Mekân artı’da ‘bizde yok’ & ‘anne ve babalar için cinsel bozukluklar rehberi’

Sanat
27 Aralık 2012 Perşembe

Niçin gidersiniz tiyatroya? Sadece gülüp eğlenmek, hoşça vakit geçirmek içinse bu yazıyı boşuna okumayın. Yanlış anlaşılmasın, amacım kimsenin tiyatro zevkini eleştirmek ya da kınamak değil. Tiyatronun eğlendirmek ve güzel vakit geçirtmek işlevini -bayağılığa ve ucuzluğa kaçılmaması koşuluyla- küçümsüyor da değilim. Ancak bu yazıda sözünü edeceğim oyunlar, etrafımızda ve kendi yaşamımızda güzelliğin yanında çirkinliğin, mutluluğun yanında acının da var olduğunun bilincinde olan, tiyatroyu yüzümüze tutulan bir ayna olarak gören, eleştiriye ve özellikle de özeleştiriye açık izleyiciler için.

Zaten ‘Bizde Yok’ oyununun ilk kez izleyici karşısına çıktığı 18. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nin “Özgürlükler - Sorgulamalar” temasının amacı, insan haklarından göçe, savaşlardan şiddetin farklı biçimlerine insan yaşamını sarmalayan olguları, özgürlüğünü sınırlayan durumları irdelemek idi.

“Ölüm çoh acı ama kayib

daaa zor”

‘Bizde Yok!’; 1990’larda insanların, gözaltına alındıktan sonra ortadan yok olan yakınlarını sormaya gittiklerinde, neredeyse her zaman görevlilerden duydukları bu söz, ‘Bizde Yok’ oyununun yazarı ve yönetmeni Ufuk Tan Altunkaya için çıkış noktası olmuş. Oyununun tamamını gerçek tanıklıklar üzerine kurmuş olan Altunkaya, özellikle Cumartesi Anneleri bölümünde kendi yazdığı bir metin olmadığını, doğrudan Cumartesi Anneleri’nin ağzından çıkanları kurguladığını söylüyor.

90’lı yıllardaki gözaltı kayıpları ve insan hakları ihlâlleri ile otoritenin insanı nasıl dönüştürebileceğini ve ne şekilde yok edebileceğini vurgulayarak başlayan oyun, mahkûm olma sürecine ve kaybolanların hikâyelerine kısaca değindikten sonra, Cumartesi Anneleri’ne odaklanıyor.

‘Bizde Yok’, esir alınma, esir olma ve otorite-güç-kurban üçlüsü üzerinden bir yandan  nasıl uyutulduğumuzu ve pasifize edildiğimizi anlatırken, diğer yandan da, neredeyse yanı başımızda oluşan, ama hep başkalarının başına gelen o dehşet verici  olayların karşısındaki umursamazlığımızı ve duyarsızlığımızı tokat gibi yüzümüze vuruyor. Bu bağlamda tematik olarak iki yıl önce yine Ufuk Tan Altunkaya’nın yazıp yönettiği Katletme Üzerine bir Oyun Denemesi ile yakın akraba. Ve tıpkı Katletme Üzerine bir Oyun Denemesi’nde olduğu gibi, bir politik manifestonun çok ötesinde, bir tiyatro olayı! 

Altunkaya, Mekân Artı’daki ilk çalışmalarından beri, tüm tiyatro kurallarının, bilinen gösteri şekillerinin alt üst edildiği farklı bir tiyatro deneyimi yaşatmayı ve seyir algısını değiştirerek seyirciyi ‘izleyen’ konumundan çıkarıp oyunun bir parçası haline getirmeyi hedefliyor. ‘Bizde Yok’, Katletme... ile başlayan, tek seyircilik üçKİŞİ ile devam eden bu ‘interaktif’ tiyatro araştırmalarının (şimdilik) doruk noktası.

İlginç gösterim

Her gösterimde sadece 25 seyirciye oynanan oyunda gözleri bağlanarak içeri alınan izleyiciler, oyunun ilk 15-20 dakikasını gözaltına alınanların arasında, onlardan biri olarak ayakta ve gözleri bağlı olarak yaşıyorlar. Aşağılanıyorlar, sövgülere, küfürlere maruz kalıyorlar, hemen yanı başlarındakiler dayak yiyor ve işkence görüyor... Oturmalarına ve gözlerini açmalarına izin verildiğinde kendilerini yarı karanlık ve boş bir mekânda buluyorlar. Aralarından üç mahkûmun öykülerini dile getiriyor; ardından duvar boyunca gerili perdeye yansıyan görüntüler 90’larda nasıl uyutulduğumuza değindikten sonra izleyicileri Galatasaray Meydanı’na, Cumartesi Anneleri’nin yanına bırakıyor... Annenin gözünden akan o bir tek damla gözyaşı seyircinin yüreğini dağlıyor... Ve hemen ardından gelen finalde, oyunun başında bir parçası olduğumuz işkence sahnesi, karşıdan, bu kez aradaki mesafenin daha da arttırdığı bir etkiyle tekrar izletiliyor.

‘Bizde Yok’, yazarının gönlünden kopan bir çığlık. Ufuk Tan Altunkaya, yazdığı metni gerçekle gerçeküstünün, rüya ile karabasanın birbirine karıştığı çok etkileyici bir sahneleme ile yönetiyor. Bayhan Ekici, Cihan Esen, Cihat Süvarioğlu,  Demet Ergün, Efe Can Erdal çok iyiler! Özellikle Demet Ergün, Cumartesi Annesi’nde kadının dizginlenmiş duygu selini dozunda bir doğulu şivesi ile aktarırken olağanüstü. Oyun sonrası tanışmak için Demet Ergün’ü bekledim. Az önce yanı başımda izlemiş olduğum orta yaşlı Kürt kadınının gelmesini beklerken karşıma gayet düzgün bir İstanbul Türkçesi konuşan gencecik bir kız çıkınca da gerçekten şaşırdım.

‘Bizde Yok’ sadece 50 dakika sürüyor; izleyenin çok zor unutabileceği bir 50 dakika! Bir cumartesi, yolumuz düşer de Galatasaray Lisesi’nin kapısında o annelerle karşılaşırsak ne yaparız acaba? Sizi bilmem ama benim içimden her birine ‘bacım’ diye sarılmak, onların gözyaşlarına benimkileri de katmak geçer...

Mekan Artı’da yeni yılda yeni oyun

Ocak ayında ‘Bizde Yok’un yanı sıra, repertuarındaki diğer oyunları da sergilemeye devam edecek olan Mekân Artı, yeni yıla yepyeni bir oyunla giriyor: İsviçre’nin önde gelen çağdaş yazarlarından Lukas Bärfuss’un 2003’de yazdığı ünlü oyunu “Anne ve Babalar için Cinsel Bozukluklar Rehberi”.

1971 yılında doğan ve halen Schauspielhaus Zürich’te dramaturg olarak çalışıyan Lucas Bärfuss, Friedrich Dürenmatt (1921-1990) ve Max Frisch (1911-1991)’den beri ilk kez uluslararası ün kazanmış bir İsviçreli yazar. Oyunları on sekiz farklı ülkede sahnelenmiş; pek çok ödül kazanmış olan Bärfuss çoğunlukla modern toplumun karşılaştığı ciddi sorunlara ve toplumsal çelişkilerin sebeplerine odaklanmakta.

“Artık, eksiksiz bir kadın oldum. Artık modern bir kadın oldum…”

Kendisini ve etrafını vahşi ve kontrol edilemez duygu patlamalarından korumak ve “normal” bir yaşam sürdürmesini sağlamak için çocukluğundan beri ilaçlarla baskı altına alınan ve yaşamını uyuşuk bir halde sürdüren zihinsel sorunlu Dora’nın annesi, kızının gerçek kişiliğini öğrenebilmek için, ergenliğe girdiğinde ilaç kullanımını durdurur.

Dizginlerinden kurtulan genç kız, yaşama büyük bir açlıkla sarılır, kendi özgür iradesini oluşturur ve tutkuyla cinselliği keşfeder. Yetişkinlerin kabullenebileceği her türlü standardın üzerinde gelişen bu tutkuyu modern düzenin provokatif bir eleştirisiyle anlatan Anne ve Babalar için Cinsel Bozukluklar Rehberi, özellikle “normal”in modernite ile nasıl maskelenmiş sahte bir görüntüye sahip olduğunun ve en ufak bir sapmayı bile kabul etmediğinin altını çiziyor...

Bärfuss’un masum ve saf çağdaş Dora’sı, Freud’un  ‘Bir Histeri Vakasının Analizi’ adlı incelemesindeki utanç duygusundan yoksun histerik Dora’sına benzemiyor. Bizim Dora tam olarak zekâ özürlü sayılamaz. Ruhsal sorunları var tabii ki. Onunki daha çok, paralel bir evrende yaşayan hafif otistik bir kişilik. Uyandığında henüz utancı da yalanı da keşfetmemiş olan, yaşama hiç bir kısıtlama koymadan büyük bir coşkuyla sarılan Dora, yetişkinler dünyasında ilk adımlarını atmakta olan bir yeniyetmeden çok da farklı değil. Ancak cinselliğe açık sözlülük ve neredeyse hayvani ve doğal bir tutkuyla sarılması, etrafındaki bütün yetişkinlerin ikiyüzlülüğüne ve annesiyle babasının kırılgan evliliğine çiğ bir ışık tutuyor. Suçluluk duygusuyla çırpınan annesinden sözde liberal babasına, onu şu veya bu şekilde sömüren manav patronundan “iyi adam” seyyar satıcıya bütün yetişkinler zanlı ve şüpheli. Ve Dora’nın yaşamdan ve cinsellikten aldığı zevki yansıttığı bu güçlü ışığın altında hiç bir yetişkinin saklanabilecek yeri kalmıyor.

Murat Baykan’ın çevirdiği oyunun yönetmeni Ufuk Tan Altunkaya. Normalde çalıştıklarından daha uzun olan (ara vermeden 80 dakika sürüyor) metnin tüm olanaklarını kullanan Altunkaya, hiç aksamayan ve su gibi akan bir oyun sahnelemiş. Erginlerin dünyasını canlandıran Uğur Karabulut (İyi Adam), İnan Ambarkütük (Doktor), Cihat Süvarioğlu (Manav), Aslı Samat (Manav Abla), Eftal Gülbudak (Baba) ve özellikle Gülsüm Soydan (Anne) çok iyiler. Ama Anne ve Babalar için Cinsel Bozukluklar Rehberi’nin en heyecan verici keşfi Pelin Ermiş (Dora). Başından sonuna kadar oyun alanında kalan, sahnede 15-16, gerçek yaşamında 20 yaşlarında gösteren bu genç oyuncu, nerdeyse yarı yaşındaki bir karakteri beden dili, sesi , ses tonlamaları ve mimikleri ile kusursuz canlandırıyor. Başka birinin ağzında ‘müstehcen’ kaçabilecek bir sözcüğü o kadar doğal bir şekilde söyleyebiliyor ki, Dora’nın açık sözlülüğünü, dürüstlüğünü ve masumiyetini anında izleyiciye aktarıyor. İzleyiciye açık genel prova’sında izlediğimiz oyunun sonrasında Ufuk, “Biraz klişe olacak ama, oyunu daha ilk okuduğumda Dora’yı Pelin’in canlandıracğını biliyordum” dedi.  Haklıymış. Bence Pelin Ermiş, önümüzdeki yılın ‘en iyi kadın oyuncu’ ödüllerinin en güçlü adayı olacak. Ödüllerin hepsini toplasa hiç şaşırmam.

‘Bizde Yok’, bu haftadan, Anne ve Babalar için Cinsel Bozukluklar Rehberi, 3 Ocak’dan itibaren Mekân Artı’da. Yeri çok kolay. Harbiye’den Taksim’e doğru giderken, soldaki Hilton girişini geçer geçmez, sağınızdaki Üftade sokağına sapıp yokuşun neredeyse dibine kadar inerseniz, hemen solunuzda Mekân Artı’yı bulursunuz.

Hepinize iyi seyirler.