Şela’nın Güneşi

Ruhunuzdan taşan, aklınızı meşgul eden, gördüklerinize yorum katmak isteyen, her daim kafanızı kurcalayan engellenemez duygularınız varsa bir yolunu bulup hayata geçirmek gerek aslında. İşte bu ruhu taşıyan ve içindekileri yeteneğiyle birleştirerek başarıya imza atan Şela Mayorkas Erbatur ilk kişisel resim sergisini Taksim Cep Sanat Galerisi’nde açtı

- Yaşam
24 Kasım 2010 Çarşamba

Yeteneğimiz olsa da olmasa da sanata duyduğumuz her seviyedeki ilgi ruhumuzu besleyen hayat damarlarından biri olmuştur her zaman. İnsanın doğasında var olan bu güdü o kadar güçlüdür ki sizi önünden geçtiğiniz bir galerinin vitrinindeki tabloya almayacaksanız bile göz ucuyla baktırtır.

Ruhunuzdan taşan, aklınızı meşgul eden, gördüklerinize yorum katmak isteyen, her daim kafanızı kurcalayan engellenemez duygularınız varsa bir yolunu bulup hayata geçirmek gerek aslında. İşte bu ruhu taşıyan ve içindekileri yeteneğiyle birleştirerek başarıya imza atan Şela Mayorkas Erbatur ilk kişisel resim sergisini Taksim Cep Sanat Galerisi’nde açtı.

Kıpır kıpır bir kişilik olan Şela’nın enerji kavramını “Kısaca Güneş” olarak adlandırdığı sergisinin açılış gecesinde kendisiyle yaptığım kısa sohbetle aktarmak isterim.

Bize biraz kendinden ve bugüne nasıl geldiğinden bahseder misin?

Ben heyecanlı, neşeli, konuşkan, çalışkan ve oldukça hareketli biriyim. Böyle yaşamayı ve gülmeyi çok seviyorum. Melankoliden, karanlıktan, sessizlikten, kötüye giden filmlerden hoşlanamam. Sanırım bu enerjimi doğru zamanda doğru yöne akıtabilen nadir insanlardan oldum. 1996’da hayatımın en eğlenceli adımını Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne doğru attım. (Canim annemin gözlemi ve yönlendirmesi müthişti). Zor bir elemeden geçtik. İki ayrı çizim sınavından geçebilirsen son olarak mülakata ulaşabiliyordun. Mülakat esnasında özgüvenimi ölçmek için yaklaşık 15 öğretmenin önünde step yapmamı istediler. Çok yüz kızartıcıydı ama başardım. Sanırım bu başarılı step show’um beni sıralamada bir üste yani 2. lige taşıdı. Kazandım. İşte keyif başlıyor.

İnsanın sevdiği işin eğitimini alıyor olması müthiş bir şey. Durum böyle olunca sömestrden hoşlanmıyorsun, sınavlardan ürkmüyorsun, huzursuzluk ve endişe yok. İnsanlar özgür, değişik, renkli ve sınırsız. Aynısının kopyasını bu okulda bulmak neredeyse imkânsız. Herkes tek ve özel. Kimsenin günün modası ile işi yok, herkes geleceğe yönelik arayışta. Sürekli arıyor, deniyor, uyguluyor, bazen kendi üzerinde bazen kâğıtta. Bambaşka renkli bir dünya orası. Derslerin sınıflarda olması zorunlu değil, bahçede çay, kahve eşliğinde sanat tarihi işliyoruz mesela. Temel sanat eğitimi için çimlere oturup çizgi çalışıyoruz. Dersimiz çizgilerle kereviz tasarımı. Ne kadar tuhaf geliyor kulağa değil mi? Okulun koridorunda öğrenci tasarımlarından defile yapılıyor, mankenler yine biziz. Fotoğraf dersi, makineler elde herkes doğru enstantane yakalama derdinde. Tasarımlarımızı dokuyoruz bir de, arka bahçedeki marangozdan dokuma tezgâhını kapan sınıfa. Burası benim için ayrı bir zevk ve keyif.

2000 yılında derece ile üzülerek mezun oldum bu sanal ortamdan. Okulda kariyer hedefli taleplere kadro sıkıntısı yüzünden karşılık veremedim. Zaman kaybetmemek gerek dedim ve bir tekstil firmasında çalışmaya başladım. Oldukça sancılı bir geçiş oldu benim için sanal bir hayattan gerçek hayata. Maalesef Türkiye’de Güzel Sanatlar Mezunu olan pek çok insan tadar bu acıyı.

2002 yılında sınıf arkadaşım ile evlendim. İnsanin eşiyle aynı dili konuşabiliyor olması bence ömrü uzatan bir şey.  O sene yüksek lisans için yine üniversiteye döndüm, hem çalışıp hem okudum. 2004 yılında ise hem çalışıp hem yüksek lisans tezimi yazarken anne oldum. Bu zorlu sınavdan başarı ile çıktım.

’20. yy Avrupa’sında sanatçı dokumaları’ adlı tezimi başarı ile tamamladım. Bir süreliğine öncelik annelik ve resme kaldığım yerden devam.

Resim yapmak senin için hayatında neyi ifade ediyor?

Resim benim için bir iletişim biçimi. Resmi kullanarak derdimi anlatmaya çalışıyorum sadece.

Resimlerinde yoğun olarak güneş temasını işlediğini görüyorum. Bunun sebebi nedir?

2002 senesinde yakaladım ben ‘güneş’i, tüm derdime, sorularıma, sorunlarıma çıkış yolu buldum onunla. Söylemek istediğim sözlerin üzerine çok şık oturdu hep. Bazen güneşin enerjisini, çok renkliliğini görürsünüz resimlerimde, bazen de karanlıktan çıkan bir umut ışığı olarak gösterir kendini. Ama ne olursa olsun hep pozitiftir benim güneşim, aynı güneş gibi.

Bugün insanlar o kadar farklı şekillerde dışavurumda bulunuyorlar ki artık akımların ardı arkası kesilmiyor. Kendi eserlerini nasıl tanımlıyorsun?

Kendimi bir akıma dahil veya bir grubun içerisine yerleştirmiyorum.  Ben resim yapmaktan ve yaptıklarımı izlemekten müthiş keyif alıyorum. Çalışmalarımın renkleri ve enerjisi beni müthiş mutlu ediyor. Ben sadece bu mutluluğumu ve keyfimi evden dışarı çıkardım. Keyif verebilmek için.

En çok etkilendiğin ve beğendiğin yerli / yabancı ressamlar kimler?

Van Gogh! Kimi etkilememiştir ki zaten ama resimlerine her baktığımda başka bir detay yakalıyorum, müthiş keyif alırım eserlerinden ve renklerinden. Diğer bir isim de İsmail Türemen. Dört yıl kendisi ile çalıştım, müthiş bir ressam ve mükemmel bir öğretmen. Mavilerinden etkilenmemek mümkün değil. Kaan Güner’in de eserlerindeki renklik ve kontrast çok etkileyici.

Kâğıdın veya tuvalin başına geçip hiçbir şey üretemediğin oluyor mu?

Daha planlıyım ben, yaratmak istediğim şeyi çok önceden kurgulamış oluyorum. Kâğıdın başına geldiğimde her şey benim için hazır oluyor zaten. Ancak yola çıktığım kurgu sonuca yaklaştıkça bazı sorunlar ve sorular çıkartıyor. Her bir çözüm bana güç ve haz veriyor. Aynı bulmaca gibi, çok eğlenceli ve heyecanlı.

Bu sergiden sonra gelişecek olan resim kariyerindeki planların nelerdir?

Çok acelem yok sadece tüm keyfimle resme devam.

Hayatına resmi sokmak isteyenlere ne gibi önerilerin olur?

Bana göre Güzel Sanatlar Fakültesi, resmin, sanatın ve özgürlüğün kesiştiği tek nokta. Bu ortamı yasayarak alınacak olan resim eğitimi bence bir şans. Hayatına, hobinin ötesinde resmi sokmak isteyen insanlara, gençlere bu yoldan geçmelerini şiddetle tavsiye ederim.

Şela’yı kutladıktan sonra onu bekleyen heyecanlı kalabalığın içerisine tekrar bıraktık. Sergiyi kaçırmak istemeyenler 4 Aralık’a kadar gezebilirler.