Flamenkonun efsane gitaristi: PACO DE LUCIA İş Sanat'ın konuğu

Sanatına ismini altın harflerle yazdıran efsane gitarist Paco de Lucia, uzun bir aradan sonra Flamenko ateşini 29 Kasım’da tekrar yakmaya hazırlanıyor. 2011 dünya turnesi kapsamında İstanbul’a da gelecek olan sanatçı, İş Sanat’ta vereceği muhteşem bir konserde hayranlarıyla buluşacak.

16 Kasım 2011 Çarşamba

Dünyadaki tüm gitaristlerin imrendiği ve takip ettiği Paco de Lucia, son şarkıları ile çıktığı 2011 dünya turnesine tüm hızıyla devam ederken, yepyeni bir albümün de kayıtlarını sürdürüyor. Efsane sanatçıyla büyüleyici kariyeri, Flamenko tutkusu, günlük yaşantısı, ailesi ve Türkiye’deki izleyicileri hakkında konuştuk.

Tüm tecrübelerinizle, artık yaşayan bir efsane olarak kabul edilmek nasıl bir duygu?

Bana bu şekilde bir yakıştırma yaptığınız için teşekkür ederim. Bugün tüm emeklerimin başarıyla sonuçlandığına şahit olmak benim için bir ayrıcalık. Yapmak istediğim geleneksel Flamenko’yu modern dünyaya taşımaktı. Şimdi gördüğüm Flamenko’nun modern müzikler arasında kendine bir yer bulduğu ve saygı gördüğü. Artık turistler için yapılan şovlarda kalan ya da müzelik bir müzik olarak unutulan değil, yine hayatın içinde…

Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?

Ben bir Flamenko gitaristiyim ve hep öyle kalacağım. Caz ya da pop gibi başka türlerin iyi müzisyenleriyle çalmış olmama rağmen kendimi bir Flamenko müzisyeni olarak görüyorum. Diğerlerinden, doğaçlamada olduğu gibi, çok şey öğrendiğim doğru ama asla bir caz müzisyeni olmaya kalkışmıyorum.

Çok küçük yaşlarda gitar çalmaya başlamışsınız. Bu iyi bir gitarist olmak için şart koşullardan biri mi?

Şart bir koşul mu bilemem. Benim gitar çalmaya başladığım yıldan çok daha geç yaşta başlayan çok iyi gitaristler biliyorum. Bununla beraber iyi bir müzisyen olmak için çok sıkı çalışmak gerekiyor ve ne kadar erken başlarsanız, o kadar iyi olur…

Flamenko’yu caz ve klasik müzik gibi diğer türlerle bir araya getiren çok önemli bir figürsünü… Bu durumda siz ‘kendi Flamenko’nuzu’ yapıyorsunuz diyebilir miyiz?

Flamenko grupları için hiç alışılmadık enstrümanlar kullanmaya başladığımda bazıları beni hain ilan ettiler. Ancak bütün istediğim bir anlamda müziği kelepçelerinden kurtarmaktı. ‘Benim Flamenkom’ demeyi tercih etmem, zaten bu doğru da olmaz. Benim müziğimdeki Flamenko’nun yüreği, tutkusu ve duyguları aynı, ben sadece ifade etmek için başka yeni yollar kullanıyorum.       

Günlük hayatınızda kimleri dinlemekten keyif alıyorsunuz, özellikle dinlemeyi sevdiğiniz bir müzisyen var mı?

Grubumdaki genç müzisyenlerden dolayı yeni müzikleri çok duyuyorum. Hepsinin kendilerine ait farklı farklı projeleri var ve bana bol bol dinletiyorlar.

Chick Chorea, John McLaughlin, Larry Coryell gibi ünlü müzisyenlerle yaptığınız çalışmalar çok övülüyor, ancak bir pop yıldızı ile işbirliği yapacak olsaydınız, kiminle çalışmayı isterdiniz?

Belki, Sting olabilirdi. Aslında bu sorunun cevabını pek bilmiyorum, biraz koşullara bağlı. Öncelikle sunulan projeyi beğenmem gerekiyor. 

İlk olarak 1973 yılında ‘Fuente y Caudal’ albümünüzü yayınladığınızda ünlenmiştiniz ve şarkınız ‘Entre dos Aguas’ çok meşhur olmuştu. Son olarak ise ‘Vicky Barcelona Cristina’ filminde şarkınız yine gündeme geldi, bu şarkı için kariyerinizin en iyi şarkısı diyebilir miyiz?

Aslında, belki de evet… Hâlâ bu şarkıyı grubumla çalıyor ve çok seviyorum. Hâlâ her şarkıda farklı yenilikler yaratarak çalmayı seviyorum, notası notasına her şarkımı olduğu gibi tekrar ediyor olmak sıkıcı olurdu...

Daha önce de birçok kez Türkiye’deki izleyicinin karşısına çıktınız, sizce Türkiye’de izleyicinin Flamenko’ya ilgisi nasıl?

Türkiye’de insanlar anlatıldığı gibi çok sıcakkanlı ve misafirperver, bu beni çok mutlu ediyor. İstanbul’da yine çok sıcak bir izleyici ile karşılaşacağımdan eminim. Türkiye’de izleyici Flamenko için heyecan duyan bir izleyici, bu yüzden konserler çok keyifli geçiyor.