19. yy sonlarında Avrupa’da güç dengeleri değişmiş, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu hem askeri hem ekonomik açıdan Avrupa’nın en güçlü devleti haline gelmişti.
Osmanlı İmparatorluğu da hem coğrafi konumu hem de ticari ve yatırımlar potansiyeli açısından hem askeri müttefiki hem de önemli bir ticaret ortağı konumuna gelmişti. Ortak dil ve kültür sayesinde Osmanlı topraklarında yaşayan Aşkenaz Yahudileri özellikle ticaret ve bankacılık alanlarında bu ilişkilerin önemli aktörleri konumuna gelmişlerdi.
Ancak bu ani refahın hem Aşkenaz toplumu içinde hem de Sefarad toplumu ile olan ilişkilerde olumsuz etkileri oldu. Alman ve Avusturya kökenli Aşkenazların refahları özel imtiyazlar nedeniyle yükselirken, özellikle, Doğu Avrupa, Romanya, Ukrayna ve Rusya gibi ülkelerden gelen Aşkenazlar düşük seviyeli gelirliler sınıfını oluşturdular. Kökenleri nedeniyle zaten ayrı gruplar, ayrı cemaatler oluşturan Aşkenazlar arasında gelir seviyeleri nedeniyle de ayrışma derinleşti.
Diğer taraftan Sefarad Cemaati otoriteleri ile de sorunlar yaşanmaya başlandı. 1800’lü yılların başında Aşkenaz toplumu sadece ibadet mekânlarını bağımsız olarak örgütlüyor, buna karşılık tüm diğer kaşerut ve maddi katkılar gibi konularda İstanbul Hahambaşılığı’na bağlı olarak yaşıyorlardı.
Ancak bu uyum 19. yy sonlarına doğru bozulmaya başladı. Kırım’dan 400 kadar Yahudi’nin İstanbul’a yerleştirilmesi ve Türk tebaasına geçmesi sonrası İstanbul’daki Aşkenaz Cemaati’nin yapısı da değişmeye başladı. 1865 yılında ilk defa ‘Hahamhane Nizamnamesine’ uygun olarak toplanan Meclis-i Umumiye Galata Aşkenaz Cemaati, Sefaradlar oranında, iki delege seçerek göndermiştir.
Uluslararası ilişkiler nedeniyle ekonomik bağımsızlığına ve belirli bir statüye kavuşan Aşkenaz toplumunun büyük bir kısmı dini özerkliklerini de ilan etmek istediler. Dini konularda daha liberal görünen Sefarad uygulamalarına karşı beraberlerinde getirdikleri ortodoks Yahudi kurallarını uygulamaya başladılar. Kendi kaşerut kurallarını uygulayarak Hahambaşılık yeterlilik belgesi olmayan şohetlere et kesimi yaptırmaya başladılar. Sefarad Hahambaşılığı’na ödenen kaşer et kesim harçlarını ve diğer maddi katkıları kestiler. Yine Hahambaşılık izni ve bilgisi haricinde ev-sinagogları kullanmaya başladılar. Bu karşılıklı rahatsızlık ve restleşmeler sonucunda ilk ciddi çatışma İzmir’de gerçekleşti.
1870'lerde İzmir Aşkenaz toplumu ufak bir cemaatti. Rusya ve Romanya’daki pogromlardan kaçıp İzmir’e yerleşenler toplum nüfusunu arttırdı. Bir süre sonra, İzmir Hahambaşılığı’ndan ibadet yerleri, kendi dillerinde eğitim, kendi ritüellerine uygun kaşer et kesimi olanakları talebinde bulundular. Ancak Aşkenaz – Sefarad ayrımı yapmayan tek Yahudi Cemaati kavramını devam ettirmek isteyen Hahambaşı bu talepleri geri çevirdi. İlk başkaldırı kaşer et kesimi konusunda gerçekleşti, hahambaşılık izni olmadan kaşer et kesimi ve dağıtımı yapılmaya başlandı. Hahambaşılık da misilleme olarak, Aşkenaz çocukları sünnet etmemek, mezarlarda yer vermemek gibi tedbirlere başvurdu. Bunun üzerine, Jona Arie Kramer adlı bir Aşkenaz bayan birahane olarak kullandığı binasını ve birkaç mülkünü Aşkenaz toplumuna tahsis etti. Bu binada İzmir’in ilk Aşkenaz Sinagogu açılmış oldu ve Beit Knesset Jona adı verildi. Hahambaşılık valiliğe başvurarak sinagogu kapattırdı. Avusturya vatandaşı olan Jona Kramer Avusturya Konsolosunu devreye sokarak sinagogu açtırdı. Ancak valilik polis kuvvetlerini devreye sokarak sinagoga giriş çıkışı engelledi. Nihayet Viyana Sefarad Cemaati’nin devreye girmesiyle her iki taraf arasında uzlaşma sağlandı. Hahambaşılık bir takım şartlar karşılığında sinagogu tanıdı ve böylece İzmir Aşkenazları yasal bir sinagoga kavuştu.
13 Haziran 1890 tarihinde ise bu tür anlaşmazlıkların önüne geçmek için Hahambaşılık ve Aşkenaz grupları adına Leon Rosenthal, R. Friedman ve Hefter arasında bir konkordato imzalandı.
61 sayılı 1890 tarihli El Tiempo gazetesinden duyurulan bu anlaşma ile her iki tarafın tavizler verdiği ve kalıcı bir uyum sağlanması yoluna gidildiği görülmektedir.
İstanbul Hahambaşılığı ile tüm Aşkenazlar arasındaki bu uzlaşmaya rağmen, Aşkenaz grupları kendi aralarında sorunlar yaşamaya devam ettiler. En bariz örnek Adat Yechouroun adını kullanan Avusturya kökenli grubun 1910 yılında İstanbul Hahambaşılığı’na başvurup 1890 anlaşmasına göre Aşkenazlara tahsis edilen ödeneklerden kendi paylarını ayrı olarak ödenmesini istemesiydi. Neden olarak da aralarında adil bir paylaşım yapılmadığı gösteriliyordu.
Aşkenaz toplumu 20. yy başlarında Osmanlı’da esmeye başlayan özgürlük rüzgârından esinlenerek 1908 yılında bağımsız bir cemaat olarak tanınmaları için İçişleri Bakanlığı’na başvurdu. Dayanakları ise, mecburi askerlik hizmeti konusunda meclise sunulan bir karar tasarısıydı. Bu tasarıya göre Yahudi azınlık Sefarad, Aşkenaz ve Karay olarak ayrılıyor ve her grubu da mecburi askerlik hizmetiyle mükellef sayıyordu. Ancak bu talep, 1908 anayasasına göre mevcut olanlar dışında yeni dini cemaat kurulamayacağı ve haklar üzerine yeni düzenleme yapılamayacağı kararından hareketle reddedildi.
Bu taleplerini gerçekleştiremeyen Aşkenaz grupları, Hahambaşılık ile uyumu devam ettirmek için yeni bir uzlaşma yoluna gittiler. 26 Ocak 1912’de her iki tarafça kabul edilen yeni bir anlaşma yapıldı. Yeni uzlaşma metninde Aşkenazlar yönünden en büyük kazanım tüm Aşkenaz grupların, merkezi Galata’da olacak bir Haşgaha ( bucak) yönetimine, Mare de Atra pozisyonunda (Mare de Atra: "O yerin efendisi" anlamında olup belirgin bir bölgeden sorumlu haham'ı ifade eder.) bir hahama ve özel bir muhtarlık ve mührüne hak kazanmaları ve en önemlisi Aşkenaz grupları arasında birlik sağlanmasıydı. Cemaatin ilk başkanı Henry Reisner, Hachnosses Orhim Okul ve Sinagogu- Constantinopel olarak anılan mührünü bu tarihten itibaren kullanmaya başladı.
Diğer bir rekabet ise eğitim alanında yaşandı. 1870li yıllarda Alliance Israelite Universelle, Osmanlı topraklarında Fransızca eğitim veren okullar açmaya başladı. 1890lara gelindiğinde özellikle Almanya ile gelişen ticaret nedeniyle Almancaya talep arttı. Bu talep üzerine, AIU başkanvekili Simon Goldschmidt’in bağışlarıyla Goldschmidt okulu açıldı. Aşkenaz erkek çocuklar bu okulda Almanca eğitim alırken genç kızlar Alliance okulunda eğitim almaya devam ettiler.
Tüm bu olaylara ilaveten yüzyıl başında İstanbul’da Aşkenazları yakından ilgilendiren bir dram yaşanıyordu. Kırım Savaşı esnasında esir alınan Rus Yahudi askerlerden bir kısmı İstanbul Galata’ya yerleştirildi. Bunlardan bazıları ekonomik nedenlerle fuhuş sektörüne yöneldiler. Bir kaç Rus Yahudi genç kullanılarak Doğu Avrupa’da Yahudi genç kızlar kandırılıp İstanbul’daki genelevlere satılmaya başlandı. Genelev işleten yaklaşık 200 kişilik bu grup, Aşkenaz Cemaati’nin hükümet yetkililerini devreye sokmasına rağmen, yabancı tabiiyetlerinin arkasına sığınarak fütursuzca faaliyetlerine devam ettiler. Hatta cemaat tarafından dışlanmaları üzerine kendilerine bir sinagog açtılar. Balkan Savaşı’nda Ruslara savaş açılması sonrasında düşman tabiiyetli olmaları nedeniyle sınır dışı edilmeleri mümkün oldu. Fuhuşa karşı vurulan bu darbede en büyük rolü, Hahambaşı Nahum, Amerikan Büyükelçisi Morgenthau, Bene Berit ve Hilfsverein’ın oluşturduğu ‘beyaz kadın ticaretini engelleme komitesi’ oynadı.
Bu dönemlerde, toplumdan tecrit edilen fahişeler yaşlılık dönemlerini geçirmek için aralarında para toplayıp Moşav Zekenim – İhtiyarlar Yurdu’nu kurdular. Bugün cemaatimize büyük hizmet veren bu kuruluş 1895 yılında bahsedilen amaçla kurulmuştu.
Günümüzde Türk Yahudi toplumunun güzide bir parçası olan Aşkenazların nüfusu Sefaradlarla evlenmiş eşler dâhil olmak üzere 800 kişi kadardır.
TÜRKİYE’DE AŞKENAZ SİNAGOGLARI,KURUMLARI
1. Yüksek Kaldırım Aşkenaz Sinagogu
İstanbul’da bilinen ilk Aşkenaz Sinagogu 1831 yılında Hendek Sokak’ta bir evde hizmete girdi. Yandığı 1866 yılına kadar bu ev-sinagog, bilinen tek ibadet yeri oldu. Yangın sonrası, Yüksekkaldırım’da, şimdilerde Aşkenaz Sinagogu’nun bulunduğu adreste ‘Österreich Temple’ olarak adlandırılan ahşap bir sinagog inşa edildi. 1900 yılında ise, Sultan Abdülhamit’in fermanı ile ahşap bina yerine kâgir ve daha haşmetli bir sinagog inşa edildi. Mimarı konusunda bazı kaynaklar Gabriel Tedeschi bazıları da Venedikli G.J. Cornaro adını vermektedir. Finansmanın büyük bir kısmı Avusturya Yahudilerinden ve özellikle yine Avusturyalı Herman Goldenberg’den sağlanmıştı. Avrupa tarzı katedral görünümünde olan bu yapı 60.000 Frank’a mal olmuştu.
Açılışı 23 Eylül 1900 Pazar günü Hazan Valdovski’nin okuduğu dualar ve Adolph Rosenthal’in Türkçe ve Almanca konuşması ile yapıldı. Açılışta katılan kalabalık arasında Avusturya-Macaristan Büyükelçisi Baron de Kalaci’de bulunmaktaydı. Sefer Tora’ların Ehal’e yerleştirilmesi sırasında Yahudi geleneğinde olmayan şampanyaların açılması uzun süre tenkitlere yol açmıştı.
Abanoz ağacından el işlemesi ile yapılan Ehal ve Teva’yı Carl Carlmann 1904'te ölen eşi Raşel anısına yontucu Fogel’e yaptırmıştı.
Yedi kattan oluşan sinagogun en üst iki katı azara olarak bayanlara tahsis edildi. Giriş katı ana sinagog bölümünü teşkil etmektedir. Girişin altındaki ilk kat küçük bir midraş ve seuda odası olarak kullanılmaktaydı. İkinci kat, ziyaretçi haham ve hazanlara tahsis edilmişti. En alttaki son iki kat ise Aşkenaz Cemaati’nin gömü öncesi cenazelerin tutulduğu ve rehitsa gibi son görevlerin yapıldığı morg olarak kullanılmaktaydı.
2. Schneidertempel
Bu sinagog Aşkenaz terziler loncası, ‘Schil fun di Schneider’ tarafından yaptırıldı. İsim olarak da Schneider Tempel- Tofre Begadim (Terziler Sinagogu) kullanıldı. Aynı zamanda sarayın da terzisi olan, Lonca başkanı Mayer Shonman’a ödül olarak Abdülhamit tarafından fermanla inşa izni verildi. 8 Eylül 1894’de açılan bu Sinagog 1960 yılından sonra Trakya Sefaradlarına tahsis edildi ancak yahid azlığından kısa bir süre sonra kapatıldı. Aynı bina 1999’da Schneidertempel Sanat Merkezi adı altında kültürevi olarak hizmete girdi.
3. Or Hadaş Sinagogu
Daha önce bahsettiğim 1895 yılında yapılan İhtiyarlar Yurdu ile aynı binada bulunmaktaydı. 1988 yılında bu bina elden çıkartılmış, İhtiyarlar Yurdu da 1963 yılında şimdiki yerine taşınmıştır.
4. Lehem U’basar Laaniyim (Muhtaçlara Et ve Ekmek)
Bu kurum 1912 yılında muhtaçlara sıcak aş dağıtmak amacıyla kurulmuştur.
5. Ruhama
1912 yılında kurulan bu kurumun amacı yoksul anne adaylarına ve yeni doğmuş bebeklere giyecek, yiyecek ve maddi destek sağlamaktı.
6. Süt Damlası
1907 yılında kurulan bu kurumun amacı yoksul ailelere temel gıda yardımı yapmak ve gerektiğinde okul giderlerini karşılamaktı.
7. Ulus Aşkenaz Mezarlığı
1907 yılında arsa satın alındı, 17.10.1920 tarihinde ilk gömü yapıldı.
KAYNAKÇA:
• Histoire des Juifs de Turquie – Avram Galante
• Dr. Markus, Osmanlı’dan Cumhuriyete Geçişte Türk Yahudilerinden Görünümler – Moşe Grosman
• Yüksekkaldırım’da Yüz Yıllık Bir Sinagog Aşkenazlar - Erdal Frayman, Moşe Grosman, Robert Schild
• Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2002 Güz- İstanbul’un Fethinden Önce ve Sonra İstanbul’daki Yahudi Cemaatleri
• 1900'lü Yıllarda İstanbul’da Yahudi Fuhuş Tacirleri – Rıfat Bali