Hem caz hem moda: Eser Levi ve hünerleri

<p class="MsoNormal"><span>Eser Levi’nin hayatındaki öncelikleri müzik ve moda. Caz mı söylüyor, kostüm mü tasarlıyor, dergilerde okuduğumuz moda sayfalarını mı hazırlıyor yoksa hepsini birden mi yapıyor? İlk duyduğumda ben de çok şaşırmıştım ama onunla röportaj yapmak için buluştuğumda; enerjisiyle tanışınca, Eser’in hayatında bütün bunların aynı anda mümkün olabileceğini hemen anladım... Size de anlatmak isterim.</font></span></p>

Yaşam
16 Mart 2011 Çarşamba

Sidni KOHEN


Bize kendinden ve hünerlerinden bahseder misin?

1982 doğumluyum. Saint Benoit Lisesi’nden mezun olduktan sonra iki sene Fransa’da iletişim okudum. İstanbul’a döndüğümde ise Bilgi Üniversitesi’nde reklamcılık bölümünü bitirdim. Mezun olduktan sonra, asla reklamcılık yapmayacağımı düşünürken, kendimi reklam dünyasının içerisinde buluverdim ama kostüm yapmaya başlamıştım. Kostüm ve tasarım yapmaya, bir şeyler çizmeye her zaman çok ilgi duydum. Bir kaç reklam filminde asistanlık yaptıktan sonra Cansel Elçin’in yönetmenliğini yaptığı ‘Kampüste Çıplak Ayaklar’ filminin kostüm sorumluluğunu üstlendim. 2009-2010’da ise Danone ve Danette’nin tüm reklam filmlerinin kostüm sorumluluğu benim üzerimdeydi.

Müzikle ilgili yaptıklarıma gelince; beş sene şan eğitimi aldım. Profesyonel olarak klasik müzik söylüyordum. Daha sonra caza geçtim. Cazı henüz amatör olarak söylüyorum.

Müzikle iç içe olunca müzikaller için de kostüm yapmaya başladım. En son Şirin Soysal’ın yazdığı, yönettiği ve vokal yaptığı müzikal ‘Sonuncu Kızın Kabaresi’ için kostüm tasarladım. Yakında yepyeni bir müzikale stil danışmanlığı yapmaya hazırlanıyorum.

Şu anda Elle dergisi için freelance olarak styling asistanlığı ve bazı başka dergiler için styling yapıyorum.  Elle dergisinin alışveriş, yeni sezona ilk bakış ve konsept sayfalarını düzenliyorum.

Bütün bu yaptıklarını hayatına nasıl sığdırıyorsun?

Açıkçası önceliklerimi belirlemek konusunda zorluk çekiyorum. Mesela son zamanlarda müziğe yeterince ağırlık veremedim ve bu ruh halime yansıdı. Ama insanı tembelleştirenin tembellik olduğuna inanıyorum. Daha fazla meşgul oldukça, daha az yorulduğumu fark ediyorum.

Caz söylerken ruh halin ne oluyor, ne hissediyorsun?

Beş sene klasik müzik söyledikten sonra caz söylemek, bana hem beden dili olarak, hem vokal olarak çok büyük bir özgürlük verdi. Klasik müziğin benim mizacıma ters olduğunu anladım. Klasik müzikteki o disiplin, o bileğe kadar uzun etekler, topuzlar; hiç ben değildim. Söylemekten çok büyük keyif alıyordum, zoru başarıyormuşum gibi geliyordu ama caza geçince kendim gibi olduğumu hissettim. Sahnede dans etmeye başladım, kendi konuşma sesime daha yakın şarkı söylemeye başladım..

İstanbul’da caz dinlemek için nereleri önerirsin?

Caz dinlemek için Galata’da Nardis var. İstanbul Caz Center var. Akbank Caz Festivalleri ve Garanti Bankası kapsamında caz festivalleri oluyor. İstanbul gibi bir şehirde caz konusunda yeterli etkinlik olmadığını düşünüyorum.

Modadan bahsedecek olursak; şu aralar ağırlıklı olarak styling yaptığını varsayarak, bize bir fotoğraf çekiminin sürecini anlatabilir misin?

Genelde uzaktan çok renkli bir iş gibi gözükse de, arkasında çok büyük bir hamallık yatıyor. Tek tek bütün alışveriş merkezlerini gezmek, tüm mağazaların halkla ilişkiler şirketleriyle kontakta olmak, ürünleri seçmek, sorumluluğunu almak, iade etmek gibi... Çekim esnası da yorucu geçiyor. Moda dünyasında genellikle herkes birbirine ters davranıyor. İş bittiğinde; dergi baskıya girdiğinde ise aldığım keyif tarif edilemez.

Bu süreçte seni ne motive ediyor?

Küçüklüğümden beri, kumaşlara dokunmak, kıyafetleri görmek beni hep motive etmiştir. Onları ellemek, onları seçmek, bütün bu sorumluluğun bende olması; konsepti benim belirliyor olmam, bir pantolonla bir ceketin kolajını benim yapıyor olmam bana müthiş zevk veriyor.

Motivasyon demişken; hayatta seni motive eden dört şey desem?

Şarkı söylemek, yazın Kaş’a gitmek, aşk, sanat

Sanatla ilgili yaptığın çalışmaların geri dönüşünü İstanbul’da yeterince alabildiğini düşünüyor musun?

Evet dersem yalan söylemiş olurum diyebilirim.

Başka bir şehirde yaşayacak olsan?

Önce Barcelona, sonra da New York.

Dünyanın herhangi bir yerinde caz söyleyebilecek olsan?

New York.

Hayalinde, kostümlerini tasarlamak istediğin belli bir film konsepti var mı?

1940’lar, 50’ler dönem kostümleri. Savaş dönemi sonrası... Fransız, romantik bir konsept.

Kendi giyim tarzını tarif edebilir misin desem?

Puantiyeler, kabarık etekler, miniler... Günlük hayatımda ise 70’lerin tarzını severim; İspanyol paçalar, şile bezinden gömlekler... Tarzımı bohem-şık diye tarif edebilirim, bu sene de çok moda.

Son olarak yaratıcılıkla ilgili bir cümle alabilir miyiz senden?

Yaratıcılığın sonradan edinilen bir şey olduğunu düşünmüyorum. Yaratıcılığın; sevgi gibi, nefret gibi bir his olduğunu düşünüyorum.