Nazi avcısı

Sean Penn’in “One Man Show”u, ‘OLMAK İSTEDİĞİM YER’ bir yıllık bir gecikmenin ardından nihayet vizyonda

Viktor APALAÇİ
19 Temmuz 2012 Perşembe

İtalyan sinemasının yeni kuşak temsilcisi Paolo Sorrentino ile Amerikalı fenomen aktör Sean Penn’i bir araya getiren film, sağlıksız bir baba-oğul ilişkisi ile Yahudi soykırım gibi hassas iki temayı birleştiriyor. Bağımsız yenilikçi ve cesur sinemasıyla öne çıkan genç yönetmen, kimlik temasına odaklanan filmiyle, matem, intikam, arayış gibi evrensel sorunları işliyor. Wim Wenders’ın unutulmaz baş yapıtı ‘Paris-Texas’ ile akrabalıkları taşıyan ‘Olmak İstediğim Yer’, eski bir pop yıldızının, Auschwitz Ölüm Kampındayken babasına işkence eden savaş suçlusunun peşine düşmesini anlatıyor.

Sağlıksız bir baba-oğul ilişkisi ve Yahudi soykırımı gibi iki önemli temayı bir araya getiren “Olmak İstediğim Yer / This Must Be The Place” İtalyan sinemasının yeni kuşak temsilcilerinden Paola Sorrentino imzasını taşıyan ilginç bir film.

13 yıllık sinema kariyerindeki en önemli filmi “İl Divo’’ ile 2008 Cannes Film Festivalinde Jüri Ödülü kazanan 42 yaşındaki Sorrentino, o filminde 70’li ve 80’li yılların efsanevi politikacısı Giulio Andreotti’yi anlatmıştı.

Bağımsız, yenilikçi ve cesur sinemasıyla öne çıkan genç yönetmen, kimlik arayışı temasına  odaklanan ‘Olmak İstediğim Yer’ ile ülkesi dışında ve İngilizce olarak ilk filmine imza atmış oluyor.

Baba-oğul ilişkisi, matem, intikam, arayış gibi evrensel temaları filminde ustalıkla birleştiren İtalyan usta emekliye ayrılmış, bulutlarda yaşayan hayattan bezmiş bir pop yıldızını aniden Soykırım ile yüzleştiriyor.

Sorrentino, 2006 ‘da Cannes’da yarışan ‘Aile Dostu / L’Amico di Famillia’da kişilikli sinema diliyle, çizgi dışı bir senarist-yönetmen olduğunu gösteriyordu.

Sıra dışı bir yol filmi olan ‘Olmak İstediğim Yer’ gerçekle yüzleşmek konuşunda, Wim Wendens’in 1984 Cannes Altın Palmiye Ödüllü, unutulmaz başyapıtı ‘Paris- Texas’ ile akrabalıklar taşıyan bir film.

Yıllardır iletişim kuramadığı babasının ölümünden sonra, cenazeye katılmak için gittiği ABD’de, babasını aşağılayan, insanlık onuru ile oynayan bir Nazi subayının varlığını öğrenen emekli pop star Chayenne ve (Sean Penn) intikam için yollara düşer.

Dünyada elini eteğini çekmiş,erkeksi itfaiyeci kanısıyla (Frances Mcdormaud) Dublin’deki malikanesinde rantiye hayatı yaşayan Chayenne, babasının cenaze töreninde, babasının Auschwitz Ölüm Kampındayken kendisine işkence eden savaş suçlusunu bulmaya hayatını adadığını öğrenir. Vicdanıyla hesaplaşan Chayenne’in babasının yarım bıraktığı işi tamamlamak için yola çıktığında, çocuksu davranışlarından sıyrılıp sorumluluk duygusu taşıyan yetişkin bir erkeğe dönüştüğüne tanık oluruz.

   KAPANMAMIŞ YARALAR

Karısı ve evlat edindikleri güzeller güzeli Mary (Eve Hawson) ile İrlanda’da sakin ve huzurlu bir hayat yaşamayı seçmiş Chayenne, birden Nazi avcısı Mordehay’dan (Judol Hirsch) aldığı yardım ile babasının izini süren bir Nazi avcısına dönüşmüştür.

Eski bir eroinman, tövbe etmiş bir alkolik olarak tipik bir anti kahraman olan Chayenne karakterini, iki senaryo yazarı Paolo Sorrentino ve Umberto Contarello başarıyla çizmişler. Eski rock müzisyeni çıktığı keşif yolculuğunda yavaş yavaş kendini toparlıyor, kronik üzüntüsünü yenmeyi ve gözyaşlarını dindirmeyi öğreniyor. Sorrentino, ana karakteriyle bizlere şu mesajı vermek istiyor: “Kendi geçmişinle, köklerinle, aile geleneklerinle ya da yaşadığın ülkenin tarihiyle yüzleşmeden hayatına devam edemezsin.”

Sorrentino, intikam sadece adalet duygumuzu tatmin ettiği için değil. Kendimize saygımızı beslediği için bizi rahatlattığı gerçeğinin de altını çiziyor.

Yavaş hareket eden, tane tane konuşan, eski rock yıldızı Chayenne rolünde, makyajlı, peruklu, abartılı giysili Sean Penn harikalar yaratıyor. 50 yaşındaki bu aktör, 2008 Cannes Film Festivali’nde ‘İl Divo’ya jüri ödülünü veren jürinin başkanıydı. Sorrentino buluşmalarını şöyle anlatıyor:

“2008’de Cannes’da tanıştığım Sean Penn, benimle çalışmak istediğini söyledi. Kendi kuşağının en seçkin oyuncusu. Filmlerimin karakterleri hep kötücüldürler. Chayenne ise iyilikle ve sevinçle dolu. Farklı dünyaları çatıştırmayı seviyorum. Chayenne’i tanımadığı bir coğrafyada soykırımla yüzleştirmeye yolladım. Sean Penn’un dışında gençlik yıllarımın idolü Talking Heads’in solisti David Byrne’den  de destek aldım. Filmin müziği yapmakla kalmadı, oyunculuk da yaptı. Hayran olduğum Frances Mcdormand’dan tam verim aldım.”

 

ANA TEMA: İNTİKAM

Babasının hayatını karatan Nazi eskisi subayı bulmak için, kuzeninden ödünç aldığı bir arabayla Amerika’nın kalbine yaptığı yolculuk ile ‘Olmak İstediğim Yer’ bir yol filmine dönüşüyor.

Trajikomik öyküsüyle, New York’ta başlayıp Utah’ta sona eren, Chayenne’in çıktığı keşif yolculuğunun tanığı oluyoruz.

Paolo Sorrentino ilk kez fetiş oyuncusu Tony Servillo’suz bir film yapıyor. Chayenne rolündeki Sean Penn geçen sene Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü (filmi ödül listesine muhakkak dahil etmek isteyen jürinin tercihi ile) “Artist”teki Jean Dujardin’e kaptırmıştı.

Sosyal ve politik eylemleriyle tanınan Sean Penn, New Orleans’taki Katrina kasırgası ve Haiti depremi sonrasındaki yardım kampanyalarına destek veren bir aktivist olarak takdir görüyor.

Farklı dünyaları çatıştırmayı seven Sorrentino, dede olacak yaştaki savaş suçlusunu bulmak için ABD’yi boydan boya geçen eski rock yıldızını senaryosunda biraraya getiriyor. Mükemmel mizansenine, karizmatik Sean Penn, emsalsiz Frances, McDormand, eski tüfeklerden Harry Dean Stanton’un başı çektiği deneyimli bir oyuncu kadrosu destek veriyor.

“THIS MUST BE THE PLACE”

Yön: Paolo Sorremtino

Sen: P. Sorentino Umbertu Contarello

Gön-Yön: Luca Bigazzi

Müzik: David Byrne

Oyuncular: Sean Penn - Frances McDormand - Judd Hirsch - Ewe Hewson - Harry Dean Stanton - Kerry Condin