MÜZİĞE ADANMIŞ BİR YAŞAM: Prof. Eduard ZUCKMAYER

Ölümünün 40. yılında ‘Cumhuriyet Müzik Eğitimine Hizmet Ödülü’ ile ödüllendirilen Prof. Eduard ZUCKMAYER’in yaşamı, eğitimciliği, müzik sanatına ve eğitimine hizmetleri, öğrencisi Prof. Dr. Ali UÇAN tarafından tanıtıldı.

Rubi ASA Sanat
16 Ocak 2013 Çarşamba

 Prof. Eduard ZUCKMAYER’in ödül plaketi MÜZED adına Ahmet SAY tarafından ZUCKMAYER’in uzun yıllar görev yaptığı Gazi Üniversitesi Müzik Anabilim Dalını temsilen Doç. Dr. Belir TECİMER’e verildi.

MÜZED 2012 Müzik Eğitimine Hizmet Ödülleri töreni 20 Aralık 2012 Perşembe günü Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı Konser Salonunda yapıldı. Tesadüf o tarihte Ankara’daydım ve elimde okuduğum ‘İki İnsan İki Anıt: Eduard Zuckmayer Walter Strauss’ adlı kitabın da etkisiyle töreni izlemek istedim ve gerçekten bu güne dek sadece adını  sanını duyup kendisi hakkında çok az bilgi sahibi olduğum bir kişinin yaşam öyküsüne daldım.

Derler ya; “Her insanın yaşamı, kendine özgü bir romandır; ya da, yaşamındaki her olay o romandan bir safhadır”. Prof. Eduard ZUCKMAYER in de yaşamı öyleydi  işte…

3 Ağustos 1890’da Almanya’da Meinz yakınındaki Nackenheim’ de doğdu. Beş yaşında piyanoya başladı. 1900 yılında ailesi, Nackenheim’ dan ayrılıp Meinz’a yerleşti. Burada daha 11 yaşındayken başladığı ‘doğaçlama’ ve beste çalışmalarıyla ailesinin ve çevresinin dikkatini çektiyse de ailesi, onun hukuk okumasını istedi.

Bu nedenle Zuckmayer liseyi bitirdikten sonra hukuk öğrenimine başladı. Ancak bir süre sonra hukuk öğrenimini bırakıp tümüyle müzik öğrenmeye yöneldi. Münih, Berlin, Bonn Üniversiteleri’nde müzikoloji, felsefe, müzik tarihi okuyan Zuckmayer, 1914 yılında ‘konser piyanistliği’ ve ‘orkestra şefliği’ diplomalarını alıp, orkestra şefliği sınıfının en iyi öğrencilerine verilen  “Wüllner Armağanı” nı kazandı. Yine aynı yıl Mendelssohn ve  Ibach yarışmalarında ödüller aldı.

1915 yılında, I. Dünya Savaşı nedeniyle çağrıldığı cepheden üç yıl sonra ağır yaralı olarak dönen Zuckmayer, Frankfurt’ a yerleşip müzik ile uğraşmaya başladı. Solist ve şef olarak birçok konser verdi. Aynı tarihlerde başladığı piyano öğretmenliğine Meinz Konservatuarı’nda devam etti.

1925 yılında konser piyanisti ve orkestra şefi olarak adından sık sık bahsedildiği dönemde Sanatçı ve Müzik eğitimcisi olarak önemli görevler üstlendiği“ Schule am Meer” de ( Özel eğitim amaçlı Müzik okuludur) gösterdiği üstün performansla profesör unvanını kazandı.

Ne yazık ki 1933 yılında iktidara gelen Nazilerin totaliter eğitim anlayışı, Zuckmayer  ı endişelendirmiş; müzik eğitimi konusundaki inançlarını Nazi politikası ile bağdaştıramayan bir avuç insan gibi, Almanya için çok önemli  bir örnek sayılan bu eğitim kurumunu sessiz bir direniş olarak yorumlanacak biçimde kendi kararlarıyla ve yönetim kadrosunun da katılımıyla kapatmak zorunda kalmıştı.

Yıl 1936 idi ve Atatürk Türkiye’si yeni bir Cumhuriyetin atılımı ile çağdaş yaşama sanat alanında ki devrimlerle de uzanmaya çalışıyordu.

Ankara’da kurulacak yeni devlet konservatuarında, sanat danışmanı olarak Atatürk ün davetine uyan Profesör Paul Hindemith görev almıştı. Prof. Zuckmayer de aynı yıllarda yeni kurulan Millî Eğitim Bakanlığı’nın daveti üzerine Türkiye’ ye geldi.

Başta piyano öğretmenliği görevini sürdüren sonrada müzik eğitimin birçok alanlarına el atan Zuckmayer; ders ve çalışma programları düzenledi. Ülkemizdeki ilk madrigal korosunu ve öğrenci orkestrasını kurarak yıllarca yönetti.

1938 yılında Musiki Muallim Mektebi’nin konservatuara dönüştürülmesiyle  Gazi Enstitüsü Müzik Bölümü Şefliği’ne atanan Profesör ZUCKMAYER, Müzik Bölümü’nün kurucusu oldu.

1938-1970 yılları arasında o dönemde ülkede müzik öğretmeni yetiştiren tek kurum olan bu okulun yöneticiliğini yaptı. Türkiye’de müzik eğitiminin çağdaş kimlik kazanmasında ve müzik eğitimcisi yetiştirme sisteminin bu doğrultuda şekillenmesinde önemli bir rol üstlenip ömrünün sonuna kadar görev yaptığı bu kurumda kaldı.

“İkinci vatanım” dediği Türkiye’de, 1936’dan, gözlerini yumduğu 2 Temmuz 1972 tarihine kadar geçen 36 yıl boyunca insanüstü bir özveriyle çalışan Profesör ZUCKMAYER, ardında birçok eser bıraktı.

Türk folklorunu paha biçilmez bir değer olarak kabul ederek yaşantısının sonuna kadar bu konuda çalıştı. Gazi Eğitim Enstitüsü’nün ilk binası olan yapı da 1973’ten itibaren günümüze kadar “Zuckmayer binası” olarak anılmakta.

Öğrencilerinden biri onu şöyle anlatır; Birlikte çıktığımız bir akşam yemeğinde değişik konularda sohbetimizi sürdürüyorduk.

“Ben” dedi Zuckmayer, “dünyanın her tarafını gezdim. Çok güzel yerler gördüm. Türkiye’nin de her tarafını gezdim ama Anadolu’daki güzelliklerin bütünlüğüne dünyanın hiçbir yerinde rastlamadım.  Öyle inanıyorum ki yeryüzünde bütün güzelliklerin yaratıldığı bu topraklar üzerinde Tanrı,  dünyanın en zeki ve en yetenekli çocuklarını da yaratıyor. Ama bu ülkede eğitim, maalesef kocaman bir sıfıra doğru gittiği için o insanlar hiçbir işe yaramadan toprak oluyorlar”.

“Öldüğümde, beni asıl vatanım TÜRKİYE’ den ayırmayın” diye vasiyet ettiği için Ankara-Cebeci’de toprağa verildi. Ardından, ülkemizde müzik eğitiminin gerçekleştirilmesi için yetiştirdiği “müzik eğitimcileri” gözyaşı döktü.

Oysa Zuckmayer’in biyografisinde ilginç birçok ayrıntı vardır.

Ama, ona “Alman” dediler; “Yahudi” dediler; onu casuslukla suçladılar. Gazi Eğitim Enstitüsü nün Müzik Bölümüne büstünü koydular ama ölümünden sonra “Bu ülkeye gâvur müziğini aşılayan ZUCKMAYER’ dir, büstü de kırılmalı, mezarı da parçalanmalıdır; diyerek eylemlerini gerçekleştirdiler.

 Ayrıca; Eylül 1944’te Türkiye Almanya’ya savaş ilan edince Kırşehir’de gözaltına alınmış, muhtemelen henüz Türk vatandaşı olmadığı için Aralık 1945’e kadar, yani 15 ay hapiste tutulmuştu.

 Bu yetmedi, yaşamı boyunca emek verdiği, göz nuru döktüğü kitaplarıyla, müze oluşturularak saklanması gereken bütün eşyalarını çok yakın bir zamanda 15 Mart 2001’de ateşe verdiler. Bu düşünceyi taşıyan ve eylemleri gerçekleştirenlerden bazıları, ya profesör ya da milletvekili yapılmaya bile layık bulunmuşlardı.

Böylesi gel-gitlerin yaşandığı ülkemizde ne yazık Prof. Eduard Zuckmayer  gökte bir yıldız gibi yaşantısını çok sevdiği Türkiye ve Türk insanına inancıyla sonlandırdı.

Ölümünün 40. Yılında sadece birkaç küçük sözcük ve bir anı plaketi ile sessizce anıldı.

Prof. Horst Widmann, ‘Atatürk ve Üniversite Reformu’ adlı kitabında Zuckmayer’i şöyle anlatır: Bugün kendisine minnettar yüzlerce Türk müzik öğretmeni vardır. Bunlardan en ünlüleri Bülent Arel, Orkestra şefi Hikmet Şimşek ve Türk Beşleri adıyla anılan bestecilerimizden Ferid Tüzün’dür”.