6 milyon Yahudi dualarla anıldı

2. Dünya Savaşı yıllarında yaşamlarını  kaybeden 6 milyon Yahudi bu yıl Aşkenaz Sinagogu’nda gerçekleştirilen törende anıldı.  Törende St Georg Kilisesi Başrahibi Franz Kangler; “Bugünkü anma töreni ile andığımız soykırım, yüzyıllar boyunca çekilen acıların en kötü sonucuydu; bunun, ancak çok kısa bir süredir bilincindeyiz ve artık failler olarak da acı çekmekteyiz” dedi

Ester YANNİER Toplum
4 Mayıs 2011 Çarşamba

II. Dünya Savaşı yıllarında yaşamlarını kaybeden 6 milyon Yahudi için 2 Mayıs Pazartesi akşamı Yüksekkaldırım Aşkenaz Sinagogu’nda bir tören düzenlendi. Yoğun bir katılımla gerçekleşen törende,  Hahambaşı Rav İsak Haleva, Aşkenaz Cemaati Başkanı Binyamin Poluman, Cemaat Başkanı Yardımcısı Moris Levi, Onursal Başkan Bensiyon Pinto başta olmak üzere Hahambaşılık Bet-Din üyeleri,  müşavirler, kurum, kuruluş ve dernek başkanları ile dindaşlar hazır bulundular.

 Törene ayrıca Dışişleri Bakanlığı adına Büyükelçi Ertan Tezgör, İstanbul’un ABD Başkonsolosu Scott Kilner, Avusturya Başkonsolosu Paul Jenewein, , Büyük Britanya Başkonsolosu Jessica Hand, Çek Cumhuriyeti Başkonsolosu İrena Krasnicka, Fransa Başkonsolosu Herve Magro, İtalyan Başkonsolosu Gianluca Alberini, İsrail Başkonsolosu Moshe Kamhi,  İspanya Başkonsolosu Aurelio Perez Giralda, Macaristan Başkonsolosu Dr. Andas Gyenge başta olmak üzere birçok yabancı misyon temsilcisi katıldı.

Törenin açılış konuşmasını yapan Selim Levi, 1920 yılından başlayarak, Holokost sürecinde tarihsel dönemeçleri aktardı; “ (…) Nihai çözüm tanımı bütün kapıları Holokost’u gerçekleştirmeye götürüyordu. Bugün bazı çevrelerin “Holokost olmamıştır veya sadece Yahudiler kurban değillerdi” açıklamalarına Elie Wiesel’in bir sözüyle cevap vermek istiyorum; “Tüm kurbanlar Yahudi değillerdi, ancak tüm Yahudiler kurbandı”. Evet, Nazi Almanya’sında Yahudi olmayan birçok insan da öldürülmüştür ama Nazilerin asıl hedefi Yahudi ırkını yok etmekti.

20 Ocak 1942’de “Yahudi Meselesinin Kesin Çözümü” çok kapsamlı bir şekilde tarihte Wannsee Konferansı diye adlandırılan toplantıda tartışıldı. Aslında bu toplantı yapılmadan 1.000.000 Yahudi öldürülmüştü. Bu toplantıda alınan kararlar Avrupa Yahudilerinin sistematik ve fabrika düzeninde yok edilmesinin kanıtıdır” dedi. Levi konuşmasını; “Yom Aşoa’nın, İbranice anlamı felaket. Holokost Yahudilerin başına gelen en büyük felâketlerinden biridir”dedi.

Okunan Minha duasının ardından tören süresince ABD’den bu tören için gelen Hazan Simon Cohen ve Kantor Yehezkel Klang, Kantoriyal ilahiler seslendirirken kendilerine piyanoda Elor Welner eşlik etti.

Törende, yaşam hakları ellerinden alınan 6 milyon Yahudi için 6 adet mum yakıldı. Mumları sırasıyla Hahambaşı Rav İsak Haleva -Gabi Behiri,  İsrail Başkonsolosu Moshe Kamhi - Aylin Yengin, Büyükelçi Tezgör - Moris Levi,  Aşkenaz Cemaati Başkanı Poluman - Lara Frayman,   Neve Şalom Vakfı Başkanı Daryo Katalan - Liora Morhayim ve Alen Hanalel -  Selim Mizrahi yaktı.

Aşkenaz Sinagogu Haham Akaali ve törenin mimarı  Rav Mendy Chitrik, Rav Naftali Haleva, Rav İzak Peres ve Rav İzak Alaluf’un okuduğu Teilim dualarının ardından  Aşkenaz Cemaati Yönetim Kurulu adına konuşan   Aylin Yengin  geçtiğimiz yıl bu tarihlerde March of the Living (Yaşam Yürüyüşü’ne) katılmak üzere Polonya’da olduğunu, o güne kadar öğrendiği tüm bilgilerin bu yolculuk sırasında daha bir anlam kazandığını  ifade ederek başladı.  Yengin, altı milyonun hayal edilemeyecek kadar büyük bir rakam olduğunu örneklerle göstererek sürdürdüğü konuşmasında, üzerinden 65 yıl geçmeden, kişilerin Şoa’yı bir kurmaca olarak gördüklerini ve günümüzde sayıları artan Holokost inkârcılarına karşı  ‘unutmamak’ ve ‘unutturmamak’  ifadelerin ne anlam ifade ettiğini vurguladı… 

St. Georg Kilisesi Başrahibi Franz Kangler´in konuşmasının ardından dualar  Hazan Araşi David Sevi, Rav Yeuda Adoni, Rav İsak Benveniste, Kantor Simon Cohen tarafından okundu.

Tören, Ehal’in kapılarının açılmasıyla sona erdi.

St. Georg Kilisesi Başrahibi Franz Kangler´in konuşması

“Bu akşam yapılan Anma törenine, beni, Almanca konuşan Avusturyalı bir Katolik rahibi, davet etmenizin çok olağan olmadığının bilinci ile ve içten gelen bir duyarlılıkla konuşuyorum.

Varşova´da yaşanan o korkunç katliamlardan kısa bir süre sonra 1950 yılında doğdum. Buna rağmen, çocukluğumda ve gençlik yıllarımda, o yıllarla ve Yahudilik ile ilgili çok az şeyler duydum.

Bu sürede inkâr geleneği içinde yetiştim. O yıllarda,  Avusturya’nın, Nazi Almanya´sının ilk kurbanı olduğu söylenirdi. Avusturyalı olan failleri ise görmek istemiyorduk. 

Memleketimde, müşterek suç bilinci ve bundan kaçılamayacağının kısmen kabul edilmesi için bile, uzun bir sürenin geçmesi gerekti. 

Katolik Kilisesi de benzer bir durumdaydı.

Dün, Paskalya haftasının son günü olan Pazar ayinimizde Kantorumuz 118. Mezmur´dan okudu: 

“RAB´be şükredin, çünkü O iyidir, Sevgisi sonsuzdur.

Sonsuzdur sevgisi! desin İsrail halkı.

Sonsuzdur sevgisi! desin Harun´un soyu.”

Aynı şekilde, Ekmeğin ve Şarabın sunulmasında, ben dua okudum:  

“Ey Rabbimiz, bütün evrenin Tanrı´sı, sana şükrederiz, çünkü toprağın ve insan emeğinin ürünü olan bu ekmeği bize Sen verdin.

O´nu yüce Haşmetine sunarız.”

Biz bu duaları Yahudi dua geleneğinden aldık; ancak birçok Hıristiyan bu durumdan hâlâ haberdar değildir.

Bunun tam tersini, dün Yuhanna İncili´nden okuduğumuz sözlerde duyduk.

“Haftanın o ilk günü akşamı, Havariler, Yahudilerden korktuklarından, kilitli kapılar arkasında bulunuyorlardı.”

Havarilerin tümü Yahudi idiler; ancak, bu gün bu satırlar okunduğunda, daha başka şekilde anlaşılmaktadır. Ve bu değişik yorum,  yüzyıllar boyunca güçlenerek, Avrupa`da böylesine korkunç katliamların olmasına tartışılmaz bir neden olmuştur.

Frankların kralı Büyük Şarlman zamanında Yahudilere hala değer verildiği görülmektedir; Haçlı Seferleri zamanında ise bu tutum tamamen değişerek Yahudilere karşı derin bir düşmanlığa dönüşmüştür. Özellikle kiliselerde bulunan sanatsal tasarımlarda gittikçe güçlenerek vurgulanmıştır. Sinagog, haçın altında şeytanla birlikte gösterilirken, Kilise meleklerle resmedilmiştir.

Benzer düşünceler Hazreti İsa´nın acılarının anlatıldığı dramalarda tekrarlanmakta ve gün geçtikçe Hıristiyan düşünce yapısında daha da olağan görülmektedir.

Yahudi karşıtı kilise inancının zaman içinde siyasi ve ırkçı antisemitizmin köklerinden birini oluşturduğu tartışılmazdır.

Hıristiyanlar, eğer Yahudi cemaati ile ilişki kurmak ve konuşabilmek istiyorlarsa, yüzlerce yıllık bu suçu kabullenmelidir.

Katolik Kilisesi, II. Vatikan Konsili´nde Hıristiyanlar için Yahudiliğe yeni bir bakış getirmiştir.

Daha önce, Giuseppe Roncalli adı ile İstanbul´da bulunmuş olan Papa

XXIII. Yuhanna´nın  kendisini ziyarete gelen bir hahamlar grubuna  “Ben Yusuf, sizin kardeşinizim” demesi de anlamlı olmuştur.

Hıristiyanlar, günümüzde, dinler arası diyaloga önem vermektedir. Fakat Yahudilik bizim için diğer bir din olarak görülemez; çünkü Yahudilik Hıristiyan dinimizin köküdür.

Yahudi halkının Tanrı tarafından seçildiğini, O´nun takdirinin hiç bir şekilde iptal edilemez olduğunu, hiç bir Hıristiyan günümüzde inkâr edemez. 

Bugünkü anma töreni ile andığımız soykırım, yüzyıllar boyunca çekilen acıların en kötü sonucuydu; onun, ancak çok kısa bir süredir bilincindeyiz ve artık failler olarak da acı çekmekteyiz.  

İşte bu nedenledir ki, Yahudilerin yüzyıllar boyunca çektiklerinden sonra Hıristiyanları inançlarında kardeş olarak kabullenmeleri ve bizim de onlara bu şekilde yönelebilmeleri uzun zaman alabilir.

Bu akşam bana konuşma fırsatı tanımanızdan ötürü sizlere bütün kalbimle teşekkür etmek isterim.”