Elimde sınav kâğıdım, sınav salonu çıkış kapısından içeri yürüyorum geri geri. Yürüdükçe suratımın ekşidiğini, etrafımdaki havanın yoğunlaştığını, alnımdaki çukurun derinleştiğini hissediyorum her adımda. Boğucu havadaki stresi vücudumun her hücresi içine çekiyor. Herkes çıkış kapısından dışarı çıkıyor ben ise geri geri yürüyorum ve oturduğum sırayı elimle dokunup zaten ısınmış olan sandalyeme kurulmuş buluyorum kendimi. Önüme bakıyorum: Masam bir savaş alanı. Her köşesinde kurşun kalem ile dapdağınık çözülmüş küçük işlemler, karalamalar ve ezilmiş silgi tozu kalıntıları var. Sınav kâğıdımı masaya aceleci bir tavırla koyuyorum yetiştirecek bir şeyim varmışçasına. Sağ elime bir ağrı giriyor, karpal tünelimdeki blokaj giderek artıyor ve elim titremeyi başlıyor. Masamda kullanıp atılmış duran kalemime gidiyor elim ve tutmamla beraber ağrı kalemden geliyormuşçasına artıyor. Sol elim sınav kâğıdını masaya vuruyor ve beynimin birden üzeri tamamen karalanmış son soruya ve üstündeki “30 puan” yazısına odaklandığını hissediyorum. Bir hayal kırıklığı oluşuyor içimde bir yerde. Ağlamamak için zor tutuyorum kendimi biri görecek diye, hâlbuki etrafımda kimse yok. Kendi kendime odaklanmam gerektiğini söylüyorum tekrar tekrar; ardından, öncekinden daha güçlü bir düş kırıklığı hissediyorum üstümde. Omuzlarım ağırlaşmaya başlıyor. Elim bitmek üzere olan silgime gidiyor ve o son soruyu, kâğıdımı az kalsın yırtacak derecede bir hışımla silmeye başlayıp geriye doğru çözmeye başlıyor. Sonuçtan başlayıp başa dönüyor. Elim titrediğinden kâğıdın üstündeki şekiller tanınmaz halde. Gözüm saate gidip geliyor. Ne yapıyorum ben? Kalkmak istediğimi görüyorum ama içimde bir ses hayatımın emeğinin, onca uykusuz gecemin sonucunun bu sınavda olduğunu söylüyor. “Hâlbuki bu sadece geometri sınavım” diyorum kendi kendime. Bu beni az da olsa rahatlatmakla beraber aklıma son derece yüksek tutmam gereken ortalamamı ve sınıf arkadaşlarımla aramdaki acı rekabeti getiriyor. Beynimde bir düşünceler fırtınası var. Bir taraftan konsantre olmamı söyleyen babamın sesini, iyi bir not hakkettiğimi söyleyen öğretmenlerimin sesini, daha çok çalışmam gerektiğini söyleyen kardeşimin sesini ve kendimi fazla yorduğumu söyleyen annemin sesini duyuyorum ve her sesin içimde farklı bir duygu tetiklediğini görüyorum. Katıksız bir çorbaya dönüşmüş beynimden bir ses daha bu soruya az vakit harcamam gerektiğini söylüyor dolayısıyla sondan bir önceki soruya gidiyorum ve bir önceki ve bir öncekine ta ki en baştaki soruya gelene kadar. Bunu yaptıkça beynimdeki seslerin sustuğunu ve yapamadıklarımı geçmemi söylediğimi hissediyorum kendime. Nasıl olsa bir sonraki sorularda puan alabilirim diyorum. Başa döndükçe boğazımdaki düğüm çözülüyor. Saate bakıyorum tekrar. Ama bu sefer gülümsüyorum. Zamanım bol ve her şey mükemmel. İlk sorumu tersten çözmeye başlıyorum içimde büyük bir sevinçle. Ben bunu yapabiliyorum! Diğer sorularının da darısı başına diye düşünüyorum. Sondan başa döndükçe de yazdıklarım siliniyor ta ki sınav kâğıdımın önümde bomboş durduğunu görene kadar. Birden vücudumun her hücresinin son derece profesyonel bir odaklanış içerisinde olduğunu hissediyorum. Bütün duyularım sonuna kadar açık. Adeta avına saldırmak üzere tetikte bekleyen bir aslanım. Avım sınavım. Birden sınav kâğıdım yok oluyor ve içimi çocuksu bir heyecan kaplıyor. Alnımdaki kırışıklık gitmiş elim rahat ve emin bir şekilde kalemimi tutuyor, sınavımda iyi yapacağımı biliyorum içimde bir yerde. Nasıl iyi yapamam ki? Aklımda bu 40 dakikalık süre zarfını 100 kere canlandırmıştım en az. Ayrıca; bunca çalışmam, koşturmam ve uykusuz gecem bir şeye değecektir herhalde. Bu sefer içimden bir ses bana sıramı bulmam gerektiğini söylüyor hâlbuki ben sırama oturmuşum bile. Heyecanımın azaldığını hissediyorum. Sandalyemi geriye itiyorum ve ayağa kalkıp sınavın girişini doğru geri geriye yürümeye başlıyorum. Bunu yaparken sıramı bulmam gerektiğine dair konuşan ses de susuyor. Kafamda sadece sınav salonunun ne kadar kalabalık olduğunu duyuyorum. Hâlbuki salon bomboş. Giriş kapısına yaklaştıkça gözümü kamaştıran ışık diniyor ve sırtımda bir rüzgâr hissediyorum. Burnuma giren hava daha temiz. Havadaki umut kokusunu içime çekiyorum ve sınav salonunun girişinden yavaş ve emin adımlarla dışarı yürüyorum…
Isabella Amram