‘Anadolu’nun renkleri’ Ankara’da iftar yemeğinde buluştu

Cemaat vakıflarının üç yıldır düzenledikleri iftar yemeği bu yıl Ankara’da Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın da katılımıyla gerçekleşti

Ester YANNİER Toplum
15 Ağustos 2012 Çarşamba

 Vakıflar Genel Müdürlüğünde gerçekleşen toplantı sonrasında Gölbaşı Kronos Otel’de Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Başbakan Başdanışmanı İbrahim Kalın’ın onur konukları oldukları iftar yemeğine geçildi. İftar yemeğinde Başbakan Yardımcısı Arınç, AK Parti Başkan Yardımcısı Çelik, Başbakan Başdanışmanı İbrahim Kalın, Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem’in yanı sıra Laki Vingas ile Sami Herman konuşma yaptılar.

Samimi bir ortamda geçen iftar yemeğinde ayrıca Dışişleri Bakanlığı Temsilcisi Kaan Esener, VGM Müdürü Adnan Ertem, AB Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mehmet Cangir, MEB Özel Okullar Müdürü Mehmet Küçük, Diyanet İşleri Başkan Vekili Prof. Dr. Mehmet Paçacı, Cemaat Vakıfları Temsilcisi Laki Vingas, Musevi Cemaati Başkanı Sami Herman, Yedikule Sırp Pırgiç Ermeni Kilisesi Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Bedros Şirinoğlu, Süryani Cemaati Temsilcisi Sait Susin, Vakıflar Genel Müdürlüğü Meclis üyeleri, devlet erkânı ve diğer illerden gelen yaklaşık 60 kadar cemaat temsilcisi katıldı.

İftar yemeği, okunan ezan ile başladı. Beraber yenilen yemeğin ardından ilk konuşmayı Laki Vingas gerçekleştirdi. Cemaat vakıflarının ilk kez Ankara’da iftar yemeği verdiğini vurgulayan Vingas, son yıllarda yapılan değişikliklerle azınlık mensuplarının artık bu kente rahatlıkla gelebildiklerini söyledi. Vakıflara yönelik çalışmalardan övgüyle söz eden Vingas gelişmelerde büyük katkıları olanlara şükranlarını sundu. Vingas ayrıca, “(…)Yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan azınlıklara sağlanacak hak ve özgürlükler, toplumsal birlik ve beraberliğimizin olmazsa olmazlarıdır. Zira ‘azınlık’ denmiş olsa bile bizler bu ülkenin asli unsurlarıyız kaldı ki kendimizi de öyle hissediyoruz. Edinilmiş olan haklar maddi ve manevi değerlerle kendini belli eder. Toplumsal barışın tesisi ve demokratik kuralların sağlıkla işleyebilmesinin yolu şüphesiz ki ülkedeki tüm toplumların ve bu toplumlara ait bireylerlerin, kurumların mevcut olan tüm şartlardan eşit olarak faydalanmasından geçer. Bütün toplumlara sağlanacak olan demokratik haklar, ülkemizle birlikte bizleri bir bütün olarak geleceğe taşır, yaşamımızı teminat altına alır,” dedi.

Sami Herman ise, “İftar sofralarının sadece İslami inançlı kardeşlerimiz tarafından değil, farklı inançlar tarafından da verilmesi, bu sofralarda kalben biraya gelişimiz çeşitli ülkelerde insanların ayrımcılıktan ve sonuçlarından acı çekmeye devam ettiği bir dönemde, ülkemizden dünyaya huzur dolu, anlamlı bir örnek oluşturmaktadır,”dedi. Bu toprakların Osmanlı’dan beri bu anlayışın beşiği olduğunu ifade eden Herman, ancak 1930’lu yıllarının sonlarından itibaren bir takım farklılıkların oluştuğunu, farklı inançların vakıflarından endişe duyulduğunu belirtti. Bunun da son yıllarda yapılan hukuki düzenlemelerle geride kaldığını, böylelikle İzmir Musevi Cemaati’nin tüzel kişilik kazandığını ekledi. Başkan Herman, vakıflar sorunlarına çözüm üreten devlet büyüklerine şükranlarını sundu ve konukların yaklaşan bayramlarını kutlayarak konuşmasını tamamladı.

İbrahim Kalın: “Geçmişin korkularını geride bırakan bir Türkiye var”

Başbakan Başdanışmanı İbrahim Kalın iftar sofrasında buluşmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek başladığını konuşmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye değişmeye devam ediyor. Geçmişin korkularını geride bırakan bir Türkiye var. Dile getirilen mevzuat ve kanun değişiklikleri taşınmazların iade edilmesi ve buna benzer idari tasarruf aslında zihinlerimizde ve gönüllerimizde yaşanan dönüşümün zihniyet devriminin birer tezahürü… Bu devrim daha da derinleşerek devam ediyor. Türkiye Anadolu toprakları hep farklı kültürlerin farklı dinlerin milletlerin yaşamasıyla kozmopolit kimliğini muhafaza ederek bir gerçek medeniyet, bir gerçek kültür haline geldi. Bu kimliğimizi unuttuğumuzda bastırmaya çalıştığımızda Anadolu toprakları ve o topraklarda yaşayan insanlar kaybettiler. Bu kimliğimizi bir değer olarak sahiplendiğimizde yaşatmaya çalıştığımızda Anadolu toprakları ve insanı kazandı,”dedi.

Kalın ayrıca, azınlığın hakkına sahip çıkmanın çoğunluğun sorumluluğu olduğunu belirterek, “Bundan kimsenin kaçması mümkün değildir. Burada ahlaki konularda, öte yanda temel hürriyetleri garanti altına alarak bir hukuk sistemi içerisinde bu çoğulcu yapıyı daha ilerilere taşıyacağız,” dedi.

Hüseyin Çelik: “Her şey sütliman değil, sorunları birlikte aşacağız”

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, bu coğrafyada adeta bir gökkuşağına benzeyen çok güzel renklerin olduğunu belirterek, gökkuşağının çok güzel olmasının nedeninin bütün renklerin bir arada ama armonik bir şekilde bulunması olduğunu söyledi. Demokrasilerde renklerin birbirine dönüşme mecburiyetinin olmadığını ve böyle demokratik bir hayat özlediklerini belirten Çelik, geçmişte çok hataların yapıldığını ve bu topraklarda çok acıların çekildiğini ve çektirildiğini ekledi. Çelik konuşmasını şöyle sürdürdü: “Demokratik devlet geçmişini sorgulayabilen geçmişiyle hesaplaşmasını bilen devlettir. 1930’lu yıllarda Musevi dostlarımızın Trakya’dan göçe zorlanması bu ülkenin ayıbı idi. 1942 yılında, çıkarılan Varlık Vergisi Kanunu yüz karası idi. 6-7 Eylül olaylarının topyekûn gayrimüslimlere karşı bir harekete dönüşerek onların canlarına ve mallarına kastedilmesi tarihimize geçmiş olan bir kara lekedir. Bunları görmek zorundayız. Bunlar aşıldı, aşılıyor. Türkiye, gittikçe demokrasisinin standartlarını geliştiriyor, ileri demokratik standartlara ulaşıyor. Yerli yersiz özellikle cemaat vakıfları üzerinde hak edilmeyen tasarruflarda bulunulması bir hukuk ayıbımızdır bizim. Bunların hepsi ortadan kaldırılmaya ve telafi edilmeye çalışılıyor. Biz bunları yaparken, sadece birileri veya AB memnun olsun diye yapmıyoruz. Bu böyle olması, insanlık ve dini inançlarımız da bunu gerektirdiği için yapıyoruz. Bu ülkede dört grup insan ötekileştirildi. Geçmişte ötekileştirildi. Kimdi bunlar? Gayrimüslimler ötekileştirildi, Kürtler ötekileştirildi, Aleviler ötekileştirildi ve Müslüman mütedeyyin insanlar ötekileştirildi. Biz artık öteki kavramını kabul etmiyoruz. Lozan Antlaşması bazı azınlıklara bazı haklar getirdi ama keşke şu azınlık kelimesi olmasa. Hukuk önünde eşit olan dini, mezhebi, dili, rengi, coğrafyası ne olursa olsun asal bağla bağlı ortak paydalarda buluşan bir vatandaşlar topluluğu ve kümesi olmak bize aslında yetiyor. Bu ötekileştirmeleri kaldırıyoruz.”

Farklı din mensuplarının kendi okullarında kendi dillerini ek ders olarak dahi müsaade edilmemesini kınayan Çelik, “Her şey henüz sütliman gül gülistan olmadı. Bizim de almamız gereken mesafe var. Bunu birlikte aşacağız,” diye konuştu.

Çelik,2009’da Neve Şalom’da Musevi Cemaati’nin mensuplarıyla birlikte olduklarında kendisine bir dosya verildiğini bunu da hükümet yetkilileriyle paylaştığını, sonucunda bunların büyük bir kısmının giderildiğini görmekten memnuniyet duyduğunu ekledi.

Adnan Ertem: “Hepimiz aynıyız”

Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem ise şöyle konuştu: “Cemaat vakıflarının çözümüyle ilgili ilk canlanma 2003 yılına tekabül ediyor. Mesele sorunların tespiti, sorunların haklılığının kabul edilmesi ve geçmiş korkularımızdan arınma. Bu üçü bir araya geldiğinde sorunların giderilmemesi için bir engel yoktu. Aslında ötekileştirdiğimiz kişilerle hemhal olmaya başlamışız. Onların bizim aynımız olduğunu kabul etmişiz demektir. Olaya bu şekilde bakılması gerekir…”

Bülent Arınç: “insanın hakkını teslim etmek görevimiz”

İftarın Cemaat Vakıfları tarafından Ankara’da verilmesinin çok anlamlı olduğunu dile getiren Bülent Arınç, yaptığı konuşmada, bütün semavi dinlerde oruç adıyla bir ibadetin farz kılındığını, Anadolu´da farklı inançtan vatandaşların da oruca ve Ramazana saygı duyduğunu belirtti.

 Elazığ ve Manisa’da yaşadığı anıları paylaşan Arınç, Manisa Kırkağaç´ta 1910´lu yıllarda belediye encümeninde Musevi ve Ermenilerin bulunduğunu anlatarak farklı inançlardan vatandaşların Anadolu´da birlikte yaşadıklarını ve bir kaderi paylaştıklarını anlattı.

Geçmişte azınlıklara yönelik üzücü olaylar yaşandığını anımsatan Arınç, bugün bu trajedilerin azaldığını söyledi ve o zor günlerin bir daha yaşanmamasını diledi. Yurt dışı ziyaretlerinde Türkiye kökenlilerle bir araya geldiğinde yakın ilgi gördüğünü ve özlem çektiklerini gözlemlediğini, ancak geri dönmek isteyenlerin olumsuzluklarla karşılaştığını ifade eden Arınç, yapılan çalışmalarla dönüşlerin büyük ölçüde başladığını söyledi.

2009 yılında Başbakan Yardımcılığı göreviyle vakıfların kendisine bağlandığını belirterek, farklı bir dünyaya girdiğini ifade eden Arınç, “Doğrusu geçmişteki siyasi çizgim itibarıyla meseleye bu kadar sıcak bakmadığımı ifade etmeliyim ama bu dünyaya girince samimiyetinizi, dostluğunuzu, inançlarınıza bağlılığınızı ve haklarınıza sahip çıkma konusundaki gayretlerinizi gördükçe sizlerle çalışmaya karar verdim,” diye konuştu.

Yaptığı ziyaretleri ve çalışmaları anlatan Arınç, bu uğraşları şirin gözükmek için değil, çözüm üretmek için yaptıklarını kaydetti.

Yeni Vakıflar Kanunu çıkarılırken yaşanan zorluklara değinen Arınç, azınlıkların sorunları üzerinde çok çalıştıklarını anlattı.


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, vakıflar konusunda tek ölçünün ‘hak’ olduğunu, iç politikadaki yansımalarını düşünmeden hareket edilmesini istediğini dile getiren Arınç, kendilerinin de bu doğrultuda çalıştıklarını söyledi.

Arınç, şöyle devam etti:´´Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla söyleyeyim. Sizler de huzur ve güven içindesiniz. Sizlerle birlikteyiz, sizlerle birlikte Türkiye’yiz. Sizi birbirimizden ayrı görmüyoruz. Hepinizin dostluklarına samimiyetine inanıyoruz. Farklı siyasi düşünceleriniz olabilir. Buna hiç önem vermiyoruz. Yaptığınız iş doğru mu, yanlış mı? Ona bakıyoruz. İnsan hakları gözüyle meseleye bakıyoruz. İnsan ve onun hakkı neyse ona bunu vermek ve ulufe değil, bahşiş değil, hakkı teslim etmek görevimizdir. Hangi dinden olursa olsun, hangi milliyetten, etnisiteden olursa olsun insan bizim gözümüzde değerli. Türkiye´de birlikte yaşıyoruz. Hatta temenni ediyorum ki şu veya bu acı olaylar sebebiyle Türkiye dışına çıkmış olanlar da keşke ülkemize gelseler, yeniden birlikte olsak, yeniden birlikte yaşamaya başlasak.´´

Bugün Musevilerin, Rumların sayısıyla ilgili çok küçük rakamlar telaffuz edildiğini belirten Arınç, ´´Doğrudur gidenler gitti, kalanlarda da doğum oranı biraz az galiba. O yüzden sayınız artmıyor. Başbakanımız bir rakam telaffuz ediyor ama ben rakam söylemeyeceğim. Özellikle genç arkadaşlarım var. Laki Bey onlarla tanıştırdı. Gençler cemaat vakıflarının geleceğidir. Çok değerli basın mensuplarınız var. Biz sizin çokluğunuzla övünürüz. Hiç aklınıza başka bir şey gelmesin. Bu memleket hepimizin, bu vatan hepimizin, burada hepimizin teneffüs ettiği havaya suya birlikte inşallah kavuşacağız.´´

Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak sadece Müslümanlara ait yerleri restore etmediklerini, farklı inançlara ait ibadet yerlerinin de restorasyonlarını yaptıklarını belirten Arınç, bu olumlu gelişmelerin yurt dışında da anlatılmasını istedi.

İftar yemeğinin sonunda Cemaat Vakıfları Temsilcileri Bülent Arınç’a günün anısına bir hediye sundular.