Herkesin anlatacak bir öyküsü vardır/ ARON ANGEL 1916-2010

Toplum
8 Aralık 2010 Çarşamba

Değerli bir hümanist, 35 yıllık kadim dostum, yurdumuzun ilk şehir planlaması uzmanı Yüksek Mimar Aron Angel’i geçtiğimiz hafta, soyadına uygun olarak “Angel’lerin” yani “Meleklerin” yanına uğurladık. 

İki yıl önce Türk Musevileri Müzesinde ”Yaşam Öyküsünden Kesitler” sergisini açarken kendisini şöyle tanımlamıştım: 93’üne merdiven dayamış, sempatik bir delikanlı. Hareketli geçen çocukluğu ve gençliği, hayırlı rastlantılarla yönetilmiş yaşamı, renkli kişiliği ile bir başarı örneği.

1916 yılında Haydarpaşa’nın Yeldeğirmeni semtinde doğdu.

Geleneklere göre kendisine dedesinin adı olan Aron ismi kondu. Dönemin Fransızca kültürü etkisiyle de Henri eklendi. Ancak anneannesinin ailesi ona Nino lakabını uygun gördü ve ailesi ile yakınları onu bu ismiyle tanıdı, çağırdı.

Çocukluğu, her ikisi de birer deneyimli eğitimci olan anne ve babasının müdürlüğünü yaptıkları Ortaköy Musevi Yetimhanesi binasında ve yöresinde geçti. Tahsiline Ortaköy Musevi İlkokulunda başladı, sonra Beyoğlu Musevi Lisesine kaydoldu. Son yıl aynı zamanda Galatasaray lisesine de devam ederek 1932 de her ikisinden de aynı anda mezun oldu. Sınavını kazanarak kaydolduğu Yüksek Mühendis Okulunu 1937 de bitirdi.

Sebatkâr bir kişiliği vardı

Ayrıntılarını bu köşeye sığdıramayacağım mutlu rastlantılarla dolu yaşamında, İstanbul’da tesadüfen tanıştığı ünlü şehir planlama uzmanı Henri Prost’un telkiniyle tahsiline Fransa’da devam ederek, Paris Üniversitesi Institut d’Urbanisme  ile Ecole Spéciale d’Architecture de Paris’ den aynı anda mezun oldu ve Hitler ordularının Paris’e 2 km kadar yaklaştığı bir sırada, 8 ve 10 Haziran 1940 tarihlerinde da birer gün ara ile her ikisinden de diploma ve takdirnamelerini aldı. 

Çifte diploma, sanki yaşamının bir kaderi idi.

Paris Büyükelçimiz Sayın Behiç Erkin’in ikazı üzerine, diğer bazı öğrencilerle beraber ertesi sabah Paris’ten yürüyerek ayrıldı ve güneye Serbest Fransa’ya doğru yol aldı. Bir gün sonra Alman orduları Paris’e giriyordu.

Cesur ve atikti

Paris’te bıraktığı diplomalarını ve şahsi evrakını almak için, 2 ay sonra, herkesin ikazına rağmen, Yahudilerin evlerinden, sokaklardan ve metro istasyonlarından toplanıp ölüm kamplarına gönderildiği bir dönemde Alman işgali altındaki Paris’e dönmekten çekinmedi. Paris Başkonsolosumuz Sayın Cevdet Dülger’in organizasyonu ile, diğer bazı Türk öğrencilerle birlikte, 1942 yılında trenle İstanbul’a döndü. Güzel Sanatlar Akademisi’ne devam ederek Yüksek Mimar diplomasını aldı..

Ulu Önder Atatürk’ün davetlisi olarak İstanbul’da bulunan Henri Prost’la tekrar karşılaştı ve onun asistanı olarak mesleğine başladı. Bursa, Yalova İmar planları ve İstanbul Nazım Planı üzerinde uzun yıllar beraberce yoğun çalışmaları oldu. Bu arada İstanbul Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünde Bizantoloji okuyarak 1945 yılında doktorasını tamamladı

1952’de Prost’un mukavelesinin sona ermesi ve Fransa’ya dönmeye karar vermesi üzerine, İstanbul Vali ve Belediye Başkanı Dr Lütfi Kırdar’ın önerisiyle İstanbul Nazım Plan Bürosu Baş Danışmanlığına atandı.

Prensiplerine sadık, inandığından taviz vermeyen bir kişiliği vardı

Yeşilyurt, Bağdat Caddesi’nin bugünkü görünümü hep onun eseridir. Parkları kentin solunum organları olarak kabul eder, yeşil alana bir çivi bile çaktırmam derdi. Nitekim çalışmaları sırasında bu konuda kendisine yapılmak istenen bazı idari müdahale ve baskılara rağmen görüşlerinden sapmayarak “şahsi menfaatlerin revaçta olduğu bir müessesede çalışmaktan utanç duyuyorum” notunu taşıyan iddialı bir istifa mektubu ile görevinden ayrıldı.  1953 den itibaren Yüksek Mimar olarak serbest çalışmaya başladı.

Mükemmeliyetçi ve titizdi

Çalışmalarını en ufak detaylarına kadar inceler, düzeltir ve ancak o zaman rahat ederdi. Yaşam öyküsünü yazmaya karar verdiğimde, kendisiyle beraber geçen uzun toplantılarda, en küçük bir detayın dahi doğruluğunu saptamak için sarf ettiği gayrete, hazırladığı dosyaların mükemmeliyetine şahsen şahit oldum ve kendisinden feyiz aldım.

İyi bir eş ve müşfik bir aile babası idi

1950’de evlendiği ve 2006 yılında beklenmeyen bir anda, trajik bir şekilde kaybettiği eşi Milena’ya tapar, ailesinden, iki kızı ile bir oğlundan ve torunlarından bahsettiğinde gözlerinin içi güler, neşe ve sevgi taşardı. Elim bir trafik kazasında yitirdiği torunu piyano sanatçısı ve parlak bir gelecek vaat eden sinema artistti Uzay Hepari’yi her vesile ile anardı.

Görevine ve sözüne sadık bir insandı

Beyoğlu Belediyesi’nin, 150. yılı vesilesiyle tertiplenen bir dizi konferans kapsamında 24 Nisan 2006 akşamı Pera Palas Oteli’nde vereceği konferansa, hiçbir mazeret ileri sürmeden, bir gün önce kaybettiği sevgili eşi Milena’nın yasını yüreğine bastırarak geldi, Beyoğlu’nun imarıyla ilgili görüş ve deneyimlerini dinleyicilerle paylaştı.

Cemaatinin sorunlarıyla her zaman ilgilendi  

Uzun yıllar Neve Şalom Sinagogu Vakfı Yönetim Kurulu’nda ve ayrıca Türkiye Hahambaşılığı Hukuk ve İmar Komisyonu’nda fahri görev alarak mesleği çerçevesindeki konulara çözümler getirdi. 1952 yılında Neve Şalom Sinagogu’nun önündeki binanın satın alınıp yıkılarak cephesinin genişletilmesinde, 1986 bombalanmasından sonra tamir ve yeniden yapılanmasında, periyodik kontrol ve revizyonunda, değişik mezarlıkların imarında değerli katkıları oldu.

Yaşam dolu idi

İleri yaşına kadar, yaz kış demeden her gün aksatmadan devam ettirdiği sportif aktiviteler, her sabah yeni bir güne başlamanın heyecanı ile muntazaman yazıhanesine giderek mesleki sorunları çözümlemek yaşamının olmazsa olmazı idi.

Paylaşımcıydı

Son günlere kadar aldığı sayısız konferans, kongre ve sempozyuma davet edildi. Hiç birine hayır demedi,  Sağlığım el verdikçe çalışmak, cemaatime ve yurduma yararlı olmak, bildiklerimi ve deneyimlerimi beni dinlemek isteyen herkesle paylaşmak niyetindeyim derdi ve de öyle yaptı.

Mümkün olduğu kadar özetleyerek nakletmeye çalıştığım, üniversite yıllarından beri hiç eksik etmediği papyon kravatı ve yüzündeki tebessümle daima insanların ve toplumun hizmetinde olan, Türkiye’nin ilk şehir planlamacısı Aron, sevdiklerinin deyimiyle Nino Angel’in anısı ve onu kaybetmenin acısı her daim kalbimizde olacaktır.

Ruhu Şad, Toprağı bol olsun.

Naim GÜLERYÜZ