Basmane Semtinde Yahudi İzleri-2: YAHUDİHANELER

Araştırmacı-yazar Orhan Beşikçi ile İzmir ve çevresinin Yahudi mirası hakkındaki sohbetimize devam ediyoruz.

Toplum 0 yorum
4 Haziran 2012 Pazartesi

Basmane ve Tilkilik semtinde halen oturan yaşlı insanlar, Yahudileri hasretle anıyor. Böyle tatlı anıları olan kimselerle görüştünüz mü?

Müslümanlarla Yahudiler birbirine bitişik mahallelerde yaşadılar. Bu iç içe yaşamaktan dolayı aralarında çok ciddi kayda geçer olaylar olmadı. Ayrıca bu yakınlaşma nedeniyle bir birlerinin dinî ritüellerini öğrendiler, inançlarına saygılı oldular. Savaş yıllarında İzmir’in önemli göçler aldığını biliyoruz, Türkler kaybettikleri topraklardan ayrılırken, Yahudiler de Türklerle birlikte yer değiştirdiler… 1821 yılında Mora, Girit ve Taselya’dan, 1912 yılında Trakya’dan çok sayıda Yahudi ailesi Türkiye’ye ve İzmir’e geldi...  Rauf Beyru ‘19. Yüzyılda İzmir’de Doğal Afetler’ adlı kitabında, “93 Harbi’nde İzmirli Musevilerin Türk ordusuna duyduğu sempatiye dualarıyla katılırken, fitrelerini ordudan esirgememişler” diye yazar.1885 yılında cephedeki askerlere yardım göndermek için Halit Rıfat Paşa başkanlığında kurulan komitede Hayim Paliyako’un ismine rastlıyoruz. Bu organizasyon sonucunda 29 bin adet ceket ve ayakkabı toplanıp cepheye gönderilmiş… Bölgede yaşanan komşuluklar belli kuşak insanları tarafından halen anlatılır. Tire kökenli bir avukat dostum eğitim için kardeşiyle İzmir’e gelirken babaları çocuklarına mutlaka Yahudi Mahallesinde ev tutmalarını tembihleyip, onlara Yahudilerle yapılan komşuluğun güzelliklerini, dedikodu ve taşkınlıklarının olmadıklarını, adil olduklarını, komşu hakkı gözettiklerini anlatmış… Bunun üzerine gelip Yahudi Mahallesinde ev tutmuşlar. Zamanla Yahudi çocuklarıyla aralarında derin arkadaş bağları oluşturup bir gün olsun bir birlerini kırmamışlar… Tarihte bunu doğrulayan olaylar var. 19. yüzyılda ve daha eski yıllarda yönetimden gelen boşlukları fırsat bilenler kargaşa yaratıp, yabancı tüccar ve zenginleri soyup yağmalarlar hatta yağmaladıkları köşkleri ateşe verip yakarlarmış. Sırf sigorta şirketlerinden para almak için çıkarılan yangınlarda tutuklananlar arasında Türklere ve Yahudilere rastlamıyor... İzmir’de sıklıkla yapılan etnik kavgaların büyümemesi için Yahudi aileler evlerinde dışarıya dâhi çıkmazlarmış… Türk çocuklarının hatırasında Yahudi ailelerden aldıkları bahşişlerin derin izleri yatar. Öykü bilinen öyküdür. Yahudi aileler cumartesi günü (Şabat) evlerinde ateşi Türk çocuklarına yaktırırlardı. Ateş yakmak için Yahudi evlerine giren çocuklara duyulan güven kadar çocuklar da bu evleri kendi evleri gibi kabul ederlerdi. Örnekleri çoğaltmak mümkün; sizin anlayacağınız birbirlerine her zaman saygılı davranılmış ve yardımlaşma içersinde olmuşlar… Size küçük bir öykü anlatayım, adı bu aralar İzmir’de bir sokağa verilecek tanınmış avukatlarından Selim Hakmen her yılbaşı tam bir piyango bileti alır, sonucunu beklemeden yırtıp atarmış...  Bu olay insanların dikkatinden kaçmamış, kendisine piyango biletinin sonucuna bakmadan neden yırtıp attığını sormuşlar: “Varlık Vergisini ödeyemediğim için kardeşimle Aşkale’ye gitmek üzereydim, bu sırada aldığım Milli Piyangoya önemli bir ikramiye çıktı. Çıkan ikramiye ile Varlık Vergisini ödeyip Aşkale’ye gitmekten kurtulduk... Her yılbaşı aldığım biletin sonucuna bakmadan yırtıp atmamın nedeni devlete olan borcumu ödemek içindir…”

 


İzmir'den Cumbalı ev

Hatuniye Camisi ile bir Kortijo neredeyse yan yana yapılmış. Bu ne kadar önemli bir olay. İki farklı din yan yana, rahatsız olmadan, kendi içlerinde ibadetlerini yapabiliyor. Başka örnekler var mıdır?

Müslüman ve Yahudi ailelerinin yaşadığı mahalleler Frenk Mahallesine kıyasla daha gösterişsiz ve bakımsızdı. Osmanlı döneminde farklı kültürde ve dinlerde yaşayan insanların kendilerine ait ortak yaşam sergiledikleri mahalleleri vardı. Şu an Saray Oteli olarak kullanılan bina aslında Kortijo adıyla bilinen İzmirlilerin Yavuthane dediği yoksul Yahudi ailelerin yaşadığı mekândı. Bu Kortijo’nun Tapu kayıtlarında vasfı Yahudihane olarak geçiyor. 20-30 metre ilerisinde başka Kortijoların olduğunu biliyoruz, hatta Mustafa Kemal’le Latife Hanım’ın nikâhını kıyan eski İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi’nin evi de bir Kortijo bitişiğinde... Türkler ve Yahudiler aynı caddeyi ve sokakları kullanarak camilerine ve sinagoglarına gittiler, birbirlerinin düğünlerine, cenazelerine katılıp bayramlarını kutladılar… Başka bir örnek vereyim;  Şonşol Sinagogunun  (13 Nisan 1900) tarihli kitabesi müze olarak kullanılan Agios Vukolos Kilisesinin bahçesinden çıkınca araştırıcılar bana Şonşol Sinagogunun nerede olduğunu sordular. Sinagogun bir Ortodoks kilisesiyle aynı sokakta, hem de 50-60 metre mesafede olduğunu düşünemediler… Şonsol Sinagogu, İzmir’in bilinen en eski mescidi olan, Kumrulu Mescide, Abdullah Efendi ve diğer tarihî camilere çok yakındır. Dün, İspanya’dan gelen Kortijo’lar üzerine araştırma yapan bir fotoğraf sanatçısına özellikle bu yakınlığı gösterdim… Bütün bunlar dinler arası diyalogda ve turizm faaliyetleri açısından bir avantaj. Hazır bu konuya girmişken Kortijo üzerine de görüş belirtmek isterim.

Eski Yahudi mahallesi

Orhan Bey çok iyi olur. Hem okurlarımız için bu söyledikleriniz birer kaynakça aslında.

İzmirlilerin Yavuthane, İspanyol Yahudilerinin  ‘Judeo veya Kortejo’ dediği mekânlarda, yoksul Yahudi aileler yaşadı, buralarda geleneklerini dinî ritüellerini sürdürdüler. Mutfak, banyo, tuvalet gibi alanların ortak kullanıldığı Kortijolarda yaşam kolay değildi... Soğuk kış günleri Kortijo mutfaklarının sıcaklığından faydalanan aileler, ocak ve maltızlarda Sefarad yemeklerini pişirip, Sefarad şarkıları söyleyerek geleneklerini devam ettirdiler… Sefarad Yahudilerinin İspanya’dan göç etmesiyle birlikte ortaya çıkan konut açığı deprem ve yangınlar nedeniyle daha da arttı. İzmir, bütün tarihinde deprem, yangın, seylâp gibi mal ve can kaybıyla sonlanan felaketleri yaşadı. Rauf Beyru bu felaketleri kitabında daha derinlemesine anlatır: “1742 yangınında Türk ve Yahudi mahallerinin tamamına yakını yandı. 1841 yangınında 3050 Türk eviyle birlikte 1500 Yahudi ailenin yaşadığı 500 ev yanıp kül oldu. O yıl Viyana, Londra, Marsilya, gibi kentlerden gelen yardımların önemli bir kısmı yanan Musevi hastanesinin yerine yeni bir hastane yapmaya ve 90 odadan oluşan ahşap binanın (Kortijo) inşasına harcandı… 1842 yılında bir Yahudihane’de çıkan yangının büyümesiyle Yahudi mahallesinde olan 1000 ev yandı. 1903 yılında 16 Temmuz’da Keçeciler’deki Yahudihane’de başlayan ve bir çocuğun öldüğü yangında, üç Yahudihane birden yanınca 300 yoksul evsiz kaldı…”

Kurtuluş Savaşı sırasında İzmir çevresinde yaşayan Yahudilerin evleri, işyerleri yanınca bir kısmı İzmir’e göç etti, konut açığı bu yıllarda ileri boyutlara ulaştı... Örnekleri çoğaltmak mümkün… Tek odalı, banyo ve tuvaleti, mutfakları ortak kullanılan Yahudihaneler evsizler için pratik çözümler oldu ve zaman içersinde mimarisi ahşaptan kerpiç ve kâgir yapılara dönüştü… Daha çok insanın yaşaması amaçlandığı için mimarisi İzmir hanların kopyası olarak gelişti… Yahudilerin çeşitli nedenlerle boşalttığı tek odalı avlulu evlerde sonraki yıllarda Anadolu’dan göçle gelen Türk aileler yaşamaya başladı… Bu mekânlara aile evi denmesi bu yıllardan sonra başlar…

Kemeraltı’nda saat tamirciliği yapan arkadaşı Moiz’in yaşadığı Yahudihane’ye giden ve çocukluk yıllarını bu semtlerde geçiren Ahmet Bey bana Kortijoda gördüklerini anlatmıştı…  “Oraların farklı mekânlar olduğunu kapısından girer girmez anlardım, bana kokusu bile değişik gelirdi… Bizim oturduğumuz mahalle, Moiz’lerin oturduğu mahalleye çok yakındı. Moiz, çalmayı annesinden öğrendiği kemanıyla hafta sonları bize konser verir, ben de onun velespitime (bisiklet) binmesine izin verirdim. Evlerinin toprak avlusunda oyun oynadığımızı anımsıyorum; yazın evlerinin avlusunda, şilte üzerinde uyuyan insanlarla karşılaşırdım. Evlerin sıkıcı havasından çok, içerde kendilerini rahatsız eden tahtakurularından korunmak için dışarıda yatarlardı. Yahudihane’de yaşayanların çoğunu mahalle aralarında seyyar satıcılık yaparken görürdüm. Karpuzcu Avram Amca’nın oğlu Nesim de arkadaşımdı. Yağmurlu bir günde Nesim’lerin evine girdiğimi anımsıyorum, gösterişi olmayan küçük bir evdi. Avluya bakan pencerenin önünde üzerinde örtüsü olan kaba bir masa, tonet sandalye, rengi kaçmış yayları fırlamış kapitone koltuk, duvarda katlanan ahşap askılık, yerde çok eski aşınmış halı, sedir, raflarda bakır tabak, tencere, bardaklar vardı. Sanki evin bütün eşyaları başka yerlerden getirilmiş gibiydi. Nesim’in annesinin ikram ettiği kurabiyelerin lezzetini unutamam.”

Seyyah Hans Barth, Yahudi mahallelerini anlatırken karamsardır: “İç içe girmiş harap evler sanki açık dolap çekmecesi gibi hiçbir örtüye gerek duyulmadan, gelen geçenin seyrine açık bırakılmış. Bu evlerin tek odalarında, daha doğrusu araba büyüklüğündeki alanlarda aileler yaşamlarını sürdürüyorlar. Ev eşyaları gündüzleri bir köşede rulo yapılmış olarak duran ve geceleri aile üyelerine yatak işlevi gören halıdan ibaret. Her şeye tüm pisliğine ve yoksulluğuna rağmen yine de bazı hazineleri bağrında taşıyor bu getto…”

Günümüzde Yahudihaneler’de yaşayan Yahudi aile kalmadı. Tilkilik, Agora,  İkileşmelik, Mezarlıkbaşı semtlerinde bulunan Yahudihanelerin çoğu yangın ve depremlerle yok oldu. Ayakta kalmayı başarmış harap vaziyette olanlarda kalan yoksul insanlar dünden daha da kötü koşullarda yaşamaya devam ediyorlar…”

İzmir Yahudi cemaatinin gençleri buraları pek bilmiyor. Sizce neler yapılmalı?

Maalesef korumacılık konusunda zaaflarımız var... Yakın bir zamana kadar İzmir Yahudihaneleri kentte hiç konuşulmuyordu, Kortijo ismini ilk kez Akşam Ege’de bir makalede yazmıştım. Fotoğraf sanatçısı Birol Üzmez’in ısrarla konunun üzerine gidip hazırladığı belgesel nitelikli fotoğrafları kentin gündeminde yerini buldu. Zaten kente mal olmuş kültür varlıklarımızın korunması doğrultusunda yıllardır mücadele veriyorum. Bu konuyu yazı dünyasında, davet edildiğim televizyon programlarında ve söyleşilerde dile getiriyorum. Gençlerin daha çok araştırma yapmaları gerekiyor. Mili Kütüphane’de ve yabacı literatürde yazılmış kaynakları taramaları, özellikle dünya kütüphanelerinde bulunan İzmir üzerine yazılmış kitapları incelemeleri ve çevirmeleri, seyyahların notlarından yola çıkarak bilinmeyenleri ortaya çıkarmak, unutulanları yeniden hatırlatmaları gerekiyor. Sadece bunlar değil, kent kültürüne farklı dallarda hizmet vermiş, katkıda bulunmuş, sporcu, müzik,  sanat ve kültür insanları hakkında daha çok araştırma yapıp tanıtılmaları lazım. Nesim Navaro’nun İzmir işgalinde sergilediği yiğitçe tavrı bir kahramanlık öyküsüdür, bu öyküyü iki tarafın gençleri de bilmez. Kime sorarsanız sorun Dario Moreno’yu ve şarkılarını ve Asansör’deki evini bilir, ama kimse o eve giremez neden, çünkü ev bir başkasının mülkiyetindedir, sadece sanatçının burada yaşadığını yazan bir tabela asılıdır... Ciddi bir araştırma yapılsa sanatçının İkiçeşmelik’te yaşadığı evi bulunabilinir. Dario Moreno Müzesi İzmir’e elbette ki çok yakışır ve ses de getirir. Gençler atalarının yaşadığı bu bölgelere daha çok zaman ayırmalılar. Kendi kuracakları müze için toplayacakları objelerin kaynağı buralarda. Hatta bazı belgelerin asılları kendilerinde kalmak şartıyla Ahmet Piriştina Kent Arşivi Müzesi’ne kayıt altına aldırıp özel dosya açtırma imkânına sahipler… Agora’da bulunan İbranice yazılı mermer kitabeyi veya toprak kandili benden önce onların keşfetmesi gerekirdi…

Orhan Bey bu güzel söyleşi ve bizlerle paylaştığınız tüm bilgileriniz için teşekkür ederiz. Ayrıca söyleşide yer alan fotoğrafları çeken fotoğraf sanatçısı Yunus Koç ve Atilla Özdemir’e de teşekkür ederiz.

bitti

2 Yorum