Saraybosna Agada’sı

700 yıllık tarihi bir Agada’nın tehlikelerle dolu serüveni…

Dünya
13 Nisan 2011 Çarşamba

Bilinen tüm önemli müzelerinin medarı iftiharları vardır… Dünyanın her tarafından ziyaretçiler o medarı iftiharları görmeye gelir. Bu yüzden naçizane fikrimce, her gün o medarı iftiharların önünde, etraflarında yerleştirilme şanssızlığına uğramış diğer sanat eserlerine göre, büyük bir haksızlık kuyruğu oluşuverir: Londra’da Holbein’in ‘Elçiler’ adlı tablosu veya Paris’te, ressamın ismini bile söylememe gerek yok, ‘Mona Lisa’ bu tür eserlerin en başında gelir. Bu eserlerin etrafında adeta yüzyıllar boyunca bir efsane oluşmuş (Mona Lisa’nın I.François tarafından uzun müddet gizlenmesi, 1911 yılında çalınması, Jacqueline Kennedy’nin isteği üzerine New York’a, daha sonra da aynı tür bir istek yüzünden Japonya’ya gönderilmesi vs…). Ziyaretçiler, büyük bir heyecanla, o meşhur eserlerin önüne birikiverir. Flaş patlamaları vs. derken, etrafa bir göz bile atma zahmetinde bulunmazlar… Resim çektikten sonra, büyük bir zafer gülümsemesi ile “Tamam, artık Mona Lisa’yı gördük diyebiliriz” edaları ile yavaş yavaş ayrılırlar. Üzerlerinden büyük bir yük kalkmışçasına… Ve yerleri hemen, arkada ellerinde fotoğraf makinesi, cep telefonu, tüm modern teknolojinin en son icatları ile bekleyen diğer sabırsızlar tarafından kapılır…

Ben ise daha az bilinen, daha az ziyaretçisi olan bir müzede bulunan bir eserden bahsetmek istiyorum… Bahsedeceğim eser o müzenin medarı iftiharı ve biz Yahudiler için de çok önemli; Saraybosna Agadası. Hem kendisi hem de başına gelen olaylar silsilesi bir macera filmine konu olacak kadar ilginç…

Saraybosna Agadası Yahudi sanatı açısından günümüze kadar gelebilen el yazımı tezhiplerin en önemlisi. On dördüncü yüzyılda İspanya’da yapılmış, tam 700 yıllık bir eser. 142 sahifelik, yazı ve tezhip sanatının en güzel örneklerinden olan bu eser, deri ile ciltlenmiş; sahifeler ise bakır ve altın yazmalarla bezenmiş. Barselona’da yapıldığı düşünülüyor ve sahibinin de çok zengin biri olduğu su götürmez bir gerçek. 1492 yılında, Yahudilerin İspanya’dan göçü sırasında birlikte götürdükleri şaheser, 1609 yıllarında İtalya’da bulunuyordu. Daha sonra ise nedeni bilinmeyen bir şekilde Split ve Dubrovnik’ten geçerek Balkan bölgesine ulaşmış. 2001 yılında ise André Pataki tarafından restore edilmiş.

Bu eser Bosna Hersek Müzesi’nin en önemi medarı iftiharı. Agada için özel olarak yapılmış cam vitrinin bulunduğu odaya girmek özel izin gerekiyor. Ama hiç olmazsa, güzelliğine layık bir yerde bulunduğunu bilmek sanatseverlerin içini rahatlatıyor.

On dördüncü yüzyılda yapılmış olan bu eser, Yahudi tezhip sanatının en prestijli örneği. İsminden de anlaşıldığı gibi, Pesah dualarını içeren eser güzel harfler ve resimlerle süslü. Bu eser hakkında araştırmalarını sürdüren Arkeolog Enver Imamovich, şöyle anlatıyor:

“Bu eser, Yahudi tezhip sanatının ilk örneği ve tabii en eskisi. Agada’nın en son sahibi, eseri çok cüzi bir fiyat olan 150 Macar forintsine satan Koen ailesi olmuş. Savaş sırasında aç kalmamak için bu fiyata satmak zorunda kalmışlar. Daha sonra, Macar Milli Müzesi 50.000 Forints, ardından ise başka müzeler çok daha yüksek miktarlara erişen paralar teklif etmiş. Uzmanlara göre değeri 1,2 milyar dolar. Son Bosna Hersek Savaşı sırasında, müzeyi tek başıma idare ettiğim müddet boyunca, Almanya, Avusturya, Macaristan, İtalya, İsrail, İngiltere gibi ülkelerden, savaş bitene kadar, eseri daha emin ellerde muhafaza etme teklifleri aldım ama kabul etmedim.”

Arkeoloji profesörü Enver Imamovich, güvenilir bir kaç kişinin yardımı ile Agada’yı savaş sırasında saklamayı başarmış. “Eseri sakladığım binanın resmi bende duruyor. Hiç kimse orada sakladığımı düşünemezdi. Benimle birlikte hayatlarını tehlikeye atan birkaç polisle birlikte çalıştım. Kurtarma operasyonu saat 9.30’dan 17.00’ye kadar sürdü. Bayağı riskli bir operasyondu zira müze tam savaş alanının içinde kalıyordu. Eserin içinde bulunduğu çelik kasayı kırmak zaman aldı, sürekli devam eden bombardımana rağmen merkez bankasına götürdük. Şans eseri merkez bankası bomboştu. Müzeden aldığımız değerli diğer sanat eserleri ile Agada’yı merkez bankasında sakladık. Böylece Agada korunabildi.”

İkinci Dünya Savaşı sırasında ise Agada’nın Nazilerden kurtarılmasını da müzenin yöneticilerinden biri olan Derviş Korkut’a borçluyuz. Derviş Korkut, görevini tam yapma uğruna, kendinin ve ailesinin hayatını tehlikeye atmış bir kahraman. Olay şöyle gelişmiş: Savaş esnasında, 1943 yılında bir sabah müze müdürü Jozo Petrovich’le birlikte iken, Almanlar müzeye geleceklerini bildirmek için telefon etmişler. Derviş Korkut hemen müdürden anahtarları istemiş ve Agada’yı kurtarma yollarını düşünmeye başlamış. Korkut, müdürün anahtarı vermeyi reddetmesine rağmen, “Agada’yı kurtarmak için ölüme razıyım” demiş. Almanlar geldiğinde Agada, Derviş Korkut’un kazağının altındaymış.

Korkut, Almanlara Agada’nın iki Alman albayı tarafından alındığını söylemiş. Almanlar sinirlenmiş ama sonunda gitmiş. Derviş Korkut ise, Agada kazağının altında saklı olarak yürüyerek evine dönmüş.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Korkut ailesi, birçok Yahudi’nin hayatını kurtardı. Kurtardıkları Yahudiler arasında o sıralarda genç bir kız olan Mira Papo da var. Papo savaşın ardından İsrail’e göç eder ancak Korkut ailesi ile ilişkisini hiç kesmez. Bu sayede de tarihin ilginç bir cilvesi yaşanır ve 1990’lı yıllardaki Sırpların yaptıkları katliam esnasında Mira Papo, ilerlemiş yaşına rağmen, Korkut ailesinin torununa yardım elini uzatıp onu kurtarır...

Sırp katliamını izleyen Amerikalı gazeteci Geraldine Brooks, Saraybosna’da iken duyduğu bu hikâyenin etkisinde kalıp, ‘Saraybosna Agadası’ adlı bir kitap yazar.

Bu konuda daha fazla bilgi isteyenler ise, 3 Aralık 2007 tarihli  New Yorker dergisinde yayınlanan, Derviş Korkut’un hayat hikâyesi hakkındaki makaleyi okuyabilirler.

Ziva GALİKO / PARİS