twitterfeed&utm_medium=twitter#.URpTx1vW9Vc.facebook

 

 

 

  • 11 Şubat 1941: "Ecnebi" Yahudilerin Türkiye'den transit geçmeleri hakkında kararname yayınlandı

 

http://marksist.org/tarihte-bugun/10031-11-subat-1941-ecnebi-yahudilerin-turkiyeden-transit-gecmeleri-hakkinda-kararname-yayinlandi

 

 

  • İsrail'in Türkiye Büyükelçisini büyüten Kürt Fatma – Sedat Ulugana

 

http://ajansafirat.net/news/guncel/israil-in-turkiye-buyukelcisini-buyuten-kurt-fatma.htm

 

 

 

  • Netten seyredin

 

 

  • Gülbahar Uluer - Dia Noçe Rogo Al Dio

 

https://www.youtube.com/watch?v=ZX1-yV3bI8Y

 

 

  • BBC Yasmin Levy – Concert

 

http://www.youtube.com/watch?v=bfY8p18GTPs