Bu hafta ağımıza takılanlar...

“Bir sabah uyandık, megafonlarla bir ses duyduk. Babam ‘darbe oldu’ dedi. Biz darbenin ne demek olduğunu anlamamıştık. ‘Yani ihtilal’ dedi. Hemen gitti bayrağı çıkardı, ‘Baba niye bayrak?’ diye sordum. 6 Eylül’de de bizim ev cadde üstündeydi, hemen babam bayrakları asmıştı. Biz Yahudiydik, 6 Eylül’de komşular ‘bunlar Rum değiller’ dediler ‘onların Türkçesi çok düzgün ve tüm arkadaşları da Müslüman’. Bizim eve ne taş atmışlardı ne bir şey.” KLARA LEVİ

Diğer
8 Haziran 2011 Çarşamba

 - Genç Hayat Vakfı’nın Sözlü Tarih Projesi

 

Güncel

GEMİLER, HAZİRAN SONUNDA YOLA ÇIKMASI PLANLANAN BÜYÜK BİR FİLOYLA GAZZE’YE Mİ ULAŞMAK İSTİYOR? BIRAKIN ULAŞSINLAR

İsrail’in mevcut kalıpların dışına çıkarak düşünmesi ve Gazze’yle ilgili yeni bir yaklaşım bulması lazım. Gemiler, Haziran sonunda yola çıkması planlanan büyük bir filoyla Gazze’ye mi ulaşmak istiyor? Bırakın ulaşsınlar. Gemiler denizde denetlenmeli ve silah bulunmazsa Gazze’ye ulaşmalarına izin verilmeli. Aramaya zor kullanarak direnen gemilerse, El Ariş’e yönlendirilmeli.

Şu an zayıf durumdaki Mısırlılar, kendilerini ayaklarından vurdular. Mübarek, bu tuzağa düşüp Gazzelilerin sorumluluğunu üstlenmek istemiyordu. Generallerin liderliğindeki yeni rejimse, İhvan’ı yatıştırmak için bu adımı attı. Hamas da kısa vadede diplomatik-psikolojik başarı kazandı. Bu ayrıca İsrail-Mısır ilişkileri açısından kötü bir işaret, zira Mısırlılar İsrail’le imzalanan bir anlaşmayı açıkça çiğnedi. Fakat uzun vadede İsrail, olsa olsa kazançlı çıkacaktır.

Alex Fishman

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&Date=31.05.2011&ArticleID=1051197&CategoryID=132

İSRAİL ÜSTÜNDE BASKI OLUŞTURULMASINA DA HİÇ KARŞI DEĞİLİM, YETER Kİ BASKI ORANTISIZ VE DUYGUSAL OLMASIN, BİZİ İSTEMEDİĞİMİZ YERLERE SÜRÜKLEMESİN

Kaldı ki Türkiye’nin de bölgede yeni bir gerilime değil istikrara ihtiyacı var. Ankara’nın sorunlara taraf olmamak, çözümlere katkıda bulunmak için İsrail ile olan ilişkilerini normalleştirmesi şart. Bunun da koşulları belli. İsrail’in geçen yıl düzenlediği operasyondan doğan can ve mal kayıpları yüzünden özür dilemesi ve tazminat ödemesi gerekiyor. Üstelik İHH da özünde bir insani yardım örgütü. Onlar için asıl öncelik Gazze’de yaşayan insanlara insani yardım ulaştırmak olmalı. Siyaset tabii ki yapabilirler. Fakat Türkiye’nin dış politikasını rehin alamazlar, sağduyunun var olmasını ve dünya gerçeklerinin görülmesini engelleyemezler. Eminim ki İHH yönetimi de zamanı geldiğinde bir kar-zarar analizi yapacaktır.  Aynı şeyi hükümetin yapması içinse henüz zaman var. Her şeyden önce seçimin bitmesi, sefer öncesindeki uluslararası siyasi ortamın görülmesi gerekiyor. Ama ben İHH’nın hükümetten bağımsız olarak en doğru kararı vereceğine inanıyorum. İsrail üstünde baskı oluşturulmasına da hiç karşı değilim, yeter ki baskı orantısız ve duygusal olmasın, bizi istemediğimiz yerlere sürüklemesin.

Mensur Akgün

http://www.stargazete.com/yazar/mensur-akgun/mavi-marmara-sefere-cikmali-mi-haber-355319.htm

BAŞBAKAN ERDOĞAN CHP GENEL BAŞKANI KILIÇDAROĞLU’NU “DIŞ POLİTİKA UFKU İSRAİL’İN ÖTESİNE GEÇMEZ” DİYE SUÇLADI. FAKAT ÖYLE GÖRÜNÜYOR Kİ AKP DE “İSRAİL SORUNUNU” DIŞ POLİTİKASININ EKSENİNE OTURTMUŞ BULUNUYOR. BİR SONUÇ ALABİLSE ANLAYACAĞIZ. SONUÇTA ORTADA İSRAİL TARAFINDAN ÖLDÜRÜLMÜŞ TÜRKLER SÖZ KONUSU. AMA BUNU DA YAPAMIYOR

Ancak ortada ‘ters orantılı bir asimetri’ var. İsrail Gazze konusunda dünya kamuoyu nezdinde giderek yalnızlaşırken, Türkiye de diplomatik açıdan ve özellikle de bu konuda etkin olabilecek Güvenlik Konseyi üyeleri nezdinde yalnız kaldığını görüyor. Bu arada BM Genel Sekreteri’nin, Mavi Marmara saldırısını araştırmak için kurduğu “Palmer Paneli”nden Ankara’nın istediği ve İsrail’i suçlayan sonucun çıkmayacağı da artık belli oldu.

Türkiye’nin sürekli göndermede bulunduğu ve İsrail’i sert sözlerle suçlayan BM ‘İnsan Hakları Konseyi’nin raporu ise ne yazık ki, her zaman olduğu gibi, etkili olamıyor. Görüleceği gibi konu Ankara açısından karmakarışık ve içinden çıkılmaz bir hal aldı.

Türkiye konuyu yasal çerçevede ele almak istiyor ve İsrail’i bu açıdan yargılatmak istiyor. Ancak bunun için gerekli uluslararası desteği sağlayabilmiş değil. Sağladığı uluslararası kamuoyu desteği ise bu durumu değiştirmiyor.

Bu durumda “Konuyu Türkiye niçin Uluslararası Adalet Divanı’na götürmüyor?” sorusu akla gelebilir. Ancak Türkiye’nin Lahey’deki bu divan ile özellikle Ege kıta sahanlığı meselesi yüzünden barışık olmadığı biliniyor. Kaldı ki, Lahey’e gitse bile istediği sonucu alacağı kesin değil.

Başbakan Erdoğan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu “dış politika ufku İsrail’in ötesine geçmez” diye suçladı. Fakat öyle görünüyor ki AKP de ‘İsrail sorununu’ dış politikasının eksenine oturtmuş bulunuyor. Bir sonuç alabilse anlayacağız. Sonuçta ortada İsrail tarafından öldürülmüş Türkler söz konusu. Ama bunu da yapamıyor.

İsrail’deyse, ‘insani açıyı’ unuttuk artık, konuya -özellikle Ortadoğu’da yaşananlar ışığında- ‘stratejik geniş açıdan’ bakabilecek bir irade yok. Özetle Netanyahu hükümeti de “Nuh diyor, peygamber demiyor.” Hal böyle olunca siyasi çözümün önü de tıkanmış bulunuyor.

Özetle ikinci Gazze konvoyunun rotası da belli oldu artık. Tek umudumuz bu kez masum kanın akıtılmamasıdır.

Semih İdiz

http://siyaset.milliyet.com.tr/ikinci-filo-krizin-ayak-sesleri/siyaset/siyasetyazardetay/01.06.2011/1397093/default.htm

DOLAYISIYLA BU GÜNLERDE BAŞKENTTEKİ YABANCI DİPLOMATLAR, TÜRKİYE’NİN İSRAİL’E KARŞI BİR MİSİLLEME YAPIP YAPMAYACAĞI VE YAPACAKSA NE TÜR BİR TAVIR TAKINACAĞI SORUSUNUN YANITINI ARIYORLAR

Başbakan Tayyip Erdoğan, bir süredir İsrail konusunda şaşırtıcı biçimde sessiz. Bu sessizliğini Ankara’nın Tel Aviv ile ilişkilerini daha fazla bozmak istemediği şeklinde “hayra yoranlar” var... Ama bir de, bu sessizliğin kısa bir süre sonra, büyük olasılıkla da 31 Mayıs’ta bozulacağı ve uzun süredir beklenen misilleme adım(lar)ının atılacağı tahminini yürütenler de var. Bu gruptakiler AKP’nin seçim öncesinde İslamcı seçmene hoş görünmek için sembolik de olsa bir çıkış yapmasının kaçınılmaz olduğu görüşünde. Dolayısıyla bu günlerde başkentteki yabancı diplomatlar, Türkiye’nin İsrail’e karşı bir misilleme yapıp yapmayacağı ve yapacaksa ne tür bir tavır takınacağı sorusunun yanıtını arıyorlar. Kulislerde konuşulan en güçlü olasılık, bir yıldır görevine başlayamayan Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisi namzeti Kerim Uras’ın, başka bir ülkeye (büyük bir olasılıkla Viyana’ya) büyükelçi atandığının resmi olarak dünyaya duyurulması. Türkiye’nin İsrail’deki son büyükelçisi Oğuz Çelikkol, Mavi Marmara baskınının hemen ardından Ankara’ya çağrılmıştı. Çelikkol daha sonra Tayland’a büyükelçi atanırken, Ankara yeni aday Kerim Uras’ın ismi için İsrail makamlarından hiçbir zaman agreman istemedi. Bir yıldır da ilişkiler büyükelçilikteki maslahatgüzar tarafından yürütülüyor. Yani işlemleri zaten resmi olarak başlamamış olan Uras’ın İsrail’e gönderilmeyeceğini açıklamak sembolik bir adımın ötesine geçmeyecek.

Utku Çakırözer

https://utkucakirozer.wordpress.com/2011/05/27/mavi-marmara%e2%80%99nin-yildonumune-dogru-ankara-misilleme-yapabilir-mi/

FİLİSTİN’E BAĞIMSIZLIK KARŞILIĞI AZ İSTEME, İSRAİL’E DE BEKA KARŞILIĞI ÇOK VERME ÖNERİLİYOR

6 Gün Savaşı sonrasında İsrail’in toprakları dört katına çıkmış, Sina, Batı Şeria, Gazze ve Golan Tepeleri alınmış, buralar da İsrail tarafından ‘sınırlar’ olarak kabul edilmişti. Soğuk Savaş koşulları, İsrail’e hukuki ve ekonomik yaptırım ortamı yaratmamış ve İsrail edindiği toprakları giderek daha fazla benimsemişti. Değişen koşullar, bu toprakların yapısını, kompozisyonunu değiştirdi; ancak halkların eğilimlerini, hafızalarını değiştirmedi. Üstelik Filistin’in toprağa ihtiyacı var, Ürdün korku içinde, Suriye malını geri istiyor. Ancak öte yandan hiç geri verilmeyecekmiş gibi yerleşilmiş yerlerden çıkmak da kolay değil.

Anlaşıldığı kadarıyla 67 sınırları etrafında hareket edilecek bir pazarlık konusu ve ABD denetiminde yürüyen bir süreç. ABD, ayağına dolanan bu konuda İsrail’e baskı uyguluyor ama bu baskı 67 sınırlarına olduğu gibi dönülmesini içermiyor. Filistin’e bağımsızlık karşılığı az isteme, İsrail’e de beka karşılığı çok verme öneriliyor. Mesele, 67 sınırlarının hangi ayağından vazgeçileceğiyle ilgili. Diğer bir ifadeyle Filistin’e verilecek olanın İsrail yerine başkasından alınıp alınamayacağıyla, ya da verilecek olana karşılık İsrail’in ne alacağıyla ilgili.

Beril Dedeoğlu

http://www.stargazete.com/yazar/beril-dedeoglu/-67-sinirlari-na-donulebilir-mi-haber-355576.htm

“BU BİR SİVİL GİRİŞİM. BİZ BU İŞE KARIŞAMAYIZ. KARIŞMAYIZ” DEMENİN DE PEK BİR ANLAMI BULUNMUYOR

Bu ve diğer haberlerden İsrail'in 2. Özgürlük Filosu'nu da engellemek için akla gelen ve gelmeyen birçok şeyi göze aldığı anlaşılıyor. Bunda da anlaşılan donanma, hava kuvvetleri ve başka unsurlar başrolü oynayacaklar. Bu bakımdan İsrail'in bu konuda geri adım atması şimdilik pek mümkün görünmüyor. Bunu böyle söylemek belki bazılarına ters gelebilir; ancak bunları da şimdiden bilmek gerekir. Özellikle de Türk hükümetinin bu konuda şimdiden çok iyi, ayrıntılı ve bütün ihtimalleri hesaba alan, bunların olması halinde nasıl ve ne şekilde davranılacağını şimdiden planlaması gerekir.

Ayrıca, “Bu bir sivil girişim. Biz bu işe karışamayız. Karışmayız” demenin de pek bir anlamı bulunmuyor; zira Filo başkalarıyla birlikte bu ülkeden hareket edecek ve Filo'da Türk vatandaşları olacak. Bunları olabilecekler konusunda uyarmak, ilgili tedbirleri almak ve nihayetinde hangi şartlar altında olursa olsun bunları korumak hükümetin görevi elbette.

Daha vakit varken, bunları düşünmek, gereğini yapmak, geçen yıl yaşanan acıları bir daha yaşatmamak, İsrail'in sürprizlerine karşı hem milli hem de milletlerarası planda hazırlıklı olmak konusu elbette hükümeti ilgilendiriyor. Başka türlü düşünmek mümkün mü?

Fikret Ertan

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1141857&title=israilin-sürprizleri-ne-acaba

BÖLGEDE İSRAİL’İ TANIYAN İLK İSLAM ÜLKESİ OLAN TÜRKİYE’NİN EYLEMİYLE AYNI DOĞRULTUDA OLACAK ŞEKİLDE BU ÖRGÜTÜN İSRAİL’İN YAŞAM HAKKINI TANIMASI İÇİN ÇALIŞMALIDIR

Açıkça bellidir ki, Hamas veya Gazze’de herhangi bir grubun terör eylemlerine devam etmesi halinde bugün radikalleşen İsrail’in eline Filistinlilere aşırı güç uygulamaya devam etmek ve kendisine ait olmayan topraklarda yerleşim yerlerini genişletmeye devam etmek için yeterli özürü sağlayacaktır.

Diğer yandan bu aşamada Türkiye ile İsrail arasında sınırların her iki hükumet tarafından çizilmiş olması nedeniyle bir yakınlaşma beklenemeyeceği çok açıktır. Her iki ülkede hüküm sürmekte olan güçlerin yerlerinde kaldıkları sürece bunun böyle olacağını hep söylemiştim.

Bu, Ankara’nın Hamas’ın terör eylemlerini engellemesi ve Mahmut Abbas’ın görüşmelere devamını sağlaması yönünde yapacağı veya yapması gereken bir şey yoktur anlamına gelmez.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, tabii kendisi ve Erdoğan’ı kastederek, Türkiye’nin Hamas üzerinde etkisini vurgulamaya meraklı olması ve Ankara’daki her Arap diplomatının aynı fikirde olmamasına rağmen Hamas-El Fetih yakınlaşmasında başrolü oynadığını birçok kez dile getirmiştir.

Eğer gerçekten de öne sürdüğü gibi Hamas üzerinde etkisi varsa ve teşkilatın liderleriyle iyi bağlantıları varsa, o zaman grubun, İsrail’e karşı silahlı Cihada devam etmeyerek günün hassas gereklerine göre davranmasını sağlamalıdır.

Bölgede İsrail’i tanıyan ilk İslam ülkesi olan Türkiye’nin eylemiyle aynı doğrultuda olacak şekilde bu örgütün İsrail’in yaşam hakkını tanıması için çalışmalıdır.

Belli koşullar altında Refah kapısının açılmış olması, diğer yandan, böyle kritik bir zamanda provokasyon yaratmaya gerek yok düşüncesi ile Haziran ayında tekrar Mavi Marmara’yı yollamaya hazırlanan İnsani Yardım Vakfı veya İHH'yı ikna etmek için Davutoğlu’na yeterli nedenleri sağlamaktadır.

Eğer Hamas’ı er Gilad Shalid'i serbest bırakmaya ikna edebilirse, belki de bu aşamada hüsnükuruntudan öte olarak görülmeyen, ancak kim bilir belki de İsrail’i dokuz Türkün öldürülmesinden dolayı hatasını kabule yaklaştırabilir.

Semih İdiz

http://www.hasturktv.com/turkiyede_bugun/2184.htm

HEM DE, SİLAHSIZ AMA CENGÂVER İNSANLARLA DOLDURULMUŞ VE NE OLDUĞU BELİRSİZ, BELKİ DE MUSEVİ SEVMEYEN “HAYIRSEVERLER”CE DONATILMIŞ BATILI BİR FİLONUN PARÇASI OLARAK, DAHA FAZLA HUSUMET ÇEKERCESİNE...

YANİ, alafranga adıyla provokasyon, insanları hoş olmayan, yapılmaması gereken, tepki yaratacak yanlış bir işe teşvik etmek ve herhalde ceza getirecek bir eyleme itmek.

Gemili, yani, çirkin dev gemilerin yapıldığı bir devirde, narin görünüşlü ve hoş siluetli küçük bir yolcu vapurunu, sanki Bismarck misali bir Alman cep kruvazörüymüş gibi, Doğu Akdeniz’de İsrail donanmasıyla kapışmaya yollamak.

Hem de, silahsız ama cengâver insanlarla doldurulmuş ve ne olduğu belirsiz, belki de Musevi sevmeyen ‘hayırseverler’ce donatılmış Batılı bir filonun parçası olarak, daha fazla husumet çekercesine...

Böyle hayır işi görülmemiştir.

Eğer Mısır’daki yeni yönetim İsrail’e bakan Refah Sınır Kapısı’nı kapalı tutmayı sürdürseydi, böyle bir ‘sefer’ düzenlemenin bir anlamı olurdu ama Özgen Acar’ın dün belirttiği gibi, o kapı açık artık. Gemileri sınıra yakın bir Mısır limanına yanaştırıp yardımı oradan Gazze’ye yollamak niçin olmasın? Üstelik öylesi Başbakan Netanyahu’nun tutumunu sınamaya da yarayabilirdi.

Mümtaz Soysal

http://www.hakimiyetimilliye.org/index.php/hm-yazarlari/1079660-gemili-kiskirtma-mumtaz-soysal.html

İRAN'IN BİLE OFER'LE İŞ YAPTIĞI ORTAMDA, TÜRKİYE'NİN İSRAİL'LE İLİŞKİLERİNİN ARTI VE EKSİLERİ NELER?

Ancak İsrail'in İran'la ticarî ilişkisi, Ofer'le sınırlı değil. Haaretz'in haberine göre en az 200 İsrail şirketi, tamamen İsrail Hükümeti'nin bilgisi dahilinde İran'ın can damarı olan enerji sektöründe oldukça aktif. Üstelik bu ilişki, 2008'de İsrail Meclisi'nin kabul ettiği ve İsrailli şirketlere, İran'la ticarî faaliyetleri olan uluslararası firmalarla 10 milyon doların üstünde iş yapmasını men eden yasaya rağmen sürüyor. Örneğin, İsrail Elektrik Şirketi ve İsrail Havacılık Otoritesi'nin, İran'da ciddi faaliyetleri olan Alman ve Danimarka firmalarından milyonlarca dolarlık mal satın aldığı biliniyor. Yine İsrail Savunma Bakanlığı 'düşman ülke' diye tanımlanan İran'a askerî malzeme satışını yasaklamış olsa da 1990'larda gizlice İran'a askerî malzeme satıldığını yazıyor İsrail basını.

Aslında Haaretz yazarı Yossi Melman, konuyu tam da can damarından yakalamış. "İsrail, iş İran'ın nükleer meselelerine gelince ikiyüzlü oluyor" diyen Melman'a göre, Ofer Kardeşler'in İran ile ticaret yapması, İsrail'in baskısıyla alınan BM Güvenlik Konseyi'nin İran'a yönelik yaptırımlarının bizzat İsrail eliyle delinmesi anlamına geliyor.

Aslında bu tablo, İsrail için tuhaf olduğu kadar İran için de ilginç. Türk firmaları TAV ve Turkcell'in başına gelenlerden bildiğimiz kadarıyla İran'da ekonomi devletin kontrolünde. Dolayısıyla rejimden habersiz olarak İsrail firmalarıyla iş yapılması neredeyse imkânsız. Bu durumda, 'haritadan silinmesi gereken küçük şeytan' sloganıyla Ortadoğu sokağını etkileyen İran'ın, düşmanla yaptığı bu ticaretin anlamı ne? Perde arkasında bilmediğimiz başka ilişkiler de var mı? İran'ın bile Ofer'le iş yaptığı ortamda, Türkiye'nin İsrail'le ilişkilerinin artı ve eksileri neler?

Abdülhamit Bilici

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1142745&title=iran-ve-israilin-alengirli-işleri

İNSANİ YARDIM YAPACAKLARMIŞ, İNSAN HAYATINI HİÇE SAYARAK

İlk seferinden can yanmamış gibi Mavi Marmara gemisi bir kez daha canlı cesetler topluyor, telefonlarla, elektronik postalarla. İnsani yardım yapacaklarmış, insan hayatını hiçe sayarak. Onların kabahati değil, bizim insanımız kendini değersizleştirmiş, günbegün, zamanla.

Bedia Ceylan Güzelce

http://www.haberturk.com/haber/haber/636606-nazim-hikmet-vatan-hainligine-devam-ediyor-hala

MÜZAKERE EDECEK BİR ŞEY DE KALMADI DEMEKTİR ÇÜNKÜ ARTIK BİR TERCİH YAPMANIN MANASI YOK. NEREDEYSE HANGİ PARTİYE OY VERİRSENİZ VERİN, LİKUD’A GİDİYOR

Böyle muhalefet de olmaz demokrasi de. Ülkenin kaderini belirleyecek en önemli konu üzerinde böyle olağanüstü bir görüş birliği varsa burada bir şeyler yanlış demektir. Mesele ülkeye değil de ekonomiye dair olsaydı, düzenleyici makamlar çoktan müdahale etmişlerdi. Bir şirket ve onun alt kuruluşları gibi işleyen bu tekel modeline müsaade edilmemeli.

Doğrudur, Livni bazen Netanyahu’yu eleştiriyor ama onların arasındaki anlaşmazlık ideolojik değil, duygusal. İkisi de aynı kökenden geliyorlar ve sonuç parlamentoda tek bir dev parti. Bu durum daha önce Moskova ve Kahire’de gördüğümüz örnekler kadar tehlikeli. Bir zamanlar buralarda muhalefet vardı ama artık yok. Menachem Begin’in Mapai hükümeti karşısında ana muhalefet lideri olduğu günleri hatırlayın: ateşli konuşmalar yapılır, zıt pozisyonlar kararlı bir biçimde alınırdı. Savaş gibiydi. Sadece retorik düzeyde bile olsa, iki farklı yaklaşım mevcuttu. Şimdi onlar nerede, biz neredeyiz?

Netanyahu’nunki kadar yanıltıcı, tehlikeli ve yıkıcı bir konuşmanın ardından parlamentoda neredeyse baştan aşağı herkes açıkça aynı fikirdeyse, burada o meclisin temellerini sarsacak kadar büyük bir adaletsizlik var demektir. Durum böyleyse seçimlere gerek yok çünkü siyaset oyunu baştan şikeliymiş. Müzakere edecek bir şey de kalmadı demektir çünkü artık bir tercih yapmanın manası yok. Neredeyse hangi partiye oy verirseniz verin, Likud’a gidiyor.

Gideon Levy

http://www.stargazete.com/yazar/gideon-levy/likud-ve-demokrasi-haber-356317.htm

İSRAİL’İN DEMOKRATİK BİR YAHUDİ DEVLETİ OLARAK VARLIĞI, BİRÇOK FAKTÖRDEN DOLAYI TEHLİKEDE: ARAP BAHARI’NIN GETİRDİĞİ BELİRSİZLİK, FİLİSTİN NÜFUSUNDAKİ ARTIŞ, ULUSLARARASI ALANDA TANINMIŞ BİR FİLİSTİN DEVLETİ KURMAK YÖNÜNDE TEK TARAFLI ÇABALAR VE SİLAH TEKNOLOJİSİNDEKİ İLERLEMELER

Ortadoğu’yu talim eden herkes gibi Başkan Obama da bu hassas bölgede nüfus yapısındaki değişimin, nesillerdir devam eden kanlı çatışmaları sona erdirmek için gereken iki devletli çözümün aleyhine işlediğini görüyor. Bugün var olan kırılgan tıkanmaysa devam edemez. İsrail’in demokratik bir Yahudi devleti olarak varlığı, birçok faktörden dolayı tehlikede: Arap Baharı’nın getirdiği belirsizlik, Filistin nüfusundaki artış, uluslararası alanda tanınmış bir Filistin devleti kurmak yönünde tek taraflı çabalar ve silah teknolojisindeki ilerlemeler. Bu nedenle Obama, göreve geldiği ilk günlerden beri İsrail’le Filistin Yönetimi arasında anlamlı müzakereleri teşvik etmek için büyük çaba sarf ediyor. Kendisinden önceki İsrail ve Amerikan liderlerinin hedefini o da paylaşıyor: Barış ve güvenlik içinde yan yana yaşayan iki ülke, İsrail’de bir Yahudi devleti ve Filistin halkı için bir Filistin devleti. Başkanın Ortadoğu’yla ilgili yaptığı konuşmayı dinlerken, İsrail’in güvenliği ve refahına olan güçlü bağlılığını bir kez daha vurguladığını gördüm. ABD’nin İsrail’le ilişkisinin sarsılmaz olduğunu söyledi. İhtilafın tek taraflı adımlarla veya Filistin devletinin kurulması yönünde bir BM oylamasıyla çözülemeyeceğini, bunun yolunun taraflar arasındaki müzakereler olduğunu belirtti.

Ayrıca İsrail’den, İsrail’i yok etmeye ant içmiş bir terör örgütü olan Hamas’ı bağrına basan bir Filistin Yönetimi’yle müzakere etmesinin beklenemeyeceğinin de altını çizdi ve İsrail’e askeri desteğin devamı fikrine bağlı olduğunu tekrarladı. Obama’ya göre bağımsız Filistin, silahlardan arındırılmış bir devlet olmalıydı ve İsrail’in aşamalı çekilmesi tamamlanmadan önce, güvenliği garanti edilmeliydi. İsrail’e kendisini savunma kabiliyeti vermeyen bir barış söz konusu olamazdı. En çok dikkat çeken cümlesiyse şuydu: “İsrail ve Filistin’in sınırları, karşılıklı kabul edilen toprak takasları eşliğinde, 1967 sınırlarına dayanmalıdır; iki devlet için güvenli ve tanınmış sınırlar ancak bu şekilde mümkün olabilir.”

Emanuel Rahm

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&Date=06.06.2011&ArticleID=1051841&CategoryID=132

ARAPLARIN, BARIŞSEVER ARAP VATANDAŞLARI GİBİ TEL AVİV’DE RAHATÇA ÖĞLEN YEMEĞİ YİYEBİLMELERİ İÇİN DİNİ VE İDEOLOJİK “YAHHUD” NEFRETİNDEN KURTULUP ONLARLA BARIŞ YAPMALARI GEREKTİĞİNİ ANLAMALARI LAZIM

Ne düşündüğümüzü, ideolojilerimizi bir tarafa bırakalım ve adil olmaya çalışalım. 1967 sınırlarına dönmek istemek kaybetmeye imkân olmayan bir bahse girmek gibi. Bahiste kazanç da var kayıp da. Bu istek, bahse girip kaybetmek, ondan sonra da olay çıkarı kaybettiğini geri istemek gibi. Savaş kurallarında Yunanlıların Türkiye’ye 1923 öncesi sınırlarına dönmek istediklerini söylemek gibi olur: Onlar saldırdılar, kaybettiler ve Arapladan farklı olarak 21. yüzyılda artık Anadolu’yu fethetmek istemiyorlar.

Burada sorulması gereken basit bir soru var: Sekiz ordudan oluşan şanlı Birleşik Araplar kırk küsur yıl önce İsrail’i imha etmeyi başarsalardı 1967 sınırlarına geri dönmeyi kabul edecekler miydi? Arapların, barışsever Arap vatandaşları gibi Tel Aviv’de rahtça öğlen yemeği yiyebilmeleri için dini ve ideolojik “Yahhud” nefretinden kurtulup onlarla barış yapmaları gerektiğini anlamaları lazım.

Burak Bekdil

http://www.hasturktv.com/arsiv/2234.htm

TÜRKİYE’DE ANTİSEMİTİZM ÇOK CİDDİ BİR GELENEKSEL TEMELE SAHİP

Türkiye’de antisemitizm çok ciddi bir geleneksel temele sahip. Mavi Marmara saldırısı sırasında 9 yurttaşımızın öldürülmesi ve Gazze dramı da bu duyguları körükledi. Başbakan, bu yöndeki vurguları özel bir ‘kasıt’la yapıyor olmasa bile, geleneksel düşmanlığı körükleyebileceği olasılığını hesaba katmak zorunda. Siyasetin bu kadar sertleşmesinin ve başka mecralara sıçramasının arka plandaki sebeplerini analiz etmek kolay değil. Görünen o ki AK Parti seçimi kazanacak. CHP, geçmişe göre biraz yükselmiş bir oy yüzdesiyle Meclis’e girecek. BDP’nin desteklediği bağımsızlar da başarılı olacak. Yani panikleyecek bir durum yok… Siyaset dilindeki sertlik ve tırmanış çoğu kesimde huzursuzluk yaratmaya başladı. Milliyetçiliği ve ‘çatışma’yı körükleyen, toplumun klişeleşmiş ‘hassas nokta’larına dokunmayı seçen bir dil yaygınlık kazanıyor. Siyaset popülerleşiyor. Toplumun siyasi gündemin enerjisini algılamakta olması bir bakıma da sevindirici.

Oral Çalışlar

http://tinyurl.com/3vhylqb

Netten okuyun /tıklayın

Türkiye Yahudilerini Araştırma Seyahatleri – LAURENCE SALZMANN

http://www.fotoritim.com/yazi/laurence-salzmann--turkiye-yahudileri

İsrail’in Ermeni Kartı – MURAT BARDAKÇI

http://www.haberturk.com/yazarlar/636515-israilin-ermeni-karti

İsrail’e daha yüksek seçim barajı lâzım! – TAHA KILINÇ

http://www.usasabah.com/Yazarlar/taha_kilinc/2011/06/02/israile-daha-yuksek-secim-baraji-lzim

Değişen Şehir – ROZ KOHEN

http://www.kanalkultur.com/kks/Yazarlar/Roz-Kohen/roz-kohen-degisen-sehir.html

ANILAR

BABAM İSPANYA’DAN GELEN YAHUDİLERDENDİR VE BEŞ YÜZ KÜSUR YILLIK BİR MAZİYE BAĞLI BİR OLAYDIR BU…

‘‘Babam İspanya’dan gelen Yahudilerdendir ve beş yüz küsur yıllık bir maziye bağlı bir olaydır bu: İstanbul’a gelmişlerdi. Annem, gerçi annesi tarafından Büyük Adalı. Büyük Ada’nın hamamı annemin büyük babasına aitmiş. Şimdi tabii değişti. Ama dedem, yani annemin babası Ürgüplüydü ve bunlar Bizans’tan kalma Rum’lardır. Annem burada doğdu. İstanbul’da doğdu, çünkü anneannem Büyük Adalı. Dedem Ürgüp’ten buraya gelmiş. Anneannemi görmüş, çok güzel bir kadındı. Onunla evlenmiş ve annem dünyaya gelmiş. Babam kumaş tüccarıydı. Dedem de kumaş tüccarıydı. Kule dibinde Direkli Han, şimdi Anemon Otel diye bir yer yapmışlar, o bina dedemindi.”

Rena Levi Gun

Sokağımdan Tarih Yazıyorum / Genç Hayat Vakfı’nın Sözlü Tarih Projesi

http://www.sokagimdantarihyaziyorum.org/sayfa.php?ilce=1&rp=19

BİZ YAHUDİYDİK, 6 EYLÜL’DE KOMŞULAR “BUNLAR RUM FİLAN DEĞİLLER” DEDİLER “ONLARIN TÜRKÇESİ ÇOK DÜZGÜN VE TÜM ARKADAŞLARI DA MÜSLÜMAN”

27 Mayıs’ta ben halen ilkokula gidiyordum, abim ise Nişantaşı Anadolu, o zaman İngiliz okuluydu, oraya gidiyordu. Bir sabah uyandık, işte ben Valikonağı’nda oturuyordum ve megafonlarla bir ses duyduk. Babam fırladı pencereyi açtı ve tabii televizyon filan olmadığından hemen anladı durumu, “darbe oldu” dedi. Biz darbenin ne demek olduğunu anlamamıştık, çocuktuk. “Yani ihtilal” dedi. İşte bunlar devriliyor filan ve hemen koşarak gitti bayrağı çıkardı, “baba niye bayrak?” diye sordum. 6 Eylül’de de hatırlıyorum, bizim ev cadde üstündeydi ve hemen babam bayrakları asmıştı. Biz Yahudiydik, 6 Eylül’de komşular “bunlar Rum filan değiller” dediler “onların Türkçesi çok düzgün ve tüm arkadaşları da Müslüman”. Ve bizim eve ne taş atmışlardı 6 Eylül’de ne bir şey. Demek ki babam da tedbir amaçlı astı diye düşünüyorum. Sokağa çıkma yasağı vardı, benim babam sanayi odası kağıt bölümü başkanıydı ve dolayısıyla onun, bizim muhitimiz biraz daha değişikti. Babamın has arkadaşı rahmetli Nejat Eczacıbaşı’ydı, dolayısıyla biz de böyle bir ayrımcılık hissetmedik. Babamın bir öbür arkadaşı Osman Boyner’di. Bizim evde ‘siz Müslüman biz Yahudi’ diye bir ikilem olmadı ama annemle babamın evlenecekleri zaman varlık vergisi çıkmıştı ve o zaman onlar düğünlerini iptal etmişler.

Klara LEVİ

Sokağımdan Tarih Yazıyorum / Genç Hayat Vakfı’nın Sözlü Tarih Projesi

http://www.sokagimdantarihyaziyorum.org/sayfa.php?ilce=7&rp=74

                     

Netten Seyredin/Dinleyin

The Phantom Of The Opera - (Hebrew w/ DuDu Fisher & Rita)

http://www.youtube.com/watch?v=gElrVGoRFr8&feature=share

Dudu Fisher Singing Fiddler On The Roof Spanish

http://www.youtube.com/watch?v=mFeETFgiqW4&feature=share

Ladino - 500 Years Young

http://www.youtube.com/watch?v=U0qN31fKClE&feature=player_embedded#at=75

Rabbi İzak Algazi - Kidush le-Shavuot

http://www.youtube.com/watch?v=eOqL9ikMr7Y