Prof Dr. Nil Mandel:

Türk Akciğer Kanseri Derneği tarafından, bu yıl 5.si gerçekleşen Ulusal Akciğer Kanseri Kongresi’nin basın toplantısı Prof Dr. Nil Mandel Başkanlığında The Ritz-Carlton Hotel İstanbul’da gerçekleştirildi.

Ester YANNİER Sağlık
21 Mart 2012 Çarşamba

Akciğer kanseri alanında yurt içi ve yurt dışından alanlarında söz sahibi uzman konuşmacıların katıldığı kongrede, akciğer kanserinin öneminden, erken tanı, koruma yöntemlerinden ve Türkiye’deki yerinden bahsedilerek bugün geldiği nokta masaya yatırıldı.

Basın toplantısında konuşan TAKD ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, “Türkiye’de yeni akciğer kanseri hasta sayısı, 7 merkezin verilere bakarak konuşacak olursak 7300. Bu verilere İstanbul dâhil değil. Akciğer kanseri oranları, 93-94 verilerinde erkeklerde yüz binde 157,5 bu şu an 210 bine çıkmış durumda. Akciğer kanserinin görülme sıklığı erkeklerde hafif bir artış görülse de kadınlarda oldukça yoğun bir şekilde artışa geçmiş durumda. 2010 verilerine göre Türkiye’de erkekler için yüz binde 74, kadınlarda da yüz binde 9.3 gibi duruyor” dedi.

 

Akciğer Kanserinin Görülme Sıklığı En Çok İzmir’de

En çok görüldüğü bölgenin İzmir bölgesi olduğunu belirten Prof. Mandel “Bu oran İzmir’de erkeklerde 99.9 a kadar çıkıyor, kadınlarda da %11.3 e kadar yükselmiş oluyor. Bizim için son yıllarda son derece önemli olan akciğer kanseri ver sigara ilişkisi. Akciğer kanserinin yıllık Türkiye genelinde beklenen sayısı yeni hasta olarak yılda 30 bin civarında. Sigara içenlerin oranı %91,5. Ailesinde akciğer kanseri bulunanlardaki oran aşağı yukarı %9.6. Ağırlıklı olarak sigarayla oldukça yoğun bir ilişkisi olduğu görülüyor. Akciğer kanserini erken evrede teşhis etme oranı biraz düşük. Özellikle ileri evre akciğer kanserini daha çok yakalama durumunda oluyoruz. Bu yüzden de sağ kalımlar daha düşük oluyor. Ortalama akciğer kanserlerinde sağ kalım süresi olarak 18 ay veriliyor. Ama bu hastalığın evresine, yapılan tedaviye ve hastanın performansına göre değişiyor. Oldukça yoğun görülen akciğer kanseri hastalığı ile çok yeni gelişmeler var. Türkiye’de bu hastalığa karşı tedbir almaya ve günü gününe takip etmeye çalışıyoruz. Hastalığın erken tanısıyla ilgili çok çeşitli yöntemler araştırıldı. Bu yıl sonuçlanan bazı çalışmalarla da kurtulma şansının olduğu belirlendi.” dedi.

KEMOTERAPİ HASTALARA EZİYET EDEN BİR YÖNTEM OLMAKTAN ÇIKTI

Cerrahi ve radyoterapi yapıldıktan sonra hastaların çoğunda hastalık farklı organlara sıçradığını ve bu metastaz’dan sonra hastalığın 4. Evreye yükseldiğini belirten Prof. Mandel “Metastaz yaptığı zaman biz bu hastalık dönemine evre 4 hastalık diyoruz. Evre 4 hastalık döneminin tedavisinde bugün kullanmakta olduğumuz klasik yöntemler var. Tabii ki herkesin bildiği ve korktuğu kemoterapi. Şimdi kemoterapi eskisi gibi hastalara eziyet eden bir yöntem olmaktan çıktı. Çünkü yan etkilerini önleyecek birçok destek tedavisinde sahibiz. Ama yine de hastalarla konuşurken mevcut diğer hastalıklarını dikkate alarak onlara daha iyi bir yaşam sağlamak üzere bu tedavileri öneriyoruz. 1995’li yıllarda aslında “acaba kemoterapiye hiç mi gerek yok? Sadece destek tedavi mi yapılsın?” tartışılıyordu. Bugün ameliyat olan hastalarda bile risk gruplarına bakıp koruyucu olarak bir kemoterapi önerisine geçmiş bulunuyoruz. Çok çeşitli yan etkisi olan veya daha az yan etkileri olan ilaçlar var. Bunlar kişiden kişiye değişen ilaçlar. Bazı hastalar için kemoterapinin yerini tutabilecek hedefe yönelik ilaçların ortaya çıkması. Belli hücre gruplarında genetik mutasyonlara ve mutasyonların kopya sayısına bakarak bazı ilaçları kullanma şansımız olabiliyor. Ülkemizde de kullanılan ilaçlar arasında erlotinip, gefitinip gibi küçük moleküllü, bizim hücrede çoğalma emrini veren sinyalleri yok eden ilaçlarla tedavi şansı ortaya çıktı. Bu ilaçlar ağız yoluyla kullanabiliyor ve hastalar günlük tedavilerini evlerinde alabiliyorlar. Bunların yan etkileri oluyor tabi. Cilt reaksiyonları ve ağız tadında bozulma, çoğu kişinin tat alma duyusunda azalma şeklinde bir soruna yol açabiliyor. Uzun süre kullanabiliyoruz. Seçilmiş hasta gruplarında özellikle sigara içmeyen adenokanser grubunda daha etkili kullanabiliyoruz. Bunları ilk başta kullanmak için genetik mutasyon testlerini kontrol ediyoruz. Ama ikinci ya da üçüncü seçimde yine bunları deneme şansımız oluyor. Yine yeni damar yapılanmasını engelleyen bir takım ilaçlar var. Bunları öncelikle kemoterapiyle birlikte kullanıyoruz. Bir süre sonra kemoterapiyi kesip sadece bu yeni damar yapılanmasını engelleyecek ilaçları kullanarak hastalığı durdurma şansımız oluyor. Her hastaya her ilaç aynı oranda etkili değil. Bu bir takım hücresel değişiklikler, enzim değişiklikleri ve genetik farklılıklar kişiye özel tedavi ihtiyacını doğurmuş bulunmaktadır. Bunu da deneyimli merkezlerde, Tükiye’nin hemen her yerinde tıbbi onkoloji ile uğraşan arkadaşlarımız uygulamakta“ dedi.