Ailenizin fotoğrafçısı Vera Anahmias

Vera Anahmias, doğum ve doğum sonrası çektiği karelerle insan hayatının en güzel anlarını donduruyor

Selin SEVİNDİREN Yaşam
14 Mart 2012 Çarşamba

Fotoğrafın sanatsal boyutunu, yeni gelen bir bebekle yaşanan yoğun duygularla birleştirerek keyifli işlere imza atan Vera Anahmias ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdim. Şüphesiz herkesin hayatının en önemli anlarından biri yeni bebekleriyle karşılaştıkları andır, o anın da en güzel şekilde dondurulup ölümsüzleştirilmesi için anne adayları onlarla beraber doğum odasına girecek bir doğum fotoğrafçısı istiyorlar. Üstelik o an geldiğinde ayılıp bayılan kocalardansa Vera gibi tecrübeli doğum fotoğrafçıları belki de daha iyi refakatçi olabiliyor. Röportajı okuyun ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Vera, öncelikle seni tanıyabilir miyiz?

1980 yılında İstanbul’da doğdum. 2003’te İstanbul Bilgi Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı bölümünden mezun olduktan sonra Mingus Design Studios’da fotoğraf ve tasarım işleriyle uğraştım. 2007 yılında Fotodoğum’u kurdum. Şu anda doğum, yeni doğan aile ve bebek fotoğrafları çoğunlukta olmak üzere her türlü fotoğraf çekimini gerçekleştirip albümler, klipler ve tasarımlar hazırlıyorum. Bir çeşit ailenizin fotoğrafçısı olma yolunda doğumdan başlayıp hep sizinle yürüyorum.

Fotoğraf hayatına nasıl girdi ve bu konuda kendini geliştirmek için ne gibi eğitimler aldın?

Küçüklüğümde ailemin, arkadaş grubumun, hatta yolda gördüğüm turistlerin bile fotoğrafçısıydım. Bazen poz verdirir, bazen çaktırmadan çeker ve bazen de çekinerek yanlarına sokulurdum, yeter ki biri objektifime baksın...

Üniversitede bizi çok iyi yetiştirdiklerini, kendimizi geliştirmek için yolumuzu çok açık tuttuklarına inanıyorum. Aldığım fotoğraf ve tasarım eğitimi hayatımla ve karakterimle adeta kaynaştı. İş hayatıma Mingusita’da başladım. İlk doğumumda bizi fotoğraflayan kişiden ilham alıp Fotodoğum’u kurma kararı verdim. Şu anda da DOULA eğitimimi tamamlamaya çalışıyorum, böylece fotoğraflarını çektiğim hamilelerin bir çeşit doğum koçluğunu da yapabiliyor olacağım.

Fotoğraf çekmenin senin için anlamı ne?

Bazen olduğum bir yerde yanımda fotoğraf makinem varsa  (olmadığında cep telefonuyla çektiklerim de var!) sarılan bir çift, zıplayan bir çocuk çekerim. Dijital dünyanın insanı olarak hemen yanlarına gider “Fotoğrafınızı çektim çok şeker çıktınız, size mail atmamı ister misiniz?” diye sorarım, gözleri parlar insanların, işte o bakış benim için fotoğraf çekmenin anlamını oluşturur, mesleğimin en güzel yanı parıl parıl parlayan bakışlar...

Neden bebekler?

çocuklarımla baştan doğmuş, hayatı baştan algılıyor gibi hissediyorum. Böyle hisseden insanların ilk an’larına şahit olmak, yanlarında olmak, onların algısına ufak da olsa bir katkıda bulanabilmek için en çok doğum ve bebek çekiyorum.

Bir çekimin süreci tam olarak nasıl işliyor?

Çekimler hamilelikten başlıyor çoğunlukla. Aileyi stüdyoma davet edebiliyorum ya da ailelerin evine gidip orada çekim yapıyorum. Bazen faşadura ya da babyshower da dâhil ediyoruz. Sonra doğumda görüşüyoruz; doğumhaneye beraber gidiyoruz, doğumun şekline göre oradaki sürecimiz sürüyor. Bebeğin banyosu, aile büyüklerinin tanışması, giyinmesi sırasında harika kareler çıkıyor. Anne odasına gelip emzirmeye başlayınca artık aileyi dinlenmeye bırakıyorum. Öbür gün saçı yapılmış, kendine gelmiş bir halde tekrardan çekim yapıyorum, öteki aile fertleri de geliyor bu çekime. Yeni doğan çekimlerim bebeğin ilk on beş gününde oluyor, onlar çok keyifli, kafasına bantlar, üstlerine smokinler, başlarına elf şapkaları giydiriyoruz bebeklere, sepetlerin içine koyup kartpostal pozları çekiyoruz, annelerin çok hoşuna gidiyor bu çekimler. Bir de bebek 40 gün olduktan sonraki çekimlerim var, artık bebek sabit bakabiliyor hatta çoğu kafasını tutabiliyor oluyor. Keyifli bir süreç, hepsi ayrı hikâyeler...

Çekimler sırasında yaşadığın, unutamadığın bir anın var mı?

Ameliyathaneler çoğu insana soğuk ve ruhsuz gelir ama aslında ortam çok canlıdır, insanlar neşeli, pozitiftir. Babalar bazen bu ortama güvenip çok rahat girerler doğuma, çoğunlukla da o şekilde çıkarlar. Bazen tansiyonu düşen babalar olur, ya su isterler (bu beni tutun demek!) ya da kendiliğinden direk dışarı çıkarlar.

Bir gün tansiyonu düşen bir baba hiç kimseye çaktırmadı ve bir yere tutunayım derken, etrafındaki her şeyi yere dökerek, düştü. Anne ayık olduğu için “Beni bırakın, kocama bakın,” diyerek, herkesi eşinin yanına gönderdi, ama ben anneyi hiç bırakmadım. Bir dakika sonra bebek doğmuş ve baba kendine gelmişti. Annenin soğukkanlılığı, babanın şaşkınlığı, o anda bebeğinin dünyaya gelmesi görülmeye değer bir ortam yaratmıştı...

Bir başka anım ise ki bana göre en komiği, kız bebek bekleyen ailenin erkek bebek ile karşılaşması olmuştu. Bütün süslemeler, gecelikler, bantlar pembeyken birden bire erkek bir bebek çıkmasıyla annenin yüzündeki şoku, babanın donup kalmasını fotoğraflarken çok komik kareler çıktı ortaya. Mimik yakalayabilmek doğum çekmenin püf noktasıdır ve orada mimikler sürekli değişiyordu.