ON EMİR-1

‘Emir’ sözcüğü bile bir baskı duygusu uyandırır insanoğlunda. Akla hemen buyruklar, kanunlar, yasaklar gelir. Başka lisanlarda da durum farklı değildir. Hepsi, özgürlükleri sınırlayan, düşünce ve davranışları baskı altına alan, sıkıcı ve seri komutların birbirini izlediği askeri bir ortam canlandırır zihinlerde. On Emir deyiminin Tora (Tevrat)’daki aslını ele alarak, öncelikle bir yanlışlığı ortaya koymaya çalışalım

Kavram
14 Kasım 2012 Çarşamba

Rafael Algranati

On Emir’in Tora’da eş anlamlı bir karşılığı yoktur. Şemot (Çıkış) ve Devarim (Sözler) kitaplarında iki ayrı peraşada yer almalarına rağmen, Moşe Rabenu’nun (Hazreti Musa) Sina Dağından inişinde, T-nrı’dan aldığı ‘emir’leri İsrailoğulları’na getirdiğine dair tek bir cümleye bile rastlayamayız. 

On Emir’den Tora’da “Assereth ADEVARIM”, Talmud’da ise “Assereth HADIBEROTH” olarak bahsedilir. Etimologlar, biri eril diğeri dişil olan eş anlamlı bu iki kelimenin köklerinin ‘daber’ (Konuşmak) fiilinden türetilen diber (söz) veya diberoth (sözler) kelimeleri olduğunda birleşirler. Bu yüzeysel inceleme bile, On Emir veya Ten Commandments gibi tercümelerin, eksik veya yetersiz tercümeler olduğunu ortaya koymaktadır. Bu yetersizliği fark eden dilbilimciler, klasik bir filolojik dil olan Latincede Decalogus, Latinceden etkilenen İngilizcede Decalog, Fransızcada Les Dix Paroles, İspanyolcada Los Dies Mandamientos gibi anlamları aslına daha yakın sözler türeterek bu eksikliği gidermeye çalışmışlardır.

Diber sözcüğünün Türkçe karşılığı olan ‘söz’ kelimesinin anlamını, Türk Dil Kurumu, “Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi” olarak açıklamakta olduğuna göre, On Emir yerine On Söz’ün çok daha uyumlu bir tercüme olduğunu düşünüyorum.

Talmud’da anlatılan bir öykü vardır:

Pagan bir köylü, büyük bilge Rabi Hilel’in yanına gitmiş. “Tek ayak üstünde durabileceğim süre içinde bana bütün Tora’yı öğretebilirsen Yahudi olmayı kabul edeceğim!” demiş. Yüzünden hiç eksik etmediği gülümsemesi ile Hilel, “Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma!.. İşte bütün Tora budur, gerisi ise yorumdur. Şimdi git ve hemen gerisini çalışmaya başla!...” diye cevap vermiş.

Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma!

Kabalist felsefenin mihenk taşı olan ve Tora’yı özetlediği kabul edilen önemli bir özdeyiş daha vardır:

Komşunu kendin gibi sev!

Kendimize sormamız gereken, tüm insanlığa mal olmuş ve binlerce yıldır ağızlardan düşmeyen ve Tora’yı özetledikleri kabul edilen bu iki özdeyişin birer ‘emir’ olup olmadıklarıdır.

***

Havva annemiz ile Adem babamızdan gelişmiş bütün insanlık. Dünyanın kuruluşundan sonraki ilk 2000 yıl, ‘Tufan’ gibi ‘Sodom ve Gomora’ gibi, çok gerekli gördüğü müdahalelerle varlığını anımsatması dışında, dolaylı veya dolaysız T-nrı, hiç kendini göstermemiş insanoğluna... Ta Abraham Avinu ‘ya (Hazreti İbrahim) kadar...

T-nrı’ya olan bağlılığını, tek oğlu İshak’ı kurban etme sınavı ile ortaya koyan Abraham, T-nrı aşkına kurban edilmeyi kabul eden İshak ile birlikte dünyada monoteist inanışın gerçek temellerini atmışlar. T-nrı, dolaylı da olsa ilk defa bu denli belirgin ‘var’lığını göstermiş insanoğluna.

Baba-oğulun bu inançlı davranışlarına karşılık, T-nrı’nın Abraham’a, yaşadığı baba topraklarını terk ederek kendi göstereceği yöne doğru gitmesini söylemesi ve “Senden büyük bir ulus yaratacağım” demesi ile başlamış Yahudi kavminin T-nrı ile birlikteliği.

Asırlar sürmüş bunun hazırlığı; Mısır’daki 200 yılı aşkın esaret dönemi bile bu hazırlığın bir parçası. Moşe’nin doğuşu, Nil Nehrine bırakılan bir sepet içinde öldürülmekten kurtuluşu, Mısırlıların içinde büyümesine rağmen kendi halkına dönüşü, T-nrı’nın onu elçi olarak seçmesi, Yahudi kavminin Moşe’nin aracılığı ile Firavun’un esaretinden kurtulması için gerçekleşen mucizeler... Bütün bunlar, T-nrı’nın Abraham’a verdiği ‘söz’ü, sonsuza kadar unutulmayacak olağanüstü bir senaryo ile yerine getirmek ve özellikle “İsrailoğullarını Tora’yı teslim alabilecek inanç ve bilinç düzeyine yükseltmek” için yaptığı hazırlıklardı.

Mısır’dan çıkıştan tam yedi hafta sonra, en az üç milyon kişiden oluşan İsrailoğulları, Sina Dağının eteğinde toplanırlar. Toplanmalarının sebebi, dünyanın yaratılış nedeni olan Tora’yı doğrudan T-nrı’dan almaktır.

Ve nihayet; şimşek, gök gürültüleri, bulut, ateş ve duman içinde açığa çıkan T-nrı, Moşe’yi dağa çıkmaya davet eder. Dünyada yaşayan 72 kavmin de duyup görebileceği eşi ve benzeri görülmemiş görkemde bir ‘Theophanie’ (Allah’ın görünmesi) başlar. Gitgide yükselen gök gürültüleri ve şofar sesleri arasında, emirlerin ilk ikisini adeta gürleyen T-nrı’nın sesi duyulur ve görülür!

Sina Dağının üstüne biriken bulutların ‘hupa’ görevi gördüğü, yeryüzünde yaşayan bütün canlı varlıkların, var’lığına gözleri, kulakları ve tüm diğer duyuları ile şahit oldukları bir ‘Kidouşim’ ile perçinlenir Yahudi kavminin T-nrı ile birlikteliği.

O ana kadar ataları Abraham, İshak ve Yaakov’un, kültürel mirasının bir parçası olarak, sarsılmaz bir inanç niteliğinde olan T-nrı, artık ‘tüm zamanların İsrailoğulları’ için bir ‘bilgi’ye dönüşmüştür. T-nrı’nın VAR’lığı artık tartışmaya açık bir kavram değildir.

T-nrı, parmağından çıkan ateş ile On Emri oluşturan sözcüklerin her harfini kayaların üstüne özgürlüklerini vererek yazar. İlk iki sözü yazarken kendi güçlü sesi ile duyurması, ihtişamlı olduğu kadar korkutucudur da. Yeri, göğü ve tüm içindekileri titreten o güçlü ses T-nrı’ya aittir ve halk olayın devamında hayatta kalamayacağından korkmaktadır. Moşe’ye giderek T-nrı’ya bizzat şahit olduklarını, herhangi bir inanç sorunları kalmadığını, ölüm korkuları nedeni ile T-nrı ile aralarında aracılık yapmasını rica ederler. Bu korkudan hoşnut olan T-nrı, halkın geri durmasını söyleyerek, geri kalan emirleri, 613 mitsvotu ve Tora’nın tamamını doğrudan Moşe’ye aktarır.

T-nrının sesini ‘duyarak ve görerek’ / doğrudan O’nun ağzından / ilk iki emri almak!

İşte, İsrailoğulları’nın hiçbir aracı olmaksızın deneyimledikleri ve tarihte, başka bir benzeri gerçekleşmemiş olan, onları özel ve farklı kılan, seçilmişliklerini kanıtlayan olay budur.

Bereşit kitabının Türkçe tercümesinin önsözünde şöyle yazar:

Tora’nın her bir harfi T-nrı tarafından Moşe Rabenu’ya verilmiştir.

Değiştirilmemiştir ve değiştirilemez.

Tora’ya hiçbir şey eklenmemiştir ve eklenemez.

Devarim kitabında, Tora’nın kapanış peraşası olan Vezot Aberaha’nın son pasuklarında şöyle bir cümle yer alır:

 Aşer yedao A’şem panim el panim - T-nrı onu yüz yüze bilmişti.

Açıklamalarında ise şöyle yazar: T-nrı, işaretler ve mucizeler yapmak üzere görevlendirdiği her seferde, Moşe’yi ‘yüz yüze bilmiş’ onunla aracısız bire bir temas kurmuştur. Sonuç olarak, Moşe’nin yaptığı hiçbir olağanüstü şey kendi hünerinin eseri değil, T-nrı’nın Büyük İsmi ile gerçekleştirdiği birer mucizedir. Nitekim Moşe de, halkı Mısır’dan kendisi çıkarmış olmasına rağmen, bunu aslında T-nrı’nın yaptığını söylemiş, kendisinin sadece bir elçiden ibaret olduğunu vurgulamıştır. Kuruluş’tan bu yana T-nrı’nın Moşe aracılığı ile gerçekleştirdiği mucizelerin düzeyinde mucizeler gerçekleşmemiş, en basitinden Sinay’daki olağanüstü olayın bir benzeri ne o zamana kadar ne de ondan sonra olmuştur.

T-nrı, gizemini sonsuza kadar koruyacak olan bir yerde, hiç kimseye ait olmayan uçsuz bucaksız bir çölün ortasında, bütün toplananların şahit olabilecekleri şekilde, kendisini göstererek ve konuşarak teslim etmiş On Söz’ü Moşe’ye.

Bu son cümle, üstünde defalarca düşünmemiz gereken ve konumuzun özünü oluşturan, hafifçe gizlenmiş bir mesaj taşımakta.

“Konuşarak teslim etmiş ON SÖZ’ü Moşe’ye.”

“Biri ile konuşmak!” O konuşulanın ‘var’ olduğunu, onunla iletişime girilebildiğini ve sözlerle anlaşılabildiğini ifade eder. T-nrı’nın aradığı hep bu olmuştur. Kendi ulusu olarak seçtiği Bene-Israel ile iletişime girmek... Sözlerle konuşmak...ve yaratmak! Çünkü ‘sözler’ aynı zamanda Bereşit’in, yani Yaratılış’ın nedenidir.

Haftaya:  Tabletlerde paralel ‘Söz’ler arasındaki bağlantı