Birdy

“Evet, numara yapıyordum. Kuşmuşum gibi yapıyordum, şimdi de benmişim gibi yapıyorum.”

Erdoğan MİTRANİ
25 Ocak 2012 Çarşamba

1925’de Philadelphia‘da doğan, 17 yaşındayken odasında 250 kanarya besleyen, II.Dünya Savaşı’nda orduya katılan, ciddi bir şekilde yaralanmış olduğu savaştan döndüğünde UCLA’da resim bölümünü bitiren ve psikoloji doktorası yapan William Wharton (gerçek adıyla Albert William Du Aime), 1958’de ailesiyle beraber taşındığı Fransa’da uzun süre ressam olarak çalışmış. 1979’da ilk romanı Birdy’yi yazdığında 54 yaşındaymış. Çoğu otobiyografik öğeler içeren, üçü filme de alınmış sekiz roman ve iki anı kitabının dışında, çok popüler olduğu Polonya’da sadece Lehçe basılan, aralarında Birdy’ nin devamı Al’ın da bulunduğu dokuz kitabı ve bir resim albümü var.

1984’de Alan Parker tarafından beyaz perdeye aktarılan Birdy, 1985’de Cannes’da Jüri Özel Ödülü almış, Naomi Wallace tarafından da oyunlaştırılarak ilk kez 1997’de West End’de sahnelenmiş.

İstanbul Devlet Tiyatrosu geçen yıl, çok beğenilen iki güçlü savaş karşıtı oyunu repertuarına katmıştı. Bol ödüllü Ölüleri Gömün gibi Birdy de, yönetmeni Atilla Şendil’e İsmet Küntay Tiyatro Özel Ödülü, genç oyuncusu Onur Demircan’a da Kerem Yılmazer Genç Yetenek Teşvik Ödülü kazandırmış.

Al ve Birdy, alt-orta sınıftan iki yeniyetme. Yokluk ve başarısızlıkların ‘Yeni Dünya’da tutunmaya çalışırken huysuz ve duygusuz insanlara dönüştürdüğü göçmen ebeveynlerinden alamadıkları şefkat ve sevgiyi birbirlerinde buldukları kendilerine ait bir dünyaları var. Geniş bir hayal gücü olan zeki ve yaratıcı Birdy kuş besleyip onlar gibi uçmayı düşlerken, bedenini, gücünü ve erkekliğini yeni yeni keşfetmeye başlayan yakışıklı Al kız peşinde koşmayı yeğlemektedir. Bu karşıtlıklar onları birbirinden ayıracağına bu iki kişilik özel bir kulübün üyesi tam tersine birbirlerini tamamlamaktadır.

Yaşamdan sınırsız zevk alan, çocukluklarını, ergenliklerini coşkuyla yaşayan bu iki çocuğun hiç beklemedikleri ‘savaş’, onları sakatlayarak yaşamı kaldıramayacakları kadar ağır ve acımasız bir hale getirecektir. Ruhu parça parça olan Birdy, katatonik bir akıl hastası olarak içine kapanacak ve kendini olmayı hayal ettiği kuşa dönüştürecek, karnından ve yüzünden yaralanan Al ise, bandajların arkasındaki paramparça çenesinin düzelmesini beklerken kendisini ve arkadaşını ‘tamir’ etmeye çalışacaktır.

 Savaşın yıktıkları

Oyun, Alan Parker’ın ünlü filminden birkaç noktada ayrılıyor. Birincisi yönetmenin filminin çekildiği dönemin özelliğine uygun olarak olayı II.Dünya Savaşı yerine Vietnam’a taşımış olması ve filmine kimi savaş sahnesi de koymuş olması. Naomi Wallace, öyküyü romandaki döneme geri getirmiş. Atilla Şendil’in yorumu, giyilen üniformalar II.Dünya Savaşını çağrıştırıyorsa da, Medine Yavuz’un kimi zaman soyuta kaçan (özellikle yeniyetme Al ve Birdy’de) giysi tasarımının da desteğiyle  zamansal kısıtlamaları aşarak, olayları herhangi bir savaşın olduğu günlere, son iki yüzyıldır dünyada savaşsız sadece on bir gün geçtiği düşünüldüğünde, dünden bugüne ve hatta yarınlara taşıyor. Wallace, savaşın acımasızlığını, Al ve Birdy’nin yıkılışlarıyla ve vicdani retçi bakıcı Renaldi’nin yaşadıklarıyla anlatırken, bence filme de biraz yamanmışmış gibi gelen savaş sahnelerine -haklı olarak- hiç yer vermemiş.

Filmin kronolojiyi ters yüz eden flash back’li anlatımında Al ve Birdy’yi gerek yeniyetme olarak gerekse savaş sonrasında aynı iki oyuncu (o zamanlar ikisi de yirmili yaşlarında olan Nicholas Cage ve Matthew Modine) canlandırmış. Oyunda kronoloji daha da parçalanıyor ve Al ile Birdy hem ilk gençliklerindeki hem de savaşın sonundaki halleriyle aynı zamanda sahnede bulunuyor.

Birdy, Üsküdar Tekel Deposu’ndaki ikinci salonda, Üsküdar Stüdyo Sahne’de oynanıyor. Ölüleri Gömün için olağanüstü bir savaş alanı yaratmış olan Behlüldane Tor bu kez, Al ve Birdy’nin sıkışmışlığını daha da vurgulamak için hem izleyicileri hem oyuncuları içine alan bir kafes tasarlamış. Ölüleri Gömün’de sahneyi alabildiğine enine yaymışken, bu kez ışık tasarımını yapan Nejat Karaorman’ın da desteğiyle, çok başarılı olarak yüksekliklerle oynamış. Alt oyun alanı hastane, Doktor Weiss, bakıcı Renaldi Çavuş Al ve ‘kuş’  Birdy’nin mekânı. Üst katta birkaç kademeden oluşan ve kimi zaman çocukların oynadığı tren raylarını, kimi zaman Birdy’nin nefes tutma denemelerini yaptığı derin suyu, kimi zaman uçuş denemelerinin yapıldığı tepeyi simgeleyen iskele ise Genç Al ve Genç Birdy’nin yaşam alanı. Üsttekiler kimi zaman alttaki ikilinin düşünmüş olduklarını dile getiriyor, kimi zaman da birinin bir katta başlamış olduğu cümle öteki katta tamamlanıyor.

Bir seviyeden ötekine büyük bir rahatlıkla zıplayan, kollarını her açtığında uçaçakmış gibi kanat sallayan Onur Demircan (Genç Birdy) ile bir spor merkezinde bile zorlukla yapılabilecek hareketleri daracık bir kedi yolunda rahatlıkla gerçekleştiren Kerim Altınbaşak (Genç Al)oyun boyuncaneredeyse hiç terketmedikleri tüneklerinde mutluluğu, özgürlüğü ve umudu simgeliyorlar. Gerçi Onur 23, Kerim 26 yaşında ama o iskeleye çıktıkları anda ikisi de 17 yaşında. Henüz tiyatro eğitimlerine devam eden bu iki pırıl pırıl genç, iki yeniyetmeyi büyük bir başarı ile canlandırıyorlar. Onur Demircan (belki biraz da Genç Birdy karakterinin Genç Al’den daha derinlikli olmasının da etkisiyle) bir adım önde ama Kerim Altınbaşak da en az onun kadar iyi.

Alt katta, Al’ın hastaneye gelerek eski dostunu görmesinin Birdy’i gerçeğe döndüreceğini uman ve böylece olaylara aktif olarak katılmasa da reaksiyonun katalizörü görevini yüklenen askeri psikiatr Doktor Weiss’i Burak Karaman rahatlıkla canlandırıyor. Emre Çakman, vicdani retçi olarak savaşa gitmemiş olsa da etrafındaki anlayışsızlığa karşı başka bir savaş vermekte olan Renaldi’de çok iyi. (Renaldi önemli bir karakter; savaşmak istemeyenlere karşı yöneltilen ayırımcılığın ve aşağılamanın da simgesi. Keşke yazar onun üzerinde biraz daha fazla yoğunlaşaydı...)

 Genç yetenekler

Oyunun tamamında sahneye gerçek bir kuş gibi tüneyen Birdy Hakan Yufkacıgil’in finalde birkaç repliği var ama olağanüstü beden diliyle her şeyi söylüyor. Karşısında, Birdy’sine ulaşmak için çırpınan, her konuşması onun iletişimsizlik duvarına çarparak monoloğa dönüşen Çavuş Birdy’de bir başka genç yetenek, Can Yılmaz var. Yüzünün yarısını kapatan sargıların mimik ve konuşmalarını engellemesine rağmen, oyunun en büyük yükünü omuzlayan oyuncu dört dörtlük bir performans çıkarıyor.

Doğru oyunun, doğru mekânda, doğru oyunculuklarla seyirciye iletilmesinin en büyük payı tabii ki doğru sahneye konulmasında.

1963’de Eskişehir’de doğan Atilla Şendil, MSÜ Devlet Konservatuarı Tiyatro Anasanat Dalı mezunu. 1991’den beri devlet tiyatrolarında ve filmlerde oyunculuk yapıyor. Birdy Haliç Üniversitesi Tiyatro Bölümünü kurmuş olan ve 2001 ilâ 2009 yılları arasında MSÜ’de eğitmenlik yapan Şendil’in tek başına yönettiği ilk oyun (2009-2010 sezonunda Temiz Ev adlı oyunu Kubilay Karslıoğlu ile birlikte yönetmişti). Mekân, ışık, müzik kullanımı, sahne trafiği çok başarılı. Oyuncu yönetimi ise, 20 küsur yılın getirdiği oyunculuk deneyiminin de etkisiyle çok iyi.    

Birdy vesilesi ile Devlet Tiyatroları’nın son zamanlarda özellikle oyuncu seçimi ile ilgili başarılı bir uygulamasına dikkat çekmek istiyorum. Kuruluşundan beri kendi bünyesindeki kendi okullarında yetişen memur-oyuncuların ve memur-rejisörlerin hegemonyasında kalan kuruluş, son yıllarda, biraz da iyice repertuar tiyatrosuna dönüşerek çok fazla sayıda oyun sahnelenme gereksiniminden, dışarıya açılarak misafir yönetmen, teknik ekip ve oyuncularala çalışmaya başladı. Böyle bir oluşumun bu yıllanmış ve biraz da köhnemiş kuruma getirdiği çeşitlilik ve taze kanın göstergelerinden biri de Birdy.

Hepinize iyi seyirler dilemeden farklı bir konuda küçük bir not düşmek istiyorum.

Güldüren oyun

Mekân Artı’da Ufuk Tan Altunkaya’nın yazmış olduğu ve benim gibi çok zor gülen birini bile güldürmeyi başaran çok zeki, çok keyifli ve ve çok eğlenceli bir oyun var: Aybike Esin Tumluer’in hazırladığı ve oynadığı Çok Hücreli Bölünen. Mutlaka izlemenizi tavsiye ederim Arabalıysanız erken gidin, park yeri aramanız gerekebilir. Arabasız giderseniz de erken gidin. Fuayesinin çay ve kahvesi de çok güzel. Pişman olmazsınız.

Hepinize iyi seyirler.