Kapitalist sistem eleştirisi

Fütürist bilim-kurgu filmi “Zamana Karşı” ölümsüzlük temasını işliyor.Filmlerinde toplumsal sorunlara eğilen senarist-yönetmen Andrew Niccol, gözde türü bilim-kurguyu, gerilim ve aksiyon ile harmanlıyor. Bilim adamlarının yaşlılığa neden olan geni keşfettikleri, insanların 25 yaşına kadar yaşadığı, para biriminin zaman olduğu bir sistemde geçen konusuyla film, gençlik ve güzellik saplantılı Batı toplumlarını eleştirmeye soyunuyor. Türün meraklıları için gerçek bir sinema ziyafeti.

Viktor APALAÇİ
16 Kasım 2011 Çarşamba

Filmlerinde hep toplumsal sorunlara eğilen, Hollywood’un yıldız sistemini, televizyon dünyasını, faşizan toplumu eleştiren Andrew Niccol, son filmi “Zamana Karşı / In Time” ile eleştiri oklarını kapitalist sisteme yönlendiriyor.

1964 Yeni Zelanda doğumlu İngiliz yönetmen – senarist Andrew Niccol bu fütürist bilim-kurgu filminde ölümsüzlük temasını işliyor.

Bilim adamlarının yaşlılığa neden olan geni keşfetmeleriyle, yaşlılığın ortadan kalkmasına yol açmaları, ölümsüzlüğün keşfi, bu ilgi çekici bilim-kurguda, gerilim ve aksiyon kalıpları içinde işleniyor.

“Zamana Karşı”da, para biriminin zaman olduğu, zenginlerin ve güçlülerin zamanı satın alarak veya zorbalık yaparak ömürlerini uzattıkları bir sistem var.

Yoksulların ancak 25 yaşına kadar yaşama hakları var. 25 yaşındaki fiziklerini koruyarak yaşamayı sürdürmek için insanlar dilenmek, kendimi satmak, dövüşmek zorunda.

İnsanların ne kadar ömürlerinin kaldığının bileklerinde yazılı olduğu, zaman aletinin paranın yerini aldığı bir sistemi anlatan film, genetik biliminin ileride hayatımıza müdahele edebileceği tehlikesine dikkati çekiyor. Andrew Niccol’u, Jim Carrey’in komedyenliğinin yanında iyi bir dram oyuncusu olduğunu kanıtladığı ilk film olan, Peter Wenr’in başyapıtı “Truman Show”undaki (1998) sanal gerçekçilik türündeki senaryosu ile tanıdık.

Genetik biliminin gelecekte faşist bir toplum yaratabileceği tehlikesine dikkati çeken “Gattaca”da (1997) Niccol, senaryo yazarlığının yanında yönetmen koltuğunda da oturuyordu.

Nicolas Cage’in canlandırdığı, Rus göçmeni bir Amerikalının uluslararası silah pazarına hakim oluşunu anlatan “Savaş Tanrısı” Niccol’un etkileyici sinemasının bir örneğiydi.

ÖLÜMSÜZLÜĞÜN KEŞFİ

Bilimin yaşlılık genine müdahale ettiği, herkesin taktığı bileklikte ne kadar ömrünün kaldığının yazılı olduğu, zamanın bir ticari metaya dönüştüğü bir gelecekte geçen konusuyla film, Will (Justin Timberlake) adlı bir gencin hayattaki tek varlığı annesinin ölümüyle başlıyor.  Yoksul ve günü gününe yaşayan dürüst bir genç olan Will, zorbaların elinden kurtardığı zengin bir adamın, intihar etmesinden önce, uykusunda kendisine hediye ettiği 100 yılın şaşkınlığını yaşamaktadır.

“Zaman Tutucu” denen yozlaşmış polis teşkilatının şefi Ray (Cillian Murphy), “Sen bu 100 yılı çalmak için zengin adamı öldürdün” suçlaması ile Will’in peşine düşer. Ölümsüzlüğe ulaşmış zengin bir bankacının (Vincent Kartheiser) baba baskısından bunalmış kızı Sylvia’yı (Amanda Seyfried) rehin alan Will, amansız takipçisi Ray’den kurtulmaya çalışır.

Will’in iyi bir insan olduğunu gören Sylvia ailesine dönmeyip, Will’in yoksulların yanında sisteme karşı açtığı müdahaleyi destekler.

İnsanların 30 yaşında öldüğü, Michel Anderson’un “Logan’ın Kaçışı” (1976)nı akla getiren konusuyla “Zamana Karşı”, günümüzün gençlik ve güzellik saplantılı Batı toplumlarını eleştirmeye soyunuyor. Kariyeri boyunca ilk kez dijital kamerayla çalışan ünlü görüntü yönetmeni Roger Deakins, gerilim yüklü aksiyon sahnelerindeki başarıyla dikkati çekiyor. Şov dünyasının önemli figürü, şarkıcı Justin Timberlake, üstüste sinemada oynadığı başrollerle, müzik kariyerini ikinci plana kaydırdı.  Oscar ödüllü “Sosyal Ağ”daki başarılı performansı, Cameron Diaz ile “Kötü Öğretmen”, Mila Kunis ile “Arkadaşlıktan Öte”deki başrollerinden sonra Justin Timberlake, hemen her sahnesinde yer aldığı “Zamana Karşı” ile Hollywood’un aranan starları arasına giriyor. “Mamma Mia” ile başlayan sinema kariyerindeki yükselişini sürdüren Amanda Seyfried, usta İngiliz aktör Cillian Murphy, oyuncu kadrosunun başarısını tamamlıyorlar.  

 SİYASAL SOSLU  KALİTELİ GERİLİM

Aksiyon filmlerinin itibarlı senaristi Michael Brant “İkili Oyun / The Double” ile ilk kez yönetmen koltuğuna otuyuor. Soğuk savaş yıllarını hatırlatan bu siyasal soslu casusluk filminde Brant, ilk filmini çeken bir sinemacıdan beklenmedik bir başarıya imzasını atıyor. Hollywood senaristleri tarafından tepe tepe kullanılan Sovyet korkusunu “İkili Oyun” tekrar gündeme getiriyor. “Wanted”, “Daha Hızla Daha Öfkeli” gibi aksiyon filmlerinde olduğu gibi Michael Brant bu filmde Derek Haas ile işbirliğini sürdürmüş.

Amerika’nın Sovyet korkusunu uyandırmaya çalışan, bol sürpriz barındıran senaryodaki zengin malzemeden, yönetmen ilgiyi sürekli ayakta tutan, tansiyonu hiç düşmeyen bir film yapmış.

Gerilim türünün bu parlak ve güncel örneğini Brant mükemmel bir sinematografi eşliğinde işlemiş. 1970’lerin casusluk türünün kült fimlerini, “Akbaba’nın Üç Günü / Three Days of the Condor”, “Konuşma / The Conversation”, “Çıkış Yok / No Way Out”a hayran olduğunu söyleyen yönetmen gerilimi finale kadar aksatmadan taşıyan bir film yapmış. Amerikalı bir senatörün gizemli bir cinayete kurban gitmesiyle başlayan filmde CIA ile FBI ajanları işbirliğine giriyor. Efsanevi Sovyet casusu Cassius’un izini taşıyan cinayeti, hayatını bu casusu yakalamaya adamış emekli CIA ajanı Paul (Richard Gere) ile FBI’ın Harvard mezunu, çiçeği burnunda ajanı Ben’i (Topher Grace) bir araya getiriyor.

Master tezini Paul’un Sovyet katili takibi üzerine hazırlayan genç Ben, senatörün Cassius tarafından öldürüldüğüne emindir. Ben ise yıllardır ortalıkta gözükmeyen azılı düşmanı Sovyet casusun uzun zaman önce öldüğünü düşünmektedir.

Soruşturmayı yürüten ikili, sürdükleri izlerden Cassius’un  hep olduğunu sandıkları kişi olmayabileceğini görürler. Yan karaktrlerin dahi senaryoda iyi işlendiği bu dört dörtlük casusluk filmi, içinde barındırdığı sürpriz dönüşümle ilgiyi çekiyor. Eski tüfeklerden Richard Gere’in inandırıcı oyununa ayak uydurabilen (adını ilk kez duyduğumuz) Topher Grace hiç aksamıyor.