Studio 4 İstanbul OLMAMIŞ MI?

Tiyatro Festivalinden son izlenimler

Erdoğan MİTRANİ Sanat
29 Ağustos 2012 Çarşamba

Tiyatroyu, seyircinin önünde ve seyirci ile beraber yeni bir dümya inşa etme eylemi olarak yapıbozumcu bir yöntemle ele alan Studio 4 İstanbul, 2002 yılından bu yana tiyatro ve sinema alanlarında çeşitli disiplinlerden sanatçılarla New York ve İstanbul’da özgün çalışmalar ortaya koyuyor.

Yerli ve yabancı yazarların oyunlarını yeni bir tiyatro arayışıyla yorumladığı projelerin yanı sıra kendi tasarlayıp kurguladığı performanslar sergilemiş olan topluluk, çalışmalarında cinsiyet, sosyal adaletsizlik, hegemonya ve şiddet gibi konularla ilgilenirken, seyirciyi canlı performanslar aracılığıyla edilgen izleyici konumu üzerinde düşünmeye çağırmış.

Topluluk İstanbul’da sahnelenen son çalışması Atış Serbest’te Türkiye gençliğinin şiddetle iç içe yaşadığı hayatları bir kara mizah dili ile irdelemiş ve oyun, 2010 yazında basından ve seyirciden yoğun ilgi görmüş.

Ilk kez 18. İstanbul Tiyatro Festivali’nde sahnelenen yeni çalışmaları Olmamış Mı? için ekip şunları söylüyor:

Ülkemizin ve kendimizin bugünkü gerçekliğini anlayabilmek için 90’lar kuşağından bir grup sanatçının diğer kuşaklara bir daveti olarak tasarlanan Olmamış Mı?, o gençlerin çocukluk yıllarına dönerek, büyüdükleri dünyanın bugünkü yaşamlarını nasıl şekillendirdiğine odaklanıyor.

Tiyatro, müzik, film, edebiyat, tasarım ve başka alanlardan sanatçılar ortak bir anlatının parçası olarak bir araya gelirken, 90’lardaki kendi hikâyeleri üzerinden Türkiye’de büyümek ve genç olmak temalarını ve bunların getirdiği birçok başka meseleyi sahne dilinde araştırıyorlar. Bu kolajın temel malzemeleri, sanatçıların kişisel tarihinden anılar, dönemin kültürel imgeleriyle ilişkilerini gösteren objeler, sesler, kokular, kültür tarihinden seçilmiş metinler, eylemler ve duyusal, ruhsal, tensel tarihlerine ait başka birçok ayrıntı...

Oyunun metnini oluşturmak için, yönetmen Fatih Gençkal, dramaturg İbrahim Halaçoğlu ve oyuncular: Hicran Demir, Firuze Engin, Şafak Ersözlü, Murat Mahmutyazıcıoğlu ve Zinnure Türe’den oluşan çekirdek ekip, dört buçuk ay çalışmış. Sonuçta ortaya çok samimi ve gerçekçi bir performans çıkmış.

Yönetmenin “hoş geldiniz” çağırısı ile başlayan yetmiş dakikalık gösteri, kanımca topluluğun

seyirciyi edilgen izleyici konumu üzerinde düşündürme amacına da rahatlıkla ulaşıyor. Bu mahrem anıların samimiyetle paylaşılması ile seyirci, salt izleyici konumundan çıkarak bir sırdaşa bir arkadaşa dönüşüyor ve tam etkin bir katılımcı olamasa bile, oyuna en azından aktif bir paylaşımcı olarak katılıyor.(‘Aktif paylaşımcı’ derken kişisel bir örnek vermek isterim:

Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun on yedi yaşında iken kaybettiği büyükbabası ile ilgili anıları oyun sonrasında bana uzun uzun, biri on beş diğeri dokuz yaşındaki iki torunumla ilişkilerimi düşündürdü)

Tiyatro BeReZe’nin kurucularından Bernarda Alba’nın Angustias’ı Firuze Engin ile yönetmen olarak Limonata’da çok başarılı bulduğum ve ilk kez Korku Tüneli’nde izlediğimden beri kuşağının en iyi oyuncularından biri olarak gördüğüm Murat Mahmutyazıcıoğlu dışındakileri ilk kez izliyorum ama oyuncuların hepsi çok başarılı. Bir oyuncunun ‘kendini oynaması’ kolay sanılır ama bu kadar doğallıkla yapılabilmesi aslında çok zordur.

Ekiptekiler önümüzdeki tiyatro mevsiminde bu performansı yeniden sahneleceklerini söylediler. İzleyin; kesinlikle pişman olmazsınız.

 

İnsan manzaraları

Hazırladığı tek kişilik gösterilerle yurtdışında da adını duyurmuş olan oyuncu/şarkıcı Hazal Selçuk’un altı solist müzisyenle yorumladığı İnsan Manzaraları adlı etkinlik, Hollanda ve Türkiye arasındaki ilişkilerin 400.yılı kutlamaları kapsamında düzenlenmiş.

Hollanda’da yaşayan besteci Selim Doğru’nun To Be Sung adlı trio ve üç başarılı misafir sanatçı için hazırlayıp, çağdaş klasik müzik, caz ve Türk müziğini harmanlayarak bestelediği İnsan Manzaraları, Türkiye ve Hollanda’dan iki büyük şair, Nazım Hikmet ve Judith Herzberg’in şiirleri üzerine kurulu bir çalışma.

Hollanda’nın önde gelen şairlerinden 1943 Amsterdam doğumlu Judith Herzberg, tıpkı Nazım Hikmet gibi savaşın, siyasal fırtınaların ve baskıların tanıklığını yapmış. II.Dünya Savaşı’nda anne ve babası Nazilerce toplama kampına götürüldüğünde Hollandalı bir aile tarafından saklanan  Herzberg, şiirlerinde yalnız o korkunç dönemi değil, yine Nazım gibi, en derindeki duygularıyla insanı da anlatmış.

İnsan Manzaraları bu iki şairin korkuları, aşkları, kederleri, endişeleri, öfkeleri ve özlemleriyle insanın iç dünyasına yolculuk yaptığı, dünyanın neresinde olursa olsun insanların ortak duygularını yansıtan ve insanı derinden etkileyen şiirleri ile müzüğin, alışılmışın dışında bir birliktelik sergilediği bir gösteri.

İnsan Manzaraları’nın Türkiye’de sahnelenen Türkçe versiyonunun izleyici için en büyük eksikliği Hollandaca bilmemek. Bu yüzden To Be Sung’un harika sopranosu Elisa Roep’in seslendirdiği Judith Herzberg şiirlerini, ne yazıktır ki sadece bilmediğim dilde bir şarkılar dizisi olarak algılayabildim.

Hazal Selçuk’un kendine has yorumlarıyla söylediği/oynadığı Nazım şiir/şarkılarından ise,

nedense pek o kadar etkilenmedim. Kusur Hazal Selçuk’da değil. Tam tersine oyunculuğu sesi ve sesini kullanması çok başarılı. Herhalde birçok tiyatro izleyicisi gibi ben de, Nazım Hikmet deyince “Genco Erkal olmazsa, olmaz!” diye şartlanmışım. Sanırım ki pek haksız da sayılmam. Nazım kuşkusuz Türk Dilinin en büyük yazarıdır ama, şiirlerini kendi sesinden ilk dinlediğimde o tantanalı okuma şekli bana kendi yazdıklarına haksızlık gibi gelmişti. Genco ise büyük bir oyuncu olması bir yana, şairin hakkını en iyi veren (Fransızların ifade şekliyle) bir “diseur”.

 Yine de İnsan Manzaraları’nı edebiyat, tiyatro ve farklı tarzlarda müziklerin içiçe geçtiği teatral bir konser olarak ilginç ve başarılı bulduğumu söylemem gerekiyor.

 

Ve yeni tiyatro  mevsimi başlıyor!

 Mevsimi ilk açan her zaman olduğu gibi ikincikat.

Topluluk, izleyicilerinin beşinci yılında hangi oyunun yeniden sahnelenmesini istediklerine dair bir anket yapmıştı. Bu anket sonucunda seçilen Philip Ridley’in ilk oyunu Korku Tüneli,  ikincikat’ın açılış oyunu olarak ilk kadrosuyla sahneleniyor. Sami Berat Marçalı’nın ilk yönetmenlik denemesi olan  oyunda Banu Çiçek Barutçugil, Murat Mahmutyazıcıoğlu, Ushan Çakır ve Eyüp Emre Uçaray oynuyor. Görmemiş olan ya da benim gibi tekrar izlemek isteyenler için oyun tarihleri  4 / 11 / 18 / 25 Eylül ve 2 / 9 / 16 / 23 / 30 Ekim 2012.

ikincikat’ın bugüne  kadar sahnelemiş olduğu en sert oyun Aut, 2011/12 tiyatro sezonunda adından sıkça söz ettirmiş,birçok ödülün de sahibi olmuştu. Alper Kul ve Özgür Özgülgün›ün yazıp  Eyüp Emre Uçaray’ın yönettiği oyun 13 / 14 / 15 Eylül 2012 tarihlerinde son kez sahnelenecek.

Seyretmemiş olanlar için son uyarı! Sakın kaçırmayın! Hem geçen mevsimin en iyi oyunlarından birini izlersiniz hem de geleceğin en önemli oyuncularından birini Erkan Kolçak Köstendil’i keşfedersiniz.

Eylül ayında ikincikat’ın –kendi ifadeleriyle- en naif oyunu Limonata da izleyiciye veda etmeye hazırlanıyor. Sami Berat Marçalı’nın yazdığı, Deniz Türkali, Heves Duygu Tüzün, Banu Çiçek Barutçugil, Barış Gönenen, Tevfik Şahin ve Sezgi Mengi’nin oynadığı Limonata’nın yönetmeni Murat Mahmutyazıcıoğlu. Son görüşmemizde Sami, metinde yaptığı bazı değişikliklerden bahsetmişti. Ancak yoğun festival trafiğinde oyunun bu son şeklini izleyememiştim. Bu kez kesinlikle kaçırmayacağım. Oyun tarihleri  5 / 12 / 19 / 26 Eylül 2012.

Hepinize iyi seyirler.