Evlilik, dünyanın en doğal olmayan kurumu... Özgürlüğümüzden vazgeçmemizi gerektiriyor. Peki o zaman neden evleniyoruz?
Tora’nın bizlerden birçok isteği var: Kaşerut, Şabat’a bakma, giyimde ve davranışlarda ölçülü olma, bayramlar, sünnet, dedikodu yapmama, Tora öğrenme, vb.
Bir keresinde kendi kendime sordum; Tora’nın emirlerini yerine getirirken neden kendimizden o kadar çok şey ‘veriyoruz’. Acaba Tora bana iyi bir yaşam sürmeyi, kendime bakmayı, sağlığıma özen göstermeyi, geçimimi sağlamayı, evime bakmayı, mutlu olmayı öğreten bir sistem oluşturuyor mu?
Günlük yaşantımdaki sorunlara; işimde, evimde, kocamla, çocuklarımla, kayınvalidemle, toplumla, kendimle yaşadığım sorunlara yanıt verecek bir düzen istiyorum. Acaba Tora bu tip sorunlara çözüm bulabilir mi?
Cevap, kesinlikle evet.
Tora’da “Tora, ona bağlı olanlar için bir hayat ağacıdır ve onun gölgesinde dinlenenler mutludur,” diye yazılıdır.
Bu yazıda, Tora’nın yaşamın en önemli evrelerinden birine nasıl yol çizdiğini göreceğiz. Tora, mutlu bir evlilik yaşamına ve Yahudilikteki en kutsal kuruma, Yahudi Evi’ne giden yolu nasıl çiziyor?
Unutmayalım ki bu, Tora’nın bizim için ışık tuttuğu kavramlardan yalnızca biri...
Türkiye’deki boşanma sayısını tam olarak bilmiyorum ama maalesef bu sayının pek de düşük olmadığını varsayıyorum. Öte yandan boşanmayan çiftler mutlu bir yaşam sürüyorlar mı? Birbirlerini seviyorlar mı? Ortak bir amaç uğruna işbirliğinde bulunuyorlar mı?
ABD’deki bir evlilik uzmanı bir keresinde “Evlilik, kaynama noktasına geldiği an ateşten indirilen bir çaydanlık gibidir...” diye yazmıştı.
Gelin birkaç temel ilkeyi beraberce irdeleyelim:
Birincisi, niçin evlenmemiz gerekiyor?
Evlilik, dünyanın en doğal olmayan kurumu: Özgürlüğümüzden vazgeçmemizi gerektiriyor. Evlenmeden de çocuk yapılabilir. Bir bardak süt için kocaman bir ineği satın almak gereksiz.
Beş yüz tanıdığa yemek yedirdikten sonra onlardan çek aldığımız ve sonunda beraber yaşamamıza izin veren bir ‘belge’ elde ettiğimiz bir kutlama yapmadan da gayet güzel beraber yaşayabiliriz.
İkincisi sevgi nedir? Özellikle zaman geçtikçe büyüyen, artan bir sevgi?
Yahudi bir çift evlendiğinde, onlara bir sürü şey dileriz. Bunlardan biri “İnve agefen beinve agefen davar nae umitkabel...” (Bağın üzümü bağın üzümüyle birleştiğinde ortaya güzel ve hoş bir şey çıkıyor...) Başka bir deyişle, bir erkek kendisine uygun olan bir kadınla evleniyorsa, her ikisi birbirlerinin hoşuna gidiyorlarsa ve aralarında iyi bir uyum varsa bu iyi bir şeydir. Ama niçin bağdan, üzümden söz ediyoruz? Üzümün evlilikle ne alakası var?
Hahamlarımız, bilgelikleriyle bu sözü şöyle açıklarlar: Şarap, (gittikçe soğuyan çaydanlığın tersine) yıllandıkça güzelleşir. Bu nedenle yeni çifte, yıllar geçtikçe evliliklerinin daha da iyi hale gelmesi dileğinde bulunulur. Bugün, eşimi düğün günü sevdiğimden çok daha fazla seviyorum. Neden mi? Çünkü düğünden sonra, aramızdaki sevgiyi inşa etmeye başladık. Zaman geçtikçe bir sevgi ‘taşı’ ve bir sevgi ‘taşı’ daha koyduk. Sevgisini inşa etmeyen ve düğünün, sevgilerinin zirvede olduğu nokta olduğunu düşünen bir çift, gelecekte sorunlar yaşayacaktır.
Sevgi nasıl inşa edilir? İleride göreceğiz.
Öyleyse niçin evlenmek gerekiyor? Her şeyi beraber yaptık, birlikte okula gittik, birlikte gezdik, beraber yabancı ülkelere gittik, beraber yaşadık, yeter. Bu iş sıkıcı olmaya başladı, bütün bunlardan sonra bir de evlenelim mi? 70 yıl daha birbirimize takılı mı kalalım? Delilik değil de ne bu?
Yahudilikte “Erkeğin yalnız kalması iyi değildir. Onun yanına bir yardımcı yapalım” denir.
Sorumluluk, insan için mükemmel bir şeydir. İbranicede evlenmek (Leithaten) sözcüğünün kökü H, T, N (hatan – damat) sözcüğünü oluşturur. Gördüğümüz gibi, evlenme zorunluluğu yalnızca erkeğe verilmiştir, çünkü erkek doğası bakımından evlenmek istemez, bekar kalmak, istediğini istediği zaman yapabilmek ister, sorumluluk alacak gücü yoktur. Sorumluluk almadan yalnız yaşamak daha kolay olabilir ama Tora’da “iyi değildir- senin için iyi değildir” denmekte.
Kadın ise, doğası bakımından bir kuruma ait olmak, çocuk doğurmak ister. Bu yüzden ona evlenme emri vermek gereksizdir.
Yahudiliğin hareket noktası şudur: İnsan, bu dünyaya kendisini değiştirmek ve geliştirmek için gelir. Bu yüzden sorumluluk almak onun için çok iyi bir şeydir. Tora emirleri bizi sınırlayan bir düzendir. Ne zaman kalkmalıyız? Nasıl giyinmeliyiz? Ne yemeliyiz? Ne zaman ne konuşmalıyız? Tüm bu zorunlulukların verilmesinin nedeni, bu dünyaya kendimizi değiştirmek için geliyor olmamızdır. Sınırlamalar, kendimi geliştirmek için konulmuştur. Daha iyi karakter özelliklerine sahip bir insan olmam için.
Başarılı bir evlilik yaşantınızın olmasını istiyorsanız, her birinizin kendi evinden evlilik kurumuna getirdiği alışkanlıkları ve önyargıları değiştirmesi gerekiyor.
Evlilik kurumu, karakter özelliklerimi düzeltmem için mükemmel bir seçenektir. Karakterim, eşim tarafından düzeltiliyor. Eğer kolay öfkelenen biriysem, evlendiğimde sakinleşmeyi öğrenmek ve eşime karşı düşünceli davranmak zorundayım. Öfkelenmeye devam edip mutlu bir evliliğimin olmasını bekleyemem. Evlenmeden önce bencil biriyseniz, daha düşünceli olmayı ve eşinizin gereksinimlerine uyanık olmayı öğrenmek ve çevrenizdekilere karşı özellikle duyarlı olmak zorundasınız. Yoksa bu iş yürümez. Kendi karakterimi düzeltmezsem evliliğimi yürütemem. Burada yalnızca kendimi düzeltmekten söz ediyoruz ve eşimizin neleri düzeltmesi gerektiğine odaklanmayı kesiyoruz.
Evlilik, bir işyeri açmaya benzemez! Düşünün bakalım. Ben yüzde 50 yatırım yaptıysam karşılığında en az yüzde 50 ve hatta daha fazlasını kazanmayı umuyorum. Ama bu her zaman böyle olmak zorunda değildir. Bazen yüzde 60 yatırım yaparım ve karşılığında yalnızca yüzde 20 elde ederim ve bazen yüzde 30 yatırım yaparım ve karşılığında yüzde 80 elde ederim. İnsan, bu esnekliğin kendi bencil kişiliğini düzelttiğini bilmelidir.
Sevgi nerede? Sevgi nasıl inşa edilir? Yalnızca sınırsızca kendimizden vererek. Hahamlarımız, bize sevginin, kendimizden vermenin doğal bir sonucu olduğunu öğretirler. Kime bir şeyler verirsem, onu severim, tersi değil. Yaptığı resme beş senesini veren ressam eserine, resmiyle yalnızca beş dakika uğraşan ressamdan çok daha fazla bağlıdır. Eşimle aramdaki sevgiyi artırmak istiyorsam ona kendimden daha fazla vermek zorundayım. İngiliz haham Rav Desler şöyle der: “Karşılığında bir şeyler almayı beklemeden vermek.” Sevgi asıl böyle inşa edilir. Eşimize ne verebiliriz? Ona gülümseyebiliriz, ona sıcak davranabiliriz, onu dinleyebiliriz, ona nefes alacak alan bırakabiliriz ve tabii eleştiriden sakınabiliriz (çünkü eleştiri, evliliğin öldürücü hastalığıdır.)
... Ve şimdi sevgiyi inşa etmeye başladık. Bu yüzden ilk bakışta aşk diye bir şey yoktur, ilk bakışta arzu vardır! Bunun bir başka yolu olduğunu düşünen kişi büyük bir olasılıkla hayal kırıklığına uğrayacaktır. Eşine ya da karşısındakine bir şeyler verme: Sevgiye giden büyülü yol budur.
Oysa ne yaşanıyor? Çiftler evlilik kurumuna giriyor ve karı kocanın her biri evlilikten ne elde edebileceğini düşünüyor. Başlangıçta herkes az çok beklediğini elde ediyor ama kısa bir süre sonra evliliğin eski tadı kalmıyor ve çift bu “işi” devam ettirip ettiremeyeceğini tartmaya başlıyor. Burada duygusal bir iş ortaklığı vardı ve şimdi kolayca ortaklığın yerle bir olmasına gelinebiliyor.
Bu kişiler evlenmediler, bir duygu işi açtılar, o kadar.
İnsanlar boşanıyor, çünkü niçin evlendiklerini bilmiyorlar. Evliliğin ne demek olduğunu anlamıyorlar. Sorun, insanların bazen evliliği Hollywood’da (filmlerden) görüyor olması ve yaşantılarının filmlerdeki gibi olması gerektiğini düşünmeleri ve böyle bir beklentide olmalarıdır. Niçin olmasın? Tüm dünyada öyle değil mi? Burada bizi bir tuzak daha bekliyor, bize pahalıya mal olan bir tuzak. Yalnızca bize değil, çocuklarımıza ve çevremizde bulunan herkese pahalıya mal olan bir tuzak.
Evlilik harika bir kurum, her birimiz zirvelere yükseltebilecek ve hayatımızın her açısını, geçimimizi, kariyerimizi, mutluluğumuzu, toplumumuzu, vb. etkileyebilecek bir kurum.
Hahamlarımız bunu nasıl başarabileceğimizi bize öğretiyorlar. Bize ne gibi öğütler veriyorlar? Bilmediğimiz ne yenilikler öğretiyorlar? Bütün bunlar bir dahaki sefere.
Ruti MODİANO