Meyve ağacından insanın özüne yolculuk: TU BİŞVAT

Ağaçların Yılbaşı, Ağaçların Bayramı - Hag Ha İlanot olarak anılan Tu Bişvat bayramı, bu yıl 15 Şevat 5772 - 8 Şubat 2012 Çarşamba günü kutlanıyor. Bayrama ait Tu Bişvat Sederi, 7 Şubat Salı akşamı yapılıyor. Tu Bişvat’ta, özellikle Kutsal Topraklar’da yetişen meyveleri yemeye özen gösterir, şarap içer, ağaç ile insanoğlunun benzerliği üzerine derinlemesine düşünür ve bu benzerlikten alınacak dersleri özümseriz

Nazlı DOENYAS Kavram
1 Şubat 2012 Çarşamba

Bayram neden sebze veya yeşillikler ve otlar için değil, sadece meyveler için kutlanıyor?

Tu Bişvat, ağaçlar için yılbaşı olarak kutlanırken, neden benzer kutlamalar sebzelerin veya yeşillikler ve otlar için yapılmıyor?

Meyveler ile diğer toprak ürünleri arasındaki fark, Tora’nın en başlarında göze çarpar.

Tanrı, Cennet Bahçesi-Ganeden’de, Adam’ı, günlük gıdasının meyveden oluştuğu konusunda bilgilendirmişti:

Tanrı adama bir emir verdi ve “Bahçenin tüm ağaçlarından serbestçe yiyebilirsin” dedi. (Bereşit-2:16) Daha sonra Adam günah işleyip yüksek spritüel seviyesinden aşağılara düştüğünde, günlük yiyeceğinin de seviyesi düştü. Adam’a ise… “sana özellikle emrederek ‘Ondan yeme!’ dediğim ağaçtan yediğin için, toprak senin yüzünden lanetli olacak” dedi. “Hayatının tüm günlerinde, ondan (topraktan) ıstırapla yiyecek çıkaracaksın. Senin için diken ve çalı yeşertecek ve sen yabani ot yiyeceksin. (Bereşit- 3:17-18)

Bu aşamadan sonra artık meyve ağaçları tek başlarına insanı besleyip güç vermeye yetmeyecekti. Artık Adam doymak için çayırdaki yeşillikler, ot ve sebzelerle gıda takviyesi yapacaktı.

Bunu duyunca, Adam derin bir kedere büründü. Tanrı Adam’a, “Senin için diken ve çalı yeşertecek ve sen yabani ot yiyeceksin” dediği zaman, Adam’ın gözyaşları sel gibi akmaya başladı. “Evrenin Kralı, ben ve eşeğim aynı yerden mi yemek yiyeceğiz!” dedi.(Talmud Pesahim 118a)

Adam, sadece meyveden oluşan bir beslenme şeklinden, ot ve sebzeleri içeren gıda şekline geçişin, ciddi bir düşüşü simgelediğini ve spritüel seviyesinin bir hayvanın seviyesine yaklaştığını idrak ettiği için derin bir üzüntü içindeydi.

İNSAN-TOPRAK-HAYVAN

İnsan, ‘Adam’ olarak adlandırıldı, çünkü ‘adama-toprak’tan yaratıldı. Kedi, köpek, inek, fil vb diğer hayvanlar ve canlılar da topraktan yaratıldıklarına göre, neden sadece insan ‘Adam’ adını aldı?

Maharal, insan ile toprak arasında kavramsal bir benzerlik olduğuna dikkat çeker. Bir parça toprağa bakıldığında, şekilsiz, durgun, cansız bir madde görülür. Toprak kazıldığında ve derinliklerine inildiğinde de toprakta daha ilginç bir şeye rastlanmaz.

Ama sabırla bekleyip toprağı gözlemlediği zaman, kişi inanılmaz bir fenomene şahit olur. Bitkiler ve çiçekler hatta büyük ağaçlar bile görünürde hiçbir şey yokken, zaman içinde var olur. Bunun sebebi de, toprağın gözle görülenin ötesinde, gizli, müthiş bir potansiyeli olmasıdır.

Hayvanlara bakıldığında, Tora, hayvanlardan ‘behema’ olarak bahseder. Bu kelime, ‘ba ma’ kelimelerinden oluşur. Ba ma ise, ‘o ne’ veya ‘neyse o’ anlamına gelir. Yani kısaca, hayvana bakıldığında ne görülüyorsa, hayvan da odur, görülenden farklı gizli bir derinlik, gelişme potansiyeli yoktur.

İnsanın ise zekâsıyla ilerleme, düşünme, başkaları için bir şeyler yapma imkânı vardır. Spritüel olarak gelişme yolunda çalışarak seviyesini yükseltebilir ve kendisini üstün bir varlığa dönüştürebilir. İnsanda, gözle görülenin çok ötesinde bir derinlik vardır. İşte bu yüzden insan, Adam, ismini topraktan alır. İnsan ve toprak, müthiş bir gizli potansiyele sahip olma özelliği taşır.

MEYVE-OT-SEBZE

Meyveyi, ot ve sebzelerle karşılaştırdığımız zaman, aynı temel farklılık göze çarpar. Ot ve sebzeler yetiştiği zaman, tüm bitki kesilir ve tüketilir. Görülen neyse, odur. Yenildikten sonra hiçbir şey kalmaz, daha sonra ondan bir mahsul üretmenin imkânı yoktur.

Meyve ağacı ise farklıdır. Görülen, elde edilenin sadece ufak bir bölümüdür. Ağacın bütün meyveleri yendiğinde bile, ağaçta hala çok büyük bir potansiyel kalır. Ağacın, kuşaklar boyu, daha çok daha çok meyve üretme kapasitesi vardır.

Adam, en başlarda meyve yeme seviyesindeydi. Gerçekleşmeyi bekleyen büyük bir potansiyel rezervine sahipti. Ama günah işlediği zaman, hayvan seviyesinin biraz daha üstüne gelecek kadar düştü.

Bir hayvanın, gözle görülenin ötesinde, yaratıcı spritüel gelişime dönüşebilecek kapasitesi yoktur. Bu yüzden,  gelişme potansiyeli olmayan ot ve sebzeler ile beslenerek yaşamını sürdürebilir.

TOPRAKTAN GÖKLERE

Meyveler ile sebzeler arasındaki kavramsal farklılık, onların görüntülerindeki tezatta da kendini gösterir. Meyve ağaçları dimdik ayakta durarak, topraktan göklere ve cennete doğru yükselirler. Bu da, spritüel gelişim, yükselmek için gösterilen gayreti ve ortaya çıkmayı bekleyen potansiyeli simgeler.

Ot ve sebzeler ise, yere yakın durur, fizikselliğin düşük seviyesini ve yükselmeye karşı olan isteksizliği sembolize eder.

Adam, başta meyve ağaçları gibi göklere uzanıyordu, bu şekilde gelişim için inanılmaz bir potansiyeli dışa vuruyordu. Fakat yılan onu günah işlemeye yönelttiği zaman, bu potansiyel ciddi şekilde hasar gördü.

Günahın baş yöneticisi olan yılan da ayakta, ağaca paralel olarak yürüyen bir varlıktan, yerde tozda sürünen ve düşük seviyeyi ifade eden ot ve sebzelere paralel yaşayan bir varlığa dönüştü.

İnsan, diğer hayvanlardan farklı olarak hâlâ dik olarak yürümektedir. İnsanın büyüklüğü ciddi ölçüde zarar görmesine rağmen, hâlâ gelişme, hatta ilk andaki seviyesine geri dönme potansiyeline sahiptir.

YİYECEKLERİN KUTSALLAŞTIRILMASI

İnsan, spritüel olarak gelişebilir, fiziksel olaylara spritüel boyut kazandırarak iki dünyayı birleştirebilir. Bunun bir yolu da, en temel fiziksel istek olan yemek ile ilgili tutumumuzdur.

Yaşadığımız süre içinde büyük miktarda yiyecek tüketiriz. Bu, Tanrı’nın, O’nun cömertliği ve iyiliği ile temasa geçebilmemiz için yaptığı planın bir parçasıdır.

‘Ne’ yediğimiz, ‘nasıl’ yediğimiz, hayatı deneyimleme sürecimizi etkiler.

Tu Bişvat’ta dünyaya bakış şeklimizi yeniden ve farklı bir biçimde tanımlayabiliriz. Yemek yemeyi, düşünmeden, içgüdüsel olarak yapmayıp, bütün yediklerimizi bize sağlayanın kim olduğunu, O’nun cömertliğinin, iyiliğinin, bize her gün tekrar tekrar verdiği hediyelerin farkına vararak, bilinçli bir eyleme dönüştürebiliriz.

Tanrı’nın bize sağladığı bir şeyi yemeden, bu yiyeceğe ait olan duayı söyleyip, bu yiyeceği bize verenin kim olduğunu bildiğimizi ve O’na bunun için şükran duyduğumuzu belirtip, ondan sonra yeriz. Böylelikle ‘yemek’ maddesinin seviyesini yükseltiriz. Bu şekilde, basit fiziksel bir olaya, spritüellik katarız.

Seviyesi yükselen bu yemekle hem fiziksel yanımız (vücudumuz), hem spritüel yanımız (ruhumuz) doyar.

Önemli Not: Yazıda kısa bir özet olarak verilmiş olan bilgiler, okuyucuya bu konular hakkında fikir vermek amacıyla Bereşit (Gözlem),Devarim (Gözlem), Sidur kol Yaakov (Gözlem), Yahudilik Ansiklopedisi (Gözlem), Kiduş ve Berahalar (M.K.B) kitaplarından ve www.chabad.org, myjewishlearning.com, www.aish.com sitelerinden derlenerek hazırlanmıştır.Cemaatlerin farklı gelenekleri ve uygulamaları olabildiği için, bayramlar ile ilgili kurallar ve uygulamalar hakkında en doğru ve detaylı bilgiler için, cemaatin kendi Rabilerine başvurması gerekir.