Bohemya gecesinden tınısal farklar

6 Kasım Salı akşamı İstanbul Kültür Üniversitesi Akıngüç Oditoryumu’nda ‘Bohemya Gecesi’ başlıklı nefis bir konser gerçekleşti. Gecede İsrailli piyanist İtamar Golan ile Borusan Quartet, dinletinin adına paralel olarak, Çek besteci Antonin Dvorak’ın ‘Piyanolu Beşlisi’ ve ‘Amerikan Dörtlüsü’nü çaldılar.

Sanat
14 Kasım 2012 Çarşamba

Çek, geç romantik dönem bestecisi Dvorak, çok seyahat etmiş ve tüm gördüklerini eserlerine yansıtmış ilginç bir bestecidir. Sık sık İngiltere’ye yaptığı yolculuklar ve Amerika’da geçirdiği üç sene, onun müzikal kariyerinin en verimli yıllarını oluşturmuştur.

Konser, Borusan Quartet’in ‘Amerikan Dörtlüsü’nü çalmasıyla başladı. Grubun üyeleri diğer konserlerinde olduğu gibi, teknik virtüözitelerini ve birbirleriyle olan uyumlarını her an izleyiciye hissettirdiler.

Eserin birinci bölümünün sona ermesiyle Türkiye’deki klasik müzik konserlerinin çoğunda gerçekleşen bir problem yine yüz gösterdi: ‘Alkış!’ Klasik müzik eserleri tek bölümden oluşabildiği gibi birçok kısımdan da oluşabilir. Program kitapçığına göz atmaya zahmet etmeyen izleyicilerin birinci bölümün bittiği an başlattıkları uzun alkışlar, hem eserin bütünlüğünü bozdu hem de sanatçıların dikkatini dağıttı kanımca... Akıngüç Oditoryumu görevlilerinin program kitapçığına kırmızı harflerle de yazdıkları ‘Eser aralarında lütfen alkışlamayınız!’ uyarısı bile sorunun çözülmesine yardımcı olamadı. Problem başka yerde herhalde…

Her ne kadar eserin bütünlüğü bozulmuş olsa da, Dvorak’ın o güçlü melodik tınısı ve Quartet’in kulaklarımızın pasını silen yorumuyla konserin ilk yarısı sona erdi.

Salon aydınlanınca boş koltuklar dikkatimi çekti. Bu kadar önemli müzisyenlerin konser verdiği bir salonun neredeyse yarısının dolu olması bir dinleyici olarak beni üzdü.

İkinci yarıda piyano sahnedeydi. İtamar Golan ve Borusan Quartet bence Oda Müziği repertuarının en iyi eserlerinden birini seslendirdiler. Golan’ın yumuşak dokunuşları, eserin her anında zihnimde farklı bir görüntü oluşmasına sebep oldu. Konseri kaçıranlar için umuyoruz ki, ünlü piyanist İstanbul’a bir kez daha gelir ve belki o zaman yanında Quartet değil, Borusan Filarmoni üyeleri olur.

Konser başlamadan önce İtamar Golan’ı daha yakından tanıyabilmek için bir söyleşi gerçekleştirdim.

Her müzisyenin hayatında önemli bir yer tutan biri vardır; bazen piyanist bir baba ya da bir öğretmen… Ben de Golan’a böyle bir kişinin yaşamında var olup olmadığını sordum.

İnanılmaz bir samimiyetle “Elbette var!” dedi. “İsrail Filarmoni Orkestrasında yirmi yıl, birinci keman grup şefliği yapmış olan muhteşem müzisyen Haim Taub.

Öyle bir müzik adamıymış ki Haim Taub, İtamar Golan’ın müziğe olan bakış açısını tamamen değiştirmiş.  Onu desteklemiş ve kendine olan güveninin sağlamlaşma aşamasında en önemli kişi olmuş.

Daha sonra ‘Türk Beşleri’ ve günümüz Türk müzisyenleri ile ilgili düşüncelerini aldım; ancak İtamar’ın cevabı pek umduğum gibi olmadı; özür dileyerek Türk Beşlerini hiç dinleyip çalma fırsatı olmadığını belirtti. Sohbet bu noktadan sonra yön değiştirmeye başladı.

Hâlihazırda herhangi bir kayıt projesi olup olmadığı” sorusuna, dünyaca ünlü kemancı Maxim Vengerov’la gerçekleştirdikleri bir konser canlı kaydının piyasaya çıkma aşamasında olduğunu, başka bir projesini de şimdilik beklettiğini belirtti. Ayrıca Türk kemancı Atilla Aldemir ile bir kayıt yaptığını ve bu CD’nin ancak Türkiye ile İsrail arasındaki buzların çözülmesinden sonra bir jest olarak piyasaya çıkacağını söyledi. Golan, müziğin her türlü siyasal ve politik ortamın üzerinde olduğunun da altını çizdi.

İtamar Golan’nın kayıtlarına baktığımızda empresyonist müziğin repertuarında önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz; ona bunun özel bir nedeni olup olmadığını sorduğumda, bunun pek de doğru olmadığını, en sevdiği bestecilerin başında Beethoven ve Mozart gibi klasik döneme damga vurmuş isimlerin olduğunu söyleyerek beni şaşırttı.

Bir sonraki soru benim kişisel olarak bir müzisyenin ağzından duymak istediğim, müziğin evrensellik ilkesi üzerineydi. Golan’a bir Rus müzisyenle, İsrailli veya Çinli bir müzisyenin, Shostakhovic, Rachmaninoff gibi Rus bestecilerin müziğini anlamakta ve yorumlamakta tam olarak aynı seviyede olup olamayacağını sordum, yani ondan kültürün müzik icrası üzerindeki etkisinden bahsetmesini istedim. Bana böyle bir durumun kesinlikle olmadığını, müziğin de diğer hiçbir şey gibi ulusallaştırılmaması gerektiğini söyledi. Her kültürün icraya ayrı bir renk ve tat kattığını, bunun da müzikal güzelliği oluşturduğunu söyleyerek bu yorumu yapanlara katılmadığını belirtti.

Sohbeti bir nebze yumuşatmak için konserde çaldığı Dvorak’ın ‘Piyanolu Beşlisi’ ile ilgili düşüncelerini sordum ve “Bakalım Çek müziğini nasıl yorumlayacaksınız?” dedim; gülüşmeler bir süre sürdü. Eserin muhteşem bir içselliğin ürünü olduğunu, bazı noktalarda insanın kalbine işlediğini ve Çek halk ezgilerinin bu kadar güzel işlendiği başka bir eser olmadığını söyledi. Gerçekten de Piyanolu Beşlisi, oda müziği repertuarının en derin ve önemli eserlerinden biri, hele bir ‘Dumka’ bölümü var ki, dinlemenizi tavsiye ediyorum.

Bu muhteşem gece için Kültür Üniversitesi Akıngüç Oditoryumu sanat yönetimini ve sanatçıları kutluyorum. Unutmayalım ki, ‘Müzik engel tanımaz, sınırların olduğu yerde de müzik olmaz…

BERİ BEDAALAHMİ