Öğrenciler Polonya ve kampları anlatıyor: ‘Biz hala buradayız’

1 Şubat Uluslararası Holokost Kurbanları Anma Töreni’nin hemen ardından Ulus Özel Musevi Lisesi öğrencileri de ABD New York’tan dört okulla birlikte Polonya’da “Heritage” turuna katıldılar. Tura katılan öğrenciler, izlenimlerini Şalom’la paylaştı

Perspektif
9 Mart 2011 Çarşamba

120  kişilik öğrenci ekibi 6 -11 Şubat tarihleri arasında Polonya’da getto bölgelerini, Treblinka, Majdanek, Auschwitz kamplarını gezdiler. İbrani Üniversitesi’nden Michael Berl ile İsrail Heritage’dan alanında uzman tarihçi Zvi’nin önderliğinde sürdürülen etkinlik boyunca öğrenciler Macaristan kökenli Holokost kurtulanı Giselle Cycowicz’in anılarını dinlediler; Holokost öncesi Polonya’da yaşam, diğer ülkelerde durum, getto bölgelerinde yaşam, yerel halkla ilişkiler, yaşanılanlar, direniş, kamplara gidiş, kamplarda yaşananlar hakkında bilgiler aldılar. Kampları gezerek anma törenleri gerçekleştirdiler.

Tura katılan öğrenciler, Yad Vaşem Holokost Müze tarafından ailesi ödüllendirilen 75 yaşlarındaki Paulina’dan Polonya’da yaşanılanları, ailesinin yaptığı fedakarlıkları, kurtardıkları kişilerin hikayelerini dinlediler; fotoğraf albümünü incelediler. Holokost kurtulanı Giselle ile Yahudi dostlarını kurtarma cesaretini gösteren Paulina’nın karşılıklı diyaloğuna tanık oldular.

Dünyanın farklı uçlarından gelen gençler birlikte olmanın, aynı anda aynı duyguları paylaşmanın gücünü yaşadılar. Bu etkinlikte gençler birçok kazanımlar elde ettiler.

***

Polonya komünizm döneminden sonra yeni yeni değişmeye başlayan bir ülke. Varşova’ya vardığımızda Polonya’nın ne kadar renksiz bir ülke olduğunun farkına vardık.

Heritage turuna uçaktan iner inmez getto bölgelerini gezerek başladık. Varşova’da olayları anmak adına neredeyse adım başı bir anıt dikmişler. Birçoğunun yanında durarak anlamlarını dinledik.

Mila 18’de Mordechai Anilevitz ve arkadaşlarının direniş şekli aktarıldı. Onları anmak adına ufak bir tören yaptık.

 Turda çok duygulandığımız anlar oldu. Özellikle Auschwitz kurtulanı Giselle’in bizimle devamlı beraber olması, yaşadığı her şeyi anlatması bizi derinden etkiledi. Anlattıklarını herhangi bir ansiklopedide ya da internette bulamazsınız. Kendi hikâyesini baştan sona aktardı. Bulunduğu kamplardan bahsetti.

Özellikle Auschwitz ve Majdanek kamplarından çok etkilendik. Bunlar çok iyi korunmuş kamplar. Diğer kamplar Naziler tarafından yok edilmiş ve geriye anıtlar dışında hiçbir şey kalmamıştı. Ama Auschwitz ve Majdanek’de ölümcül Zyklon B gazlarının kutuları bile duruyordu. Hayal etmek zor olsa da gözümüzle tarihi gördük. O katliamı, krematoryumlarda yakılan Yahudilerin küllerini, yakılmadan önce koku yapmasın diye insanların canlı canlı kafasından yüzülen saçlarını, kaldıkları barakaları, yattıkları yatak diyemeyeceğimiz tahtaları, katledilmiş bebeklerin ayakkabılarını, insanların kaybolmasın diye isimlerini yazdıkları bavullarını, akla hayale gelebilecek her şeyi her şeyi gördük.

 Polonya’da bu olaylardan önce 17.000 farklı Yahudi cemaatinin yaşadığını öğrendik. Neredeyse her köy ve kasabada Yahudiler yaşamaktaymış. Şimdi ise Varşova’daki büyük sinagog hariç ülkedeki birçok sinagog sadece müze olarak kullanılıyor.

 Ben kendi adıma bu geziden çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Holokost kurtulanları hâlâ yaşıyorken herkesin bu turu yapıp yaşanan yerleri gidip görmesini, anlamaya çalışmasını ve duyduklarını çocuklarına, torunlarına aktarmalarını öneririm. Ancak bu şekilde antisemit güçlerin Holokost’u inkâr etmelerini engelleyebiliriz. En önemlisi unutmamak ve unutturmamak için...

Emir BENSUSAN

Polonya’da Amerika’dan gelen dört farklı okulla birlikteydik. Tüm etkinliklere birlikte katıldık. Bir okulla da hep aynı otobüsteydik. New York’tan gelen yaşıtımız olan gençlerle kaynaşmamız bir iki günümüzü alsa da hepsiyle güzel anılarımız oldu. Polonya’da gezdiğimiz kamplar, gördüğümüz gaz odaları ve bir sürü çirkinlik hepimizi derinden etkiledi. Filmlerde izlediğimiz, kitaplarda okuduğumuz mekânları orada bizzat bulunarak kendi gözlerimizle görmek apayrı bir duyguymuş. Kendinizi şaşkın, karmaşık duygular içinde hissedebiliyorsunuz. Holokost kurtulanından dinledikleriniz, gördükleriniz karşısında insanoğlunun bu vahşete nasıl göz yumabildiğine ya da nasıl bu kadar acımasız olabileceğine bir kez daha anlam veremiyorsunuz.

Auschwitz’de bizler ölüm yürüyüşünün yerine yaşam yürüyüşünü yaptık. Bunun tek bir anlamı vardı. O da yaptıkları planlı yok ediş, soykırımın kesinlikle başarısız olduğun mesajını vermekti. Bizi yok edemediler. “Halen buradayız, dimdik ayaktayız” dedik.

Gerek okullararası düzenlenen, gerekse her yıl Mayıs ayı başında düzenlenen March of the Living etkinliğinde dünyaya verilen bu mesaj çok önemli.  Her genç bunu bir görev bilip bu etkinliğe mutlaka katılmalı.

Alper EŞKİNAZİ

Hepimizde bir heyecan vardı. Çünkü sadece 60 yıl önce yaşamış olan atalarımızın vahşice ve zalimce sadece bir hiç uğruna öldürüldüğü yerlere gidecektik.

İlk gün Varşova’daki getto bölgesini dolaştık. Sadece bir duvarı eskisi gibi bırakılmış bir binaya girdik. Getto yaşam şartlarını binanın içindeki havayı koklayarak hissetmeye çalıştık. Varşova’daki Yahudi mezarlığını dolaştık. Taşların üzerindeki sembolleri inceledik. Anlamlarını tartıştık.

Krakow ve Lublin’e gittik. Yahudilerin bu şehirlerde nasıl yaşadıklarını öğrendik. Eski sinagogları gezdik. Sırasıyla Treblinka, Majdanek ve Auschwitz ölüm kamplarına gittik.

Nazilerin Yahudileri yok etmek üzere yaptıkları sistematik planları öğrendik.

Naziler yenilginin ardından bu kampları yerle bir etmişler. Ama sadece Treblinka’yı neredeyse tamamen yok edebilmişler. Majdanek ve Auschwitz’teki gaz odaları ve krematoryumları ortadan kaldıramamışlar. Gerçekler insanın içini acıtıyor. Gaz odalarının içine girmek ve fırınları yakından görmek, onlara dokunmak insanın içini ürpertiyor. Hele bir de olanları Auschwitz kurtulanının ağzından dinlemek, işte o an boğazınız düğümleniyor. Kimileri duygularını dışa vuruyor damlalar yüzünden süzülüyor, kimileri gözyaşlarını içine akıtıyor. Kurtulanın hayat hikâyesi, onun yaşama bağlanışının öyküsü dinlemeye değer. Size umut veriyor. Biz gençlere mesaj veriyor. Güçlü olmalıyız, ayakta olmalıyız diyor. Auschwitz kurtulanı Giselle’in bugün tam 21 torunu var. 86 yaşında. Bizden hızlı yürüyor. Bizden daha canlı. Etrafına gençleri topluyor ve anlatıyor. Işık saçıyor. Enerji veriyor.

Evet, Heritage turu, March of the Living, acısıyla tatlısıyla bizlerin üzerinde derin bir iz bıraktı. En kalıcı izi ise Giselle yarattı. Gün geçtikçe sayısı azalan Holokost kurtulanlarıyla karşılıklı konuşabilmek bir ayrıcalık. Giselle’le paylaştıklarım bir ömür boyu anlatabileceğim bir anı olarak benimle birlikte yaşayacak.

Vedat BEHAR

İnsanı tekrar düşündürüyor gidip oraları görmek… Çok garip bir his; anlatması zor. Akıl almaz görüntülerdi.

Şubat tatilinde ufak bir grup olarak gittik Polonya’ya. Röne Kaspi, Rav İsak Alaluf ve arkadaşlarım. Birbirimizi önceden tanıyorduk ama bu gezi daha da kaynaşmamıza sebep oldu. New York’tan gelen bir grup öğrenci ile aynı otobüste seyahat ettik. Onlarla kaynaşmamız çok çabuk olmadı ama sonradan hepimiz çok iyi arkadaş olduk diyebilirim. Onlar bize, biz de onlara en başta yabancı gelmiştik. Onların Türkiye ve cemaatimiz hakkında pek fikirleri yoktu. Bizim de onların yaşantısı hakkında... Amerikalı grup Brooklyn’de yaşıyordu. Karşılıklı olarak birbirimizin yaşayış şekillerimizi, cemaat yapılarımızı paylaştık. Bizimle çok ilgilendiler ve sık sık sorular sorarak bizi tanımak istediler. Kimileri bizi Amerika’ya davet etti. Onlarla çok güzel anılar paylaştık ve gezinin sonunda keşke daha uzun sürseydi demekten kendimizi alıkoyamadık.

Gördüklerimize gelince. Onlardan bahsetmek maalesef ki hiç sevimli değil. Kamplardan arta kalanlardan gördüğüm kadarıyla yaşanması neredeyse imkânsız koşullarda yaşamış Yahudiler. 6 kişi yattıkları yere biz dört kişi ancak sığabildik. Bizimle birlikte gezen Auschwitz’den kurtulan Giselle’in anlattıkları ise bizleri çok duygulandırdı. Onun, kız kardeşinin ve annesinin kurtuluş hikâyesi çok ilginçti; annelerinin gaz odasına gönderildiğini sanan Giselle ve kız kardeşinin yıllar sonra annelerine kavuşması. Annelerinin barakada gizlenerek ölümden kurtulması. Auschwitz’de yaşadıkları yerleri birebir göstererek anlatması bizleri çok etkiledi.

Auschwitz’de gördüğüm saçlar ve ölen kişilerin, özellikle çocukların eşyaları bizi daha da derinden etkiledi. Saçlara bakınca kimilerinin kırlaşmış kimilerinin de sapsarı olduğunu gördüm ve kaç yaşında olduklarını tahmin etmeye çalıştım. Klişe bir laf olacak belki ama gerçekten çok daha iyi anladım her şeyi o barakaları görünce. Ayrıca savaş zamanı Yahudilerin kurtarılmasına yardım etmiş 80 yaşlarındaki Paulina’nın da anlattıkları çok ilginçti. Olayları bir de bir Polonyalıdan dinlemek bu etkinliğe farklı bir boyut kattı. 20’ye yakın Yahudi, o ve ailesi sayesinde kurtulmuştu. Yaptıkları tam bir kahramanlık hikâyesiydi.

Öğrendiğim bir acı gerçek de yalnız 6 milyon Yahudi değil, 2.Dünya Savaşı’nda yaklaşık 50 milyon insanın ölmüş olmasıydı. Bu akıl alır bir rakam değil. Resmen bir insanlık dramı.  Her şey bir yana insan gerçekten şu soruyu sormadan edemiyor: Neredeydi insanlık? Nasıl yapabildiler bunu? Dünya neredeydi? Belki de cevabını hiç öğrenemeyeceğimiz sorular...

Cem SARFATİ

 Kimileri diyor ki; her Yahudi’nin görmesi gereken bir yer… Bence her insanın görmesi gereken bir yer… Görsün ki unutmasın, tekrarlatmasın.

Gördüklerim hayatım boyunca unutamayacağım şeyler oldu. Aslında Polonya’ya gitmeden önce orada neler yaşandığını ve neler göreceğimi biliyor olmama rağmen kamplara varınca filmlerde gördüğüm yerlerin üzerinde yürüdüğümü hissetmek, olayların o an ayağımı bastığım yerlerde gerçekleştiğini düşünmek beni çok derinden etkiledi. Ve kendimi kötü hissettirdi. Böyle hissederken de bir an insanların bu kamplarda neler yaşadığını düşündüm. Benim sadece yaşadıkları olaylardan dolayı kötü hissetmemin onlara haksızlık olduğunu düşündüm ve kendimi daha dik tutmaya çalıştım; sanki bu vahşeti yaşatanlara “Biz hâlâ buradayız”  demek istermiş gibi…

Beri Berk BEDALAHMİ

YİNE MAJDANEK YİNE HÜZÜN

Rav İsak ALALUF

2008 yılında March of The Living’e katıldığımda beni en fazla etkileyen kampın Majdanek olduğunu yazmıştım. Bu yıl katıldığım turdan önce öğrencilerimle konuşurken Majdanek Kampı’nın çok etkileyici bir yer olduğunu defalarca söylemiştim. Nitekim kampı gezerken her attığım adımda derin bir boşluğun beni içine çektiğini hissettim.

Rehberimiz bizlere gaz odalarını gezdirmeye başladığında birdenbire kapıyı üzerimize kapattı. Dışarıda beni otobüsün beklediğinin bilincindeydim elbette. Buradan çıkacağımı otelde rahat rahat uyuyacağımı, bu gezinin bitiminde sevdiklerime kavuşacağımı biliyordum. Buna rağmen içimde bir şeylerin koptuğunu hissettim. Rehber güçlü sesi ile Şema duasını okurken bu anı bizim gibi canlandırma ile değil de gerçekten yaşayan insanları düşündüm. Evet, onlar bu odadan çıkıp otobüslerine binemediler. Sevdiklerini bir daha bu dünyada göremediler. Onlar artık ebediyetin bir parçası olmuşlardı.

Majdanek’i bir kez daha geziyorum. İnsanın bir başka insana nasıl bir vahşet uygulayabileceğini bir kez daha öğreniyorum. Kampın komutanının eşinin değişik olmak uğruna taze yüzülmüş insan derilerini kullanarak nasıl lambalar yaptığını düşünmeye çalışıyorum. Ama bir insan olarak buna yanıt bulamıyorum.  Fırınların olduğu yerde dualar okunuyor. Ebediyete göçenlerin anıldığı Kadiş ve Eşkava duaları. Sonra oradan çıkıp tekrar otobüsteyim. Tekrar bugüne dönüyorum.

Why Jews Should Survive kitabında yazar Holokost’un tıpkı Hagada gibi her nesle mutlaka anlatılması gerektiğini anlatmaktaydı. Majdanek ve diğer yerleri bir kez daha dolaşırken yazarın haklılığını bir kez daha anlayabiliyorum. Dudaklarımdan “bir daha asla” sözü bir başka anlamlı dökülüyor. Bana soru soran öğrencime daha bir güvenle konuşuyorum.

İnkârcılara rağmen Holokost bir gerçek. Her zaman hatırlanması ve bilinmesi gereken bir gerçek. Sadece “bir daha asla diye” bağırmak bu gerçeği tekrar yaşamayı engellemeyecektir. Hagada Şel Pesah’ta söylendiği gibi “her nesilde düşmanlarımız bizleri yok etmek üzere kalkacaklardır. Tanrı bizi onların elinden kurtaracaktır.”

“G-d on Trial” diye bir film izlemiştim. Filmde insanlar ölüm kampında Tanrı’yı yargılamaktadırlar. Tanrı o yargılamada suçlu bulunur. Derken biri bağırır. “Askerler geliyor” herkes sorar “şimdi ne yapacağız” diye. Tanrı’yı en fazla suçlayan kişi “tabii ki dua edeceğiz” der ve dua etmeye başlar. Yıllar sonra bunu anlatan rehbere kampı gezenler sorar: “Duaları kabul oldu mu?” Rehber “Elbette” der. “Biz buradayız ya.”