Dünden bugüne kültürel bir miras: LADİNO-TÜRKÇE SÖZLÜK

Atalarımız İspanya’dan kovularak dünyanın dört bir köşesine yayıldıkları zaman yanlarında taşıdıkları en değerli hazineleri lisanlarıydı. 500 seneyi aşkın bir süredir yaşatılmaya çalışılan ancak kaybolmaya yüz tutan bu kültürel mirası Klara Perahya önderliğinde gönüllü bir grup sonraki nesillere aktarmak için bir Ladino-Türkçe sözlük oluşturdular

Sibel KONFİNO Toplum
29 Ağustos 2012 Çarşamba

Judeo-Espanyol lisanının yaşatılması için gerekli desteği veren Şalom Gazetesi Judeo-Espanyol Sayfası Editörü Klara Perahya uzunca bir süredir üzerinde çalıştığı Ladino-Türkçe sözlüğün genişletilmiş ikinci baskısı ile ilgili yapılan çalışmaları bizlerle paylaştı.

 Bu ikinci sözlük nasıl ve kimler tarafından oluşturuldu?

Eğer ilk sözlük olmasaydı ikincisi asla yazılamazdı. Birinci sözlükte Ruti Meranda, Suzi Danon, Regine Sedaka, Çela Zakuto ve diğer başka arkadaşlar ile beraber çalıştık. Hepimizin dağarcığında çok kelime vardı. Ayrıca ailelerimizden ve arkadaşlarımızdan da çok yardım aldık. Örneğin sokakta dolaşırken bile hatırladığım bir kelime olunca küçük defterimi çıkarır, not alırdım.

Sonra işi ilerlettik, küçük bir Türkçe sözlük alarak incelemeye başladık.  Böylece aklımıza gelmeyen veya pek karşılaşmadığımız kelimeleri orada bulup Judeo-Espanyola çevirdik. Ayrıca bir Selanik sözlüğü olan Nehama’dan çok yararlandık. Çalışmalarımız çok eğlenceli, çok keyifli geçerdi.

İstanbul çok büyük bir şehir. Zamanında Yahudiler Selanik’ten, Bulgaristan’dan ve daha birçok şehirden buraya göç ettiler. Dolayısıyla her gelen kendine özgü Ladino lisanını beraberinde taşıdı. Hem telaffuzları, hem de bazen anlamları farklı olan kelimeler var. Bu lisan çok sağlam ancak sürekli gelişen zenginleşen bir dil. Dilbiliminde bir kural vardır. Eğer bir dil farklı kelimelerle zenginleşmezse yok olur. Ladino’nun yapısı çok farklı. Türk ve İbrani kökenli olanlardan başka, içinde çok fazla İtalyanca ve Portekizce kelime barındırır. Hatta belki de Fransızcadan da daha fazla.

Atalarımız İspanya’dan kovuldukları zaman dünyanın dört bir köşesine dağılmak zorunda kaldılar. Osmanlı İmparatorluğunun topraklarında yerleşenlerin yanı sıra bir kısmı Avrupa’da Portekiz, İtalya ve Fransa’ya gittiler. İspanyolcalarını da bohçalarına koydular ve yanlarında taşıdılar. Seneler süresince bu İspanyolca değişmeye başladı. Telaffuzlar yaşanılan ülkeye, şehre göre farklılaştı ve manen de biraz kaymalar oldu. Ancak yine de herkes birbirini anlar. Bu lisan kurala bağlı olarak gelişmedi, okul metotlarından uzak kalmasına rağmen çok büyük bir ilerleme gösterdi. 500 yıl boyunca büyüklerimiz Ladino ile yaşamışlar. Eğer bunu hiçe sayarsak, yaşatmazsak, unutursak büyük bir günah işlemiş oluruz. Bu lisanın bizim için çok büyük bir değeri var. Kesinlikle bunu öldürmemeliyiz. Zamanında bir takım önyargılar yüzünden gerilemeye ve unutulmaya yüz tutmuş olan Judeo-Espanyol birkaç senedir inanılmaz bir şekilde tekrar değer kazanmaya ve ilgi görmeye başladı. Bu çok sevindirici bir durum. Bizler de bu ilgiden faydalanmalıyız.

 Hangi amaç ve fikirle böyle bir sözlük yapmaya karar verdiniz?

İlk sözlük 1997 senesinde basılmıştı. Ruti Meranda ile beraber aynı zamanda bu lisanı yaşatmamız gerektiği ile ilgili bir düşüncemiz oluşmuştu. Ben Amerika’dan, o da Avrupa’dan yeni döndüğümüz bir dönemdi. İkimiz de aynı zamanda gittiğimiz yerlerde Judeo- Espanyol’a ilginin çok arttığını gözlemlemiştik ve bunu birbirimizle paylaştık.  Birdenbire bu dili unutmamak ve unutturmamak için bir çabanın içine girdik. Bilimsel bir araştırma yapmadık. Dilbilgisi açısından hiçbir bilgimiz yoktu. Biraz cahilce ama çok isteyerek bu işe baş koyduk.

Bir çalışmamız daha vardı o sıralarda. ‘Proverbos i Diças’ atasözleri ve annelerimizin sözlerini derlediğimiz bir kitap çalışması daha yapıyorduk. Silvyo Ovadya’nın dediğine göre 3.000 adet satılmıştı o kitaptan. Atalarımızın lisanı kaybolmasın, gelecek nesillere taşınsın diye yazıya dökmeliydik. Bu bizim görevimizdi. Hep bu fikirle çalıştık.

 Genişletilmiş bu ikinci baskının ilk sözlükten ne gibi farklılıkları var?

Bu sözlük bir üniversite eseri değil. Tamamıyla bir halk çalışması. İçinde Türkçeden birebir alınmış veya Türkçe bir kelimenin senelerle Ladinolaşmış şekli de mevcut. Karen Gerson Şarhon’un katkısı ve yardımı çok çok büyüktür.

İsrail’de yaşayan tanınmış yazar Matilda Koen Sarano’nun tavsiyesi üzerine bu Türkçeleşmiş, Türk kökenli kelimelerin açıklamalarını da parantez içinde yazdık. Böylece Türkçe bilmeyenler de bu sözlükten yararlanabileceklerdi. Ayrıca ilk kitapta dikkat etmemiştik. Ancak bu sefer Silvyo Ovadya’nın önerisi üzerine kelimelerin eril veya dişil olduklarını da ekledik. Kelimelerin nasıl ve nerede kullanılacağı ile ilgili açıklayıcı bilgi ekledik. Tabii ki çok daha fazla sözcüğe ulaştık.

Yapılan işlerde hatalar, eksikler olabilir. Fakat temel olarak biz bu sözlükleri yaptık. Bunlar birer başyapıttır. Önemli olan bunları geliştirmektir. Her yeni kitap bir öncekinden daha kapsamlı olacaktır.

 İnsanlardan nasıl geri dönüşümler aldınız? Bu kadar meşakkatli bir çalışma sizce amacına ulaştı mı?

Doğrusu birçok insan bana teşekkür etti, “Bu sözlük sayesinde çok daha rahat yazı yazabiliyoruz,” dedi. Demek ki böyle bir esere ihtiyaç varmış.

 Size bu anlamlı eserin oluşmasında yardımcı olan ve teşekkür etmek istediğiniz kişiler var mı?

Öncelikle, Silvyo Ovadya olmasaydı cemaatimizde Judeo-Espanyol gelişmezdi. Bu sözlükleri oluşturmam için çok teşvik etti. Karen Gerson Şarhon yazdıklarımızı büyük bir sabırla edit etti. Bu konuda o kadar bilgili ki ona ne kadar teşekkür etsem azdır. 

Sözlüğü bugüne kadar bildiğim ve yaptığım her şeyi borçlu olduğum eşim Elie Perahya’ya adadım.

Ayrıca Rav Yeuda Adoni’ye, Prof. İsaac Jerushalmi’ye, Matilda Koen-Sarano’ya, Prof. Haim Vidal Sephiha’ya, Joseph Nehama’ya, Yusuf Altıntaş’a, Sara Benzon- Russo’ya, Leyla Behmoaras’a, Güler Orgun’a, bütün Şalom Ailesine, Bella Parlakşimşek’e, Emel Benbasat’a ve Semra Öner’e bu değerli eserin gelecek nesillere ulaşmasındaki katkılarından dolayı çok minnettarım.