6 milyonun anısına...

Türk Musevi Cemaati bu yıl 26 Ocak Perşembe günü Neve Şalom Sinagogu’nda İstanbul Valisi Hasan Avni Mutlu ve Dışişleri Bakanlığı temsilcisi Büyükelçi Ertan Tezgör’ün katılımlarıyla ‘Holokost Kurbanlarını Anma Günü’ için bir tören gerçekleştirildi.

Ester YANNİER Toplum
1 Şubat 2012 Çarşamba

BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon  bu yılki Uluslararası Yahudi Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü’nün, çocuklara adandığını açıkladı.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 2005 yılında aldığı karar doğrultusunda Auschwitz Ölüm Kampı’nın Kızıl Ordu  tarafından kurtarıldığı 27 Ocak tarihi dünya, ‘Holokost Kurbanlarını Anma Günü’ olarak kabul edildi.

Bu kapsamda Türk Musevi Cemaati Neve Şalom Sinagogu’nda bir tören gerçekleştirdi.

Bu yıl ikincisi düzenlenen törene; İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Dışişleri Bakanlığı adına Büyükelçi Ertan Tezgör, Hahambaşı  Rav İsak Haleva, Türk Musevi Cemaati Başkanı Sami Herman, Aşkenaz Cemaati Başkanı Bünyamin Poluman, Onursal Başkan Bensiyon Pinto,  semavi din temsilcileri, yabancı misyon temsilcileri, İstanbul’un belli başlı ilçelerinin Belediye başkanları, çeşitli sivil toplum  kuruluşlarının başkan ve üyeleri, gazeteciler,  cemaat idarecileri, dernek kurum ve kuruluş başkanları ve   cemaat üyeleri katıldı.

 Tören öncesinde katılımcılar sinagog girişinde hazırlanmış panolarda “Anna Frank- Günümüz İçin Bir Tarih” adlı sergiyi ve  “Auschwitz Ölüm Kampı’ndan kurtulanların da yer aldığı Auschwitz Orkestrası Konseri” belgeselini izlediler.  

Törende Meclis Başkanı Cemil Çiçek, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın gönderdikleri mesajlar günün sunuculuğunu üstlenen Hahambaşı Genel Sekreteri Yusuf Altıntaş tarafından okundu.

BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon

Moon’un ekrana yansıtılan konuşmasında II. Dünya Savaşı yıllarında 1,5 milyon Yahudi çocuğun yanı sıra, Romanlar, Sintiler ve engellilerin de bulunduğu on binlerce çocuğun öldürüldüğünü hatırlattı ve bu yılki Uluslararası Yahudi Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü, çocuklara, katıksız terör ve kötülükle karşı karşıya kalmış kız ve erkek çocuklara adandığını açıkladı.

Ki-Moon ayrıca “(…) Hayatta kalanların birçoğu da hikâyelerini anlatamayacak kadar yıpranmış durumdaydı. Bugün, bu çocukların hikâyelerini seslendirmek için çabalıyoruz. İşte bu nedenle Birleşmiş Milletler Yahudi Soykırımı ile ilgili evrensel dersleri öğretmeye devam ediyor. İşte bu nedenle her gün her yerde, çocuk hakları ve onların emellerini desteklemek için çabalıyor. Ve işte bu yüzden, yüzüncü doğum gününde Raoul Wallenberg gibi hayırseverlerin ortaya koyduğu fevkalade örnekten ilham almaya devam ediyoruz. Çocuk olsun, yetişkin olsun, Yahudi Soykırımı’nın kurbanlarını andığımız bugün, tüm ülkeleri, ırk, renk, cinsiyet ve dini inanç ayrımı yapılmaksızın en savunmasız grupları, korumaya çağırıyorum. Çocuklar, insanlığın en kötü yönlerine karşı başkalarının olmadığı kadar savunmasızlar. Bizim ise onlara dünyanın verebileceğinin en iyisini göstermemiz şart” dedi.

Shoah filminin yönetmeni Claude Lanzmann

Aynı gün TRT Belgesel kanalında yayınlanan ‘Shoah’ belgesel filminin ünlü Fransız yönetmeni Claude Lanzmann’ın rahatsızlığı nedeniyle gelemeyince konuşması Josef Nassi tarafından okundu. Lanzmann göndermiş olduğu konuşmasında belgeselinin, 1985 Fransa ve dünyadaki ilk gösteriminden sonra ilk kez alt yazılı olarak TRT kanalında yayınlanacak olmasından duyduğu memnuniyeti belirtti ve karardan ötürü, TRT’yi kutladı ve filmin Türkçe, Farsça ve Arapçası için girişimde bulunan Aladdin Projesi yetkililerine de teşekkürlerini sundu.

Lanzmann ayrıca, “Geçen yıl, yine Aladdin Projesi kapsamında, 40 farklı ülkenin politikacıları, akademisyenleri ve aydınlarından oluşan uluslararası bir heyetin katıldığı ve evrensel barış çağrısı niteliği taşıyan bir Auschwitz gezisi düzenlendi. Türk heyetinin katılımcıları arasında, Türkiye Cumhurbaşkanı ve Başbakanı’nın temsilcileri, çok sayıda aydın ve sivil toplum kuruluşlarının değerli üyeleri de bulunuyordu. Pek yakında, 2. Dünya Savaşı sırasında Musevi vatandaşların hayatlarını kurtaran Türk diplomatlarını konu alan Turkish Passport  adlı film de farklı gösterimler halinde yayınlanacak”dedi.

Lanzmann, Aladdin Projesi’ne destek veren, ‘önemli Türk aydınlarından’ Topkapı Müzesi Müdürü Prof. İlber Ortaylı’ya, Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel’e, Prof. Nilüfer Göle’ye, Doç. Dr. Cengiz Aktar’a, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımcısı Cemal Uşşak’a ve Türk Musevi Cemaati Başkanı Sami Herman’ın şahsında cemaat mensuplarına teşekkür etti. Ünlü yönetmen konuşmasını devamında: “(…) Ben Shoah filmini, Holokost’un Yahudiler ve Siyonistlerin bir uydurması olduğunu söyleyenlere ve soykırım inkârcılarına bir cevap vermek ya da haksız olduklarını kanıtlamak için çekmedim. Altı milyon Yahudi erkeği, kadını ve çocuğunun Naziler tarafından katledildikleri gerçeğini ‘kanıtlamak’ Shoah filminin hedefini aşar. Bu gerçeği kendi gözlerinizle görmek için Paris’teki Musevi mezarlıklarında, mezar taşlarındaki fotoğrafların altında yer alan, ‘1942’de ya da 1943’te Auschwitz’te ya da Treblinka’da öldürüldü’ sözlerini okumak yeterlidir. Her mezar taşının ardında aynı dehşetengiz gerçek yer alır: mezarın içi bomboştur, içinde tek bir kemik bile yoktur. Uzun yıllar Polonya’daki nehirlerin ya da göllerin dibini boylamış olan bu insanların külleri, bir mezar taşının üzerindeki basit bir fotoğrafa indirgenmiştir, sanki geride kalanlar bu kayboluşun acımasız gerçeğini kabullenememiş gibi. Karşı konulamayacak, inkâr edilemeyecek ve ebediyete kadar nesilden nesle aktarılacak olan tek kanıt budur.

(…)1945’ten bu yana, gerek Avrupa’da, gerekse dünyada bilinçlenme açısından çok uzun bir mesafe kat edildi. 2005 yılında ise; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 27 Ocak tarihinin tüm dünya tarafından tanınmasını sağlayan ve bugünü ‘Uluslararası Yahudi Soykırımını Anma Günü’ ilân eden kararını açıkladı. Soykırım’ı birebir yaşamamış ya da Holokost’tan alınacak evrensel derslerin önemini kavrayamamış ülkelerde bu anma olgusunun önemini algılayamayan pek çok insan vardı.  Ama zaman içinde Auschwitz mutlak kötülüğün simgesi haline geldi.

Bugün Türkiye’nin, filmimi bir devlet kanalında yayınlayan bir ülke olması tesadüf değildir. Demokratik devlet modeli ile Türkiye bir örnek teşkil etmektedir. Türkiye’yi kendilerine örnek alacak ülkeler vatandaşlarına Yahudi Soykırımının evrensel gerçeklerini anlatabilirler.

Son olarak Türkiye’nin, yüzyıllar öncesinden beri Musevi cemaatlerine kapılarını açtığını hatırlatmak isterim. İspanyol ve Portekiz engizisyonundan ya da Alman hükümetinin katliamından kaçan çok sayıda Musevi bu topraklara sığınmıştır.  Günümüzde Türkiye Musevi cemaati, Ortadoğu’nun en önemli cemaatlerinden biridir’ dedi.

Hahambaşı Rav Haleva: “Holokost Kurbanlarını tüm dünyada andığımız bugün burada ben bu mumu tarihte eşi görülmemiş bir soykırım mağdurlarının Holokost kurbanlarının aziz ruhlarını taziz etmek üzere sizler adına yakıyorum ve içinde bulunduğumuz bu kutsal mekânda hepimizin Tanrısına avuç açıyor hepimiz adına yakarıyorum: Tanrım dünyamı böylesi bir vahşete bir kez daha tanık olmasın. Anıları mübarek ruhları cennette olsun”

İstanbul Valisi Hasan Avni Mutlu:

Maalesef bugün, girilmiş olan Nazi kamplarında karşılaşılan acı tabloları bir kez daha yad ediyoruz

Günümüze insanların sevgi ve saygı sözcüklerini bilinçsizce kullandıklarını, insanoğlunun kâinatın derinliklerini dinlemeye çalışırken kendi vicdanını duymayı unuttuğunu söyleyerek başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü: “Tarihimizde maalesef bu acıları örnekleyebileceğimiz çok hadise var. Ve bunların hepsi insanlığımız adına büyük üzüntü veriyor. Bugün ben de çok üzüntülüyüm. Ve özellikle bu üzüntümüz bugün hepimizi için çok derin. Ve bunu güzel şehrimiz hoşgörünün önemli merkezlerinden biri olduğuna inandığımız İstanbul’da siz güzel dostlar, güzel insanlar hiçbir ayrım içersinde olmaksızın Musevi’si, Hıristiyan’ı, Müslüman’ı farklı din ve milliyetlerden olanlarıyla yürek yüreğe anmak için bir aradayız.

Bu acının gerçek sahipleri olan Yahudi dostlarımız konuşmalarında bu teşekkürü benden çok daha fazlasıyla ifade ettiler. Evet, maalesef bugün girilmiş olan Nazi kamplarında karşılaşılan acı tabloları bir kez daha yâd ediyoruz. Ben bu katliamlarda soykırımlarda hayatını kaybetmiş olan ağırlıklı olarak Yahudi ve onlarla birlikte Romanlar… Farklı milletlerden, özürlülere ve bunun gibi birçok farklı gruplara gönülden rahmet dileklerimi paylaşmak isterim. Hiçbir suçu olmaksızın sadece taşıdığı kimlik yüzünden yargılanan bu insanların acısını derinden taşıyorum.  Bir daha böyle acılar insanlığımızın tarihinde asla olmasın ve istiyoruz ki bugün hepimizi bir kez daha tarihimiz adına şuurlanarak, geleceğimiz adına kuracağımız tarih adına daha da şuurlanarak buradan ayrılalım ve gönüllerde barışı daha güçlü kılmak çaba sarf edelim.

Ümit ediyorum ki bu güzel şehir insanlığın sevgi ve sürekli barışın ve huzurun timsali olarak var olmaya devam edecek. Bizler bu topraklarda yaşayanlar, Musevi’si, Hıristiyan’ı ve Müslüman’ı ile bütün farklı milletlerden gelenleriyle el ele, gönül gönüle bir daha insanlığın geleceğinde acı yaşanmaması için işbirliği gönül birliği içerisindeki bu duruşumuzu yüceltmeye geliştirmeye gayret etmeliyiz. Bu güzel anma töreninde bulunmaktan duyduğum üzüntüyü ve gururu bir kez daha paylaşırken hayatını acı olaylarda kaybetmiş olanlara yüce Allahın cennetinde rahmet diliyor geride kalmış bütün değerli Holokost kurbanlarının akrabalarına hayırlı sağlıklı ömürler diliyorum ve özellikle bugün aramızda bulunan değerli Russo’ya bundan sonraki ömründe sağlıklar ve huzurlar diliyor, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Dışleri Bakanlığını temsilen törene katılan Büyükelçi Ertan Tezgör

Holokost, insanlığa karşı bir suç olarak gördüğümüz antisemitizmin bir ürünüdür.

Dışişleri Bakanlığını temsilen törene katılan Büyükelçi Ertan Tezgör bir konuşma gerçekleştirdi. Büyükelçi konuşmasında, “Holokost kurbanlarının belirli bir azınlık mensubu olmaktan başka hiçbir ‘suç’ları bulunmamaktadır. Soğukkanlılıkla oluşturulmuş ve uygulanmış bir plan sonucunda 6 milyon masum insan sistematik bir şekilde öldürülmüş, kasten yok edilme politikasına tabi tutulmuşlardır. Ne yazıktır ki, bu emsalsiz trajedi Avrupa’nın birçok yerinde yönetimlerce ve geniş halk kitlelerince sessizlikle karşılanmış, hatta Yahudilerin toplama kamplarına gönderilmesinde  işbirliği yapılmıştır.

İçinde bulunduğumuz bu yıl, Engizisyondan kaçan İspanyol Yahudileri Sefaradların Osmanlı İmparatorluğuna davet edilmelerinin ve buralarını kendilerine yeni vatan edinmelerinin 520. yıldönümünü oluşturmaktadır. Esasen, Yahudiler bu topraklarda 1492 yılından daha önce de var olmuşlar ve Sefarad Yahudilerinin gelmeleriyle güçlenmişlerdir. Çağdaşlarıyla karşılaştırıldığında olumlu bir hoşgörü örneği teşkil eden Osmanlı’nın sosyal düzeni içinde Yahudiler önemli ve üretken bir halk olmuştur” dedi.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’nin hedef alınan Avrupa’daki, Yahudilerin ve Türk Yahudilerinin korunması için çaba harcadığını hatırlatan Tezgör, “Türk Pasaportu” adlı belgesel bunu belgelediğini ve Holokost’u genç kuşaklara aktarmakta önemli bir katkıda bulunduğunu söyledi

  Tezgör ayrıca “(…) Holokost, insanlığa karşı bir suç olarak gördüğümüz antisemitizmin bir ürünüdür. Türkiye, Holokost’un hatırlanması ve bundan dersler çıkarılması ile ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslamofobi ve anti-semitizme karşı mücadelede izlemekte olduğu ilkeli siyaseti kararlılıkla sürdürecektir. Bu tutumumuz, karşılıklı anlayış ve  hoşgörü ile özgürlük, güvenlik ve demokrasiye olan inancımızdan kaynaklanmaktadır.

Bu bağlamda, Avrupa’da hükümetler, aydınlar ve kitleler arasında giderek daha yaygın tanınmakta olan İslamofobi ve yabancı düşmanlığı gibi diğer ırkçılık ve ayrımcılık formları üzerinde de daha ciddiyetle durulmasını bekliyoruz. Unutmayalım ki 1492 yılı çerçevesinde bahsettiğimiz engizisyon o topraklardaki Yahudilerle beraber Müslümanların da izlerini silmeyi amaçlamıştır. Nitekim BM’in Holokost Kurbanlarını Anma Günü ihdas etme kararı, aynı zamanda, nerede olursa olsun etnik kökeni ve dini inançları temelinde kişi veya topluluklara karşı tüm dini hoşgörüsüzlük, tahrik, taciz ya da şiddet belirtilerini kınamaktadır.

67 yıl önce 27 Ocak günü Nazi toplama kamplarından en büyüğü olan Auschwitz-Birkenau kurtarılmıştır. Bu emsalsiz trajediyi fiziki olarak hatırlatmak amacıyla kurulan Auschwitz Birkenau Müzesinin Vakfı tarafından oluşturulan uluslararası fona katkıda bulunulmakta ve fonun yönetim kuruluna katılınmaktadır. Aynı zamanda Holokost Eğitimi, Anılması ve Araştırılması konusundaki hükümetler arası Görev Gücü faaliyetlerine katılmaktayız. Bu katkılarımız ve katılımlarımız, insan tahayyülünün almakta zorlandığı Şoa’nın bir daha tekrarlanmaması için hatırasının yaşatılması amacını gütmektedir.  2004 yılında ülkemizde kitabı yayınlanmış olan Şoa belgeselinin, TRT’de yayınlanacak olmasının da yeni nesiller için bu olayları ilk ağızdan öğrenmeleri için bir vesile teşkil edeceğini düşünüyorum.

 Sonuç itibariyle, Şoa’nın asla unutulamayacağını vurgularken, tarih boyunca insanlığa karşı işlenmiş bu en vahim suçtan insanlık adına dersler çıkartarak, daha iyi bir gelecek ve barış içinde bir dünya yaratmak için çalışmanın önemini vurgulamak isterim”. 

Türk Musevi Cemaati adına konuşma yapan Rita Ender

“(…) Ölümler sessizliktir. Ölümler suçtur, ölümler kayıtsızlıktır, ölümler çaresizliktir. Çünkü ölümler hikâyelerden kopar-kopartılırlar; başka adlarla, farklı kelimelerle anılmaya başlanırlar.

İşte tam bu noktada, belki de her kelimenin kendi hikâyesi, kendi tarihi olduğu anımsanmalıdır, ‘Holokost’ kelimesinde olduğu gibi. Tüm anlamına gelen ‘holos’ ve  yakılmış  anlamına gelen ‘kaustos’ kelimelerinin birleşmesinden oluşan ‘Holokost’ terimi, bilindiği üzere yalnızca ölümü simgelemez. Ölümden çok daha kötü şeyleri de anlatır” dedikten sonra 2. Dünya Savaşı yıllarında Yahudilerin yaşadıkları zor şartları, akıl almaz deneyleri, temel hak ve özgürlükleri ellerinden alınan insanların yaşam şartlarını anımsattı ve bunların izlerine hala toplama kamplarında rastlanabileceğini söyledi. 

“Bir Yahudi iseniz, bunun tekrar yaşanabileceğini bilerek ve bu defa, sizin-ailenizin-tanıdıklarınızın soykırım kurbanı olabileceğini düşünerek sorgularsınız. Sorgulamak yargılamayı, yargılamak bağışlamak fikrini beraberinde getirir.” Ender konuşmasını dini, hukuki ve insani boyutta irdeledi: “Hukukta sorumluluk bilinçle, bilinç suçla, suç pişmanlıkla, pişmanlık afla birlikte değerlendirilir. Bunu göz önünde tutarak Holokost suçlarını değerlendiren önemli bir Fransız hukukçu bir defasında şöyle söylemiştir; “Bu suçlar ne bağışlanabilir ne cezalandırılabilir. Bu suçlar cezalandırılamaz, çünkü işbirliği yapılan milyonlarca insan var. Herkes değil ama çok kişi var. Bunlar bağışlanacak suçlar da değildirler, çünkü bağışlamak mağdurları unutmak demektir” şeklinde konuşmasını tamamladı.

Cemaat Başkanı Sami Herman

Duyarlılık yaratmak için birlikte çaba harcayalım

 Bir Holokost Kurtulanı ve  Nobel Edebiyat Ödüllü ünlü Yazar Elie Wiesel’in, ülkemizde de yayımlanmış olan ‘Gece’ isimli yapıtından  bir alıntıyla konuşmasına başlayan  Türk Musevi Cemaati Başkanı Sami Herman ise  BM’nin söz konusu kararının amacının yakın tarihte yaşanan çılgınlıktan, vahşetten ders alınması ve benzerlerinin tekrarını önlemek için gereken duyarlılığın eğitim yolu ile sağlanması olduğunu vurguladı.

1933 yılından itibaren yükselen ve  2. Dünya Savaşı’nda yaşanan Yahudi Soykırımıyla sonuçlanan Nazi ideolojisinin neticelerini aktaran Herman, ‘Uluslararası Dürüstler’ olan Selahattin Ülkümen ve Necdet Kent gibi  diplomatlar  sayesinde  bir çok  Yahudi’nin kaçınılmaz sondan kurtarılmış olduğunu  sözlerine ekledi.

Herman konuşmasını şöyle tamamladı: “(…) Aynı yaratanın evlatlarımızı olduğumuzu, ayırımcılığın, kin ve nefret söyleminin tehlikelerini, anlatmalıyız. İnsanı sevmeden Tanrı sevgisinin mümkün olmadığını ve hiç bir inancın ve öğretinin, ‘Katletmeyeceksin’ emrini çiğneyemeyeceğini izah etmeliyiz.

Auschwitz’de yakılan çocukların külleri, temerküz kamplarında dökülen kanların oluşturduğu nehirler, insanlığa nefretin yıkıcı, vahşetin bulaşıcı ve insanın içinde sonsuz bir zulüm güdüsü bulunduğunun kanıtı ve yarınlar için bir uyarı olmalıdır.

Tüm insanlar ve insanlık adına “Bir defa daha asla” derken; bu uğurda duyarlılığı yaratmak için birlikte çaba harcayalım”.