Bu hafta ağımıza takılanlar

Yahudilerin bir devletinin olmasına hep sempatiyle baktım. Ama bütün bunlar benim Türkiyeliliğimi ve İstanbulluluğumu gölgelemiyor. İsrail'e ben yedekte ülkem olarak bile bakmadım. Sadece sempati duydum. Bu İsrail hükümetin icraatlarını desteklediğim anlamına gelmediği gibi onlarla mücadele içerisindeyim. MARİO LEVİ

Diğer
19 Temmuz 2011 Salı

Güncel 


İSRAİL’LE TÜRKİYE ARASINDAKİ DİPLOMATİK İLİŞKİLERİN NORMALLEŞTİRİLMESİ, İTTİFAKIN SÜRDÜRÜLMESİ ANLAMINA GELMEYECEK; DAHA ZİYADE BİR SÖYLEM DEĞİŞİKLİĞİ SÖZ KONUSU OLACAK

Türkiye’de iktidar partisinin son yıllarda siyasi hayata getirdiği istikrar, hükümete orduyu siyaset sahnesinden silme gücü verdi; ordu geçmişte eski seçkinlerden oluşan siyasetçilerin yol açtığı kaostan ‘ülkeyi kurtarmak’ için siyasete çeşitli zamanlarda müdahale etmişti. Askerlerin siyasetten silinmesi, Türkiye’nin AB üyeliğinin koşulu mahiyetinde demokratik reformlar isteyen Avrupa Birliği’nin baskılarından da kaynaklandı.

İsrail’le Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin normalleştirilmesi, ittifakın sürdürülmesi anlamına gelmeyecek; daha ziyade bir söylem değişikliği söz konusu olacak. Ticari ilişkiler, savunma dışında kötü etkilenmedi ve bu hususta muhtemelen kötüye doğru bir gidişat olmayacak. Bu nedenle esas soru şu: İsrail, niye diz çöküp özür dilemek zorunda? Özrü bir jest değil, bir geri adım ve bir zayıflık alameti sayacak olan Türk seçkinlerinin gözünde siyasi konumu itibariyle aşağılanmasının karşılığında ne alabilir?

Diğer yanda iki ülke arasındaki atmosferin iyileştirilmesi, farklı bir yoldan mümkün olabilir. İsrail, Ortadoğu’nun çeşitli alanlarında nüfuz elde etmeye ve rol oynamaya can atan Türkiye için önemli stratejik değerlere sahip. Bilhassa ‘Arap Baharı’nın ateşinde yandıktan sonra, İsrail’le işleyen ilişkiler olmaksızın ve ülkenin temel güvenini yeniden inşa etmeksizin müstakbel bölgesel süreçlerde rol oynayamayacağını Ankara da anlıyor. Bu durum apaçık ortaya çıktığı an, Erdoğan’ın İsrail’le ilgili üslubunun ne kadar hızlı değiştiğine yatıştırma politikasından yana olanlar bile şaşıracak.

Ehud Toledano - Tel Aviv Üniversitesi’nde Osmanlı ve Ortadoğu tarihi profesörü

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&Date=12.07.2011&ArticleID=1055935&CategoryID=132

·      ÇÜNKÜ BİLİYORSUNUZ, AYRIMCILIK KAVRAMI HİTLER ÖNCESİNDE BİLE AVRUPA’DA ÇOK BÜYÜKTÜ VE O ZAMANLAR YAHUDİLER ARASINDAKİ “OSMANLI BİZE YARDIM ETTİ” ANLAYIŞI VARDI, BUNU HERKES BİLİYOR

İsrail hiçbir zaman yalnız kalmadı. O kadar büyük bir İsrail lobisi var ki ABD’de, ne kadar kuvvetli olduklarını anlamanız için orada yaşamanız gerekir. Aslında bize çok da yardım etmişlerdir; mesela Türkiye’nin Ermenilerle olan probleminde İsrail lobisi hep bizi koruyordu. Fakat Mavi Marmara olayından sonra onlar da allak bullak oldu. Ben umuyorum ki bundan sonra konuşulur ve buna bir çare bulunur. Çünkü biliyorsunuz, ayrımcılık kavramı Hitler öncesinde bile Avrupa’da çok büyüktü ve o zamanlar Yahudiler arasındaki “Osmanlı bize yardım etti” anlayışı vardı, bunu herkes biliyor. Bu aslında İsrail lobisinin bizim yanımızda olması için büyük bir paydı. Umarım konuşulup yine eski ilişkilerimize döneriz.

Prof. Vamık Volkan

http://www.ntvmsnbc.com/id/25231283/

 

·      “ANNE FRANK’IN HATIRA DEFTERİ”Nİ RADYODAN SOLUKSUZ İZLEDİĞİMDE SANIRIM 9-10 YAŞLARINDAYDIM...

Anne Frank, çocukluğumun anılarından süzülüp karşıma çıkıverdi!.. Televizyonumuzun olmadığı yıllardı ve radyoda “Arkası Yarın” vardı... Dünya edebiyatının en seçkin eserleri, devlet tiyatrosunun usta sanatçıları tarafından sadece sesle bize ulaştırılırdı... Dinlerdik ve Tolstoy, Victor Hugo, Honore de Balzac, Dostoyevski, John Steinbeck, hatta Agatha Christie’nin dünyasına hayallerimizle girerdik... “Anne Frank’ın Hatıra Defteri”ni radyodan soluksuz izlediğimde sanırım 9-10 yaşlarındaydım...

Amsterdam’da oturan Yahudi asıllı Frank ailesinin edebiyata meraklı kızı... Naziler Hollanda’yı işgal ettiklerinde çareyi, baba Otto Frank’ın ofisinin arkasına yapılmış sığınakta yaşamakta bulmuş ailenin hazin öyküsü... Sığınakta yazdığı anıları, bir toplama kampında sona eren yaşamından sonra yayınlanan ve hepimize ırkçılığın korkunç yüzünü anlatan Anne Frank’ın öyküsünün beni o yaşta derinden sarstığını hatırlıyorum...

Bütün anıların yaşandığı Amsterdam’ın bir kanal boyunca uzanan Prinsengracht sokağındaki eve girdiğimde ruhumdaki ağırlığın arttığını hissetim. İki buçuk yıla yakın bir süre büyük bir umutla bu sığınakta yaşamış sonra toplama kamplarında yok olup gitmiş insanların sanki gölgelerinin arasından süzülerek yürüdüm... Kullandıkları mutfağa dokundum, gökyüzünü görebildikleri tek pencereden dışarının nasıl göründüğünü anlamaya çalıştım...

Nefretin... Ayrımcılığın... Şiddetin... Ne anlama geldiğini bir kez daha fark ettim...

Ardan Zentürk

http://www.stargazete.com/yazar/ardan-zenturk/islam-dusmanligi-haber-366477.htm

 

·      AĞIRLIKLI OLARAK MÜSLÜMAN FAKAT ARAP OLMAYAN BİR ÜLKENİN İSRAİL’LE İŞBİRLİĞİ ANLAŞMALARI İMZALAMASI NEDEN ARAP MİLLİYETÇİLİĞİNE MOMENTUM KAZANDIRSIN Kİ?

Ağırlıklı olarak Müslüman fakat Arap olmayan bir ülkenin İsrail’le işbirliği anlaşmaları imzalaması neden Arap milliyetçiliğine momentum kazandırsın ki? Niçin Araplar diğer şeyler sabitken milliyetçilikten nefret etsinler de, örneğin Endonezya İsrail ile işbirliği anlaşması imzaladığı zaman ona sarılsın? Ve niçin ‘’ağırlıklı olarak Müslüman fakat Arap olmayan’’ tanımlaması? Bunun anlamı, ağırlıklı olarak Müslüman ve Arap olan ülkelerin İsrail ile işbirliği anlaşmaları imzalamaları halinde Arapların milliyetçilikten çekinecekleri midir? Niçin Arap ülkeleri İsrail ile anlaşmalar imzalayabilir de Arap olmayan Müslüman ülkeler imzalamamalılar? Araplar acaba Arap olmayan fakat Müslüman bir ülke, Hristiyan, Şintoist veya Budist ülkelerle işbirliğinde bulunsa milliyetçiliğe başvuracaklar mıdır? Önemi yok sayın bakan, Arap milliyetçiliğinin, ağırlıklı olarak Müslüman fakat Arap olmayan bir ülkenin İsrail ile işbirliği olsa da olmasa da, mevcut olması için birçok iyi nedeni vardır. Fakat Sayın Bakan, lütfen aklınızda tutun ki, hükümetiniz İsrail ile kılıçları çekti diye Hamas Arap milliyetçiliğini terk etmedi. Örnek olarak Arap milliyetçiliğinin tepe değerine yükselmesinin, Osmanlı Türkleri 1492’de İspanya’dan sürgün edilen Yahudileri karşılarken değil, henüz İsrail Devleti mevcut olmadığı sırada Osmanlı Devleti’nin (ağırlıklı olarak Müslüman fakat Arap değil) çökmesi sırasında meydana geldiğini Uluslararası İlişkiler 101’de görebilirsiniz. 1960’ların sonlarına ve 1970’lerin başlarına, Türkiye’nin henüz İsrail ile tam manasıyla diplomatik ilişkileri olmadığı zamanlara da bakınız.

Burak Bekdil

http://www.hasturktv.com/arsiv/2463.htm

 

·      'BAŞKALAŞTIRIP, ÖTEKİLEŞTİRİP 'İÇİMİZDEKİ DÜŞMAN' SANDIĞIMIZ VE DE 'AZINLIK' DİYEREK KENDİMİZİ SANKİ MATAHMIŞ GİBİ 'ÇOĞUNLUK' HİSSETMEMİZİ SAĞLAYAN, ERMENİ, RUM, YAHUDİ, KÜRT, ARAP VB. VATANDAŞLARIMIZDAN YA DA HATTA KENDİNİ 'BEYAZ TÜRK’ YA DA 'BAŞKA' VEYA 'BİZDEN DEĞİL' DİYEREK ÖTEKİLEŞTİRDİĞİMİZ ETNİK VEYA 'İNANÇ GRUPLARINDAN' MISINIZ?

Önce, benim gibi olmayan hakkında şu formülüme inanıyor muyum diye sordunuz mu? 1. Ötekini tanı, 2. Ötekine saygı duy, 3. Ötekinin öyle olma halini sadece gör (İngilizcedeki ‘acknowledge’). Avatar ya da Joy Luck Club filmindeki gibi “I see you!” diyebiliyor musunuz?

'Başkalaştırıp, ötekileştirip 'içimizdeki düşman' sandığımız ve de 'azınlık' diyerek kendimizi sanki matahmış gibi 'çoğunluk' hissetmemizi sağlayan, Ermeni, Rum, Yahudi, Kürt, Arap vb. vatandaşlarımızdan ya da hatta kendini 'Beyaz Türk’ ya da 'başka' veya 'bizden değil' diyerek ötekileştirdiğimiz etnik veya 'inanç gruplarından' mısınız, veyahut da başka 'cinsel yönelimlerden' misiniz? 

Birindensiniz ya da birkaçının karışımısınız büyük olasılıkla. 'Öteki dediğimiz'den bir iyilik görmediniz mi? Ya da siz onların kim olduğunu kurcalamadan yardım elinizi onlara uzatmadınız mı? 

Yusuf Eradam

http://www.t24.com.tr/yusuf-eradam/kose-yazisi.aspx?author=64&article=3930

 

·      NEDENSE KURALARI HEP RUM, YAHUDİ, ERMENİ ECZANELERİ KAYBEDİYOR. BİZİM AMCALAR DA KAYBETTİ

Apoyevmatini her ne kadar 1925’te kurulduysa da, onu gazeteci olarak sorumluluğunu yüklenen kişi çok deneyimli, ta Osmanlı döneminde kendi gazetesini yayınlamış, diyebilirim ki belki Türkiye’nin en iyi gazetecisiydi; Kavalieros Markeizos. Onun için Apoyevmatini’nin bir de geriye doğru bir tarihi var. Sahipleri benim babamın amcaları Andonis ve Konstandinos Vasiliadis. Ama onlar Galatasaray mezunu eczacılar. 1923’te çıkan bir yasayla bir mahallede iki eczane olması yasaklanıyor. Çünkü o dönemde eczaneler ilaç satmıyorlar, ilaç imal ediyorlar. Bu nedenle bir mahallede iki eczane yasaklanıyor ve iki, üç tane varsa kura çekiliyor. Nedense kuraları hep Rum, Yahudi, Ermeni eczaneleri kaybediyor. Bizim amcalar da kaybetti.

……….

Bakın, benim gazeteciliğe yönelmemin nedeni Peyami Safa’dır. Onun yazdığı iki yazı var, size de okuyayım. Milliyet Gazetesi 3 Temmuz 1958, başlık; Bizden Olduklarını Söyleyenlere. “Biz de buradayız, sizdeniz” diyenlere yazı yazıyor Peyami Safa. “Acaba nimetleriyle beslendikleri toprağımıza bağlı sizin gibi bizden olduklarına şüphe etmek istemediğimiz vatandaşlar bir kaçtan ibaret olmasın. Herhangi bir azınlık mensubu vatandaşımız arada bir cemaat diliyle de konuşabilir. Ona bu hakkı çok görenlerden değiliz. Fakat Türkçe’yi boykot etmişcesine vatanın dilini konuşmayan, konuşanlara da öfkeli bir dikkatle bakanlar azınlık mensuplarının bu toprağa bağlılıklarına bizi nasıl inandırabilirsiniz?” diyor. Düşünebiliyor musunuz, 1955’in üzerinden iki yıl bile geçmemiş, Beyoğlu’nda kırık cam parçaları duruyor, bir Rum bir Türk’e ters ters bakacak. Mümkün mü? O dönemde anneler çocuklarıyla gezmeye gittikleri zaman elinden tutmazdı, omzundan çevirir eliyle ağzını kapatırdı, yolda Rumca konuşmasın diye. Arkasından 5 Temmuz 1958’te yazdığı “En kestirmesi” yazısı var. “Kestirme bir yol vardır. Bu toprağa bağlılıklarından emin olmadığımız Rum gazino dükkan ve mağazalarıyla toptan alakayı kesmek. Bizden olmayanlara bu memlekette nefes aldırmamanın çaresi onların gelir kaynaklarını besleyen iktisadi gelir kaynaklarına basmaktır.” Bu iki yazı benim tepemi attırdı. Aynı gün oturup cevap yazdım Peyami Safa’ya. “Türk efkarı umumiyesini Rum vatandaşlar aleyhine kışkırtma politikası neden?” diye sordum.

Mihail Vasiliadis

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&Date=&ArticleID=1056317&CategoryID=79

 

·      İSRAİL TOPLUMU KAYITSIZLIĞININ, UMUTSUZLUĞUNUN VE İLGİSİZLİĞİNİN İÇİNE KIVRILANA DEK EN ÇEKİŞMELİ UMUMİ İHTİLAFIN SEBEBİ OLAN KONU, ŞİMDİ KNESSET’İN BUGÜNE DEK GEÇİRDİĞİ EN USÜLSÜZ KANUN VASITASIYLA BİR TABUYA DÖNÜŞTÜ

Artık sadece yerleşimlerin yarattığı zararı belirleyici kabul edenlere değil, aynı zamanda içinde yaşadıkları ülkenin ve toplumun karakteri için endişe edenlere de boykot çağrısında bulunuyoruz. Boykot, boykot ve boykot. Sadece adaletsizliğin ürünlerini değil adil olmayan rejimi de... Bu yasa şimdi boykot edilmeli.

Başsavcı duraksıyor mu? Umursayan halk onun gibi duraksamamalı. Bu anlamda Boykot Yasası’nın, türünün, onu önceleyenlerin ve onu takip eden yasaların gerçekte bir değeri var. Bunlar çoğaldıkça, kızgınlık ve protesto daha çok patlak verecek. Belki sonunda, onlar adına ve onlara yapılanlar ışığında İsraillileri kayıtsızlıklarından uyandıracaktır.

Bu yerleşimlerle ilgili değil. Şimdi yalnız gözden ve gönülden uzak işgal topraklarında neler olduğundan bahsetmiyoruz. Artık eve yaklaştı ve bu ev yanıyor.

Bu Boykot Yasası’nın yalnız bir önemli tarafı var. İsraillilere ne deyip diyemeyeceklerini gösteriyor. İsrail toplumu kayıtsızlığının, umutsuzluğunun ve ilgisizliğinin içine kıvrılana dek en çekişmeli umumi ihtilafın sebebi olan konu, şimdi Knesset’in bugüne dek geçirdiği en usülsüz kanun vasıtasıyla bir tabuya dönüştü. 

O şekilde İsrail’in en kayda değer varlığı, açık ve demokratik bir toplum oluşu yok ediliyor. İsrail’in Amerika ve Avrupa’daki dostları bunu anlıyor, fakat İsrail halkı bunu anlamanın yakınından bile geçmiyor. Tek kullanımlık bebek bezlerinin fiyatı hala, Knesset’in İsrail’deki kamusal söylemi sardığı nefes aldırmayan bezlerin bedelinden daha çok heyecan uyandırıyor. 

Gideon Levy

http://www.stargazete.com/yazar/gideon-levy/demokrasiyi-boykota-boykot-haber-366762.htm

 

·      İSRAİL'E BEN YEDEKTE ÜLKEM OLARAK BİLE BAKMADIM

Yahudilerin bir devletinin olmasına hep sempatiyle baktım. Ama bütün bunlar benim Türkiyeliliğimi ve İstanbulluluğumu gölgelemiyor. İsrail'e ben yedekte ülkem olarak bile bakmadım. Sadece sempati duydum. Bu İsrail hükümetin icraatlarını desteklediğim anlamına gelmediği gibi onlarla mücadele içerisindeyim.

Mavi Marmara olayında ne kadar kendimi kötü hissettiğimi anlatamam. Çok üzücü bir olaydı. Ölen insanlara çok üzüldüm. Ancak beni çok üzen bir şey daha vardı. Bu yapılanın geleneksel Yahudi ahlakına ve zekâsına yakıştıramadığım için utançla karşıladım. Siz yıllarca mazlum olarak yaşadınız, zalim olamazsınız, olmamalısınız. Mavi Marmara'da Türkiye'nin yanındaydım. Bu ahlakî bir duruştur. Fransa'da J-koll diye bir hareket başladı. Sadece Yahudi entelektüellerin yer aldığı bir hareket. İngiltere'de, Amerika'da da benzeri hareketler var. Ayrıca İsrail'de de benim gibi düşünen çok insan var. Yakında o harekete katılacağım. İki devletli çözüm istiyoruz. İsrail'in yayılmacı politikasının karşısındayız. Ben birlikte yaşanılabileceğini düşünüyorum.

Mario Levi

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1159032&title=israil-yedek-ulkem-bile-degil&haberSayfa=1

 

·      TÜRKİYE VE İSRAİL’DE MEVCUT İKTİDARLAR İŞBAŞINDA OLDUKLARI SÜRE BU İLİŞKİNİN SEVGİ İLİŞKİSİ OLAMAYACAĞI AŞİKAR

İsrailli sağcı ve dincilerin hoşuna gitmeyebilir ancak, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin kopma noktasında seyretmesinin -özellikle de Ortadoğu’daki dengelerin altüst olduğu bir sırada- stratejik açıdan faydadan çok zarar getirdiğini İsrail ordusu da anlamış görünüyor. İsrail basınında çıkan haberler buna işaret ediyor.

Yazdıkları genelde doğru çıkan Haaretz gazetesinin konuyla ilgili son haberine göre, İsrail ordusu -Dışişleri Bakanı Liebermann’ın popülizm kokan “ulusal onurumuz zedelenir” çıkışlarına rağmen- Mavi Marmara baskını için “yasal sorumluluk getirmeyecek şekilde” Türkiye’den özür dilenebileceğine inanıyormuş.

…………

Bu durum karşısında, bu kez bizdeki dincilerin hoşuna gitmese de,  İsrail ile ilişkiler Türkiye açısından da önem kazanıyor. Bu ilişkilerin bozuk olması Ankara’nın bölgesel etkinliğini azaltmakla kalmıyor, Batı ile ilişkilerini de etkiliyor.

Tabii testi kırıldı ve yapıştırılacak olsa bile çatlakları gizlemek mümkün olmayacak. Kısacası, Türkiye ve İsrail’de mevcut iktidarlar işbaşında oldukları süre bu ilişkinin sevgi ilişkisi olamayacağı aşikar. Fakat stratejik nedenlerle bu ilişkilere tekrar bir “işlevsellik” kazandırmanın gereği iki ülkede de hissediliyor.

Uluslararası ilişkiler insanların arasındaki ilişkilerden farklı bir mantığa dayanır. “Çifte standart” suçlamasını çok seven bir milletiz. Ancak, dünya da sanıldığı kadar ideal bir dünya değil. Libya konusuna bakın. Başta nerdeydik, bugün neredeyiz. Bunu görmek bile ne demek istediğimizi anlamak için yeterli olmalı.

Semih İdiz

http://dunya.milliyet.com.tr/israil-ordusundan-gercekci-bakis/dunya/dunyayazardetay/18.07.2011/1415599/default.htm

 

·      "ŞURAT HADİN, YAHUDİ HAKLARI KONUSUNDA MÜCADELE ETMEK VE İSRAİL DEVLETİ’Nİ KORUMAK AMACIYLA YOLA ÇIKMIŞTI.TERÖRİZMLE MÜCADELE, FAALİYETLERİMİZİN BİR KISMIYDI. YAHUDİ HAKLARI İÇİN MÜCADELE, İSRAİL'İN GAYRİ MEŞRULAŞTIRILMASI VE İSRAİL ASKERLERİNE ZARAR VERİLMESİNİ ÖNLEMEK DE İŞİMİZİN ÖNEMLİ KISIMLARIDIR"

Şurat HaDin'in son 2. Özgürlük Filosu'yla ilgili rolüne gelince; bunu kendisi 'Amerika, Avrupa ve Asya'da Filo'ya yardımcı olan ya da destekleyen gruplara karşı hukuk yollarına başvuracakları tehdidini kullanarak Filo'yu engellemek için aylardır çalıştıklarını' söyleyerek açıklıyor. Örgütün kurucusu ve başkanı olan Nitsana Darşan-Leitner, bu konuda, 'Onlara çok farklı yönlerden saldırdık. Zor ve çok çalışma gerektiren bir işti. Ama sonunda başardık.' diyor. Bayan Leitner'in 'çok farklı yönlerden saldırdık' cümlesinin altında elbette Filo gemilerini sigortalayan büyük sigorta şirketleri, denizcilik hizmetleri veren kuruluşlar, şirketler ve başkalarına dönük 'Onlarla işbirliği yaparsanız terörizme yardımcı olursunuz; bunun bedelini ödersiniz' şeklindeki tehdit yatıyor. İlgili şirketler, kuruluşlar da bu tehdidi ciddiye alarak, başlarına gelebilecekleri hesaba katarak sonuçta Filo'yla ilgilerini kesmiş bulunuyorlar. Ayrıca örgütün Yunan makamlarına başvurarak Filo gemilerinin denize açılmaya uygun olmadıklarını beyanla bunları engellemelerini talep ettiği de ortaya çıkmış bulunuyor. Kısacası, Yunan hükümetinin Filo'ya karşı aldığı olumsuz tavırda Şurat HaDin başrolü oynamış oluyor. Bayan Leitnet, gazetelere verdiği son demeçte "Şurat HaDin, Yahudi hakları konusunda mücadele etmek ve İsrail devletini korumak amacıyla yola çıkmıştı. Terörizmle mücadele, faaliyetlerimizin bir kısmıydı. Yahudi hakları için mücadele, İsrail'in gayri meşrulaştırılması ve İsrail askerlerine zarar verilmesini önlemek de işimizin önemli kısımlarıdır." diyor. 6 çocuk annesi Bayan Leitner, amaçlarını böyle açıklıyor.

İsrail'in milletlerarası hukuk arenasındaki özel sivil kolu Şurat HaDin, işte böyle bir örgüt ve böyle bir başkana sahip. Bunları bilmek gerekiyor. Bakarsınız bir gün bizim karşımıza da çıkabilirler.

Fikret Ertan

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1159409&title=surat-hadin-israilin-bilinmeyen-uzun-kolu

 

·      DÖNMELER HAKKINDAKİ KOMPLO TEORİLERİNİ VE KARALAMALARI YARATAN 1908’DEN BAŞLAYIP CUMHURİYETE KADAR UZANAN DEVRİMCİ GELENEK DEĞİLDİR

Dönmeler hakkındaki komplo teorilerini ve karalamaları yaratan 1908’den başlayıp cumhuriyete kadar uzanan devrimci gelenek değildir. Fransız Devrimi ve Ekim Devrimi sonrasında olduğu gibi, devrimden rahatsız olan kesimler bu hurafeleri yaymışlardır. Baer’in söylediklerinin aksine bu süreçte İngiltere ve İstanbul’daki başkonsolosluğu önemli bir rol oynamıştır. Baer’in mağdur ilan ettiği İslamcı hareketler bu türden komplo teorilerini hem kullanmış hem de yaymak için ellerinden geleni yapmıştır. Aynı çevreler söz konusu faaliyetlerini cumhuriyet devriminin ardından da sürdürmüş ve Baer’in “ırkçı milliyetçi” diye nitelendirdiği cumhuriyetin kurucusunun da bazen açık bazen gizli bir biçimde Dönme olduğunu iddia etmişlerdir. Atatürk’ün bu türden söylentilere verdiği yanıt günümüzde Dönme avına çıkanları ve sıkılmadan cumhuriyeti feodal bir imparatorluktan daha baskıcı ilan edenleri utandıracak niteliktedir: “Benim için de bazı kimseler, Selanikli olduğumdan, Yahudi olduğumu söylemek istiyorlar. Şunu unutmamak lazımdır ki, Napolyon da Korsikalı bir İtalyan’dı. Ama Fransız olarak öldü ve tarihe Fransız olarak geçti. İnsanların içinde oldukları cemiyete çalışmaları lazımdır”.

Haluk Hepkon

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1056457&Date=18.07.2011&CategoryID=40

 

Netten okuyun /tıklayın

·      Yaffo Pişpeşuk -Bit pazarına nur yağıyor – RAFAEL SADİ

http://www.hasturktv.com/israilde_gundem/2464.htm

 

·      Nostaljik bir üçlü aşk hikâyesi: Ben, pikabım ve plaklarım – ALBERTO MODİANO

http://egoistokur.com/nostaljik-bir-uclu-ask-hikayesi-ben-pikabim-ve-plaklarim/

 

·      Hep Bir Filistinli Arkadaşım Olsun İstemiştim - NİR (ŞOKO) COHEN / Tercüme : RAFAEL SADİ

http://www.hasturktv.com/israilde_gundem/2479.htm

 

·      Hitler'le dalga geçmenin dayanılmaz hafifliği

http://www.cnnturk.com/2011/kultur.sanat/sinema/07/04/hitlerle.dalga.gecmenin.dayanilmaz.hafifligi/622056.0/index.html

 

Netten izleyin

·      "TURKISH PASSPORT" HAYATIN İÇİNDEN HABERTURK BÖLÜM 1/2

http://www.dailymotion.com/video/xjvnu2_turkish-passport-hayatin-icinden-yaz-haberturk-bolum-1_shortfilms

 

http://www.dailymotion.com/video/xjvojb_turkish-passport-hayatin-icinden-yaz-haberturk-bolum-2_shortfilms

 

·      AMOR EN LA ZINGANERIYA!

IYT'a bağlı Bat-Yam Kültür Kulübü’nün 17/18-Eylül’de sahneye koyacağı AMOR EN LA ZINGANERIA müzikalinin tanıtım filmi

http://www.youtube.com/watch?v=JQjlvNvhUWo

 

·      LADİNO - LAS KONTADERAS

http://www.youtube.com/watch?v=RRqJ9MzE12M

 

·      MOŞE KAMHİ BLOOMBERG TV'DE

http://www.hasturktv.com/turkiyede_bugun/2473.htm