Maccabi kahramanları anlatıyor; Beri Pardo ve Shay Nahmias

13. Avrupa Maccabi Oyunları’nda Türkiye adına bir rekor kırarak 18 madalya ile geri dönen Türk Maccabiat ekibinin kahramanları Viyana’da yaşadıklarını anlatmaya devam ediyor.

Sami MORHAYİM Spor
27 Temmuz 2011 Çarşamba

Üç öğün yemek yerine, üç öğün futbolla yaşayan ikili...

Kendilerini bildikleri günden beri yiyip içtikleri ayrı gitmeyen iki yakın arkadaş…

Sahip oldukları anıların yüzde 90’ını yeşil sahalarda olan iki futbol tutkunu…

İkisi de, Maccabiat organizasyonlarından hep başarılarla döndü. Şu ana kadar Maccabiat’larda hiç kimsenin tadamadığı duyguları yaşadılar. Ya altınla, ya bronzla; hep bir madalya ile Türkiye’ye, ailelerinin yanına döndüler. Sporda alınan bu başarıların yanı sıra, öğrenim hayatları boyunca da çevrelerindekilere hep örnek oldular. Şu an ikisi de Sabancı Üniversitesi’nde okuyor. Hem de aynı yurtta, aynı odada kalıyorlar. Şimdi, sizler de onları kendi ağızlarından dinleyin. Altın madalya yolunda sarf ettikleri çaba ve kendileri hakkında özel açıklamaların bulunduğu Maccabiat Özel Röportajı’nın keyfini çıkarın.

“İspanya, brezilya, arjantin gibi ülkelerin yahudi junior futsal ligi varken, bizim bir futsal topumuz bile yoktu”

Viyana’dan bahsetmeden önce, biraz geçmiş Maccabiat’lardan bahsedelim. İkinizin de oldukça başarılı bir Maccabiat geçmişi var, biraz bahsedebilecek misiniz?

Shay: Geçmiş Maccabiat’lardaki başarılardan bahsedeceksek, öncelikle; bizim bu başarılarımızdaki en büyük pay sahipleri koçlarımız İlker Gaon ve Rıfat Karaköy’den bahsetmemiz gerekiyor. İspanya, Brezilya, Arjantin gibi ülkelerin Yahudi Junior Futsal Ligi varken, bizim bütün sene bir futsal topumuz, gerçek boyutlarda bir antrenman sahamız bile yoktu. Buna rağmen, hem Avrupa’da üçüncülük hem de dünyada Brezilya ve Arjantin’in ardından üçüncülük aldık. İlker ve Rıfat, hiç şüphesiz bu başarının en büyük mimarlarıdır. Bugün hala futsalda Türkiye’ye ilk madalyayı getiren kadrodaki arkadaşlarımızla kardeş gibiysek bu kesinlikle onların sayesindedir. Başarı için her şeyden önce takım olmamız gerektiğini bize aşıladılar. Şalom Gazetesi aracılığıyla onlara sevgilerimizi ve saygılarımızı yolluyoruz

2007 Roma ve 2009 İsrail’e gelirsek, ikisi de bizim için çok özel anıların olduğu yerler. İki yerde de bir ilki gerçekleştirdik. Hayatım boyunca unutamayacağım heyecan ve mutluluklar yaşadım. Cemaatimizi bu kadar büyük çapta iki uluslararası bir organizasyonda onurlandırmak hepimiz için çok büyük bir gurur.

Beri: Geçmişte başarılar varsa, bu öncelikle koçlarımız İlker ve Rıfat’ın çabasının ürünüdür. 2007’de ilk madalya, 2009’da Arjantin ve Brezilya’nın arkasından yine bronz... Unutulmayacak heyecan ve mutluluklardı. Bizi bunca yıl tüm zorluklarıyla eğiten (sadece antrenman yaptırmanın çok ötesinde), bize takım olmanın ne olduğunu gösteren koçlarımız asıl emektarlardır. Bu yıl alınan başarının istikrarlı olması için kapsamlı çalışmalar yapılması gerektiğine, futsal ligine katılmak, çeşitli turnuvalarda mücadele etmek gibi projelerin hayal olmaması gerektiğine inanıyorum, tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi bizim ülkemizin de buna ihtiyacı var.??

20 yaşında iki gençsiniz; Viyana’yı saymazsak 2 kere de futsal takımlarında top koşturdunuz. Peki, koç olma fikri nereden çıktı?

Shay: Beri’yle küçüklüğümüzden beri hep teknik direktör olmayı hayal ederdik. Biz junior ve seniorken de hep aramızda bir gün birlikte Junior Futsal Takımı’nın koçları olacağımızın hayaliyle yaşadık. Bu hayal 2010 senesinin başında gerçek oldu. Menajerimiz Vedat Levi ve eski koçlarımız İlker Gaon ve Rıfat Karaköy takımca beraber olduğumuz bir akşam Beri ile beni bu göreve layık gördüklerini söylediler. Böyle bir sorumluluğu kabul edip edemeyeceğimizi sordular. Biz de seve seve kabul ettik, senelerce hayalini kurduğumuz şey gerçek olmuştu. Bu sene şampiyon olmamıza gelince… Gerçekten bir rüyaydı! Ancak şunu da belirtmeliyim ki, biz Beri’yle Sami Olo, Doğan Hanalel ve Vedat Levi’nin (adını unuttuklarım varsa affedin) başlattığı bir projenin ürünleriyiz. Onlar Junior’dan İlker ve Rıfat’ı çıkardı, İlker ve Rıfat da saydığım isimlerin onayıyla bizi… Böylece jenerasyondan devreden bir Maccabiat ailesi oluştu. Yine söylüyorum, saydığım isimler olmasaydı, biz bugün bu röportajı veremiyor olacaktık. Asıl kahramanlar onlar! Yardımcı antrenörümüz Elican Doenyas’a da ayrı bir parantez açmak lazım. Bütün sene hep bizim yanımızdaydı ve hep destek oldu.

“Futbolda heyecanı artıran her şeyin kağıt üstündeki gibi olmaması değil mi?”

?Henüz 2 sene öncesinden Junior Futsal Ekibi’nin bu kadar başarılı olacağı konuşuluyordu. İlk koçluk deneyiminizde böyle bir takıma sahip olmanız sizi nasıl etkiledi?

Beri: 95-96’lıların çoğunu tanımadığımız için biz seçmelerden daha önce çalışmaya başladık. Yaptıkları halı sahaları, Aldo Perahya maçlarını takip ettik. Hem kişilik, hem de yetenek olarak çok üst düzey insanlarla çalışma fırsatı bulduğumuz için çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Umarım bugünün küçükleri de bizim bu seneki takımımız kadar kuvvetli bir ekip olabilir.

?Takımdaki çoğu oyuncu ile günlük hayatınızda da arkadaşlık içindeydiniz. Bu da hazırlıklara bir adım önde başlamanıza olanak sağladı. Ancak, bu gibi durumlar bazen sıkıntı da yaratabiliyor. Böyle bir durumla karşı karşıya kaldınız mı?

Shay: Biz takımımızla iletişimimizi hep en üst seviyede tutmayı amaçladık. Onlara hem koçluk, hem de ağabeylik yapmak, tek paylaştığımız şeyin futsalla sınırlı kalmamasını istedik. Sonucunda da aramızda bir sevgi ve güven bağı oluştuğunu düşünüyorum. Onlar yaptığı şeyden keyif aldıkça biz de aldık. Bir yerden sonra onların mutluluğu sizin mutluluğunuz oluyor ve ‘aile’ olmuş oluyorsunuz. Aile olmanın da hiçbir olumsuzluğu yok. Bir oyuncudan, yaptığı sporu, koçunu ve takım arkadaşlarını sevmeden %100 performans göstermesini bekleyemezsiniz.

Beri: Bizim anlayışımıza göre bir takımın iyi olması sadece iyi hücum etmeyi, iyi savunma yapmayı bilmesiyle olmaz. Birbirlerini ve antrenörlerini severlerse, saygı duyarlarsa, birlik olurlarsa takım olabilirler. Gerektiği zaman arkadaş, gerektiği zaman sert bir ağabey olmak önemliydi. Oyuncular yalnızca kendileri için değil, birbirleri için mücadele ettiler. Şampiyon olunca onların sevincini görmek tarif edilebilecek bir mutluluk değil. ?

“Oyuncuyken sadece kendinizden sorumlusunuz, koç olduğunuzda bu sorumluluk on iki ile çarpılıyor”

?Bundan önceki yıllarda, sahada koçlarınızdan hep komutlar alır, gerektiği zaman azar işitirdiniz. Bu sene, sahanın dışındaki isim olmak size nasıl hissettirdi?

Shay: Gerçekten çok farklı iki olay ancak hem içinde hem de dışında bulunmuş biri olarak kesinlikle sahanın dışında olmak içinde olmaktan zihinsel ve bazen fiziksel olarak bile daha zorlayıcı olabiliyor. Oyuncuyken sadece kendinizden sorumlusunuz, koç olduğunuzda bu sorumluluk on iki ile çarpılıyor. Kendinizi, oyundakiler ve kenarda oturanlar dahil herkesin yerine koymanız, empati yapmanız, zor zamanlarda hızlı kararlar alıp çözümler üretmeniz gerekiyor. İş sadece saha içinde de bitmiyor. Dışında da bir sorumluluğumuz vardı. Ancak, tüm bunlara rağmen yaşadığınız duygular o kadar yoğun ve güzel ki, başka işten bu kadar keyif alabileceğimi sanmıyorum. Çocukları bütün sene çalıştırıyorsunuz, emek veriyorsunuz ve tüm zamanınızı harcıyorsunuz, bununla beraber bir çok şey de paylaşıyorsunuz. Sonucunda onlar da, saha içinde ve dışında kendinizden parçalar kazanıyor. Bu tarifi olmayan bir mutluluk…

Beri: Gerçekten çok yorucu bir iş. Gerek bütün senelik süreçte, gerekse turnuva sırasında her anlamda çok yorulduk, ama sahada oyuncuların hem kendi emeklerinin, hem de bizim onlara verdiğimiz emeğin karşılığını en güzel şekilde vermiş olmaları tarif edilemez bir mutluluk. Eskiye bakacak olursak, genellikle azar işiten bendim. Shay bu konuda biraz daha sessizdi. Ancak, eski koçlarım İlker ve Rıfat’ın beni sürekli uyarması, bugün bizim bu başarımızda en önemli unsur.

Saha içi, dışı karşılaştırması için ufak bir örnek vermek istiyorum; antrenörken oyuncularınızı çalıştırıp oyun anlayışınızı oyunculara aşılayabildiğinizi gördüğünüz zaman aldığınız haz, oyuncuyken çalışıp daha iyi pas attığınızı gördüğünüz zaman aldığınız hazdan o kadar daha fazla ki...?

 Siz küçüklere koçluk yaparken, aynı zamanda Open Futsal takımında da başarılı işlere imza attınız. Sizde bir kafa karışıklığı ya da konsantrasyon bozukluğu yarattı mı?

Shay: İki tarafta da mücadele etmemiz bizi fiziksel olarak çok yordu ve maalesef performansımızda doğal olarak olumsuz yönde etkiledi. Dinlenmek için neredeyse hiç zaman bulamadık. Junior’ların maçından otele döndüğümüzde Open maçının otobüsüne yetişme telaşı yaşıyorduk. Ancak, konsantrasyon bozukluğu ya da kafa karışıklığı gibi bir durum yaşamadık... İkimiz de elimizden geldiği kadar kendimizi verip katkı sağlamaya çalıştık. Antrenörümüz Metin Denizel de bize karşı çok anlayışlıydı ve destek oldu. Open  takımı gerçekten çok şanssızdı. Turnuva öncesi ve turnuva sırasında çok önemli oyuncularımız sakatlandı; ama yine de çeyrek finale kalmayı başardık. Orada da şampiyon olan Avusturya’ya yenildik.

Beri: Turnuva sırasında günde 2-3 maça gitmek çok zorlayıcıydı, dinlenmek için zaman bulmakta oldukça zorlandık; ancak ben bu durumdan oldukça mutluyum ve Shay’ın da aynı fikirde olduğunu düşünüyorum. Yorgunluk bizi olumsuz etkiledi, ancak herhangi bir karışıklığa yol açtığına inanmıyorum, maalesef yaşanan sakatlıklar da bizi asıl olumsuz etkileyen faktördü. Koçumuz Metin Denizel’in anlayışlı tavrı da bize çok yardımcı oldu, kendisine tekrar teşekkür etmek istiyorum. ?

Macabbiat’lardan saha dışındaki aktiviteler dışında da güzel anılarla dönülür. Junior Futsal takımı Viyana’da neler yaptı, ne gibi anılarla döndü?

Shay: İlk olarak açılış töreni hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. Uzunluğundan dolayı çocuklar biraz sıkılmış ve yorulmuş olsa da, City Hall’da, zamanında Hitler’in konuşma yaptığı yerde açılış töreninin yapılması tüm dünyaya verdiği mesaj açısından çok anlamlı ve gururlandırıcıydı. Juniorlar için çok kültürel etkinliklerin olduğu bir Maccabiat’tı. Anılarını çocuklara sormanız lazım, onlarla da röportajlarınızı bekliyoruz. Benim unutamadığım anılar arasında turnuvada attığımız ilk golden sonra tüm takımın ben ve Beri’ye koşup golü armağan etmesi; 9-7 yendiğimiz inanılmaz çekişmeye sahne olan İngiltere maçı; Open takımı kalecimiz Nesim’in kurtarış ve uçuşları; Beri’nin İtalya’ya attığı müthiş frikik golü ve tabi ki Junior final maçı ilk aklıma gelenler…

Beri:  Junior Futsal takımı, inançlı ve geri dönmüş İngilizleri iki kez yıkarak; finalde uzatmalarda öne geçince şampiyon olmuşçasına sevinen İspanyollara karşı maç bitmeden hiçbir şeyin bitmeyeceğini gösteren duruşu sergileyerek ve sana söyleye söyleye bitiremeyeceğim birçok anıyla geri döndü. Hepsine helal olsun, hak ettiler.

?Bir sonraki turnuvada Junior takımı Senior olacak. Koçları yine siz mi olacaksınız?

Beri: Bunun cevabını bugünden söyleyemiyorum ancak oyuncuların bize tekrar koç olmamız için baskı yapmaları çok güzel bir duygu.

Futsal dalında madalya kazandığımız senelere baktığımızda ise takımların içinde beri pardo ve shay nahmias ismi hep geçiyordu. Bu sene de, bir madalyayla, hele ki altınla dönmek nasıl bir duygu?

Shay: İlkleri gerçekleştirmek bu işin tadı tuzu da… Asıl mutluluk çocukların ve bizim yıl boyunca çalışmalarımızın, emeğimizin ve bu uğurda yaptığımız fedakârlıkların karşılığı almamız. Bu kazandığımız altını da bu kadar değerli kılan durum, madalyanın kendisi değil! Madalyaya giden süreç. Takımca tek hedefe kenetlenip, akıttıkları ter… Başarının değeri onun için ne kadar çalıştığınızla doğru orantılıdır. Bu madalya o yüzden bu kadar değerli! Bir diğer mutluluk da hepimizin hayatımız boyunca unutamayacağımız sekiz gün yaşamış olmamız. Düşünsenize Rami Kandiyoti’nin, Emre Garih’in, Deyvi Benun’un, Cem Kumru’nun, İzel Kohener’in, Roy Konfino’nun, Eytan Nahmiyas’ın, Ralf Bicaco’nun, Mark Sason’un, Vidal Arditi’nin, Sani Mesulam’ın, Elyo Elvasvili’nin, bu 12 kahramanın daha bu yaştan ilerde torunlarına anlatacak essiz bir başarı hikâyesi var. Seneler sonra ilk altın madalya konuşulduğunda bu isimler sayılacak. Bunda bizim de emeğimizin olması olağanüstü bir duygu.