Thomas Friedman yazdı: Dolu dolu İsrail Tecrübesi

Bunlar geçen çarşamba The Jerusalem Post’ta okuduğum başlıca haber başlıkları:

Dünya
12 Aralık 2012 Çarşamba

Bunlar geçen çarşamba The Jerusalem Post’ta okuduğum başlıca haber başlıkları:

Mısır Cumhurbaşkanı “Mursi tehlikeden uzak durmayı yeğlerken polis protestocularla çatıştı”. Suriye’de “Savaş Lübnan’ın içine taştı”. “Kaygılı Şamlılar için geceler karanlık”. “Tunus’ta İslamcılar ve solcular işsizlik protestolarının ardından birbirine girdi”. “ NATO Suriye’yi kimyasal silah kullanmaması yönünde uyardı”. Ve en sevdiğim başlık geliyor: “ ‘Geri gelin ve yanınızda bir sürü insan getirin’- Turizm Bakanlığı tur operatörlerine ful İsrail paketi sunuyor.

“DOLU DOLU İSRAİL TECRÜBESİ”

Bugün dolu dolu bir İsrail tecrübesi adeta canlı bir siyasi bilimler deneyi. Bir ülke tam dört sınırında başarısızlığa uğramış veya uğramaya yüz tutan devlet otoriteleriyle nasıl başa çıkar- Gazze, Güney Lübnan, Suriye ve Mısır’ın Sina Çölü- her birinde sivil vatandaşlarının arasına yuvalanmış ve roketlerle donanmış devlet dışı oyuncular hüküm sürüyor. İsrail ve dostları bu “ İsrail tecrübesi” ile ilgili nasıl düşünmeli ve İsrail-Filistin barışı ezeli sorusunu buna nasıl bağlamalı?

Yeni başlayanlar için, İsrail’de politikaya atılmak istiyorsanız veya gazeteci veya diplomat olarak ciddiye alınmak istiyorsanız, hemen hemen her İsrailli’nin kafasında olan fakat dile getirilmemiş bir soruya doğru yanıtı vermelisiniz: “Benim nasıl bir çevrede yaşadığımı anlıyor musun?” Eğer İsrailliler anlamadığınızı fark ederlerse, size kulaklarını kapatırlar. İşte bu yüzden Avrupalıların özellikle de Avrupa solunun İsrail’de çok az hükmü vardır.

İsrail’deki ana politik ayrım ise şu temel sorunun cevabına bağlı: Eğer İsrail’in zayıf olana
merhamet gösterilmeyen bir çevrede yaşadığını anlar ve takdir edersen, İsrail’in nasıl bir tepki vermesini beklersin?

BURADA İKİ ANA DÜŞÜNCE EKOLÜ MEVCUT

Birincisi Başbakan Bibi Netanyahu’nun öncülük ettiği ve ‘İdeolojik Şahinler’ dediğimiz “Nasıl bir çevrede yaşadığımı anlıyor musun?” sorusuna cevaben İsraillilere ve dünyaya “ Düşündüğünden daha beter” diyenler. Bibi, İsrail’e karşı her tehdidi üstüne basa basa anlatır ve İsrail’in ne yaparsa yapsın, Arapların, Yahudi Devletine karşı olan sabit nefretini ve çevresinin, bireylerin tüm hak ve özgürlüklerini devlete devrettikleri Hobbes felsefesinin somut hali olduğu gerçeğini asla değiştiremeyeceği sonucuna varır. Netanyahu’nun destekleyici kanıtları vardır bu konuda. İsrail hem Güney Lübnan’dan hem de Gazze’den çekilmesine rağmen hâlâ roketlerle vurulmaktadır. Ama bu grup ‘ideolojik’ şahinler diye çağırılır çünkü birçoğu İsrail’in Batı Şeria ve Kudüs’te muhafaza ettiği daimi kontrolün dini ve milli sebeplerden kaynaklandığını da savunur. Bu yüzden stratejik mantıkla toprakları tutmanın nerede durup, dini ve milli ideolojilerinin nerden başladığını anlamak imkânsızdır- bu da dünyaya karşı davalarını bulandırır.

Diğer ana düşünce ekolü ‘Yitzhak Rabin ekolü’dür ki onları en iyi şekilde Yazar Leon Wieseltier tarif eder: ‘barış piçleri’.

 Rabin, İsrail eski Başbakanı ve savaş kahramanı aynen Bibi gibi başlıyordu: İçinde bulunduğumuz bu çevre tehlikeli ve burada bir İsrail Devleti hoş karşılanmıyor. Ama Rabin bununla kalmadı. O, ayrıca İsrail’in çok güçlü olduğuna ve bu sebeple milyonlarca Filistinliye ebediyen hükmetmek kaderinde olsa da, İsrail’in adaletli bir şekilde bu gücünü garnizon devletine dönüşmekten kaçınmak için kullanması gerektiğine inandı. İsrail’in ‘barış piçleri’ hem içte hem dışta ömür boyu savaşmamak için, her İsrail liderinin yaratıcılığını sonuna kadar kullanarak, güvenli barışı sağlamak için, tekrar tekrar denemekten sıkılmadan, Filistinli bir ortak bulmaya çalışmasının zorunlu olduğuna inanırlar. En iyi ihtimal Filistinliler onları şaşırtabilir. En kötü ihtimalle ise İsrail daimi mücadelede ahlaken yüksek mertebede olur.

Ne yazık ki bugün İsrail’in barış yanlısı kampı ölmüştür. Üstüne üstlük en etkili İsrailli “barış piçi”, Savunma Bakanı Ehud Barak emekliye ayrılıyor. Geçen gün birlikte ofisinde otururken Barak, benimle İsrail’in yüksek ihtimalle aşırı sağcı olacak sıradaki hükümetine, ayrılırken verdiği son öğüdünü paylaştı.

Barak şöyle dedi: “Kökleri derin, çok büyük siyasi güçler İsrail’in çevresinde görülmeye başladılar; özellikle de siyasi İslam’ın doğuşu. Bunu kabullenmeyi öğrenmeliyiz, bunun her iki tarafını görmeliyiz ve iyileştirmeye çalışmalıyız. Tarihi, kaderci ve kötümser olarak algılama eğilimimiz beni üzüyor. Böyle bir eğilimi bir kere benimsedik mi, iyi yönleri görme ve fırsatları yakalama sorumluluğumuzu bir kenara itiyoruz. Eğer İsrail illa Batı Şeria’daki ılımlı Filistinli liderlerin düşebileceğinin ve Hamas’ın kontrolü ele geçireceğinin an meselesi olduğunu farz ederse, ‘neden bir şey denesinler ki?’  İşte aynen böyle fırsatları görme ihtimalini ve onları yakalama isteğini yok ediyorsun… Liderler bu şekilde kötümser konuştuklarında, bunları toptan uydurduklarını söyleyemeyiz, bunu biliyorum. Bunlar uydurma değil. Eğer olaya gözlerini iyice açıp bakmazsan aptalsın zaten.   Ama burada büyük bir risk var. Bu kötümserliğin kölesi olduğunu fark etmezsen, aslında onu şekillendirmenin elinde olduğunu anlamayacak kadar paralize olursun. Hayat risklerle doludur ama bu senin bu konuda alman gereken bir sorumluluğun yok demek değildir- tabiî ki limitlerinin dahilinde ve gerçekçi limitler olması şartıyla.”

New York Times

8 Aralık 2012