Mavi diyarların yaşam sınavı

Gelecekte, yaşayan denizlere ve balıklara sahip olmak istiyorsak, bugünden dersimize iyi çalışmalı ve mavi hazinelerimizi acilen koruma altına almalıyız.

Çevre
22 Haziran 2011 Çarşamba

Talya ENRİQUEZ ROMANO

 

Geçtiğimiz Cuma günü ülke çapındaki tüm ilk ve ortaöğretim okullarında yılsonu karnesi telaşı hakimdi. Bütün dönem boyunca matematikten tarihe, fizikten edebiyata farklı derslere katılmış öğrenciler, dört aylık çalışmalarının karşılığında nasıl değerlendirildiklerini merak ediyorlardı.  Karneler dağıtılırken öğrencilerin aklından binlerce soru geçiyordu; acaba Osmanlı Tarihi’nin Yükselme Devri’yle ilgili dönem ödevi öğretmenin istediği gibi olmuş muydu? Geometri sınavında formülün tamamını yazamadıysa da öğretmen yarım not vermiş miydi? Bu kadar çalışmanın sonunda bari bu sene Takdir ya da Teşekkür alabilecek miydi?  Peki ya, matematikten zayıf aldığını akşam evde babasına nasıl anlatacaktı?

Haziran ayı, öğrenciler için olduğu kadar çevre için de önemli bir ay. Her yıl 5 Haziran’da kutlanan Dünya Çevre Günü ve 17 Haziran Dünya Çölleşme Günü’ne ek olarak; 2008 yılından beri kutlanan Dünya Okyanus Günü dünyamızın üçte ikisini kaplayan okyanuslarla ilişkimizi gözden geçirmek için kaçırılmaz bir fırsat sunuyor.  Soluduğumuz her iki nefesten birini temizleyen, dünya çapında yüz milyonlarca insana geçim kaynağı sağlayan, dünya ekonomisinin temelini oluşturan gemi ticaretinin merkezi olan okyanusları koruma karnemizi çıkarsak alacağımız not ne olurdu, hiç düşündünüz mü?

Okyanuslardaki çöp bölgesi

Tahmin edilebileceği üzere, okyanusları korumakla ilgili balık çeşitliliğinden kirliliğe tüm alanlarda insanlık olarak sınıfta kalmaktayız. Okyanusun ortasında, geri dönüştürmek yerine bir kere kullanıp çöpe fırlattığımız plastik torba ve şişeler, balıkçıların avlanma işleri bittikten toplamaya üşenip denizde bıraktığı ağlar vb. atıklardan oluşan “yüzen bir çöp çorbası” yarattığımızın kaçımız farkındayız? Amerika Birleşik Devletleri’nin en büyük eyaleti olan Teksas’ın iki katı büyüklüğünde olan Büyük Pasifik Çöp Bölgesi’ndeki atıklar, okyanus akıntıları nedeniyle bu bölgede toplanıyor ve her yıl binlerce balık, kuş ve deniz kaplumbağasının ölümüne neden oluyor. 200’ün üzerinde canlı türünü etkileyen bu bölgeden şans eseri canlı çıkabilen balıklar ise daha sonra balıkçılar tarafından avlandıklarında, bu balıkları yiyen insanlar plastik ve diğer zararlı atıklardan zehirlenme riskiyle karşı karşıya kalıyor.

Peki, üç tarafı denizlerle kaplı ülkemizde durum nasıl diye soracak olursak, son yıllarda artan deniz kirliliği sorunu göze çarpıyor. Akdeniz ve Ege’nin birbirinden eşsiz koylarında yapılan mavi yolculuklar, her yıl ülkemize 700 milyon dolarlık döviz girişi sağlıyor. Fakat ne yazık ki, denizlerimizdeki artan kirlilik sebebiyle mavi yolculuklar giderek mavi kâbusa dönme tehlikesiyle karşı karşıya. Motor yat ve tur teknelerinden dökülen kızartma yağlarından şampuana, bulaşık suyundan motor yağlarına her türlü atık su, denize karışıyor ve deniz yaşamına zarar veriyor. Dünyanın yelkencilik ve yelken eğitimine en elverişli bölgelerinden biri sayılan Göcek Körfezi’ndeki koylar, bu pis sular nedeniyle yok olmak üzere. Göcek’in yanı sıra, yerli yabancı birçok ünlünün ve deniz meraklısının gözdesi olan Türkbükü, Bodrum, Gökova, Fethiye ve Ölüdeniz’deki 40’tan fazla koy da geçtiğimiz senelerde kirlilik ve çarpık yapılaşma nedeniyle kaybedildi.  

Kızartma yağından tekne yakıtı

Tablo pek iç açıcı olmasa da umutsuzluğa kapılmaya gerek yok. Göcek’te 2010 yazında başlatılan Mavi Kart sistemi çerçevesinde tekneler atık sularını ayrı bir pis su tankında biriktirerek belirlenen istasyon ve atık su tankerlerine boşaltmak zorundalar. TURMEPA tekneleri aracığıyla toplanan atık sular, daha sonra belediye tarafından arıtılarak bahçe ve çiçek sulamalarında kullanılıyor. Ülkemizin saklı cennetlerini kurtarmakta yetkililerin düzenli denetimlerinin yanı sıra denizcilere de büyük sorumluluk düşüyor. Bulaşık deterjanı ve şampuan alışverişlerinde denize zarar vermeyen bitki özlü olanlarını tercih ederek ve bunları mümkün olduğunca az kullanarak ilk adımı atmak mümkün. Buna ek olarak kızartma yağlarını denize dökmek yerine bir kapta biriktirmek daha deniz dostu bir seçenek olarak göze çarpıyor. Biriktirilen kızartma yağlarının dönüştürülmesiyle elde edilen yakıtlar, Avrupa’nın birçok ülkesinde arabalarda benzine alternatif olarak kullanılıyor. Hatta Fransız bilim adamları, son yıllarda yaptıkları çalışmalar sonucunda kızartma yağlarından tekne motoru yakıtı ürettiler. Çevre bilincinin deniz tutkusuyla birleşmesi, Fransa örneğinde görüldüğü gibi denizin korunması konusunda yaratıcı çözümler doğurabiliyor.

Denizlere verdiğimiz zararlar ne yazık ki kirlilikle sınırlı kalmıyor. Aşırı balıkçılık nedeniyle, mavi diyarların ana sahipleri olan balıkları tarihte görülmemiş bir hızla avlıyor ve yok ediyoruz. Çin’de geleneksel düğün yemeği kabul edilen “Köpek Balığı Yüzgeci Çorbası”nın yapımı için her yıl 100 milyon köpek balığı yüzgeçleri kesildikten sonra tekrar denize atılıp öldürülüyor. Benzer bir şekilde, Akdeniz’in en önemli balık türlerinden biri olan orkinos da Japonların ünlü yemeği suşi nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Birlemiş Milletler uzmanları, bu hızla balık avlamaya devam edersek, 2050 yılında denizlerde hiç balık kalmayacağına dair bizi şimdiden uyarıyor.  

Uluslararası Doğa Koruma Birliği’nin tükenme riski altındaki türlerle ilgili her yıl güncellediği Kırmızı Liste’ye göre başta lahoz, lüfer, levrek gibi Şabat ve bayram sofralarımızın vazgeçilmez balıkları olmak üzere; palamut, orfoz, kalkanın da aralarında bulunduğu pek çok ticari balık türünün nesli tehlike altında. Bunun başlıca sebebi balıkların yavruyken avlanıyor olmaları. Üreme boyuna gelen balıklar her yumurtlamada binlerce yavru verebilirken, küçükken avlanan balıklar için bu söz konusu değil.  Üreyemeden avlanan bu balıkların stokları yenilenemediği için de nesilleri tehlike altına giriyor.

Greenpeace Akdeniz, geçtiğimiz Kasım ayında Tarım Bakanlığı tarafından belirlenen yasal balık avlanma boylarını bilimsel üreme boylarına uygun olarak yeniden düzenlenmesi ve yavru balık avının yasaklanması amacıyla “Seninki Kaç Santim?” isimli bir kampanya başlattı. Kampanyaya, facebook, twitter ve diğer internet mecraları aracılığıyla 500 bine yakın kişiden destek geldi.  Ayrıca binlerce kişi Greenpeace’in Kırmızı telefonu aracılığıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nı arayarak, bakanlık yetkililerinden öncelikle kalkan, orfoz, levrek, lüfer, palamut türleri olmak üzere avlanma boylarının bilimsel verilere uygun olarak değiştirilmesini talep ettiler. Şimdi gözler, 21 Haziran’da toplanan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Danışma Kurulu toplantısında yapılan değerlendirmenin sonucunun basına açıklanmasına çevrilmiş durumda.

Biz ne yapabiliriz?

Peki, devlet yetkilileri ve sivil toplum kuruluşlarından konuya sahip çıkmasını isterken, bizler iş dünyası ve bireyler olarak üzerimize düşeni ne kadar yapıyoruz? Biz milyonlarca tüketici tek bir güç olarak “Üreme boyuna gelmemiş yavru balıkları satın almayacağız” diye bir karar versek ve bu kararının arkasında dursak, satamayacağını bile bile balıkçılar bu balıkları avlar mı? Bu noktadan yola çıkan Fikir Sahibi Damaklar’ın liderliğinde Les Otttomans, Ulus 29, The House Cafe, Istanbul Doors Grubu’nun da bulunduğu birçok restoran ve otel, üreme boyuna gelmemiş 24 santimden küçük lüferleri menülerinde bulundurmayacaklarına dair taahhüt verdiler.

İnsanlık olarak deniz ve okyanusları koruma sınavından zayıf not aldığımız su götürmez bir gerçek. Önümüzdeki yaz dönemi boyunca, hem denizlerimizi temiz tutmak ve hem de 1 Eylül’de yeniden başlayacak olan avlanma sezon kadar avlanma boylarıyla ilgili tutumumuzu değiştirmek için bir şansımız var. Gelecekte, yaşayan denizlere ve balıklara sahip olmak istiyorsak, bugünden dersimize iyi çalışmalı ve mavi hazinelerimizi acilen koruma altına almalıyız.

Dünya okyanus günü

Dünyanın mavi hazineleri okyanusların korunmasına dikkat çekmek amacıyla 2002 yılından beri The Ocean Project (Okyanus Projesi) ve World Ocean Network (Dünya Okyanus Ağı) tarafından kutlanan Dünya Okyanus Günü 2008 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 8 Haziran olarak kabul edildi. Her yıl Haziran ayı başında deniz ve okyanusları tehdit eden sorunlara dikkat çekmek amacıyla etkinlikler dünya çapında etkinlikler yapılmaktadır. Gençlerin bu alandaki önemini vurgulamak amacıyla 2011 ve 2012 yıllarının teması “Gençlik: Değişim İçin Yeni Dalga” olarak kabul edildi.