Sanatın Güncesi: Yaşamak ve ‘ne için ölmek’ üzerine

İnsanlar vatanları için ölürler, sen ölmezsen, başkaları ve senin gibi niceleri ölür ve kahraman olur. Bu değişmeyen kuraldır. Bundan yıllar önce de insanlar firavunlar için, Sezar için, Roma ve daha birçokları için öldüler; yeni kentleri, uzak diyarları fethetmek için öldüler ve gömüldüler!

Rubi ASA
3 Mayıs 2012 Perşembe

Irwin Shaw’un orijinal adı ‘Bury The Dead’ olan oyunu ilk kez 2010 yılında Türkiye’de ‘Ölüleri Gömün’ adıyla sahnelendi. Halen sahnelenmeye devam ediyor. İlk kez New York’ta 1936 yılında iki dünya savaşı arasında büyük bir ilgiyle sahnelenen savaş karşıtı bu oyun, 20.yüzyılda ortaya çıkan dışavurumcu modernist akımın en iyi ve gerçekçi edebi anlatımıdır.

Geçen yüzyılda Darwin, insanların ilahi varlıklar olup tüm canlılardan üstün olduğu düşüncesinin alışagelmiş yapısını yok sayarak evrimle bir kılmıştı. Nietzsche, Tanrı öldü demişti. Freud, bilinçaltının üstünden derin ve aklın egemenliğinden bağımsız hareket edebildiğini kanıtlamıştı. Einstein, rölativite teorisiyle, gerçeğin de bakış açısına göre değişken olabileceğini betimlemeye çalışıyordu. Sanayileşme, sınıflar arası çatışmalar, emek ve hakkın aranışı, üretim araçlarının kontrolü gibi değerler tartışılırken Marks “Tüm işçiler birleşin” deyivermiş ve arkasından kitleleri sürüklemişti. Ve sonunda İkinci Dünya Savaşı’yla gelen felaket, yerleşik tüm değerleri yıkıp, insanın duygu dünyasını da yok edince, bunlardan arınmış bireyler artık varoluşlarına anlam aramaya başlamış ve yitirdikleri değerlerini yeniden sorgulamaya başlamışlardı.

Irwin Shaw, Ölüleri Gömün adlı eserini kaleme aldığında yirmi beş yaşlarındaydı. Ve bir tiyatro yazarı olmak için henüz çok gençti. İkinci Dünya Savaşı’nın tamtam sesleri yavaş yavaş duyulmaya başlamış, hak, hukuk, adalet ve insanlık onuru unutulmaya yüz tutmuştu. Birinci Dünya Savaşı sanki yaşanmamış gibi, insan belleği yine Darwin’i haklı çıkartmış evrim giderayak unutuluyor, kendini yok edebiliyor haldeydi. Ama Tanrı’ya, dine, bilime, bilindik tüm felsefelere karşı sorgulayıcı ve eleştirel bir bakış açısı da gelişmiş, yapıtlarıyla insanlığın bu evrimsel sürecine ayak izlerini bırakıyordu.

İşte bu değişim ve etkileşimin en yoğun dönemlerinde Shaw eserini kaleme aldı: ‘Ölüleri Gömün’.

Yapıt ‘savaş ile insan’ arasındaki ilişkilerin en açık, en çarpıcı ve en acımasız yönlerini betimliyor.

Savaşların ve savaş yaratanların temel gerekçeleri olan ve ardına gizlendikleri eşitlik, adalet, kahramanlık gibi kavramların, koca bir balon ve süslü bir uydurma masaldan başka bir şey olmadığının anlatımıyla seyircinin karşısına çıkar. Vatanseverlik, dinin korunması, tüm insanlığa demokrasi getirilmesi, şer ekseninin yok edilmesi, gibi söylemler aslında ekonomik çıkarlara, toprak ve iktidarın otoritesine hizmet etmekten başka bir şey değildir. Oyunda Shaw, bireyin özgürlüğünü, insan hayatının değerini, otoritenin anlamsızlığını, yaşamın ve varoluşun evrensel değerlerini sorgularken olağanüstü bir açıklıkla savaş karşıtı eleştirisini bir şamar gibi insanlığa sunar.

Oyunun en çarpıcı sahnesi, ölülerin gömülmeyi reddettiği ve yaşayan diğer üstlerin onları gömmeye gücünün yetmediğini anladığı anlardır. Bu anlarda topluma yöneltilmiş çarpıcı ve kışkırtıcı bir soru var: Ölüler gömülmeyi kabul etmeseydi, siz öldürmeye nasıl devam edebilir ve insanları canlarıyla tehdit edebilirdiniz? İnsan, ne kadar çaresiz insana karşı!

Gerçek ve gerçeküstü anlatımla, büyük bir ironi ile devam eden oyunda gömülmeyi reddeden askerlerden biri şöyle seslenir:

“Belki de cesetler yerin altında artık yeterinden fazla birikti. Belki toprak artık daha fazlasını kaldıramıyor. Toprağa ektiğin şeyi arada bir değiştirmen gerek… İnsan mezarına kendisi gidebilmeli, başkaları tarafından içine sürüklenmemeli.”

Din adamlarının, politikacıların, rant peşinde akbabalar gibi ölümlerden nemalanmak isteyen çıkarcıların, egolarıyla ülke idaresine soyunan askerlerin, her birinin yüzüne tüm çıplaklığıyla vurulur, savaş ve savaşın ganimetleri. Bugüne kadar çağdaş tiyatronun sahnelediği en çarpıcı savaş karşıtı oyunlardan biridir. Yirmi beş dile çevrilmiş ve dünyanın hemen tüm ülkelerinde sahnelenmiştir.

Savaş alanında aniden ayağa kalkmış ve gömülmeyi reddeden cesetlerin ortaya koydukları metaforik anlatım izleyiciyi de içine kavrar bir ortam yaratır. Her bir cesedin reddettiği ölüm hali, hatta iradeleri dışında gömülmelerini reddetme talepleri sürrealist bir anlatım benimsese de savaşın gerçekçi anlatımı seyirciyi şok etmeye yetecektir.

Kitlelerin ölümünün bir istatistik olarak kabullenildiği çağımızda bireylerin ölümünün nasıl bir trajediye yol açabildiğinin anlatımı Shaw’un ironik diliyle belirginlik kazanır.

Ölüleri Gömün oyunun en etkileyici sahnesi ölülerin çıktığı mezarın kocaman bir haç şeklinde ayağa kalkması, gömülmeyi reddeden askerlere, önde din adamları ve arkalarında toplumu temsil eden diğer fertlerle birlikte, aynı şarkıyı söyleyerek onları coşkulandırmaya, “Aleluya” nidalarıyla gömülmeye razı olmalarına yönelik müzikal anlatımdı.

Irwin Shaw, New York 1913 - İsviçre 1984 yılları arasında yaşadı. Brooklyn’de doğdu. Brooklyn Collage’den mezun olmadan çeşitli işlerde çalıştı. Yazarlık en önemli tutkusuydu. Hikayeler, oyunlar, şiirler yazdı. Hümanist dünya görüşü, insanlar arası etkileşim, toplumsal nitelikler ve evrimsel gelişim ön planda tuttuğu değerleriydi. Yapıtlarında varoluşa ve insanlığın anlam arayışına yoğunlaştığı görülür. İlk oyunu olan ‘Ölüleri Gömün - Bury The Dead,1936’ bugün halen güncelliğini korumakta ve çeşitli ülkelerde halen savaşların sürdüğü ortamlara karşın nedensiz ölümün, ölümlerin ve kitlesel katliamların anlamsızlığını haykırmakta.

Kısaca Shaw, oyununda savaşta ölen altı askerin gömülmeyi reddederek militarizme karşı koyuşlarının gerçek üstü protestosunu resmeder. Hiyerarşinin otoritenin ve toplumdaki farklı kesimlerin bu gerçek üstü duruma karşın tutumlarını irdeler. Bu oyun Devlet Tiyatrolarında bu sezon da sahneleniyor.