KEMAL ESKENAZİ’NİN BÜYÜKADA SERGİSİ: “Fotoğraf çekmek baktığını görmektir"

Uzun senelerden beri her yaz Adalar Kültür Derneğinde fotoğraf sergisi açan Kemal Eskenazi, bu sene de kuralı bozmayarak ‘Büyükada’ temalı fotoğraflarını 11-17 Ağustos tarihleri arasında görücüye çıkarttı. Bir renk cümbüşü içinde kendinizden geçmek istiyorsanız bu sergiyi mutlaka gezin derim

TUNA SAYLAĞ Sanat
15 Ağustos 2012 Çarşamba

Uzun yıllar tekstil ile uğraştıktan sonra 2006’da bahçe sektöründe çalışmaya başlayan Kemal Eskenazi, fotoğrafa askerlik arkadaşı, ödüllü fotoğrafçı Necdet Aydoğan’ın teşvikiyle başladı. 2001’de soğuk bir hafta sonu Eyüp sokaklarında gerçekleşen ilk fotoğraf deneyimi, Aydoğan’ın henüz çömez olan Eskenazi’nin makinesine film takmayı unutmasıyla komik bir sonla neticelendi. Her zaman kahkahalarla hatırlanan bu olayın ardından arkadaşındaki yeteneği fark eden N.Aydoğan, fotoğrafçılıkla ilgili bütün bilgilerini ona aktardı.

Kemal Eskenazi, hemen o yıl Büyükada’da düzenlenen bir fotoğraf yarışmasında kazandığı bir birincilik ve bir üçüncülük ödülüyle kendisinde ışık gören can dostunu yanıltmadı. Bu keyif ve motivastonla ertesi sene tekrar katıldığı yarışmada bu kez de ikinciliğe layık görüldü.

Geçtiğimiz cumartesi günü sohbet etme fırsatı bulduğum Kemal Eskenazi doğadan, börtü böcekten ve fotoğraf çekmekten söz ederken gözlerinin içi gülüyor. Belli ki bu işi büyük bir aşk ve sevgiyle yapıyor. Hobisi onun için her türlü sorununu unuttuğu, çevresindeki güzellikleri objektifi vasıtasıyla paylaştığı çok özel bir alan. Bu sergisinde de Büyükada’nın nadide köşklerini, begonvillerini, pastoral sokaklarını, fotoğrafa can veren bisikletlerini, içinden vapurlar geçen denizini ince bir estetik anlayışla izleyene sunuyor.

Gelin bundan sonrasını Kemal Eskenazi’den dinleyelim.

Genelde tematik mi çalışıyorsunuz?

Hayır, her şeyi çekiyorum ama doğaya çok düşkünüm, çiçek, böcek çok severim. Konuyla ilgili birçok makro çalışmam var. Orası ayrı bir dünya. Bir çiçeği çekmeye saatler ayırabilirim, onlarla konuşurum. Bundan da büyük haz alırım. Bakıldığında çiçekte var olan ahenk, renk uyumu insanı kendinden alıyor. İnsan eliyle çizilemeyecek bir simetri var bu canlılarda, aynı uyumu hayvanlarda da görüyorum. Müthiş bir keyif veriyor bütün bunlar bana.

Bu sene deklanşöre Büyükada için bastınız; diğer sergilerinizde fotoğraf severleri ne gibi konularla buluşturdunuz?

Aslında ne bulursam çekiyorum. Mesela geçenlerde GAP’a yaptığımız bir gezide inanılmaz portreler çektim. Geçen sene, Küba’ya yaptığımız bir gezide çektiğim fotoğrafları sergiledim. Ama genelde karma temalar uyguluyorum. Doğa, portreler, gezdiğim ülkelerden enstantaneler… Hepsini bir arada sergiliyorum.

Her türlü aktivitede fotoğraf çekmek sanırım sizin değişmez önceliğiniz…

Aynen öyle! Bu bazen gezilerde problem yaratıyor, sürekli geç ve geride kalıyorum. Bununla ilgili yurt dışında ailemle yaşadığım tatlı maceralarım var. Bir şekilde idare ediyorum fotoğraf çekmenin keyfi uğruna.

Bir fotoğrafın başarılı olması için olmazsa olmaz unsur nedir size göre?

Bence bir numarada ‘göz’ var. Fotoğrafçıda ‘göz’ yoksa en iyi ışık, en iyi makine dâhil hiçbir şey işe yaramaz. Mesela içeride fotoğrafı bulunan Büyükada İskelesinin girişi; o iskeleyi kime sorsanız fotoğraftaki detayların farkında değildir. Fotoğrafı her gören “bizim iskelemiz bu kadar mı güzel” diyor. Oysa her gün oradan geçiyorlar. Bakıyorlar ama görmüyorlar. İşte fotoğrafçının farkı burada. Biz objelere, doğaya, mekânlara değişik açılardan bakıp, görüp odaklanabiliyoruz. İkinci sırada ‘ışık’ geliyor. İyi bir ışık şart. Mesela gün ortasında iyi bir fotoğraf çekemezsiniz. Sabah güneş doğduktan saat dokuza, ona kadar çekiminizi tamamlamanız gerekir. Sonraki saatlerde verimli bir sonuç alamazsınız. Aynı şekilde akşamları da güneş batımından önceki iki saat fotoğraf çekimine uygundur. O anları yakalamak lazım. Doğru zamanda doğru yerde bulunmak, sabırlı olmak, zaman ayırmak bir fotoğrafçının olmazsa olmazlarındandır. Mesela her gün geçmesine şahit olduğum Çınarcık vapurunu ancak bütün şartlar uygun olduğunda iyi bir şekilde çekme şansına eriştim. Ayrıca her an tesadüflere hazırlıklı olmalı ve kameranızı yanınızdan ayırmamalısınız. Üçüncü unsur da makinedir. Bence dijital çıktı iyi oldu. Fotoğraf çekmek daha kolay oldu, insanların hevesi arttı. Herkes iyi kötü bir şeyler çekiyor. Küçük makinelerin özellikleri neredeyse büyüklerinkine yetişti. Demin saydığımız diğer şartlar da mevcutsa bunlarla bile iyi fotoğraflar çekebilirsiniz. İlle de binlerce dolarlık aletler alınmasına gerek yok en azından yeni başlayanlar için. Ben CANON EOS 30 kullanıyorum. Eskidi bu model artık.

Yedi-sekiz yıldır fotoğraf çekiyorsunuz; insanın kendini değerlendirmesi zordur ama bugün geldiğiniz noktada nasıl bir gelişme gösterdiğinizi düşünüyorsunuz?

Ne yaparsanız yapın sekiz sene aynı işi yaparsanız muhakkak ki bir gelişme gösterirsiniz. En azından yaptığınız yanlışları görürsünüz; ancak bugün eski fotoğraflarımla yenilerini kıyasladığımda doğrusu büyük bir fark göremiyorum. O gün çektiklerim de gayet güzel. Çok mu büyük bir yol kat ettim? Hayır herhalde. Ama kendimce birkaç doğruyu öğrenmiş oldum. Zaten fotoğrafla ilgili bütün bildiklerimi arkadaşıma borçluyum. İki sene kadar önce de bir makro kursuna gittim. Orada öğrendiklerim şüphesiz bana bir şeyler kattı ama ancak sizde bir cevher varsa üstüne ekliyorsunuz. Bu bir yetenek! Tıpkı bir müzik aleti çalmak gibi…

Fotoğraflarınızı satıyor musunuz?

İsteyen olursa satıyorum, bu benim için bir tür paylaşım, yoksa bu sergileri tamamen satış kaygısından ya da ticari bir kazançtan uzak bir zihniyetle açıyorum. Bazılarını da arkadaşlarıma hediye ediyorum. İş yerimde bir depom var, elimde kalanları orada muhafaza ediyorum. Ofisim tamamen fotoğraflarla kaplı, adeta bir sergi mekânı gibi. Fotoğraflarımı seviyorum ve onlara bir bağlılığım var. Mesela biri benden dışarıdaki gemi fotoğrafını orijinali ile birlikte almak istese, ne kadar verirse versin, satar mıyım bilmem. Çünkü aynı görüntüyü bir daha yakalamam neredeyse imkânsız. O anı o fotoğrafta dondurmuşum, dolayısıyla benim için değeri büyük.

Son olarak fotoğraf hayatınıza ne kattı?

Fotoğraf çektiğim anlar kendimle baş başa kaldığım, kendimi dinlediğim, birçok şeyden tatmin olduğum, beslendiğim olağanüstü bir zaman dilimi… Kameranızla baş başasınız. Deklanşöre bastığım an hissettiklerim anlatılamaz. Bir şey yaratmanın verdiği muhteşem bir duygu!