Tevrat hakkında arkeolojik spekülasyonlar -2: TANRI´NIN DAĞINI KEŞFETİK Mİ ACABA?

Geçen hafta yayınlamaya başladığımız Yusuf Besalel’in ‘Tevrat hakkında arkeolojik spekülasyonlar’ araştırmasının ikinci ve son bölümünü yayınlıyoruz

Yusuf BESALEL Perspektif
8 Haziran 2012 Cuma

Bu kısa inceleme; daha önceleri birçok tarihçinin sandığının aksine, Tevrat’ın çok daha fazla gerçeğe yakın olduğunu ve septiklerin (kuşkucuların) Kutsal Kitap’ta yer alan ve efsane olarak algıladıkları öykülerin, aslında önemli tarihsel olayların bir dizini olduğunu ortaya koyması açısından; önemle üzerinde durulmayı hak etmektedir.

2000 yılında İsrail Devleti’ne ait Samara Dağlarında ve Edom’a ait Şara Dağlarında ayrı ayrı bulunan iskelet kalıntılarının M.Ö. 1700’lerden intikal ettiği anlaşılmış,  Tevrat’ta Yaakov ve Esav öyküsünün anlatıldığı bu dönemin insan kalıntıları, Tokyo’daki ünlü Waseda University’nin laboratuarlarına gönderilmiş, DNA testleri Edomlularla İsrailoğulları’nın aynı etnik kökenden geldiğini ortaya koymuştur! Şelomo döneminde Edomlular, İbrani dinini uyguluyordu. 1980’de Kudüs’teki British School of Archeology’nin müdürü Crystal Bennett’in, eski Edom başkenti Teman’da (Petra yakınlarında) bulduğu tabletlerdeki dualar da İbranicedir ve Musevi dininin uygulandığını betimlerler. Tevrat’ın Çıkış 36:8-9 ayetine göre de Esav’ın Edom krallığını kurduğu ortaya çıkmaktadır ve “Esav’ın yaşadığı Seir Dağı’nın Tanrı’nın Dağı olduğu spekülasyonu yapılabilir. Ayrıca Moabit Taşının üzeride yer alan ve II. Krallar’daki Joram’ın hükümdarlığından  on yıl önceki tarihi taşıyan yazıtlar, Edomlular’ın kuzeydeki İsrail’in güçlerinin büyük bir kısmını oluşturduğunu ortaya koyar.

Dr. Colby’e göre, ‘Jebel Madbah’ yüksek alanı Şelomo Ameleh’in Tapınağı için gerekli uygun yeri sağlayabilir. Çünkü bu yere yaklaşırken iki obelisk türü taş, geleni karşılamaktadır. Kudüs’teki mabetteki girişte de iki müstakil sütun bulunmaktadır. Tevrat’ta Hazret-i Süleyman’ın inşa etmesiyle ilgili şu bilgi mevcuttur: “Ve O, Mabed’in balkonuna sütunları dizdi ve sağ taraftaki sütunu yerleştirdi ve adını “Yakim koydu ve sol taraftaki sütunu da Boaz olarak adlandırdı”. (II. Tarihler, 3:15-17), Yakin, “Y.A.H.W..” kuracaktır ve Boaz da “Gücünde” anlamındadır. Şayet Dr. Colby haklı ise, Jebel Madbah’taki iki dikit aynı rolü oynuyordu. Belki de Tanrı’nın bu yeni evini inşa ettiğinde Şelomo, Beth-el’deki bu görkem çağrışımını tekrar inşa etmek istemişti.

Bu durumda Tevrat’ın Beth-el hakkında ve Tanrı’nın Dağının Jebel Madbah’ta bulunduğu hususunda çok söylemi bulunmaktadır. Dağda Tanrı’nın varlığı hususunda ise Çıkış’ta (19:16) şu bilgi yer almaktadır: “Gök gürlemeleri ve yıldırımlar ve dağın üzerinde kalın bir bulut oluştu; borazan sesi o kadar güçlüydü ki, tüm kişiler titrediler.” Bu konudaki bir varsayım, Tera volkanının infilakı ile birlikte volkanik tozların, hortumlar yarattığıdır. Borazan sesine gelince, bunun Wadi Musa Boğazından gelen rüzgârın oluşturduğu kulak sağırlaştıran kakafoni olduğu sanılmaktadır. Bu durumda Tanrı’nın Dağını keşfettik mi acaba? Burada Hz. Musa’nın su kaynağını ve Aaron’un mezarını konuşlandırmak için mahalli geleneklere sahibiz. Ayrıca Jebel Madbah’ın tipografisi Çıkış’ta belirtildiği tarzdaki Tanrı’nın Dağının betimlemesine tamamen uymaktadır. Üstelik Jebel Madbah’ta Hz. Musa’nın mezarına ait olması muhtemel bir mezar da bulunmaktadır. Nitekim 1839’da İngiliz arkeolog Edward Roberts’in bu yörede kazdığı bir İbrani mezarı bugün Birmingham’da olup bir kobra başı ile biten bir asa içermektedir. Tora’nın Çıkış Bölümü, Moşe Rabenu’nun mucizeler ifa eden bir yılanla ilgili olduğunu belirtir. Asa’daki hiyerologlifler bunun sahibinin “prensesin hizmetkârı Tuthmosis” olduğunu belirtir. Bu kişi acaba aynı şahıs mıdır?

Arkeologlar, İr David’de (Kral David’in kenti) Batı Duvarı’nın karşısındaki yolda yer alan, Yehuda Krallığı dönemindeki 1. Tapınak sürecinden kalma yarım inçlik kilden mamul bir mühür buldular. Üstündeki yazı, mühürün Betlehem’den M.Ö.7., 8. yüzyıllarda Kral Menaşe veya Yoşiyau tarafından gönderildiğini kanıtlamaktadır. Tanah’taki Ruth Kitabı da bu kentte Kral David’in dedesinin yaşadığını belirtmektedir. (M.Ö.11. yy.) Buluntu, İsrailli arkeolog Eli Shukrun tarafından Israeli News’a (United with Israel/Facebook) 23 Mayıs 2012’de açıklandı.

M.Ö.10. yüzyılda İsrailoğulları iki ayrı krallığa bölününce, kuzeydeki İsrail Krallığı Tanrı’yı yüksek bölgelerde onurlandırmayı sürdürdü ve Tanrı’nın gücünü adanan putlar olarak simgelendirdi. Bunların arasında yılan ve boğa başta geliyordu. Güneydeki Yehuda Krallığı bunu İsrailoğulları’nın Baal putperestliğiyle örtüştürüyordu ve bu günah ve küfürdü. Ancak bu din ilk İbranilerinkine daha çok benziyordu. Yehuda Kralı Yoşiya kuzeydeki Teman kentini ve Beth-el’i yıktıktan sonra, Babilliler Yehuda’yı işgal etti. M.Ö. 605 yıllarında Peygamber Habakkuk, Yoşiya’nın Edom kentini yıkmasını eleştirir. (Habakkuk 2:16) Beth-el’de tapınan Edomlular’ın krallığının M.Ö. 4. yüzyıla dek Yunanlılar döneminde de sürdüğü sanılır, arazilerinin adı da İdumea’dır. M.Ö. 3. yüzyılda Nabatyanlar bölgeye gelince Edomlular, müstakil olarak eski İsrail dinini sürdürdüler. Edomlular ilk İsrailoğulları gibi (Çıkış’ta) kadınlara değer veriyorlardı. Mısır’daki Atem kültürünün İbranilerce etkilendiği varsayımına göre, Tanrı’nın hem dişi, hem erkek nitelikleri vardı ve Akenaton’in cinsiyeti belirsizdir.

KABALA SİMGELERİNİN KÖKENLERİ

Meditasyon amaçları için yapılan Kabala’daki Yaşam Ağacı’nda yer alan yılan, Yehuda’nın Yunan istilasından kalmadır. Bu simge, Edomluların ve İsrail’in ilk dönemlerinin inanış tarzını ortaya çıkarır.

1275’te Kabala’nın temel kitabını İspanya’da derleyen Moşe Deleon, ruhun dünyevi yaşamı süresince geçici olarak semaya yükselebileceğini ve Kabala’nın sekiz küresinden ‘Keter’e girebileceğini, Tanrı’nın şanını (‘Kavod’) deneyimleyebileceğini savunuyordu. Edomlular da erkek ve kadına eşit muamele yapıyorlar, köle kullanmıyorlar ve bir komün hayatı yaşıyorlardı, hatta avlanmak için hayvanları da öldürmüyorlardı. Bu davranış, Akenaton Mısırı’nın da doğasında vardı.

Buna karşın İsrailoğulları, Kenaan topraklarına girince barbarca davranmaya başlamışlardır; Jericho’ya girdiklerinde kentin hazinelerini yağmalamışlar, Yeşua’nın ordusu Ai kentindeki herkesi katletmiştir. (Joshua 6:24, 8:25-7) Bunun nedeni puta taparlara en ufak bir hoşgörü gösterilmemesi hususunda Tanrı’dan aldıkları talimatlardır (Joshua 8:1-2). Yoşua’nın ölümünden sonra kızı Dvora, Kenaanlılar’la barış yapar. Önemli olan Tek Tanrı’nın nasıl kabul edilebildiğidir; diğer uluslarda tanrılar elit zümreye sesleniyorlardı. İsrail’in Tanrısı ise tüm insanlara sesleniyordu!

 

“EFENDİN” TANRI İLE NE KASTEDİLMEKTEDİR?

İsrailoğulları Tanrı’nın varlığını Kudüs’teki sunakta ve yedi kollu Menora’da simgeliyorlardı. (Çıkış 25:31-40) İlginçtir ki Crystal Bennett’in Teman’da tam Jebel Madbah’ın altında M.Ö. 12. yüzyıldan evvel kalan bina kalıntılarında 6 cm. çapında fildişinden bir disk bulunmuştur. Bunun üzerinde bir sunu yeri, üzerinde bir çubuk, iki kenarında da yanlara eğik boynuzlar bulunmaktadır. Bu betimleme, Edomlular’ın tapındığı tanrının bin yıl sonrasına ait Sabi Taşındaki simgelerle de bağdaştığını çağrıştırmaktadır. Kaldı ki Büyük Herod döneminden kalan son Menora’da da merkezi sapın her iki yanında üçer tane yukarıya ve yanlara doğru açılmış kol yer almaktadır. Diskin, yaşı saptanabilir seramik parçaların arasında bulunması, tarihinin M.Ö. 1150 olduğunu güvenceye almaktadır. Bütün bunlar, Kudüs’teki Hz. Süleyman Tapınağına örnek olan Beth-el’in daha eski olduğunu kanıtlamaktadır. Bu tapınakta boynuzlarla birlikteki sap sunağı süslüyor, Kudüs’te ise Menora sunağın arkasındaki yükseklikte Tanrı’yı simgeliyordu! “Bu, Tanrı’nın size yapmanızı emrettiğidir ve Tanrı’nın şanı size görünecektir” (Levililer, 9:6). Ayrıca Tanrı’nın şanı şöyle de betimlenebilmektedir: ‘O’nun şanı, ilk doğan genç boğanınki gibidir ve onun boynuzları tek boynuzluların boynuzu gibidir”. (Devarim, 33:17) Tek boynuz, mitolojik bir yaratığı çağrıştırır.

Öte yandan İbrani tarihi süresince kefaret ve diğer amaçlarla Mabed’e getirilen sunular Roma döneminde de Judea’da sürdü. Yunanlı tarihçi Diodorus Siculus, Edomlular’ın da Jebel Madbah’ta yetişen ve yendiğinde sanrılara neden olan kutsal bir meyveden bahsetmektedir. Yahudiler, bu meyveyi Edomlular’ın başka yönleri gibi günah olarak addetmişlerdir. Daha evvel gördüğümüz gibi yılan, Tanrı’nın yetkisi ve gücünün simgesiydi. Bu iki öğe Edom ülkesinden, bahçe de Babil efsanesinden kaynaklanır gibi görünmekte ve Tevrat’ın anlattığı Eden’den (Cennet) çağrışımlar sunmaktadır.

Sonuçta bu kısa inceleme; daha önceleri birçok tarihçinin sandığının aksine, Tevrat’ın çok daha fazla gerçeğe yakın olduğunu ve septiklerin (kuşkucuların) Kutsal Kitap’ta yer alan ve efsane olarak algıladıkları öykülerin, aslında önemli tarihsel olayların bir dizini olduğunu ortaya koyması açısından; önemle üzerinde durulmayı hak etmektedir.

yazının 1. bölümü

https://www.salom.com.tr/news/detail/24403-Tevrat-hakkinda-arkeolojik-spekulasyonlar.aspx

Bitti

 

Kaynakça:

The Moses Legacy Graham Phillips Pan Books, 2002