“Viyana’da yaşadığım duyguları tekrar yaşamak için gün sayıyorum”

Sandy Behar da ülkemize iki bronz madalyayla döndü; ama Viyana’dan sadece bu madalyalarla dönmedi. Bir hafta içinde, hayatı boyunca hiç tatmadığı belki de hiç tadamadığı duygularla döndü. Üstündeki Ay-Yıldızlı formayla belki de, kendini TV’lerde, statlarda izlediği milli sporcular gibi hissetti. 

Sami MORHAYİM Spor
20 Temmuz 2011 Çarşamba

Madalyalar, galibiyetler, mağlubiyetler... O kadar gelip geçici ki. Biz insanlar için, bunlar hep ikinci planda olmamış mıdır? Yıllar sonra, kazanılan altınlar, bronzlar değil de; en kritik anda yaptığın vuruş ya da rakibinin gözünde gördüğün korku akılda kalmaz mı? Belki de, ilk maç öncesinde heyecan ve hırstan dökülen gözyaşları...

İşte Sandy Behar da ülkemize iki bronz madalyayla döndü; ama Viyana’dan sadece bu madalyalarla dönmedi. Bir hafta içinde, hayatı boyunca hiç tatmadığı belki de hiç tadamadığı duygularla döndü. Üstündeki Ay-Yıldızlı formayla belki de, kendini TV’lerde, statlarda izlediği milli sporcular gibi hissetti. 

Genç sporcumuzun kim olduğuna gelince de... Ulus Özel Musevi Lisesi’nde Lise 2’de okuyan ve istikrarlı bir şekilde yılsonlarında derece elde eden biri Sandy Behar. Sporda yakaladığı başarının iki katını, derslerinde de gösterebilen azimli ve çalışkan bir öğrenci. Bu sayede de, ailesinin göz bebeği. Bunu en güzel şekilde de, Hazırlık sınıfında seneyi birincilikle bitirerek gösterdi. Tabi, her sene okullararası turnuvalarda kazandığı madalyalarla sahneye çıkmasıyla da tanındı kendisi.

Şimdi, biraz da ondan dinleyelim Viyana’da geçen bir haftalık büyülü dakikaları... 

“BİZ -BADMİNTON SPORCULARI- BU OLAYIN CİDDİYETİNİ ANLADIK VE ANTRENMANLARA GELMEMEK GİBİ BİR SEÇENEĞİMİZ OLMADIĞINI BİLİYORDUK”

Viyana’daki turnuvaya hazırlanma sürecini kısaca anlatabilir misin?

İki sene önce Ulus Özel Musevi Lisesi’nde Viyana’da yapılacak Maccabiat turnuvaları için Badminton ekibi kurmak istediklerini söylediler. Bunun üzerine Ulus’taki spor hocalarım ve Maccabiat sorumluları seçmeler düzenleyerek her sınıftan belirli öğrencileri seçtiler. İlk sene yaklaşık 30 kişi seçilmişti her hafta Perşembe ve Cuma günleri çalışmalarımız vardı; fakat bu kadar fazla insan olmamız bizim için dezavantaj olmuştu. Seçilen 30 kişinin hepsi zaten gelmiyordu. Gelenler de verimli bir antrenman gerçekleştiremiyordu. Bunun üzerine bu ilk senenin sonunda bu 30 kişi içinden beşi kız, dördü erkek olmak üzere dokuz kişi seçildi. Antrenmanlara bir disiplin geleceği gerçeği bizi heyecanlandırmaya başladı. Gelecek sene daha sıkı çalışacağımızı duyurdular. Aynen dedikleri gibi de oldu. Gerçekten bu sene çok daha sıkı bir şekilde çalışmaya başladık. Biz – badminton sporcuları-  da bu olayın ciddiyetini anladık ve antrenmanlara gelmemek gibi bir seçeneğimizin olmadığını biliyorduk. Biz de bu sene çok düzenli ve gerçekten yaptığımız sporun bilincinde olarak çalıştık ve şu anki halimize gelmeyi başardık. Turnuvada da madalya kazanarak, antrenörlerimi mahcup etmemiş oldum.

İki yıl boyunca disiplinli ve ciddi bir süreçten geçtiniz. Bunun güzel yanları olduğu gibi, zorlayıcı yanları da olmuştur. Bunlardan biraz bahsedebilir misin?

Çok eğlendiğimiz zamanlar olmasına rağmen antrenmanlarımız bazen can sıkıcı da olabiliyordu. İki gün üst üste çok sıkı çalışıyorduk. Evimin antrenman yaptığımız yere uzak olması da beni olumsuz etkiliyordu. Sonuçta okulum vardı ve eve çok geç dönüyordum. Bu da, derslerimi olumsuz etkiliyordu. Tabi, zamanla buna da alıştım; ancak sınav haftalarımda antrenmanlar olması da sınavlar konusunda sıkıntı yaşamama sebep oldu. Tabi, şanslıyım ki tek problem buydu. 

 

İl ve ilçeler arası yapılan turnuvalarda da başarı göstermiş biri olarak, Viyana’ya gitmeden önce turnuvadaki hedefin neydi?  

Turnuvaya gitmeden önce gerçekten çok düzenli çalıştık, emeğimizin karşılığını almak istiyorduk. Bazen, antrenmanlara o kadar odaklanıyordum ki arkadaşlarımla aram açılıyordu. Bana sürekli, “Artık buluşamıyoruz” ya da “Bu antrenmanlar da ne zaman bitecek!” gibi sitemlerde bulunuyorlardı. Madalya hedefine gelince… Turnuvadan iki hafta öncesine kadar takım olarak diğer ülkelerle maçlara çıkacağımızı sanıyorduk. Arkadaşlarım da gayet başarılı oldukları için oraya madalya hedefiyle gidecektik. Ancak, bize bireysel olarak maçlara çıkacağımızı söylediler. Yani benim karşıma gelen kişi benim takımımdan biri olabilirdi. Bu nedenle kendimizi maçlarda biraz rahatsız hissettik. Zaten, bu durumun en büyük örneği de, 3.lük maçında en yakın arkadaşlarımdan Liora Doenyas’la yaptığım karşılaşmam oldu. Neyse ki, maç sonrasında aramızda hiçbir kırgınlık olmadı.


“İNANILMAZ BİR DUYGU!”

Turnuva öncesi hedefler netti. Madalyayla dönecektiniz. Peki, turnuva öncesinde iki bronz madalya kazanacağını hayal edebiliyor muydun?

Maccabiat Olimpiyatları’na yaklaşık 100 kişilik bir grupla gittik. Hepimizin amacı ülkemizi gururla temsil etmekti. Öyle de oldu. Futsal, basketbol, tenis ve yüzmeden en az birer madalyayla döndük. Bende kendi payıma düşeni yaptığımı ve ülkemi gururla temsil ettiğimi düşünüyorum. Bütün arkadaşlarımla yaşadığım sevinç paha biçilemez bir duyguydu. Maçları kazandıktan sonraki heyecan sadece yaşanarak anlaşılır. Zaten sen de iki sene önce bu duyguyu yaşadığın için beni de çok iyi anlıyorsundur. Okulda ya da okullararası yapılan maçlarda hiç böyle hissetmiyordum. Düşünsene, sonuçta tüm Yahudiler arasında yapılan ve dünyaca bilinen bir organizasyondasın. İnanılmaz bir duygu! Tabi, bunun üstüne de iki bronz madalya aldım demenin gururu ve bunu başarabilecek güçte olduğumu gördüğüm anki sevinç gerçekten çok başka.


Badminton ülkemiz için yeni bir spordu. Sen ve arkadaşların da ülkemizi, cemaatimizi gururlandırdınız. İki sene sonraki turnuvada da bu başarılı ekip olacak mı?

İki sene boyunca aynı antrenörle bu sıklıkta çalışırsak çok daha iyi yerlere geleceğimize inanıyorum ve bu gerçekten beni çok heyecanlandırıyor. Bu nedenle katılmayı ve aynı duyguları hissetmeyi gerçekten çok istiyorum. İki sene sonraki turnuvanın İsrail’de, yani tüm dünya ülkelerinin katılacağı bir turnuva olacağını düşünürsek... Önümüzdeki iki yılın nasıl geçeceğini çok merak ediyorum; çünkü gerçekten Viyana’da yaşadığım duyguları, tekrar yaşamak için gün sayıyorum. Doğrusu, bu günleri sayarken oldukça yorulacağım; ama gerçekten daha şimdiden çok heyecanlıyım.