Okurdan

Toplum
13 Nisan 2011 Çarşamba

Sayın İvo Molinas,

9 Mart tarihli gazetedeki “Taksi Şoförüne Tavsiye” adlı yazınızı ilgiyle ve beğenerek okudum. İsim vermeden ve üstü kapalı olarak, felsefede ve teolojide “teodesi problemi” olarak da bilinen kadim bir sorunsala parmak basmışsınız. Teodesi problemi kısaca şöyle tanımlanabilir:

1.Tanrı vardır, iyidir ve her şeye kadirdir.

2.Dünyada kötülük ve ızdırap vardır.

3.Tanrı dünyadaki kötülük ve ızdırabı ya önlemiyor ya da önlemeye gücü yetmiyor.

4.Eğer bilerek önlemiyorsa, iyilik niteliğiyle çelişir.

5.Eğer, önlemeye gücü yetmiyorsa, o zaman kadiri mutlak olamaz.

6.Ergo, Tanrı yoktur(?)

Mantıksal çıkarım silsilesi olarak yukarıda verdiğim önermeler Antik Çağ’dan beri bilinmektedir. Ancak, biraz daha derin düşündüğümüzde bunun ‘çözümü’ vardır. Mesela, Tanrı’nın insani (yani bizim) ölçülerimizle iyi/kötü olduğunu nereden biliyoruz? Tanrı, insanı da yaradan ve insana aşkın bir varlık olarak Nietzsche’nin deyimiyle ‘iyinin ve kötünün ötesinde’ olamaz mı?

 Bir de çeşitli semavi dinlerin teolojilerinde bir tür cevap geliştirilmiştir. O da bu dünyanın eksik, kusurlu ve günahkâr olması, Adem’in cennetten kovulup dünyaya  “atılmış” (egzistansiyalistler de bu kavramı kullanır) olmasından dolayı (Tevrat’ta Genesis, Kuran’da Bakara suresi) bu dünyanın meşakkatlerine katlanmak zorunda olmasıdır. Ama bu durum ilanihaye böyle gitmeyecek, Son Yargı Günü’nde hüküm verilip iyiler tekrardan cennete alınacaktır. Zaten bütün semavi dinlerin ana esprisi buradadır. Semavi dinler, kötülüğü ve ızdırabın varlığıyla Tanrı’nın varlığını bir ölçüde bağdaştırmak için şeytan kavramını da devreye sokarlar. Şeytan, daha evvel bir melek iken Tanrı’nın hükmüne isyan etmiş, kendisine Ademoğullarını yoldan çıkarmak için kıyamet gününe kadar mühlet verilmiştir.

Semavi dinlere göre, bu dünyanın bir tür fani, sınama/imtihan niteliğinde olması nedeniyle, zaten fazlaca önemi yoktur, asıl hayat adaletin tecelli edeceği öbür dünyadadır.

Tanrıtanımaz bir dünya tasavvurunu ‘a priori’ kabul eden biri içinse, Darwin kuramı son derece ‘doyurucu’ cevaplar veriyor zaten. Dünya bir mücadele arenasıdır, türler ve tek tek hayvanlar hayatta kalmak/yaşar kalmak için sonsuz bir savaşım verirler.  Bu kördövüşünün galipleri, genlerini bir sonraki nesle aktararak başarıya erişirler. Bu kördövüşünde, iyinin ya da kötünün bir anlamı olamaz.

 Uluslararası İlişkilerdeki realist kuram bu Darwinci görüşten fazlasıyla esinlenmiştir mesela. Devletlerin, neden nükleer silahlanma da dahil olmak üzere, çeşitli vasıtalara başvurduklarını açıklar bu kuram. Tıpkı türler ve bireyler gibi devletler de bekaalarını garanti etmek isterler çünkü.

Selamlar. Esenlikler dileklerimle,

Evren İşbilen / Araştırmacı-yazar, ODTÜ Uluslararası İlişkiler doktora adayı