Ruhunuza bir iyilik yapmak istiyorsanız Van Gogh Sergisi’ni gezin!

-
25 Nisan 2012 Çarşamba

Ne tam olarak içindesin sanatın ne de dışında. Resim, müzik ve felsefe iç içe... Hem içindesin, hem dışında, aynı anda! Nihayet, sona beş kala gidip gezdim ‘Van Gogh Alive, the Experience Sergisi’ni.  Gezdim mi, yoksa sergi beni içine alıp Hollanda’dan Paris’e, oradan Arles’a mı taşıdı? Van Gogh’un ruhuna mı girdim, yoksa resimleri ve yazdıkları ile Van Gogh mu benim ruhuma yansıdı, bilemedim. Göreceli karanlıkta bir algılama şöleni deneyimledim. Van Gogh’un canlı renkleri dört bir yandan duvarlarda, kolonlarda, tavanda ve yerlerde, dev boyutta akarak bir resim şöleni yaşatırken gözlerime ve güçlü bir klasik müzik akarken kulağımdan, ruhum sanatçının mektuplarından alıntılarla besleniyor, coşuyordu: “Eğer doğayı gerçekten seviyorsanız, her yerde güzellikler bulursunuz” diyordu mesela bir mektubunda. Ve ben doğal olmayan bu teknolojik görsel güzellikler şöleninde, ressamın doğa manzaralarını seyrediyordum salonda hareket eden tüm diğer gölgelerle birlikte. 

“Sanat sürekli gözlem gerektirir” derken ressam, gözlemliyorum eserlerindeki yaşamı. Öyle ya “resimlerin ressamın ruhundan gelen kendilerine ait bir hayatları vardır”. Ve bu hayat, salondaki izleyicilerin gölgelerinin etkisiyle olduğu kadar, her bir izleyicinin ruhuna değdikçe değişiyor, dönüşüyor, yeni anlamlar kazanıyordu yılların ötesinden. ‘Ay Çiçekleri’ni, ziyaretçilerin dev ekranlara yansıyan gölgeleri resimlere yeni bir can, yeni bir yaşam ve heyecan katarken seyrettim, aynı anda  “resimde renk hayatta heyecan gibidir ” mesajı akarken gözlerimin önünden.

“Sanatımla insanlara dokunmak istiyorum, derin ve şefkatli hisler besliyor demelerini istiyorum” diye yazmıştı ressam. Algılamaya çalıştım derin ve şefkatli hislerini, resimler akarken dört bir yanımda farklı açılardan. İzleyiciler, kimi oturmuş yere bir dev ekranın karşısında, kimi dolaşmakta, bazısı elinde fotoğraf makinesi bu farklı deneyimi sabitlemeye çalışmakta.

“Her zaman henüz yapmadığım bir şeyi yapıyorum, nasıl yapıldığını öğrenmek için” diye yazmış ya ressam, bense deneyimlemek için, nasıl hissettirdiğini fark etmek için yapıyorum henüz yapmadığım yeni bir şeyi… Mutluluğu, neşeyi, hüznü, cesareti, heyecanı, deneyimlemek için. Ve yazmak için, paylaşmak için yaşama sevincini deneyimlerimin aracılığıyla. Van Gogh’un elinde ‘doğa, sanat ve şiir’  varsa benim de elimde doğa, gözlem ve duygularım var; “bu yeterli değilse, ne yeterli?” 

İzleyicinin, kronolojik sırayla programlanmış her detayını inceleyebileceği akışta, resmin ardında yatan düşünceleri okurken dev ekranlarda, ressamın resimlediği düşleri izledim onun resimleri yapışı gibi: “Önce resim yapmayı düşlüyorum, sonra düşlerimi resimliyorum.” “Yıldızları ve göklerdeki sonsuzluğu düşün”düm yıldız tablolarını izlerken. “O zaman hayat büyülü görünüyor” gerçekten. ‘Yatak Odası’nı ziyaret ettim “bir gün ölüm bizi başka bir yıldıza götürecek” derken Van Gogh.

“Kalbini ve ruhunu işine kat”an ve “bunu yaparken de ruh sağlığını yitir”en Van Gogh resimlerini önceden biliyordum; bilmediğim hastalığının ardında, gerek tutkusunun gerekse de, sanırım anlaşılamamış, derin, belki de zamanının ötesinde bir varoluş, bir dünya görüşü olduğu idi… “Sevmeden yaşamayacağım, bence insanları sevmekten daha güzel sanat yok”.

 Sevmeden yaşamamak gerek gerçekten, çünkü “hayatı bilmenin yolu birçok şeyi sevmektir”.

15 Mayıs’ta sona erecek olan sergiyi görmek için son günler…

‘Van Gogh Alive’ Sergisi, Karaköy Antrepo 3’te.

 

Dalia Maya