Sessiz sinemaya aşk mektubu

Altın Küre sahibi, yılın sinema olaylarından biri olan “ARTİST” Oscar’a on dalda aday

Viktor APALAÇİ
8 Şubat 2012 Çarşamba

Sessiz film formatında çekilen, bir cümle dışında diyalog barındırmayan, sinema tarihine çeşitli göndermeler içeren bu özgün ve eğlenceli seyirlik, günümüz sinemasına yenilik getiren ayrıksı bir örnek. Sessiz sinemanın görsel estetiğine tamamen sadık kalan, her sahnesiyle geçmişe özlem duyduğunu gösteren, 7. sanata derin bir sevdanın ifadesi “Artist” ile Michel Hazanavicius sıkı bir sinefil olduğunu kanıtlıyor. Yılın tüm ‘En İyi Aktör’ ödüllerini toplayan Jean Dujardin bu filmle sınıf atlayıp uluslararası bir star oluyor.

İtiraf edeyim, “Artist”; 10 ay önce Cannes Film Festivali’ndeki dünya prömiyerinde izlediğimde, bu derece ilgi görüp, yılın sinema olaylarına damgasını vuracağını tahmin etmemiştim.

Festivalin başlamasına 2-3 gün kala Cannes’da yarışmaya dahil edilen, adını ilk kez duyduğum Michel Hazanavicius adlı bu yönetmenin filmi ilgiyle karşılandı. Festival tarihinin ilk sessiz filmi olan “Artist”in sürpriz bir film olduğu söylendi, ama hiç bir eleştirmen kendisine başyapıt muamelesi çekmedi.

Amerikalılar kendi kültürlerine yakın buldukları bu Fransız filmini çok sevdiler, üç Altın Küre Ödülü’nden sonra, filmi on dalda Oscar’a aday gösterdiler.

Sessiz film formatında çekilen, bir cümle dışında diyalog barındırmayan, sinema tarihine çeşitli göndermeler içeren bu özgün ve eğlenceli seyirlik, günümüz sinemasına yenilik getiren ayrıksı bir örnek.

Sessiz sinemanın görsel estetiğine tamamen sadık kalan, her sahnesiyle geçmişe özlem duyduğunu gösteren, 7. sanata derin bir sevdanın ifadesi “Artist” ile, Michel Hazanivicius sıkı bir sinefil olduğunu kanıtlıyor.

1920’li yıllarda sessiz sinema döneminden sesliye geçilirken, yaşanan değişime ayak uyduramayan, gözden düşen bir aktörü (bir çöküş ve bir yükseliş öyküsü eşliğinde) izliyoruz.

Sessiz sinemanın tüm ögelerini kullanan, siyah-beyaz görüntülü, konuşmaların duyulmadığı, diyalogların ara yazılarla verildiği, sadece fon müziğinin duyulduğu, dönemin montaj anlayışıyla kurgulanan “Artist”i izlerken, 1920’lerde çekilmiş bir filmi seyrettiğimiz izlenimine kapılıyoruz.

AKTÖR YAŞLANIYOR, “BİR YILDIZ DOĞUYOR”

1967 Paris doğumlu, aktör-senarist-yönetmen Michel Hazanavicius, daha çok senaryo yazarı olarak tanınıyor. “Artist”ten önce filmografisinde önemli bir başarı yok. James Bond filmlerinin Fransız usulü parodisi “OSS 117” serisinin iki filmi ile ülkesinde tanınan (isminin telafuzu son derece zor) Hazanavicius’un kariyerinde daha çok TV filmleri ve dizileri var.

Sessiz sinemanın sinema sanatının doruk noktası olduğunu, Lang, Murnau, Ford, Lubitsch, Hitchcock gibi ustalardan etkilendiğini söyleyen Hazanavicius, “Artist, benim tarafımdan sinemaya yazılmış bir aşk mektubudur” diyor.

1920’lerin sessiz sinema dönemine sevecen bir bakış açısıyla yaklaşan yönetmen, yaşlanmakta olan aktör ile yükselişe geçen aktris temalı “Bir Yıldız Doğuyor / A Star is Born”u (1937) “Artist”te yeniden yorumluyor.

Janet Gaynor – Fredric March’lı orijinal filmin, 1954’te Judy Garland – James Mason ile, 1976’da Barbra Streisand – Kris Kristofferson ikilisiyle remake’i yapılmıştı.

Sessiz sinema döneminin saflığını ve masumiyetini öne çıkaran senaryosunda Hazanivicius, komedi ve dram ögelerini ustalıkla harmanlıyor.

Sinemada bir çağın kapandığını, ince bıyıklı, karizmatik bakışlı, kadınların sevgisi George Valentin (Jean Dujardin) temsil ediyor. Sesli sinemayla yeni bir dönemin başlandığını ise, starlık mertebesine hızla tırmanan, eski figüran Peppy Miller (Bénérice Bejo) temsil ediyor.

Becerikli köpeği Uggie’ye birlikte çektiği filmlerle döneminin en büyük starı sayılan Valentin, güzel ama ihmal edildiği için mutsuz eşi (Penelope Ann Miller) ile lüks bir malikanede yaşıyordur.

Artık sesli çalışması için kendisini uyaran stüdyo patronuna (John Goodman) tavır koyan Valentin’in kariyeri inişe geçer, işsiz kalır, karısı tarafından terk edilir, 29 ekonomik krizinden sonra çöken borsada parasını kaybeder.

NAİF VE SAMİMİ BİR FİLM

Kendisine aşık, genç figüran Peppy Miller ile Variety dergisinin kapağında, “Kim bu kız?” başlığıyla fotoğrafı çıkınca, genç kızın yazgısı değişir.

Küçük rollerden zirveye çıkan yolda, sesli sinemanın süper starı olan Miller’in yanında, bir kenara atılan, eski görkemli hayatını kaybeden Valentin yıkıma doğru yol alır.

Bu süreçte ikisi arasında yaşanan duygusal ilişki filmi bir “mutlu son”a götürür.

Frederic Beigbader’in romanından uyarlanan “9.99 TL / 99 Francs” filminden tanıdığımız, ikinci sınıf Fransız aktörü Jean Dujardin, tıpkı “Artist” filmindeki Peppy Miller gibi, sınıf atlıyor, uluslararası arenada, ülkesinin en ünlü starı oluyor.

Abartılı beden dili, enerjisi, coşkusu, sempatik bakışları ve yakışıklılığıyla (Douglas Fair Banks ve John Gilbert’i akla getiren) Dujardin, filmde mükemmel bir “Latin lover” oluyor. Cannes Film Festivali’nde “Artist”in kazandığı tek ödülle, En İyi Aktör olarak kürsüye çıkan Dujardin “Altın Küre”de aynı dalda ödül kazandı, şimdi de Oscar’ın mutlak favorisi.

Yönetmen Hazanavicius “OSS 117” başlıklı iki filminde de rol alan aktör, vücut dilini kullanma konusundaki olağanüstü yeteneğiyle, yılın sinema olaylarına damgasını vuruyor.

Rol arkadaşı, 1976 Buenos Aires (Arjantin) doğumlu Benerice Bejo, yönetmen kocası Hazanavicius’un kendisine tanıdığı şansı çok iyi kullandı, John Goodman, James Cromwell, Malcom MacDowell gibi deneyimli ve karizmatik oyuncuların arasında ezilmedi.

Bu yazım, “Artist” ile benzer bir konuyu işleyen Martin Scarsese’nin “Hugo”su ile olan akrabalığından bahsedilmeden biterse, eksik kalmış sayılır.

Her iki filmin ortak noktaları, yönetmenlerinin sinema büyüsünü yaratanlara karşı olan hayranlıklarını, minnetkarlıklarını dile getirmeleri.

Bir de Akademi üyeleri tarafından biri on bir, diğeri on dalda Oscar Ödülü’nü aday gösterilmeleri.

Martin Scorsese “Hugo”da, sinemanın ilk kuramcılarına karşı olan hayranlığını, Georges Melies üzerinden, bir tarih dersi tadında veriyordu.

Scorsese, “Hugo” ile Fransız sinemasının bir saygı duruşunda bulunurken, Fransız yönetmen Hazanavicius altta kalmıyor, “Artist”te sessiz sinemaya büyük katkılarda bulunan Hollywood’a nostaljiyle yaklaşan bir film yapıyor.

Parodi sanatındaki becerisini “Artist”e yansıtan Fransız yönetmen, Avrupa kültürüne yakın bir filme imzasını atıyor.

“L’artiste”  Yön. ve Sen.: Michel Hazanavicius Gör: Guillaume Schiffman Müzik: Ludovic Bource Oyuncular: Jean Dujardin, Benerice Bejo, John Goodman, James Cromwell, Penelope, Ann Miller, Missi Pile, Ed Lautner, Malcolm Mac Dowell